Arap dilindegizli ve kapalı olmak anlamına gelen
“mübhem” kelimesi, Kuran’da kendisinden bahsedilip ismi kapalı geçen şahıs,
mekân, zaman ve eşya için kullanılır. Çoğulu “mübhemat”tır. Buna göre kendi
ismiyle veya ne olduğunu ortaya koyan bir kelimeyle belirtilmeyip bunların
yerine insan, melek, cin, hayvan, ağaç yıldız ve şehir için kullanılan zamir,
işaret zamirleri, zaman ve mekân isimleri, künye, lakap ve vasıf gibi kapalı
kelime ve ifadelerle zikredilen hususlar “mübhematü’l-Kur’an” kapsama girmektedir.
Mübhemat daha çok Kur’an kıssalarında yer alırlar.
Bir-iki istisna dışında Kur’an kıssaları kısa
hikâye türüne yakın tek olaylı kıssalardır. Zira Kur’an bu kıssalarla tarihi
bilgi vermeyi, olaylar zinciri ile okuyucunun dikkatini olaylar karmaşasına ve
bunların nasıl sonuçlandığına çekerek hoş bir vakit geçirmesini
hedeflememektedir. Bunlar üzerinden okuyucuya ibret alacağı bir mesaj vermeyi
amaçlamaktadır. Verilen mesajlar daha çok hak-batıl mücadelesi, hak
taraftarlarının hayata bakışı ve batıl taraftarlarının hayata bakışı, hak
taraftarlarının sabır ve direnci ile batıl ehlinin saldırganlığı ve onların bir
delile dayanmaksızın mantıksızca batıl üzerinde direnmeleri gibi konularla
ilgilidir. Kıssaların her biri gerçek hayattan alınmış bir sahnedir.
Bu kıssalar üzerinde tahlili ve derinlemesine bir
tefekkür cehdine girdiğinizde toplumları anlamada, sosyal olayları tahlil etme
konularında ufkunuzu açar..
Kıssalar genelde indirildikleri dönemde vuku
bulmuş benzeri ortam ve olaylar üzerine indirilmişlerdir. Bu ise Kur’an’ın
hayatla iç içe olduğunu gösterir. Bu nedenle bilahare yapılacak Kur’an
tefsirlerinin de hayatla iç içe olması kısaca Kur’an’ın indirilme hedefine
uygun olması gerekir. Hayatı ilgilendirmeyen hususlar Kur’an tefsirinde yer
almamalıdır.
Bu hususu göz önünde bulunduran bazı âlimler,
mübhematu’l-Kuran’ın araştırılmasını ve haklarında kanaat bildirilmesini doğru
bulmamışlardır. Mesela, kendisinden sonra yazılan Kur’an ilimlerine dair eser
yazanların temel başvuru kitabı kabul ettikleri “el-Burhan fi Ulûmi’l-Kur’an”
isimli kitabın yazarı Zerkeşî bu kanaattedir.
İnsanlar olaydan ibret alma yerine şahısların veya
kıssada zikredilen şehir ve bölgelerin isimlerini öğrenmeye daha meyyal
dururlar. Ne var ki Kur’an insanların dini hayatı ve dini inançları
ilgilendirmeyen bilgi meraklarını gidermek için indirilmemiştir. İnsanların bu
tür merakları sebebiyle müfessirlerimizin bir kısmı, mübhematu’l-Kur’an
üzerinde durmuş ve luzümsuz ayrıntılara girmişlerdir.. Hatta bu konuda müstakil
eserler yazanlar bile olmuştur.
Aslında Kur’an mübhematı ile neyin ve kimin
kastedildiğini araştırmak ve bu gibi konular üzerinde durmak, bir merakı
gidermenin yanında başka ilim dallarında birtakım yararları da olabilir.
Örneğin Kur’an’da mübhem geçen yerleri araştırma, coğrafya ilmine, şahısları
araştırma ise tarih ilmine kişiyi yöneltebilir. Problem, bunlara Kur’an
tefsirinde yer vermekten kaynaklanmaktadır.. Bu gibi izahlara müfessir
yöneldiğinde okuyucu anlatılan olaydan ibret alma yerine bunların isimlerine ve
olaylar zincirine yönelir.
Kur’an isimleri mübhem geçmekle anlattığı olayı
evrenselleştirir; kişi kendi hayatında veya çevresinde olup biten olayları
hatırlar. Oysa şahıs ve yer isimlerine dalar ise o olay yerelleşir, ibret
alınacak yönü ikinci plana itilmiş veya tamamen kaybolmuş olur.
Kur’an’da anlatılan kıssada yer, zaman gibi
konularda bir ayrıntıdan söz edilmişse mutlaka bunun bir önemi vardır. Mesela:
Yasin suresinde şöyle denilmektedir:
“Şehrin öbür
ucundan koşarak bir adam geldi ve şöyle dedi: ‘Ey kavmim peygamberlere uyun.
Kendileri doğru yoldan giden ve sizden herhangi bir ücret istemeyenlere tabi
olun…”
Birçok müfessir ayetin tefsirinde şehrin hangi
şehir olduğu, koşup gelen şahsın kim olduğu ve mezarının nerede olduğu gibi
meseleler üzerinde durur. Bu hususlar önemli olsaydı Kur’anda bunların isimleri
zikredilir kapalı geçilmezdi. Oysa Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde ayeti
değerlendirdiğimizde biliyoruz ki: Gelen
peygamberlere ilk iman edenler genelde toplumun fakir kesimleridir. Yeni inanç
ve fikirlere açık olan kesim genelde fakir kesimdir. Sözü edilen kişi şehrin
varoşlarında yaşayan biridir. Bu sebeple bu ayrıntıya yer verilmiştir.
Müfessir bu gibi meseleler üzerinde duracak olsa;
peygamberlere ilk iman edenlerin genelde neden fakir kesimlerden olduğu, zengin
ve kodamanların neden yeni fikir ve düşüncelere karşı kendilerini müstağni
hissettikleri gibi meseleleri irdelese okuyucusunun toplumları değerlendirme
konusunda ufkunu açmış olur.