Dağdan gelen bağdakini kovar misali özeleştiri
vermeme kibirliliğini gösterenler sıfır oyları olduğunu unutmasınlar.
Kürtlerin oylarıyla seçilebildiklerini
unutmasınlar ama kabahat onlarda değil hamal Kürtlerdedir. Eğer oyları veya
halk destekleri olsaydı kendi siyasi hareketleri, siyasi partileri ya da
bağımsız aday olarak seçime girerlerdi. O zaman da boylarının ölçüsü alınırdı
tabii. Bırakın Meclis’in kırmızı koltuğunda oturmayı, ciddi işlevli bir
derneğin yönetim kuruluna dahi seçilemeyecek olan ve hatta bir mahallenin
muhtarı dahi seçilemeyecek olanları Kürt halkı maalesef milletvekili
seçtiriyor. Kürtler kendi halkından birine tanımadığı bu kıyağı aslında tam bir
Türk milliyetçisi olduğu halde “sosyalist” takılan kimi şahısları bu kıyaktan
yararlandırıyor.
Yine Kürtler İslamcı, tarikatçı, sağcı ve hatta ülkücü olanları dahi Kürt
oylarıyla Meclis’e taşıyor. Öbür taraftan da bir Kürt yanlısı ya da partisi
gibi davranılıyor. Oysa o tip sosyalistler son kertede MHP ve hatta BBP’den
bile daha ciddi bir Türk milliyetçisidirler. Kürtleri “halklar” diyerek ve asla
“Kürt” demeyerek zaman içerisinde Türkleştirme amacındadırlar. İşte onların sık
sık kullandıkları “halklar” ve “Türkiyelilik” sözcüğünün asıl amacı budur.
Bir İspanyol komünistinin bir sözünü bir yerlerde
okumuştum: “Allah’ım beni eleştiriden koru, ben kendimi özeleştiriden korurum.”
Bu şu anlama gelir: Hata yapmamak önemlidir. Hata yapmayan eleştiri almaz.
Dikkatli ve samimi olanlar buna dikkat eder. Hata yapan da özeleştiri vermek
zorunda kalır. Eleştiri-özeleştiri mekanizmasını çalıştırmamak, iktidarcılık,
zayıflık ve oligarşik yapılanmayı koruma çabasından başka bir şey değildir.
Burada mutlaka yanlışı ve çıkarı kollama düşüncesi yatar. Yanlıştan dönmeyi engellemek
yatar. Yanlışın ve mevcut statükonun devamını sağlar. Kırmızı koltuklara
alışmış olmayı ve bir kez kaptıkları bu unvanı sonuna kadar götürmeyi hedefler.
Şunun da bilinmesinde yarar vardır: “Demokrasi ve özgürlük hareketleri
geleneğinde eleştiri-özeleştiri daima olmuştur ve bundan sonra da olacaktır.”
Bilindiği gibi dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan ayrıcalıklı yüksek maaş ve
emeklilik hakkını TBMM milletvekilleri almaktadır. “Vatan, millet, Sakarya,
Diyarbakır, Amed, Türk, Kürt, devrim, İslam, Sünni, Alevi, demokrasi, hak,
hukuk, adalet, insan hakları, eşitlik, halklar, kardeşlik” vb sözleri bu kadar
yüksek maaş hatırına söyleme durumuyla karşılaşılır.
Kan dökülmesi ve çatışmadan beslenen siyasi
çalışmalarını hoplayarak zıplayarak yapmış gibi gözükürken öbür taraftan
insanlar öldürülür ve şiddet sarmalı büyür. Onlar da halklara (!) vazifelerini
yapmış görünürler. Tabii bu arada devlet refleksiyle cezaevine girmiş olanlar
da olur. Ama bu durumdan dahi kendi adlarına kahramanlık vb payeler çıkarmaya çalışırlar.
Asalında cezaevi kimi insanları daha zengin ve ayrıcalıklı bir şöhret te
yapıyor. Öylesine bir düzen kurulmuştur.
Sayglarımla.
Bülent
Tekin