Bana göre yaşananlara bakınca parti içi iç siyaset
açısından en antidemokratik siyasi parti HDP’dir. Bu benim kanaatimdir. MHP
dahil tüm siyasi partilerin ağızlarından düşürmediği ‘parti içi demokrasi’ en
fazla HDP’de yoktur. 24 Haziran seçimlerinde belirlediği adaylar daha önce
adeta kararlaştırılmıştır. Burada en büyük maharet parti yöneticilerinin aday
seçilme sonuçlarının bu işi yapan komisyon tarafından belirlendiğini seçmenine
diğer seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de inandırma becerisidir.
Oysa HDP’nin öyle yeni şöhretler (!) bulmaya
ihtiyacı yoktu, o mücadele geleneğiyle zaten buna sahip olabilirdi. Yani halkın
oyunu almak için yeni şöhretlere ihtiyacı yoktu. O halk içinde önemsenen ve
gönüllerde olabilirdi. Yeni şöhretleri
(!) milletin oylarıyla hemencecik bol akçeli ve emekli maaşıyla milletvekili
yapmaya kanalize etmesi ve bunu seçmenin rızası ve beklentisi olarak yapması
çok büyük bir ustalık gerektirir(di).
Herkes yapamaz bunu. Evet yapamaz, eğer mücadelede
yiten emeklere kendinizi sahip çıkıyor gibi gösterebiliyorsanız, masum ve
ezilen insanlara şatafatlı sözlerle kendinizin ne kadar fedakar olduğunu
inandırmışsanız, masum ve mazlum halkın gerçekleri görmesi olanaksızlaşır. Her
seçimde bulduğunuz yeni şöhretleri(!) yanınızda milletvekili yapmanız, bu
kotarma işini devrimcilik, direniş, adalet ve özgürlük mücadelesi adına halka
inandırma ve onları bu kanalda tutma becerisine şapka çıkarmak gerekir.
Gezi direnişinde polis tarafından öldürülen bir
gencin bir yakını aday gösterildi. Hem de birinci sıradan ve seçilmedi. Roboski
bombalaması sonucu ölen insanların bir yakını hemen milletvekili
yaptırılabildi. Şimdi de hapse girip çıkanlar, oyuncular, gazeteciler, en
iyileri bunlardır diye seçime sokuluyor.
Bu tercihlere de insanların çok hak vermesi ve alkışlaması
adeta büyük başarıdır. Oysa ne çok ölen-öldürülen insan var dağlarda ovalarda,
ne çok insan var müebbet yatan, ne çok ezilmiş ve mücadele eden kadın var. Eğer
her ölen-öldürülenin kardeşi, amcası, yeğeni milletvekili yaptırılacaksa bir
tane değil on tane meclis yetmez. Sur yıkımında her tutuklananı, gözaltına
alınanı milletvekili yapacaksanız onlarca meclis gerektirir, bir tane yetmez!
Eğer bunları yapmak istiyorsanız o zaman siz kendi yerinizi onlara neden
vermiyorsunuz?
Keşke milletvekilliği maaşsız olunsaydı. Ya da bir
milletvekilinin maaşı ve emekli hakları mesela bir öğretmen seviyesinde
olsaydı. Bu kadar yüksek bir maaş ve (emeklilik dahil) garanti bir gelecek için
milletvekilli olmak birçok insanı ideallerinden uzaklaştırabiliyor ne yazık ki!
Siz son Filistin direnişindeki Fadi Ebu Salah’ı
bilirsiniz değil mi? O iki bacağını Filistin direnişinde İsrail askerlerince
kaybetti Ve o insan tekerlekli sandalyesinde İsrail askerlerine taş atarken
katledildi. Fadi Ebu Salah El Fetih ya da Hamas milletvekili olmak için
bacaklarını ve canını kaybetmedi. O İsrail parlamentosunda milletvekili olmak
için de ölmedi. O ilkeleri için öldü. Parasal karşılığı olmayan bir ‘fedai’
mücadelesinde öldü. İşte ‘şehit’ deniyor ya, evet eğer dini ya da belirli bir
kabul olarak şehit varsa, o bir şehittir.
Bizde öyle mi oluyor? Tabii ki hayır. Devletin
maaşı, vekillik önem taşıyor. Oysa manevi bağlılık bir düşünceye, hak, hukuk,
adalet, özgürlük savaşçısı olmak böyle midir?
HDP içinde muhafazakâr ve İslami hassasiyeti olanlar
için de bir görüşüm var. Bana göre onların HDP içinde olmalarıyla başka siyasi
partilerdeki muhafazakâr ve İslami hassasiyeti olanların durumu aynıdır. Hepsi
milletvekilidir ve devletin yüksek maaşını alıyorlardır. Bir farklılık
yaratmaya çalışmak doğru değildir. Dinin siyasete alet edilmesi her durumda ve
her siyasi partide doğru değildir, kabul edilemez. O kutsiyetini korumalıdır.
Ve buna da en fazla hepimiz dikkat etmeliyiz.
HDP geleneği bir iş ve işçi bulma kurumu gibi
çalışmamalıdır. Birini bir gün genel başkan, başka bir gün eşbaşkan, başka bir
gün milletvekili, diğer bir gün bir sivil toplum eşbaşkanı, diğer bir gün
belediye başkanı olması ne kadar adaletlidir?
Siyaset yapacak başka insanlar mı bulunmuyor!
Birinin bir gün yabancı bir ülke milletvekili, diğer gün Avrupa Parlamentosu
milletvekili, diğer bir gün TBMM milletvekili yapılması ne kadar doğrudur? ? Ya
da bir kişinin mutlaka üç maaş alması mı gerekiyor? Mazlumların, ezilenlerin,
avukatsızların, çarıksızların, Kürtlerin, Türklerin, inananların,
inanmayanların, kadınların, gençlerin, yeşilin, ekolojinin savunucusu olmak
için İnandırıcı bir pratiğiniz olmalı. Güzel söylemlerin içi dolu olmalı ve
söylediklerinizle yaptıklarınız bir olmalıdır.
Kadın eşitliği ve kadın kotası derken de benim,
senin, onun annesi, eşi, kız kardeşi için bu eşitlik olmalı. Hep aynı
kadınların eşitliği ve kotası değil benim bahsettiğim. Kısacası “kurnaz adam”
(burada adamı eril ve dişi olarak kullanıyorum) iktidarını güzel söylemler ve
değerler maskesiyle de sürdürür. Kurnaz adam çok adil, eşitlikçi, özgürlükçü,
cinsiyet özgürlükçü, ekolojik yaşam savunucusu rolünde ve iktidar lanetlemesi
sloganına karşın kurnazlığını sürdürür ve asıl amacı iktidar olmaktır oysa
onun. Oysa bizi kendisi iktidara karşıymış gibi inandırır. Her alanda üst katta
ve yönetici sınıfı içinde olmaktır yaptıkları. Bunu gizlese de kurnaz adamı
daima tanımalıyız. Yoksa iyi insan rolündeki kurnaz adamın daima kölesi olarak
yaşarız. Dilerim HDP bu açıklamalarımı bir eleştiri olarak kabul eder ve dikkate
alır. Yoksa yapılanlara ve olanlara bakarak durumlarını benimsemem, olumlamam
asla olanaklı değildir. Benim duruşuma gelince: Ben daima eşitlik, özgürlük,
adalet, hak ve hukuk mücadelesini naifçe ve hiçbir maddi çıkar beklemeyenlerin
yanındayım. Ben hep öyleyim ve hep öyle kalacağım.
Saygılarımla.
Bülent Tekin