Kürt Sorunu Yok mudur?!


KÜRT SORUNU YOK MUDUR?!

 Gözlerinizi kasten ve bilerek gerçeklere kapatırsanız; evet, çevrenizde olup biten her şey yok olur gözlerinizden. Sadece Kürt sorununu tek değil, Kürtlerin kendisini de göremezsiniz çevrenizde.

 Ama bu kendini kandırmaca oyununa, isteseniz de artık devam edemezsiniz ve bu oyunu daha fazla böyle sürdüremezsiniz. Çünkü bir süre sonra gözlerinizi açtığınızda, çevrenizde ne kızıl kıyametlerin koptuğunu görecek ve acı gerçeklerle yüz yüze gelip sarsılacaksınız.

 Kürdistan parçalarının olduğu ülkelerde neden kan gövdeyi götürüyor, hiç merak edip düşündünüz mü ki; Kürt halkına rağmen, ne diye bol keseden nutuk yarışına giriyorsunuz ey statükocu düzen siyasetçileri? Bu içi boş nutukları, neredeyse gelip geçen tüm başbakanlardan, ilgili askeri veya siyasi bürokratlardan hep duyduk; aynı mantık ve mantalite hiç değişmemiş zahir. Artık değişim zamanınız gelmedi mi?

 Kürtlerin sorunu var mıdır, yok mudur; bunu en iyi Kürt halkının kendisi bilecektir. Siz, Kürt halkına rağmen savaşan taraflar; Kürt halkını özgür bıraktınız mı ki, onların adına atıp tutuyorsunuz? Önce Kürt halkını rahat bırakın ve her türlü örgütlenmesine yol açınız ki, özgür iradesini konuşturabilsinler ve size de, dünyaya da gerçekte ne istediklerini veya neye ihtiyaç duyduklarını objektif ve açık yüreklilikle dile getirebilsinler.

 Cumhuriyet ilanından bu yana, ittihatçı Kemalizm, sahte batıcılık, Türk-İslam Sentezine bandırılmış her türlü “milli” ırkçılık kisvesi altında, Kürt halkını ret ve inkâr temeli üzerinde bir çeşit Ergenekon’ culuk, yapıldı. Kürtler bu zilleti kabul etmediler ve isyan üstüne isyan yaptılar. Egemen vesayet zihniyeti, bu uzun süreçten ders çıkarmadı ve baskılarını hep sürdürdü, uslanmadı.

 Dışarıda, güya komünizme karşı; içerde, bölücülük ve sözüm ona irticaya karşı (ama gerçekte sadece Kürtlere karşı) iddia ve bahanelerle, her on yılda bir askeri darbe yapıldı. Bütün darbelerin kökü dışardaydı ve bugün, öyle bir sürece gelinmiştir ki, artık dış güçlerin askeri darbelere destek verme seçeneği ve gereği ortadan kalkmıştır. Şimdi dünyada ve özellikle bölgemizde değişim süreci başlamıştır.

 Dünya, hızla değişiyorken, Türkiye yerinde sayıyor veya emekleyerek yürüyor. Neden?! Bir tek nedeni vardır; Kürt Sorunu’ nun varlığı. Bu varlığın da devam etmesinin bir tek nedeni vardır; o da istisnasız tüm iktidarların aynı yalanı söylemesidir: Kürt sorunu yoktur, diyerek! Artık buna gülecek karga bile bulunmuyor bu zamanda.

 Kürt sorunu yoktur, demek; Kürtler yoktur, demekle eşanlamlıdır adeta. Irkçısı, İttihatçı Kemalisti, solcusu, komünisti, dincisi, ateisti, her biri kendi formatıyla Kürt halkının tüm haklarını gasp etmeyi veya onları nasıl asimile etmeye devam edebiliriz planıyla fikir(!) üretip duruyorlar. Etraflarına bakabilmek için, bir türlü kafalarını gömdükleri kumdan çekip kaldırmıyorlar ve bölgede olup biten gelişmeleri bir türlü görmek istemiyorlar.

 Türkiye’de parti ve örgüt tabelaları formalitedir sanki; dünya genelinde hak ve özgürlükler, solcuların asli görevlerinden sayılırken; TC patentli “sol”lar, katliamcı diktatör Beşar Esad için kitlesel olarak yürüyebiliyorlarsa; ben, o solların solculuğundan şüphe ederim. Onlar, burjuva demokratı bile olamazlar. Beşar Esad’tan yana olanlar, ne Kürt halkından, ne de Arap halkından yana olamazlar. Kürtlere bir kimlik bile vermeği çok görmüş katliamcı bir diktatörü desteklemek, Kürt halkının taleplerine karşı olmakla eşdeğerdir. Sanırım asıl amaçları, oradaki Kürtlerin bir statü kazanmasını engellemektir, telaş ve endişeleri bundandır. Emperyalizm söylemi, işin kılıfıdır sadece.

 Bir asra yakındır Kürt milletine karşı uygulanan ret, inkâr ve imha konseptine karşılık, şimdiki hükümet de, dünya ve bölgedeki devasa değişimler gerçekleşirken, sanki kendinden lütufmuş gibi, Kürtlerin önüne attığı kırıntılarla, güya büyük değişimlere imza attıklarını abartarak anlatmaya çalışıyor. Sözüm ona, öyle havalara giriyorlar ki, sanki yeniden bir tarih yazdıklarını sanıyorlar. Yanı başlarında Kürdistan/lar kuruluyor; onlar ise; bakın, biz Kürtlerin varlığını artık kabul ediyoruz, inkâr ve asimilasyonu kaldırdık, diye övünmekle meşguldürler. Yüzyıl sonra “günaydın” demek gerekiyor onlara.

 Daha yolun başındayken, “Kürt sorunu yoktur” deyip yolu bitiriyorlar; oysa başka güçler, çoktan beraber çıkmışlar bir yola; hem de dört koldan. Yani Kürtlerin ağızlarına (dış güçlerin baskısıyla) bir parmak bal sürerken onları kandırmaya çalıştıklarını sananlar, kendi iddialarına, kendileri ikna olabiliyorlar mı acaba? Lütfen, hiç kimse artık Kürt halkını bu kadar saf görmesin. Bilgi çağındayız, bilgi!.

 Evet, cumhuriyet çocukları, bir asırdır, resmi tarih yalanlarıyla büyütüldükleri için; Kürtlerin varlığını, tarihini, dilini, coğrafyasını inkâr eden bir ırkçı eğitim cenderesinden geçirildikten sonra; aniden fikir değiştirip, ha evet Kürtler varmış, diyerek; bir TRT6 kurmakla, Kürtçeyi seçmeli ders yapmakla, haklı olarak sanki büyük bir devrimsel değişiklik gerçekleştirildiğini sanabilirler. Bu kırıntılarla, Kürtlere her türlü haklarının verildiğini sanıyorlardır ve bunlara rağmen Kürtlerin belki nankörlük yaptıklarını bile düşünebilirler. Onları, gerçekler karşısında bu kadar yabancılaştıran, kendi kimliklerinden bile uzaklaştıran, can çekişmeğe mahkûm derin vesayet düzenidir.

 Oysa ki, Kürtlerin cephesinde durum tam tersidir; bu parçadaki Kürtler, diğer parçaların bulunduğu ülkelerin, başta demokratik kurumlarıyla olmak üzere, her yönüyle Türkiye’den kat be kat geriyken; oralarda, Federatif Kürdistan devleti kuruluyorken, yanı başlarında, “ileri ve çağdaş” iddiasında ve 60 yıldır NATO ülkesi olan “çağdaş, laik ve demokratik” Türkiye’de, Kürtlere sunulan bu kırıntı gibi haklar, alay konusu bile etmenin gerisinde bir haksızlık ve hakaret olmaz mı Kürtlerin gözünde?

 Türkiye parçasındaki Kürt nüfus, diğer üç parçadaki Kürt nüfusunun toplamı kadar olup, belki de daha fazladır. Okumuş insanları ve aydın kitlesi de aynı oranda daha çok olduğu halde, yirmi milyondan fazla Kürt halkının gözlerinin içine bakarak; “Kürt Sorunu” yoktur demek, ne kadar gerçekçi olabilir?

 Ülkede ortaya çıkan tüm Kürt örgütleri, “Bağımsız Kürdistan” devleti hayaliyle örgütlendiler. Yani burada bilinmesi gereken, öncelikle radikal Kürt aydınlanmasının, “bağımsızlık” amaçlı olarak şekillendiğidir. Federal Irak’taki Federal Kürdistan örneğinin verdiği heyecanın, taze ve canlı etkisini ve statü seçeneğine katkısını da unutmamak gerekiyor. Bir halk, kör, sağır ve dilsiz olamaz.

 PKK de, dört parçada bağımsızlığı amaçlayarak yola çıkmıştı ve aksini savunan Kürt örgütlerine karşı da mücadele etmişti. Apo’ nun yakalanmasıyla, hem dört parçanın birleşik devletinden ve hem de tek parçanın devletinden vazgeçtiklerini iddia ediyor olabilirler. Artık “ulusal devlet” falan istemiyorlarmış...

 O zaman Şemdinli çıkışı ile kurtarılmış bölge hedeflenmiyordur; çünkü kurtarılmış bölge, demek, hedeflenen bağımsız bir devlet için ilk basamak askeri üs demek olabilir ancak. Burada bir ikilem vardır. Bu çıkışın başka nedenleri olabilir mi; açıklık getirilmeye muhtaç bir durumdur.

 Devlet ve hükümet olarak, siz, PKK’ nin bu yeni söylemlerine inansanız bile, onlara oy veren Kürtlerin hayalleri hiç değişmemiş ve onlardaki bu değişim ve dönüşümü sanki taktik bir şaka sanıyorlar hala. Yani PKK veya BDP’ yi bu kırıntılarla (artı Apo’ yu da serbest bırakarak da) ikna etseniz bile, Kürt halkı ve aydınları, siyasi aydınlanmada, bunlara razı gelmeyecek kadar çok yol almışlar ve çok daha duyarlı durumdalar. Taban, tavanı çoktan aşmıştır. Kürtler, bölgedeki gelişmeleri büyük bir dikkatle ve heyecanla izlemektedirler.

 Yani demem o ki, artık üç maymunu oynamaya gerek yoktur; öyle “Kürt sorunu yoktur” demenin âlemi, anlamı ve gereği de yoktur. Bölgemiz hızla değişiyor ve sizler de değişmek zorundasınız; bundan kaçış asla olası değildir. PKK’ye “terörist” demek kolaydır; ama “Kürt sorunu yoktur” diyerek, bu sorunu, bu dereceye kadar tırmandıran iktidarların hiç mi suçu, günahı yoktur? Ergenekon yapılanması, ya temelden yalandır; ya da bu sorunu, bu duruma getiren başlıca nedendir.

 Siz, savaşan taraflar (halkları kast etmiyorum), artık resmi/gayri resmi “terör” den beslenmeyi bırakın ve bir an evvel barış diliyle, demokratik açılımlarla Türk ve Kürt halklarını büyük buluşmaya hazırlayın, artık anaların hiç biri ağlamasın; ektiğiniz kin ve nefret tarlasından, bu sayede barış ve kardeşlik filizleri yeşersin. Şehit edebiyatlarıyla halkları germekle yarattığınız kaos ortamıyla, kan ve silah tacirlerinin ekmeğine yağ sürmeyin artık. Çünkü onlar, Ortadoğu’da ve yanı başımızda zaten hep pusuda bekliyorlar. Bu bereketli toprakların güzel insanlarının artık canı yanmasın; bu ülkede herkese yer vardır. Yoksa bütün bu olup biten gelişmelerde hiçbiriniz günahsız değilsiniz.

 Cumhuriyet kurulurken de bu ülke Türk ve Kürt milletinindir, denilmişti; şimdi diğer azınlık hakların haklarını da göz ardı etmeden, objektif bir bakışla, objektif davranılırsa, eşit ve özgür olarak, halkların gönüllü birlikteliğiyle, barışa, esenliğe kolaylıkla çıkılabilir ve bu, asla zor ve riskli de olmayacaktır. Eğer siz, savaş dilini terk ederseniz, halklarımızın, sizleri bile affetmeye hazır olduklarını hep birlikte göreceğiz.

 Halklar, kesinlikle kardeştir ve asla düşman olmazlar; düşmanlık, onların adına egemen olanların yakıştırdığı, harp hilesi bir politik uydurma olabilir ancak. Tarihte halkların savaşı olmamıştır; hükümetlerin çıkar savaşları olmuştur.

 Her şey ve bütün çabamız, kalıcı barışı ve huzuru getirecek halklarımızın gönüllü kardeşlik şiarını büyütmek için olsun.

 Selam ve sevgiyle kalın.

 M.Nazım Güler -03.09.2012
 info@mnazim.com
  • PAYLAŞ

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.