30 Yıla aşkındır 50 Bin insanımızı kayıp ettik. On binlerce faili meçhul, Binlerce köy Boşaltmaları, Saymakla bitmeyen acı trajediler, yeni bir ülkeyi inşa edilebilecek Yüz milyarca dolar telef oldu.
Yaşanan
bunca can kayıpların, trajedilerin ve acıların temelinde inkâr ve baskı
politikaları vardı.
10.Yıl
öncesine kadar Kürtler başta olmak üzere diğer azınlıkların kültürel
haklarından söz etmek, talep etmek büyük cesaret isterdi, Bunu Dile getiren cesur
yürekli kalemlere, demokratlara Özel ve güvenlik mahkemeleri tarafından
vicdanları yaralayıcı, Hukuk ve demokrasi dışı cezalar verilirdi.
“Kürtçe
Klip yapacağım” diyen Ahmet Kaya’ya yapılan linç girişimi ve bunun gibi
saymakla bitmeyen nice haksız baskılar ve yaşanan zulümler.
Rant
ve Çıkara Dayalı Sahte milliyetçilik söylemleri devlet içinde yuvalanmış derin
ve karanlık güçlerin desteğiyle her geçen gün Ülkeyi Bloklaşmanın ve bölmenin
eşiğine getirmişti. Ülke öyle bir duruma gelmişti ki Güneydoğu illerin araç
Plakasıyla Batıdaki Bazı illere seyahat etmek büyük risk haline gelmişti.
Olumlu,
sağduyulu, yapıcı, halkların birliğini, kardeşliğini ve ülkesini seven samimi
insanların görüş ve önerileri önemsiz hale gelmişti. Buna Karşın her iki
tarafta da yuvalanmış olan ve akan kardeşkanından beslenen, siyasetçi ve maddi
rantçılar sahte milliyetçilik maskeleri altında yaptıkları el, parmak işaretleri
ve birkaç ırkçı sloganla, Umutsuzluk, karamsarlık ve bunalımda olan halkı
harekete geçirmeye yetiyordu.
İşte
böyle bir dönemde Türkiye’nin yaşadığı derin siyasi ve ekonomik kriz Ak Partiyi
İktidara taşıdı. Halk krizden sorumlu tutuğu partileri 2002 yılı seçiminde nerdeyse
tasfiye etti. AK Parti kendisine iktidar yolunu açan temel dinamiğin, halkın
siyasal ve ekonomik istikrar beklentisi olduğunu biliyordu. İkinci derce önemde
olan ekonomide başarı sağlandı.
Türkiye’nin
kanayan yarası ve öncelikli sorunu olan Kürd meselesi konusunda Hükümet tarafından
atılan cesur adımlar, Kandan beslenen marjinal gruplar hariç toplumun hemen tüm
kesimleri tarafından güçlü şekilde desteklendi ve desteklenmeye devam ediliyor.
Hükümet Çözüm yolunda attığı her yeni bir adımda Malum çevreler tarafından
yalnızlaştırılmaya çalışılıyor ve çözüme giden yollara takoz konulmaya
çalışılıyor.
Son
Zamanlarda meydana gelen provokatif eylemler Hükümeti sıkıntıya düşürmek için
kandan beslenenlerin eline malzeme vermekten başka bir işe yaramayacaktır.
Gelinen
bu noktada ne Hükümetin, nede örgütün, nede siyasi sorumluların geri adım atma
şansları lüksleri yoktur. Devlet İmralı ile görüşüyor bir taraftan da şiddet
devam ediyor, Barış, Çözüm sürecinin devam ettiği bir dönemde Hükümetin Kale
kom, PKK’nin dağa adam takviyesi yapması, Tarafların birbirine karşı samimiyetsizliğini
ve güvensizliğini gösteriyor. Dünyanın her yerinde bu tür süreçler provokasyonlara
maruz kalıyor, bunları aşmak için sürecin ilerlemesi için taraflar güçlü irade göstermelidir.
Batıda ve doğuda sürece olan toplum desteğinin kaybolması halinde Allah
Muhafaza Geçmişteki çatışma ortamına dönülürse taraflar bunun hesabını
veremezler.
Şimdiye
Kadar yapılan askeri Müdahalelerle sorunun çözülemediği ve çözülemeyeceği gün
gibi orta iken meseleyi çarpıtıp başka mecralara çekmeye çalışan çıkarcı,
rantçı gruplar beli ki sükûneti yakalamış bir Türkiye istemiyorlar. Çünkü akan kardeşkanı
üzerinden besleniyorlar.
Bu
kritik sürecin aşılması, Provokasyonların bertaraf edilmesi, Kandan
beslenenlerin değil, yüreği yanık ciğerparelerini askerde ve dağda yitiren en
ağır bedeli ödeyen Fedakar Anneler bir araya gelip ortak barış çağrısı
yapmaları bir çok oyunu bozacaktır. Kazanan bedel ödeyen Anneler olsun Kandan
beslenenler olmasın..!!!
Bir
Hatırlatma: Çanakkale savaşında 1824 Doğu ve güneydoğulu can vermiştir.