Günümüzde değişik din mensupları için inanç
hürriyetinin ancak demokrasi ve laiklikle sağlanabileceği yaygın bir kanaattir.
Oysa laiklik dini düşünce ve inançlar için önce bir çerçeve çizer; dini düşünce
ve inançları sadece kul ile Allah arasındaki alana hapseder ve insana bu
çerçeve içerisinde özgürsün, der. Dinin toplumsal alana müdahale ve bu alandaki
görünümlerini kesinlikle yasaklar.
İslam ise hem kul ile Allah arasındaki alanda hem
de hukuk, ekonomi, eğitim ve diğer sosyal konularda toplumsal alandaki
görünümlerine tam bir serbestlik tanır.
Geçmişte İslam ile yönetilen devletlerde diğer
inanç mensuplara dair davranışlarında eleştirilecek hususlar olabilir ama o
dönemlerde Hıristiyan âleminde Müslümanlara karşı davranış ve uygulamalarıyla
kıyasladığımızda sözünü ettiğimiz Müslüman yönetimler bunlardan kat kat
üstündür.
Geçmiş dönemdeki İslami yönetimlerin Müslüman
olmayanlara uygulamalarına dair eleştirilecek hususlar Kur’an’a uymayan fakat o
dönemlerde Müslüman olmayan devletlerin uygulamalarından esinlenen ve
mütekabiliyet esaslarına uyan hususlardır. Bu hususların ayrıntılarına
girmeyeceğiz. Bu konuda bir iki misal verecek olursak; kendi dinlerine
Müslümanları davet etmelerinin yasak oluşu, Müslüman bir ülkede eski kilise ve
havralarının restorasyonu dışında yeni kilise ve havra inşa edememeleri, bazı
dönemlerde ata binmelerinin yasaklanması gibi hususları zikredebiliriz.
Kur’an’ı hâkim kılan bir yönetimde Müslüman
olmayanlar kendi inançlarının bütün emir ve yasaklarının gereğini tam bir
özgürlük içerisinde yerine getirir, ulus devleti eğitiminden geçmiş ve bu
eğitime meftun olanların aksine inançlarının kitabının hukukuna göre
yargılanırlar: “İncil ehli, Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsinler.” (5
Maide 47).
Bugün için yeryüzünde başka inanç mensuplarına
kendi inançlarına göre yargılanma hakkı tanıyan bir sistem yoktur.
Günümüz Avrupa’sında bazı devletlerde
Müslümanların inançlarını yaşama konusunda kimi haklar tanınıyor; cami
inşaatına izin veriliyor, giyimlerine baskı yapılmıyorsa kendi toplum ve
devletleri açısından bir sakınca görmemelerinden kaynaklanmaktadır.