Erdoğan, Tüm Kürtlerin Hamisi Olabilir mi?
AK Parti’ inin sunduğu anayasa ise, “Türk milleti” vurgusuyla eski anayasadan farklı olarak, Kürtler için pek yeni bir şey getirmemiş oluyor. Bununla, meclisteki diğer muhalif partilerini konu üzerinde tartışmaya çekmek amaçlı olabilir mi, bilemeyiz. Bu y
ERDOĞAN, TÜM KÜRTLERİN HAMİSİ OLABİLİR Mİ?
Erdoğan Hükümeti, Öcalan ile anlaşırken, sadece Türkiye
içindeki Kürtlerin sorunlarıyla ilgili tek değil, tüm Kürdistan parçalarıyla
ilgili bir plan ve proje etrafında yoğunlaşmış olabilir mi?. Özellikle Suriye
ve İran Kürdistanı’ nın geleceği açısından… Görüşülen tüm konuları, kamuoyunun
bilmesi gerekmiyor elbette; ama bölgenin gelişme seyri ve doğru öngörülerle bölgesel
gelişmelere bakacak olursak, bütün bunların olması gerektiğini düşünmek mantıklı
bir tahmin olur.
Bunun için, Türkiye, öncelikle kendi
Kürtlerini rahatlatmak ve bölgedeki gelişmelerin dayattığı aciliyete bağlı
olarak, kendi Kürt sorununu çözmede elini çabuk tutmak zorundadır. (Sanırım ABD
de bunu istiyor.) Kendi kamuoyunu, “Kürt” ve “Kürdistan” kavramlarını
hazmetmeğe ve bunları hoş görmeye alıştırmaya hızla hazırlamak zorundadır.
Çünkü Ortadoğu’ da, politikaların gündemi çok hızlı değişmekte ve her an her
şey değişebilmektedir. Kürtlerle ilgili, gerek Irak Kürdistanı ve gerekse
Suriye Kürdistanı konusunda her an emrivaki bir gelişme gerçekleşebilir ve
kendi Kürt sorununu çözememiş bir Türkiye, problemlerin merkezi haline de gelebilir.
O zaman gelişecek realitelere uygun olarak, Kürtler için çekim merkezi olarak
başka alternatifler ortaya çıkabilir. Türkiye, kendini tüm Kürtler için bir çekim
merkezi olarak görmek istiyorsa, süreci hızlandırmak ve Kürt sorununda, kendi
kamuoyunu rahat ettirmek zorundadır. Sorun, sadece içeriyle sınırlı değildir;
bölgesel ağırlığı ve bağı olan bir sorundur.
Hazır, Apo üzerinden, PKK, Avrupa ve Kandil ikna olmuşken( ABD ve Federal
Kürdistan yönetimi bu sürece destek sunuyorken), süreci sabote edecek iç ve dış
mihraklara fırsat vermemek için, bu süreci, dolaylı politikalardan kaçınarak, açık,
net ve şeffaf bir yol izleyerek çözüm sürecini, adil bir şekilde hızlandırmak
gerekiyor.
Türkiye, Suriye’de, APO üzerinden PYD ile kendi lehinde bir
dış politika açılımı yapmayı da düşünmüş olabilir mi?. (Çünkü ateşkes sürecinin
ardından Suriye’de Beşar Esed ordusu Kürtlere ve YPG güçlerine saldırmaya
başladı. Ölenler de oldu.)
Sadece rejim muhaliflerini desteklemekle, gelecekteki Suriye iktidarıyla
ittifak yapılmış olunmuyor; çünkü Suriye muhalif güçleri, kendi Kürt sorununda
hala doğru noktaya gelememiştir. Suriye Kürtleri de olmadan, Suriye’de
alternatif güç olunamayacağı açıktır. Böyle bir durumda Suriye bölünebilir ve
olası sürecin bölgeyi nerelere sürükleyeceği meçhul olacaktır. Kendi Kürt
sorununu çözmüş bir Türkiye, Suriye Kürtlerinin sorunlarını da (kendi
vatandaşlarının akrabaları diyerek) kendine dert edebilecek ve oradaki siyasi gündeme, insanî temelde
müdahil olabilecektir.
Irak Kürdistanı’nın, bağımsızlığa doğru evrildiği ve yakın
bir tarihte bu statünün gerçekleşeceği kaçınılmaz bir olgudur. Güney Kürdistan yönetimi,
bu kaçınılmaz tarihi evrilmeyi çoktan öngördükleri için, Türkiye ile her türlü
ticari, siyasi ilişkilerini ilerletmiş ve Türkiye’deki Kürt sorununun barışçıl
çözülmesi yönünde de her türlü çabayı sarf etmektedirler. Müttefik güç olarak
Türkiye’yi tercih etmek istedikleri barizdir. Bu da Türkiye’nin geleceği açısından
bir şanstır.
Irak Kürdistanı, bağımsızlığını ilan etmek zorunda kalırsa, en büyük dayanağı
Türkiye olacak ve onları ilk tanıyan ülke de Türkiye olmalıdır. Federal Irak
Maliki yönetimi, İran’ın bölgede izlediği politika ve Suriye’deki gelişmeler,
bu mutlak gelişmeyi dayatarak, Kürtleri, bağımsızlıklarını ilan etmeğe
sürüklemekte ve adeta onları buna mahkûm etmektedir.
İran ise, Suriye’ den sonra sıra kendisine geleceğini
bildiğinden, ondan geldiğince, savaşı ve çatışmaları, kendi ülke sahası dışında
tutmaya gayret etmekte olduğu için; gerek Irak’ın ve gerek Suriye’ nin
içişlerine yönelik politik (ve askeri) çabalar sarf etmektedir. Türkiye’ yi de
(oralardaki duruşundan dolayı) ABD kuklası olmakla suçlayarak bölgede güç
yarışına soyunmaktadır. (PJAK, dün -06
Nisan- İran’daki tüm Kürt örgütlerini bir çatı altında toplamaya çağırdı. Yakında, İran da, (Suriye’ nin yaptığı gibi)
içindeki Kürtlere ve PJAK güçlerine saldırılar başlatırsa kimse şaşırmasın. PKK’nin
ateşkes sürecinin yansıması olarak değerlendirilmelidir.
Suriye’den sonra İran rejimi gündeme girerse, bölgede değişimi savunanların
yanında Türkiye de aktif rol almak zorunda kalabilir. Bu durumda Türkiye, yine
APO üzerinden İran’daki PJAK ile kendi lehinde bir dış politika açılımı düşünebilir.
Türkiye’de ise, Erdoğan liderliğinde, Ortadoğu’daki tüm Kürtlerin hamiliğine
oynayacak bir öngörünün mevcut olduğu görülmektedir. Hem AK Parti ve hem BDP
(dolayısıyla PKK), geleceğe yönelik plan ve projeler üzerinde, sanırım bu yönde
de konuşmuş olmalılar.
Eğer böyle bir şey varsa, BDP, (sürece yayılacak bir program düşünülmüşse)
meclise sundukları Anayasa taslağının içeriği Kürt halkı taleplerine göre çok
geri sayılsa da, Türkiye toplumunu, bu
sürece hazırlamaya yönelik, sürecin ilk aşaması olarak düşünülmüşse,
anlaşılabilir. Yoksa önerilen bu anayasa, son şekli ile böyle olacak ise, Kürt
halkınca yeterli sayılmayacaktır.
AK Parti’ inin sunduğu anayasa ise, “Türk milleti”
vurgusuyla eski anayasadan farklı olarak, Kürtler için pek yeni bir şey
getirmemiş oluyor. Bununla, meclisteki diğer muhalif partilerini konu üzerinde
tartışmaya çekmek amaçlı olabilir mi, bilemeyiz. Bu yaklaşımla, muhalefetin
(CHP ve MHP’ nin) uzlaşmadan kaçması halinde, BDP ile yeniden oturup, (asıl
amaçlanan) yeni anayasayı ortaya koyarak, birlikte referanduma götürmek istiyor
olabilir mi, onu da bekleyip göreceğiz. Şüpheli görünüyor.
Erdoğan, Kürt sorununa adil bir anayasaya ile eşitlikçi ve özgürlükçü doğru çözümler
gerçekleştirir ve başarırsa; diğer parçalardaki Kürtlerin de hamisi sayılabilecek
ve Cumhuriyet tarihinin ilk ve bölgenin biricik gerçek lideri olabilecektir.
Dünya liderleri arasındaki saygınlığı da kat be kat artacağı muhakkaktır.
Peki, Erdoğan, APO ile sadece PKK üzerinden tek değil de PYD ve PJAK üzerinden
de anlaşmışsa ve bu kazanımları elde edecekse, diğer parçadaki tüm Kürtlerin
toplamı kadar olan kendi Kürtlerine ne kadar hak ve imkân sunacaktır acaba?. Ya
da APO, tüm bu imkânları Erdoğan’ a sunmuşsa, ne kazanıp ne kaybedeceğinin
hesabını tam yapmış mıdır acaba? (Ancak ikisi bilir...)Sürecin seyrine göre
Kürt halkı da, konuyu ele alıp kendince tüm yaklaşımları değerlendirecektir
elbette.
Ayrıca, PKK’ nin silahlı güçlerini susturarak, binlerce militana, silahlarını
bıraktırıp sınır dışına çıkartmak ve bu da, sadece sözlü bir güvene dayanılarak
yapılıyorsa, bu, APO açısından büyük bir risk altına girmek demektir. Durum hiç
de şeffaf değildir. Karar, ne kadar doğru ve sevindirici olursa olsun, bu işin
güvencesi nedir; çocuklarını bekleyecek halk açısından durum belli de değildir.
Eğer silahlar burada bırakılacaksa, (tekrar geri dönmek üzere) militanlar niye
yurt dışına çıkıyorlar ki o zaman; silahını bırakanlar, (ifadeleri alınacaksa
da alınsın ve) direk evlerine gitmeleri sağlansın, daha doğru olmaz mı? (Tabii
bunun için yasal düzenlemeler ve güvenceler gerekiyor.) Peki, o zaman Kandil’ deki
silahlar için hükümet ne düşünüyor acaba; orada mı gömülecek, Türkiye’ye mi getirilecektir?
(Belki de oradaki silahlar PJAK’ a ve burada bırakılacak silahlar da YPG’ ye
aktarılmak isteniyordur, kim bilir.) açıklık ve şeffaflık yoksa yorumlar da bol
çeşitli olur…
Barışmak ve helalleşmek iki ulusun geleceği açısından hiç de hafife alınacak ve
küçümsenecek bir olay olmasa gerek. Ne gerekiyorsa yapılmalıdır sonuçta. Ama ne
yapılıyorsa halkların bilmesi gerekir kanısındayım.
Gelişmeler, hem tarihi bir olaydır ve hem de çok önemlidir. Onun için tüm
ilgili taraflarca, olanları ve gelişmeleri çok önemsemek, söz ve
davranışlarında titizlenmeleri gerekiyor. Bu hayırlı yolda, kimse, kimseyi
aşağılamamalı ve kendi halkı önünde küçük düşürmemelidir. Onurlu bir barış ve
karşılıklı güvene dayalı kalıcı bir kardeşliğin tesisi için bu gereklidir. Bu
gelişmelerin, sürece olumlu katkı sunmasını ve tüm halklara hayırlara vesile
olmasını dilerim.
Selam ve sevgiyle kalın.
M.Nazım Güler
07. 04. 2013
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.