Peygamber’den başka hiçbir kimse Kur’an’da iman
edenlere örnek olarak gösterilmemiştir. Diğer insanlar bir davranışıyla örnek
gösterilmiştir ama dinin alanına giren bütün davranışlarıyla örnek gösterilen
sadece Peygamber’dir. Bireysel davranışlarda böyle olduğu gibi başka kişi ve
topluluklarla ilişkilerinde de Müslümanlara örnektir. Kuşkusuz Peygamber’in müşriklerle
ilişkileri de sonraki Müslümanlar için örnektir.
Müslümanlar Mekke’de müşriklerin eziyet ve
baskılarına sabrettiler. Bu konuda Kur’an’da hem Peygamber’e ve hem de
Müslümanlara sabretmeleri emredilmiştir.
Peygamber Müslümanlara: “Düşün peşime, ben Son
Peygamber’im. Allah beni yüzüstü bırakmaz; bir şekilde bize yardım edecek”
demedi. Eğer mesele cesaret ise kuşkusuz o cesaret Peygamber’de vardı. İlk
dönem İslam’a giren o Müslümanlar tereddütsüz bu uğurda canlarını verirlerdi.
Peygamber planlamasını Allah’tan gelebilecek
olağanüstü yardımlar üzerine kurmadı. Onun döneminde onca savaş oldu, 20 kadar
savaşta kendisi orduya komutanlık yaptı. Buna rağmen sadece iki savaşta Allah
melekleri yardıma gönderdi. Bu iki savaşta da meleklerin yardımı Müslümanlara
moral verme şeklindeydi, melekler bizzat çatışmaya girmediler; Müslüman
ordusunun yanında insan şekline bürünerek saf tuttular ve böylece Müslüman
ordunun sayısını çok gösterip düşmanın moralini bozdular. Yaptıkları bundan
ibaretti.
Mekke döneminde Müslümanların işkence gördüğü ve
ambargoya tabi tutuldukları bu dönemde müşriklere fiili karşılık verilmemiş ama
gizli-açık İslam’a davet devam etmiştir.
Mekke döneminin sonuna doğru, kâfirler anlamına
gelen “Kâfirûn” suresi indirilmiştir. Söz konusu surede Peygamber’e şöyle
demesi emredilmektedir: “Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmıyorum. Siz
de benim taptığıma tapmıyorsunuz… Sizin dininiz sizin olsun, benim dinim de
benim.”
Böylece Peygamber, dinden taviz vermesinin asla
söz konusu olmadığını açıkça ilan etmenin yanında artık Müslümanların üzerine
üzerine gelmemelerini müşriklere ihtar ediyordu. Zira Müslümanlar eskisine
nazaran güçlenmişlerdi. Ne var ki fiili karşılık vererek müşriklerle olabilecek
bir çatışmada galip gelecek duruma da gelmemişlerdi. Bu sebeple Müslümanlar ve
Peygamber Medine’ye hicret etti. Hac sebebiyle Mekke’ye gelen Medinelilerden
İslam’a girenler olmuştu. Akabe denilen yerde İslam’a girmiş olan bu Medineli
Müslümanlar, Medine’ye geldiği takdirde Peygamber’i koruyacaklarına dair söz
vermişlerdi. Medine’ye hicret eden Peygamber, hem daha rahat davranma imkânı
bulacak; İslam’ı daha rahat bir ortamda tebliğ edecek ve hem de Mekke’den
hicret eden Müslümanlarla Medine’deki Müslümanları bir araya getirerek düşman
saldırılarına karşı koyacak bir güç oluşturacaktı. Öyle de oldu.
Medine’ye hicretten bir müddet sonra Müslümanları
haksız yere yurtlarından kovmuş olan müşriklerle savaş izni veren ayet
indirildi.
Medine’de bir müddet sonra Müslümanlar daha da
güçlendiler. Bunun üzerine yüce Allah,
kâfirler Müslümanlara saldırdıklarında Müslümanların mutlaka karşılık
vermelerini ve onlar nasıl Müslümanlara topyekûn savaş ediyorlarsa Müslümanların
da topyekûn onlarla savaşmalarını emretti.
Müslüman âlimlerin birçoğu, savaşla ilgili
indirilen ve düşman saldırılarına mutlaka karşılık verilmesini emreden bu son
ayetlerin daha önce indirilmiş olan ve müşriklerin baskılarına karşı Müslümanların
sabretmelerini isteyen ayetlerin nesih edildiğini; hükümlerinin ebediyen
kaldırıldığını söylediler. Beklide Müslümanların bir daha zayıf duruma
düşebileceklerini hiç düşünmemişlerdi.
Mekke döneminde Müslümanların düşmanları Mekke
müşrikleriydi. Bugün İslami yönetime talip olanların düşmanları neredeyse
devletlerin tamamıdır.