“Piponya Cumhuriyeti” benim 2000 yılında
yayınlanan “Kral Situ’nun Hikâyesi” adlı romanımda geçen hayali bir ülkedir. Bu
isimde bir ülke dünyada yok ama benim hayalimde var. Piponya acaba yaşadığımız
ülke mi diye soranlar olabilir. Yok, canım, nereden çıkarıyorsunuz! Bizim ülke
demokratik, özgür, bağımsız, mutlu bir ülke. Hiç Piponya’ya benzer mi? Piponya
hırsızların, çakalların, kötülerin egemen olduğu bir yer… Bizle ne ilgisi
olabilir? Kimse bu yazımdan bu ülkede olanlarla, yaşananlarla ilgili bir pay çıkarmasın.
Ben hayali bir ülkeden bahsediyorum. GIRGIR’da köşe yazarlığı yaptığım dönemde
de-yanılmıyorsam!-Piponya’da olanlardan bahsederdim. Benim hayalimde
canlandırdığım kötülerin egemen olduğu, yoksulların ezildiği, her türlü entrika
ve oyunların döndüğü, kötülerin hep kazandığı ve iyilerin de hep kaybettiği
hayali bir yer. Ben yine de Piponya’dan olanlardan bahsedeceğim.
Piponya’da sıkıyönetim sonrası olağanüstü hal
döneminde bölge valilerin adeta manevi kızları mertebesine çıkmış işbirlikçi
kadınlar o faşist devlete projeler sunardı. Devletten çok para kazandılar ve
meteliğe kurşun atan kocalarını devletten aşırdıkları paralarla zengin ettiler.
İşte gün geldi Piponya’da devir değişti, özgürlük ve demokrasi talebinin olduğu
günler geldi. İşte o kadınlar bu kez parlamentoya girmek istediklerinden yazar,
gazeteci kılığına büründüler. Bir çırpıda solcu, devrimci, insan hakları
aktivisti olup çıktılar. Tuhaftır ki basın bu kadınları çok iyi tanıdıkları
halde riyakârlıklarını ve ihanetlerini hiç kamuoyuna taşımadı. Evet, yani basın
o kadınları tanıyor, biliyordu! Piponya’nın gazetecileri ve televizyoncuları
güçlünün aleyhinde tek kelime edecek nitelikte değildi zaten. Yalakalık dışında
tek bir haber yapamazlardı. Faşist devletin sesi olmaktan öteye gidemezlerdi.
Üstelik Piponya’nın yazar, çizer, aydın, entellektüelleri de bu kadınlarla
kanka oldular, hep desteklediler. Aslında bu kadınlar orta yaşlarından itibaren
şöhret olmak istiyorlardı, zaten paraları vardı ve bunu da parlamenter olma
istekleriyle de taçlandırmayı hedefliyorlardı.
Meydan serbest olunca amaca ulaşmak kolaydı. Piponya’da bir farklı
halkın sözde hak ve hukukunu savunan parti de bu kadınlara bütün kapılarını
açtı. Avrupa’da bu parti adına konuşmalar yaptı bu kadınlar. Avrupa devletleri
meclislerinde, toplantılarında o partinin parlamenterleriyle birlikte
bulundular. Piponya’nın en ünlü yazarları, şairleri, gazetecileri, artistleri,
sanatçıları ile kanka oldular. Bu kadınların namı yurtdışına da ulaştı,
dünyanın önemli sol politikacıları, ödül dağıtan kurumları, parlamenterleri,
yazarları, gazetecileri bu kadınlarla kanka oldu. Piponya’nın yurtdışında
yaşayan insanları, kurumları yaşadıkları yabancı yerleri de kendilerine
benzettiler. Tavassutla oralardaki insan hakları kurumları dahil, ödül veren kurum
ve meclislerden tanıdıkları kurnaz kadın ve erkekler için ödüller verdirdiler.
Aslında hiçbiri bunları hak etmiyordu! Zaten Piponya’daki sanat ve edebiyat
kurumları da mafyavari ilişkilerle ‘bir sana bir bana’ zihniyetiyle ödülleri
eşe dosta veriyordu. En iyi roman yazana, en iyi şiir yazana değil, kurnaz
insanlara ödüller veriliyordu. Bu nasıl bir işti, bu nasıl bir durumdu?
Piponya’da bir kurnaz kadın tipinden daha
bahsedeceğim. Avrupa’da bile parlamenterlik yapmış ayrı bir dinden olan birisi
orada işi bitince bu kez Piponya’da parlamenter seçtirildi. Amaç ona bir maaş
daha kazandırabilmekti. O sözde en demokrat parti bir nevi arkadaş grubuna iş
ve işçi bulma kurumu gibi görev yapıyordu. O kurnaz kadın şimdi Avrupa’dan
emekli parlamenter maaşı ve Piponya’dan (emekli maaşını hakketmiş durumdadır)
bir de parlamenter maaşı alıyor. O kurnaz kadın boş kalır mı hiç, Piponya’ya
dönünce kız kardeşini Avrupa’daki partiden parlamenter yapmak istedi.
Piponyalılar ona oy vermedi. Benim kurnaz kadınlardan örnek vermemin amacı,
kimsesiz, yoksul ve garip kadınların büyük ideal istismarcısı hemcinsleri
tarafından aldatılmalarıdır. Kadın kotası dedikleri şey aslında bu kurnaz
kadınlara ayrılan kontenjandır. Bu kotada sıradan, gariban, bir halk kadını
olmaz. Bu tür grup arkadaşı kadınlar, eş dost olanlar koltuk ve makamlara sahip
olurlar. Asla boşta kalmazlar, onlar için mutlaka bir makam ve koltuk hemen
yaratılır. Hayali ülke Piponya’da
uydurduğum bu tip entrikalar ve yutturmacalar acaba dünyanın bir gerçek
ülkesinde de oluyor mudur? Tabii ne kadar da uydurma da olsa, yine de bu hayali
olaylar ilginçliğinden dolayı ders çıkarılacak niteliktedir.
Aslında etnik bir grubun sözde hak ve hukukunu
savunan siyasi parti de Piponya Cumhuriyeti’nin bir partisiydi ve o da diğerleri
gibi devletten referansını alıyordu. O parti zaman zaman Piponya rejimi
aleyhinde politika yapar görünürdü ama esasında Piponya’nın bölünmez
bütünlüğünün en önemli direklerindendi. O partinin parlamenterleri devletin
maaşını alan ve emeklilik gibi özlük haklarından yararlanan “kurnaz adam ve
kadınlar”dan oluşuyordu. Çünkü kendi halkını kandırıyorlardı. Nasıl olsa onlara
inanmış, kandırdıkları zavallı bir halk vardı. Halkları onları liderleri,
savunucuları ve hatta fedaileri falan zannediyordu. Ama aslında onlar bir
yüksek maaşlı Piponya devletinin memurlarıydı. Geleceklerini garantiye
almışlardı. Aileleriyle birlikte Piponya Cumhuriyeti’nde ömür boyu zenginlik
içinde yaşayabilmeyi garanti etmişlerdi. Piponya’da devlet zaman zaman o etnik
haklarını savunan sözde partiyi ve parlamenterlerini cezalandırma numarasını
oynayarak bu “kurnaz insanlar”ın inandırma rolüne katkı yapıyordu. Böylece bir
taraftan etnik sorunu o siyasi parti etrafında tehlike arz etmediği için
tutuyor, daha doğrusu bertaraf ediyor. Diğer taraftan da o sözde en demokrat ve
ilerici parti de parlamenterlik yaşamını uzatıyor, daha doğrusu dolgun maaş
alma meselesini garantiye alıyordu.
Piponya’da sakallı ve dinci fanatik faşistler
zaman zaman kadınlara saldırıyor ve takdir topluyordu. Kadına şiddet ve hatta
tecavüzün bir cezası yoktu. İdare edenler dünyanın en zenginleriydi. Piponya’da
basın iktidarın borazanıydı. Bütün tv ve gazeteler iktidara yalakalık yapma
yarışındaydı. Doğru ve gerçek haber, yurttaşı doğru bilgilendirme asla
yapılmazdı. Düşünce ve ifade özgürlüğü yoktu. Piponya halkının zenginleri hapse
atılmaz, çünkü devletin asıl sahipleri onlardı. Yoksullar, kimsesizler, baldırı
çıplaklar, avukatsızlar yani halk köleden farksız bir durumdaydı. Yoksulların
hapse atılması iki dudak arasındaydı. Piponya’da demokrasi bir kandırmacaydı,
yönetenlerin, zenginlerin bir oyunuydu. Millet seçimde oy kullanarak seçim
yaptığını zannederdi. Oysa seçtikleri sağcısıyla solcusuyla aynı insanlardı.
Piponya’da seçimler göstermelikti. Fakirler oy verir ve zenginler seçilirdi.
Kurnaz adamlar ve kadınlar daima fakirlerin oyuyla parlamenter olurlardı. Bir
konuda haklarını yemeyelim: “Maaşlarının hakkını veriyorlardı. Zaman zaman
kavga etme ve rest çekme rolünü çok iyi yapıyorlardı.” Ve bu numarayı ne yazık ki
fakirler hep yutardı. İşte öyle bir hayali ülkeden bahsediyorum. Entrikaların,
yolsuzlukların, rüşvetin, ihanetin zirve yaptığı bu hayali ülke herkese ders
olmalıdır. Bütün dünya bu hayali ülkede yaşayanlardan ders almalıdır. Zaten biz
de bu amaçla Piponya’dan bahsediyoruz. İyi ki öyle bir ülkede doğmadık! İyi ki
öyle bir ülkede yaşamıyoruz. Ne mutlu bize!
Dünyaya
sadece bir defa gelebilen bir insan bu dünyanın bütün nimetlerinden yararlanma
hakkına sahiptir. Bütün insanlar eşit ve özgür doğarlar. Doğum sonrasında da
eşit, adil ve özgür yaşamalıdır, bu böyle olmalıdır. Yaşamın tüm evrelerinde
özgür ve eşit yaşam devam etmelidir.
Ve son bir söz: Kimse bu yazdıklarımdan bir
çıkarsama, bir isim, bir ülke çıkarmasın. Hayali bir ülke olan Piponya’dan
bahsettim. Benim uydurduğum bir yerdir. Uydurduğum bu olayların dünyanın hiçbir
ülkesinde yaşanmasını istemiyorum. Hayali de olsa Piponya gibi bir ülke olmasın
istiyorum. Ders olması dileğimle.