SELEFİLİK-II
Şu İslam âleminin içine düştüğü şu duruma bakın ki Selefi taraf birtakım mezarları, orada şirk koşuluyor diye yıkmayı dini bir görev addederken Şii ileri gelenler, canlılardan önce bu mezarları korumayı dini bir görev olarak görmektedir.
Ne Selefilik, ne Eş’arilik, ne Maturidilik, ne Şiilik ve ne de başka herhangi bir mezhep bütün söyledikleriyle İslam’ın ta kendisi değildir. Nihayetinde mezhepler İslam’ın yorumlarıdır. Yorumların doğrusu da olur yanlışı da. Önemli olan, İslam’a bakışta metodolojik bir sıkıntının olmamasıdır.
Önceki makalede de ifade ettiğimiz gibi asıl olan, kişinin delillere başvurarak inancını ve yolunu belirlemesidir. Bütün meselelerde delilleri tahkik ederek sonuca varmanın herkes için kolay bir şey olmamasından dolayı insanlar bir mezhebe bağlanmaktadır. Bu nedenle şu veya bu mezhepten olmakla övünmek bir bakıma acziyet ve cehaletinden dolayı övünmek anlamına gelir.
Aynı şekilde mezhepler arasında karşılaştırma yapıp deliller muvacehesinde yolunu belirlememiş olan ve yetiştiği ortam sebebiyle bir mezhebe mensup olmuş olanların başka mezhepleri her vesileyle eleştiri konusu yapmaları da bir densizliktir, haddini bilmemektir. Günümüz mezhep savunucularının ve başka mezhepleri eleştirip reddiye yazanların çoğu bu sınıftandır.
Aslında eleştiri önemli bir şeydir, çektiğimiz sıkıntıların bir kısmı eleştirisizlikten kaynaklanmaktadır. Ama eleştiri yapılırken birilerini karalamak ve birilerini parlatmak niyetiyle değil gerçeklerin ortaya çıkması için yapılmalıdır. Bu da delillere nüfuz etme birikim ve yeteneğini gerektirir.
Bazılarına göre 18.ci asırda ortaya çıkan ve muhalifleri tarafından Vahhabilik diye isimlendirilen hareket Selefiliğin üçüncü dönemi olarak kabul edilmektedir. Günümüz seleficiliğiyle de kastedilen genelde budur. Ancak bunu ileri sürenler önceki Selefi anlayış ile bu üçüncü dönem arasında ne gibi önemli farklar olduğu konusu üzerinde durmazlar.
Bu konuda bizim tespitimiz özet olarak şudur: Üçüncü dönem selefilikle, İbnu Teymiye döneminde başlayan tasavvuf çatışması şiddetlenmiş ve aradaki açı daha da fazlalaşmıştır. Yine, İbnu Teymiye döneminde başlayan Şiilerle çatışma siyasileşmiştir. Esasında üçüncü döneminde yani Vehhabilikle birlikte Selefilikte siyasetin ağırlığı artmıştır.
Dolayısıyla Vahhabiliği savunanlarda da karşı çıkanlarda da siyaset ağır basmaktadır. Bununla, salt dini endişelerle lehinde ve aleyhinde konuşanlar yoktur demiyorum, genel durumu anlatmaya çalışıyorum. Mesela Osmanlı döneminde Vehhabiler aleyhine çıkarılan fetva tamamen siyasi olup Osmanlı tahtını Kavalalı İbrahim paşadan koruma amacı gütmektedir. Tahtı korumak için İbrahim Paşa Arabistan bölgesine yönlendirilmiş, oranın kendisine verileceği söylenmiş ve orayla savaşabilmesi için Vehhabilik bahane edilerek fetva çıkarılarak Vahhabiliğin İslam dışı olduğu ilan edilmiştir.
Günümüzde Selefilik, Şii hâkimiyetine karşı Suudilerin kullandığı bir silahtır. İran’ın, Lübnan’a kadar uzanan bir Şii hilal hâkimiyeti peşinde olduğu artık herkesçe bilinir şekilde belirginleşmiştir. Arabistan ve Şii hâkimiyetinden rahatsız olan körfez ülkeleri ve çevre ülkeler IŞİD’i desteklemektedir. Vakıa Şii Hilalini Işid ve benzeri yapılarla Kürtlerin işbirliği durdurur.
Günümüzde “Selefilik” kullanımı ifade ettiğimiz gibi ağırlıklı olarak siyasi bir kullanımdır. Onu savunanlar açısından da karşı çıkanlar açısından da siyasi yön ağır basmaktadır. Kuşkusuz İslam içerisindeki her hareketin siyasi bir yönü olacaktır. Burada “siyasi” derken, dinin bizatihi kendisinden kaynaklanan siyasi yönü değil, tamamen politik oluşu kastediyorum.
Selefilerin keskin bir dil kullandıkları bir vakıadır. O halde Ehl-i Sünnet ile Şiiler arasında mezhebi bir çatışma çıkarılacaksa Selefilik daha da keskinleştirilecek ve onlar üzerinden böyle bir çatışma çıkarılacaktır.
İşid’le birlikte sözünü ettiğimiz siyasi ağırlıklı Selefilik gündeme geldi. İnternete düşen görüntülerin dini bir saikla yola çıkmış olanların yapabileceği türden şeyler değildir.
Müslümanlar arasında mezhep çatışması çıkarmayı isteyenlerin kim oldukları bunların kim oldukları ve güçleri de bilinmektedir. Bu sebeple internette yayınlananları şüpheyle karşılıyorum. İşid’in gerçekten Selefi ilkelere bağlı olduklarını ve böyle kimselerin böylesi suçlar işleyemeyeceğini söylemiyorum. Başka milletlerden de yanına savaşçı katmış bir örgüt dünya çapında güçlü bir istihbarata sahip değilse hareketin yönünü değiştirecek şekilde provokatörlerin aralarına girmesi kaçınılmazdır.
Şu İslam âleminin içine düştüğü şu duruma bakın ki Selefi taraf birtakım mezarları, orada şirk koşuluyor diye yıkmayı dini bir görev addederken Şii ileri gelenler, canlılardan önce bu mezarları korumayı dini bir görev olarak görmektedir.
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.