TAKSİM-GEZİ PARKI EYLEMİ, BİR “HALK HAREKETİ” DEĞİLDİR
Eylemi ilk başlatanlar, çevrecilik adına yola çıkmış ve masumane bir istekle
ağaçların kesilmesini engelleyip oradaki doğayı korumak amacındaydılar. Gelişmeler
gösterdi ki, eylemi başlatanlar, eylemin masumiyetini sonuna kadar korumasını
da bilmeleri gerekirmiş. Yoksa aralarına kurt da, çakal da, provokatörler de
sızabilirmiş. Nitekim öyle de oldu.
Görüntülerden çıkan manzarada, çevrecilerin masum ve haklı duyarlılıkları,
polis teşkilatı içinden,( ya art niyetli, ya da bireysel sorunlu) kimi
polislerin gerçekten aşırı güç göstermesiyle, ortam radikalleşti. Ortalık iyice
karıştı. Bu feci manzarayı gören, duyan sıradan halk kesimleri de bu öfkeye
tepki gösterdiler ve haklı gördükleri “çevreci” gösteriye katılım göstererek polisin
bu orantısız güç uygulamalarına karşı geldiler. Kitle büyüyünce, kimi kötü
amaçlı güçler için de ideolojik ve politik bir fırsat zemini oluştu ne yazık
ki. İşte bu aşamada kötü amaçlı odaklar, hemen o hazır kitlenin üzerine konmaya
çalıştılar.
Fırsatçı kim varsa veya Erdoğan iktidarından bir şekilde canı yanmış, çıkarları
darbe almış, kimi güç odakları sahaya indiler. Çevreciler, bu tehlikeyi
göremediler(mi), eylemlerini kendi kontrollerinde tutmayı başaramadılar. Ya, bu
denli organize değildiler, ya da, o düzeyde bir bilinçten yoksundular.
Kamuoyuna, bu eylemi başlatan çevreciler kimlerdir, adlarını biliyor musunuz,
diye sorsanız kimse bilemez. Ben de hâlâ bilmiyorum. Çünkü sonraki günlerde izlenen
TV’lerdeki gösterimlerde çevrecilik adına hiçbir slogan duyulmadı. Çevrecilerin
sözcüsü, diye kimse öne çıkamadı da. Fırsatı kullanabilen ve teknik donanıma
sahip olan her alakasız güç, bir tür sözcüymüş gibi öne çıkıyordu. Kitleye hep çevreci
eylemle alakasız sloganlar attırıyorlardı ve hedeflerinde sadece Başbakan
Erdoğan (ve dolayısıyla hükümeti) vardı.
Orada buluşan ve tamamen zıt kutuptaki kimi ideolojik eğilimleri bir arada
tutmak adına ve birbirlerini dışlayıp dağılmasınlar diye, olayın adına,
kendiliğinden gelişmiş halk direnişi, dediler. Oysa sol ideolojik güçler, bal gibi, halk
bileşenlerinin kimlerden oluşabileceğini çok iyi biliyorlardı. İşte odaklar,
eyleme karışıncaya kadar, gerçekten alanda halk vardı; sonrasında sadece (var
olan) halkı kötü emelleri için kullanan alakasız güçler söz konusuydu. Faşistler
ve darbeciler (“Mustafa Kemal Askerleri”, “Ulusalcılar”, Irkçı milliyetçiler, Ergenekoncular,
İP ve TGB) nasıl halkın bileşenleri olabilirlerdi ki? Vb.
Çevreciler açısından, şu gerçek artık kabul edilmelidir; madem ki biz
eylemimizin masumiyetini koruyamıyoruz ve hazır, mesajımız da yerini bulmuşken,
öyle ise, eyleme son verelim de, gerçek halk desteğinden yoksun şu provokatörlerin
iç yüzü de ortaya çıksın, demelidirler. Oyun bozulsun ki, kötü amaçlıların hevesi
kursaklarında kalsın. Olaya akıl hâkim olmak zorunda. Çevreciler, kendilerini
kullandırtmamalıdır. Şunu iyice bilmeliler ki, kendileri dışındaki güçler,
ancak kendilerine destek amaçlı oraya gelebilirlerdi; oysa sözüm ona o destekçiler,
hazır toplanmış bir kitle bulmuşken, kendi amaçları için kullanarak, çevrecilerin
eylemlerini kurnazca ellerinden almaya çalıştılar.
Yani, çevreciler dışında, olaya katılım gösteren güçler, eğer gerçekten organize
iseler, eğer gerçekten bir halk desteğine sahipseler, buyursunlar bakalım,
başka bir zamanda, başka bir programla kendi eylemlerini düzenlesinler de,
görelim güçlerini ve varsa sürükleyebilecek kitlelerini! Ama buna güçlerinin olmadığı
ortada. Olayın içine provokasyon katarak, eylemi amacından saptırarak, hazır
kitleyi, kendi hedeflerine ve meramlarına alet etmek istemeleri tam bir
kurnazlık ve vicdansızlık örneğidir.
Her kesimden ideolojilerin orada işi nedir; çevrecilik midir,
hayır. Hepsinin ayrı bir hınçları ve çıkarcı amaçları vardır;
-Muhalefet yapamayanlar, bari hırçınlıklarımla kendimi göstereyim ve
yenemediğim Erdoğan’ a içimden geldiği gibi kin kusayım, diye bu hazır kitleyi
kullanmayı istemişler.
-Ergenekon Terör Örgütü “baba” larının yargılanmasını hazmedemeyen (darbeci “ Kemalist”,
“ulusalcı” kisvedeki) artıklar, Erdoğan’a kinlerini kusabilmek için bu hazır
kitleyi fırsat bilip kullanmak istemişler.
-Barış sürecine ve PKK eylemlerinin durmasına karşı olanlar(Kimi CHP, İP ve
hatta PKK’ li gibi orada olanlar da) bu işin mimarı görülen Başbakan Erdoğan’a
kinlerini kusmak için bu hazır kitleyi kullanmak istemişlerdir.
YOL TV’de izledim; Hollanda’da bir Gezi Parkı eylemine destek gösterisi vardı (12.06.2013).
Oradaki kitle içinde taşınan simge ve portreler çok ilginçti. Atatürk resmi, Apo
resmi, Beşşar Esed resmi bir aradaydı; Atatürk resmi baskılı Türk Bayrağı, Türk
Bayrağı ve KCK Bayrağı yanyanaydı… İnsanın ne alaka, bu ne iş, diyesi geliyor…
Gezi parkında da buna yakın bir ilginçlik vardı; sadece Beşşar Esed resmini taşıyan
kimse taşımıyordu. (Barış sürecinin bir tarafı (PKK) ile sürecin keskin
karşıtları bir arada olamaz, olmamalıydı.)
-Elbette, barış sürecinden ve Türkiye’nin ekonomik gelişmesinden ve bölgesel
güç olmasını hazmedemeyen kimi iç ve dış odaklar da, bu hazır ve sahipsiz
kitleyi, Başbakan Erdoğan aleyhine kullanmayı istemişlerdir. İhtimaller daha da
artırılabilir; ancak bunun için başka istihbarî bilgiler ve veriler gerekiyor. O
da o olanaklara sahip ilgililerin işidir. Ben, sadece bize yansıyan
görüntülerden yola çıkarak analizimi yapabildim.
Sonuç olarak, çevreci eylemlerin mesajı yerini bulmuştur; Başbakan
Erdoğan ve Hükümeti de gereken mesajı almışlardır. Artık Türkiye, kendi asıl
gündemine dönebilmelidir:
-Barış süreci hızlanmalıdır; başka oyun ve tezgâhlara yer vermemek için gerekli
acil adımlar atılmalıdır.
-Gerekli demokratik paketlerin ve gerekli yasaların çıkarılmasına hız
verilmelidir.
-PKK’ nin silahsızlanma koşullarının oluşması için gerekli demokratik zeminin
hazırlanmasına hız verilmelidir.
-Kürt sorunu, bilimsel anlamda Kürt ulusunun ihtiyacına cevap verebilecek
şekilde (dilsel, eğitimsel ve idarî) tüm yönleriyle çözülmelidir. Artık hiçbir gücün
bu sorunu kaşıyamaması için.
Durum acildir; çünkü birkaç ağacın kesilmesini bile bu kadar büyütebilecek,
pusuda hazır bekleyen nice karşı (iç ve dış bileşenleri olan) güçler vardır. Bundan
sonra da her fırsatı kollayacaklardır.
İstanbul da, nüfusu itibariyle gaza getirilebilecek (belki kendilerince
dertleri de olabilen) hazır bir kitle vardı ve ortam, provokeye uygundu. Tamamen
art niyetli bir tezgâh da vardı elbette. Orada 13 ağaç kesildi, diye olayı böyle
abarttılar; haydi aynı güçler, gelsinler bakalım, Erciş’ teki 200 bin ağaç için
de aynı katılımı sağlasınlar da, niyetlerinin çevreciliğini, iyi niyetteki
ciddiyetlerini görelim. Hayır, buraları, onlara dert de olmaz, provokasyona uygun
da değildir. Çünkü Kürt halkı, uyanık ve politize olmuş bir halktır artık.
İstanbul halkı da, olaylardan sonra sakinleşip, yapılanları sakin bir kafayla sorgulayabildikleri
zaman, bazı gerçeklerin farkına varabileceklerdir.
Elbette Başbakan da dahil, Hükümet, Vali,
Polis vs. nin icraatlarında eleştirilebilecek yanlar varsa eleştirilebilir,
bunlara karşı tepkilerini ve taleplerini demokratik yollarla ve mitinglerle
gösterebilirler. Oysa eylemlerin sonraki amacı, böyle masum tepki ve taleplerle
sınırlı değildi. Eylemleri demokratik bile değildi; esnafların, taksicilerin,
trafiğin, dolayısıyla tamamen kamunun zarar görmesine endeksli tahribatlar
yapanlar, ortama bir savaş görüntüsü vermek isteyenler, kontrolü ele geçirmişlerdi.
Kürt halkı, kendi enerjisini sadece ve öncelikle kendi ulusal talepleri için
kullanmalıdır. Bu saatten sonra, Kürt halkının, hiçbir “tekçi” güç ve çıkar
odaklarının amaçları uğruna kendi enerjisini kullanmak, kullandırtmak gibi bir
lüksü yoktur. Kürt halkı, her sosyal ve politik olayda, kendi ulusal
çıkarlarına ve ulusal bütünlüğüne faydası oluyor mu veya bu amaca hizmet
edebiliyor mu, diye bakması gerekiyor. Hiçbir zaman, küçüklü-büyüklü tekçi
lider veya tekçi parti çıkarlarının, kendi ulusal çıkarları önüne koyulmasına
izin vermemelidir. Ulusal birlik ve beraberliğini hedeflemeli ve tüm enerjisini
bunun için (en demokratik yöntemlerle) harcamalıdır. Her şey, Kürt halkının
özgürlüğü, huzuru ve barışı için olmalıdır yani. İşte bu bilinç düzeyinde
politize olan halkımız, İstanbul’da birkaç milyonluk nüfusa sahipken, Taksim-
Gezi Parkı eylemlerinde kendini (kitlesel olarak) kullandırtmamıştır. Halkımızın,
bölgede de bu bilinç ve kararlılığı göstereceğine inanıyorum. Tüm halklara barış
ve özgürlük dileklerimle.
Selam ve sevgiyle kalın.
M.Nazım Güler -13.06.2013
info@mnazim.com