Hüda-Par Büyük şehir Belediye Başkanı Mahmut Kılıç'la Geçmiş ve geleceği konuştuk. Tamam Kürtçe yapılan görüşmenin Türkçeye çevirisini ve özetlemesini Yazar M.Mahsum ORAL tarafından yapıldı.
Derdiniz
nedir?
Biz
partimizi kurmadan önce, birçok derneği ve vakfı olan bir sivil toplum
örgütlenmesiydik.
Sosyal
çalışmalarımızı ve dini hizmetlerimizi bu kurumlarımız aracılığıyla yapıyorduk.
Ancak savunmamıza bile gerek duyulmadan kapatılan birçok derneğimiz oldu.
Gerekçeleri Kutlu doğum haftası organizasyonu yapmak, Filistin’de ölen insanlar
için gıyabi cenaze namazları kılmak, yardımlaşma etkinlikleri düzenlemek gibi
faaliyetimizi birer kapatma gerekçesi olarak gösterdiler. Kapatılan
derneklerimizden sonra kendimize belirleyeceğimiz yol haritamız için birçok
kesimden görüşler aldık ve nihayetinde Hür-dava adıyla bir partileşme sürecimiz
başladı. Tüm yurt genelinde örgütleşmeye yönelik çalışmalarımız devam ediyor. Biz
kendimizi bir Türkiye partisi olarak tanımlıyoruz, her ne kadar çıkış
kaynağımız bölgemizi işaret etse de, bizlerle birlikte olan başka dilden ve
kültürden insanlar da var…
Kanunların
dışına çıkmadan, yasal olan yollarla siyasi mücadelemizi yürüteceğiz. Biz
İslam’ın kurallarını ve hakkın bize emrettiğini uygulamak için, İslami
değerlerimizden feyiz alarak bir tüzük oluşturduk. Biz peygamber efendimizin
buyurduğu gibi ulemaların ve idarecilerin inanç ve ahlak sahibi oldukları
sürece toplumu feraha ulaştıracaklarını düşünmekteyiz. Bundan dolayı
programımızı İslami bir gelenek üzerinden tesis ederek, idareciliğimizi bu
esaslar üzerinden yürüteceğiz. Günümüzün buna büyük ölçüde ihtiyaç duyduğunu
düşündüğümüz için ilk adımızı attık.
Büyükşehir
belediye başkanı adaylığınızın Hüda-Par’dan olmasının nedenlerini öğrenebilir
miyiz?
Biz
yıllarca mazlum edilmiş halkımızın hizmetten büyük ölçüde mahrum bırakıldığını
söylüyoruz. Ve bu hizmet ihtiyacını ancak bu bölgedeki insanlara karşı sevgisi
ve hassasiyeti olan insanların verebileceğini düşünüyoruz. Biz daha önce
siyasete karşı mesafeliydik, Ak parti gibi icraatları ve hizmetleri hoşumuza
giden bir partiye de zamanında oy vermişliğimiz de vardır. Fakat ilerleyen
zamanla birlikte bir partileşme sürecimiz başladı ve siyasi alanda yapacağımız
çalışmalar da siyasetin açık, daha hesap verebilir, daha saydam olması
gerektiğine inandık. Ve bundan ötürü Hüda-Par’la siyaseti daha şeffaf kılmayı
amaçladık. Hak noktasında bizim yanlışımızı, eksiğimizi, kusurumuzu
yüzümüze söylemeyecek olan insanlara da vebalimiz boynunuzda olur deyip, hizmet
meydanına ilk adımlarımızı böylece attık. Kimseyi toptan yanlış, toptan doğru
diye de yargılamıyoruz. Bize göre BDP’nin ve CHP’nin de takdir edebileceğimiz
çalışmaları vardır. Biz herkesle hukukumuzu topluma ve insana yararlı
olabildiği ölçüde kuruyoruz. Bir insanın, bir idarecinin Allah’tan
korkması, kuldan utanması, başkasının hakkını gasp etmemesi bizlerin temel
prensibini oluşturmaktadır.
Partinizin
bir algısı, bir fikri, sahip olduğu değer yargıları ve bir dünya görüşü var. İslami
bir gelenekten geliyorsunuz, topluma ve bireye yaklaşımın biçimini de sanırız
bu geleneğin disiplinleri tayin edecek. Bu referanslarla hareket edeceğiniz
Mardin bölgemizin yapısına baktığınız zaman, envai çeşitten insanın, kesimin,
ideolojinin, mezhebin, dinin ve kültürün olduğunu görüyoruz. Homojen olmayan bu
bölgede yapacağınız siyasetin, kullanacağınız dilin, vereceğiniz hizmetin
yelpazesi acaba tüm bu unsurları içine alabilecek genişlikte midir? Kimseleri
ötekileştirmeden, mağdur etmeden, baskılamadan, herkesi kapsayacak ölçü de bir
demokrasi kültürünü nasıl inşa edeceğinizi merak etmekteyiz?
Parti
programımızda belirttiğimiz gibi, gayrimüslim vatandaşlarımızın da hakkını ve
hukukunu da muhafaza edeceğiz. Bu İslam adaletinin teminatı altındadır.
Hatta biz bu insanların ihtiyaçlarını dile getirebilecekleri, kendilerini ifade
edecekleri şekilde parlamentoda bir yer sahibi olmalarından da yanayız. Eğer
Süryani, yezidi vatandaşlarımızın kiliselere ve ibadethanelere ihtiyacı varsa,
bunun inşası için çalışmaktan ve mücadele etmekten kaçınmayız. Faşizmin dünyada
iflas ettiği bir çağda, herkesin bizim gibi düşünmesini şiddetle ve baskıyla
sağlamamız mümkün olmadığı gibi, kimsenin mukaddeslerine ve hassasiyetlerine de
karşıt olmayacağız. Herkesin dilediği şekilde yaşamakta hür olmasını
savunduğumuz gibi, bu hürriyete de hürmet gösterilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Bir hekim nasıl ki kendisine gelen bir hastaya tedavi ve reçete vermek
zorundaysa, senin derdinin bende bir dermanı yoktur diyemiyorsa, dememesi
gerekiyorsa, bize gelecek olan vatandaşa da hizmet vermemiz o derece zorunlu
bir insani görevimizdir. Aynı zamanda bizim dünya görüşümüze de, değerlerimize
de saygılı olunmasını beklememiz doğal bir hakkımızdır.
Mardin’in
büyük şehir olmasıyla birlikte, kadınlara, turistlere, çocuklara, engellilere,
doğaya, yeşil alana, trafiğe, mimariye karşı ne tür yaklaşımlarınız ve
projeleriniz olacaktır?
Her
partinin bir sloganı vardır ve genelde o sloganlar ön plana çıkar, geçen hafta
bizim Şanlıurfa belediye başkan adayımıza basın mensubu arkadaşların sorduğu
projeleriniz nedir sorusuna şöyle bir yanıt verilmişti. “Yalan konuşmamak,
ihanet etmemek”
Biz bu
mesajı benimsiyoruz. Bizim Mardin bölgesiyle ilgili iki problem karşımıza
çıkmaktadır. Birinci problem maddidir, diğer problem ahlakidir. Şuana dek
yönetimi elinde bulunduran idareciler bu memleketin ihtiyaç duyduğu ölçüde
hizmet verememiş ve bu noktada yetersiz kalmıştır. Yerel idareciler kanunlara
bağlı kalarak, gençlerin ahlaki yozlaşmasına karşı önlemler almamışlardır. Bu
önlemlerden kastımız, vurmak, kırmak maksatlı değildir. Kafelerin yasal bir
şekilde denetlenmesi, içkili yerlerin belli bir saatten sonra açık olmaması
yerel idareler tarafından sağlanması gereken düzenlemelerdir. Biz memleketin
kasasından hırsızlık yapılmaması durumunda o gelirlerin hem hizmet yapmaya
yeteceğini hem de yoksul vatandaşlarımıza yardımlarda bulunmaya yeteceğini
düşünmekteyiz. Çılgın projelerden bahsediliyor mesela, bize göre en çılgın
proje çalmamaktır.
Biz
seçildiğimiz takdir de Allah izin verirse bu memleketi rüşvet vermekten, rüşvet
almaktan kurtaracağımız gibi, bu rüşvet çarkının içine de çomak sokacağız.
Hatta belediye kapılarımıza “rüşvet alan da veren de melundur” şeklinde
tabelalar asacağız. Biz artacak olan gelirlerimizle yoksul vatandaşlarımız için
bir yardımlaşma ve dayanışma tesisi oluşturacağız.
Biz özellikle Kızıltepe’de yüzünü örterek, utanıp, sıkılarak, temizlik işçiliği yapan hanım kardeşlerimizin o yüzünü açmaktan yanayız. Belediye bünyesinde kendi ayakları üzerinde durabileceği alanlar sağlayacağız. Biz o insanların yaptıkları işle daha barışık olmasını istiyoruz. Bizim kültürel ve sanatsal alanlarda da çalışmalarımız olacak. Ve daha canlı bir kültür-sanat şehri yapmak istiyoruz Mardin şehrimizi...
Size
çelme takılmadan yolunuza devam edeceğinizi düşünüyor musunuz?
Evet
ilerleyeceğiz. Biz her sürecin sancılı geçtiğine inanmaktayız. Bizim
sancılarımız da elbette ki belli bir sürece bağlıdır. Biz bölgemizde sadece
Hüda-Par’ın ve Bdp’nin değil de, daha birçok partinin açılmasından ve
çalışmalar yapmasından yanayız. Keşke Kürtlerin ellerinin güçlenmesi için 10
tane parti daha olsaydı… Üç partiden bir partinin iyi olma şansı ile on
partiden birinin iyi olması şansını düşündüğümüz zaman, daha çok partinin
olması Kürtlerin arasından daha iyi bir siyasetin çıkma şansını arttıracaktır.
Hepimizin birbirine tahammül etmesi gerekir. Kemale ermemiz için sizlerden ve
vatandaşlarımızdan uyarı beklemekteyiz. Bizim daha doğru olmamız için bu
gereklidir.
Biz çok
“ahlak” kavramı üzerinde durduk, vatandaş soracak; idarenin ve idarecilerin bir
etiğe sahip olmasını biz de önemsiyoruz, ancak sizin bunların ötesindeki
icraatlarınız neler olacaktır diye?
Demirel’in
seçimler öncesinde basın mensuplarıyla yaptığı bir görüşmede, seçildiği takdir
de herkese iki anahtar vereceğini ve bunun mutlaka altının çizilmesi
gerektiğini belirtmişti. Anahtarlardan biri evin diğeri otomobilindi.
Seçilmesiyle birlikte, aynı basın mensubunun iki anahtar mevzusunu sormasına
karşılık, Demirel’in verdiği yanıt şu olmuştur. “Daha önce altını çizin
demiştim, şimdide üstünü çizin diyorum.”
Bizim
avukatlarımız, mühendislerimiz, mimarlarımız vardır. Çılgın proje dedikleri
şeyleri sıralarsak, vaatler verirsek, daha sonra o projeleri hayata
geçirmediğimiz takdir de “bunun üstünü çizelim” deme lüksümüz yoktur. En çılgın
projeyi çalmamak olarak değerlendiriyorum. Ben bu memlekette aday olan
arkadaşlarımızın yapabilecekse benden daha iyi projeler yapmasını arzu ederim.
Bu memleketimiz için çok iyidir. Diğer aday arkadaşlarımız benden daha iyi,
benden daha zeki olması da mümkündür. Kendimi bu konuda onlardan üstün
bulmuyorum.
Birlikte
çalışacağınız ekibi kendi çevrenizden mi oluşturacaksınız, yani akrabalık
derecesine mi bakacaksınız yoksa uyum içinde çalışacağınız bir ekibi oluşturup,
kente katkı sağlamasını mı dikkate alacaksınız?
Ben bu işin bir ekip çalışmasıyla yapıldığını biliyorum. Biz çalışacağımız
insanların ilkeli olmasından yanayız. Rüşvet yemeden, insani ilkeleri
benimseyerek çalışacak olan herkese kapımız açık olacaktır. İllaki dindar
olması, namaz kılması gerekmemektedir. Bizim ölçütümüz dindarlığı olmayacaktır.
Belki de ben de dindar değilimdir, belki de ben kendimi dindar zannediyorumdur.
İnsanların iyi, adil, güvenilir ve ilkeli olmaları şekilsel değildir. Allah ile
kul arasındaki ilişkilere karışmadan, bir insanın tecrübelerinden, bu memlekete
katacağı katkılardan yararlanırız. İnsani ilkeleri kendi içinde muhafaza eden
insanlarla çalışacağız. Allah kısmet ederse seçilirsek mevcut kadrolarla
ideolojik değil, insani ilkeler çerçevesinde ortaklaştığımız sürece birlikte
çalışacağız. Sadece kendi yandaşlarından oluşan bir yapıyla belediyecilik
yapmayı uygun görmemekteyiz. Özellikle çalışacağımız insanın ahlaki erdemlerini
dikkate alacağız. Torpil ve rant peşinde koşmayacak insanlarla birlikte
çalışmaktan biz de memnun olacağız.
Belediye
bünyesinde basın için ayıracağınız bir büronuz olacak mı?
Biz
kazansak da, kaybetsek de basınla birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Peygamber
efendimizin dediği gibi, danışın ve fikir alışverişi yapın prensibini
benimsiyoruz.
Hepinizle
danışmamdan daha güzel ne olabilir ki?
Bildiğiniz
gibi Kürdistan coğrafyamızda yıllarca kan aktı, akıtıldı, katliamlar oldu ve
bölgemiz bir mezbahaya dönüştü. Takdir edersiniz ki mezbahaya dönüşen bir yerde
kimsenin “temiz, pak” kalması mümkün olamıyor. Bu sadece müdahil olanlarla
sınırlı değildir, seyirci-tanık-şahit olanları da kapsamaktadır. Savaşın
insanı yozlaştıran, kirleten böyle bir gerçekliği vardır. Çok suların aktığı bu
köprüde, son zamanlarda medyada kasıtlı bir kışkırtmanın yapıldığını görüyoruz.
Bu geçmişte de hepimizin tanık olduğu bir stratejiyi anımsatıyor. Geldiğiniz
geleneğin, tarihe ve insanlığa bir özeleştiri yapma yükümlülüğünün olduğunu
düşünüyor musunuz? Yakın veya uzak bir zamanda, sevabıyla, günahıyla,
yanlışıyla, doğrusuyla, bir şeyleri temize çekmek adına, ya da hesaplaşmak
adına, bir muhasebe yapabilecek düzeye ulaşabildik mi? Siz on tane Kürt partisi
daha açılsın diye bir dilekte bulunurken, biz Kürtler mevcut iki partimizin
şiddet içerikli herhangi bir provokasyona gelmemelerini arzu ederken, sizce
Kürt siyasetinde bir normalleşmeyi nasıl sağlayacağız?
Ben
sizin vasıtanızla bunu bölgemize ve tüm kamuoyuna ilan etmek istiyoruz.
Bölgemizdeki akil insanlardan, aydınlardan, kanaat önderlerinden,
gazetecilerden, tarihçilerden, din adamlarından bir heyet oluşturulmasını talep
ediyoruz. Bölgemizde dün ve bugün meydana gelen her şeyi araştırsınlar ve
incelesinler. Eğer biz haksızsak, kendimizi eleştireceğiz ve kendimizi
feshedeceğiz. Genel başkan yardımcımız Sait Şahin’de çıktığı bir açık oturumda
aynı şeyi dile getirdi. Her iki tarafla görüşülmesini talep etti. Davamızın
avukatı olan Hüseyin Yılmaz’ın Savunmalar adlı kitabında değindiği gibi yer,
zaman, tarih ve şahısları dikkate alarak geçmişte meydana gelen olaylar
incelenirse ve bizim değil, başkalarının haksız olduğu ortaya çıkarsa, onları
yaptıklarının bir zulüm olduğunu söylemeniz bizim için yeterli olacaktır.
Biz
bölgemizde yaşanan olaylar hakkında biz kendi adımıza hesap vermeye hazırız.
Bize
saldırıldığı için savunmada kaldık hep, bize gelecek olan ziyanlara yönelik
müdafaamızı yaptık. Bize zarar vermeye yönelik saldırıların son bulmasıyla
savunma yapmaktan da vazgeçtik. Bugün de gördüğünüz gibi yine bize karşı
saldırılar yapılmaktadır ve bizim bu saldırılara verdiğimiz bir karşılık
bulunmamaktadır. Herhangi bir ilçeden, bir köyden sıradan bir vatandaşa dahi
yaptığımız bir haksızlık varsa, onun da çıkıp bunu dile getirmesine hazırız.
Bu
durumu da göz önünde bulundurarak, seçim sürecinde yaptığınız
ziyaretlerde şuana dek aldığınız olumlu veya olumsuz tepkiler ne ölçüdedir?
Şuana
dek halktan bize karşı olumsuz bir yaklaşım meydana gelmedi. Geçen Kızıltepe’de
bir esnaf ziyaretinde birkaç esnaf arkadaş bize karşı tepkili bir yüz ifadesi
takındı. Parti arkadaşlarıma dedim ki şuan mesela Ahmet Türk’le karşılaşsam,
insani olarak kendisine hürmette kusurum olmayacakken, insanlar neden kendileri
gibi olmayanlara bu kadar tepkili oluyor ki… İnsanın insana saygısı bir
vazifedir. Bize en olumlu tepkiler Dargeçit ziyaretimizden geldi. Kendilerinden
çok memnun kaldık. Yaptığımız geziler de oyumuzu başka partiye vereceğiz
diyenlere, biz oy beklentisiyle değil, bir öneriniz, bir eleştiriniz için,
varsa bir hayır duanız için sizleri ziyaret ediyoruz dedik... Ahmet Türk’ün
ağabeyi vefat ettiğinde heyet olarak bir taziye ziyareti gerçekleştirdik ve
güzel bir sohbetimiz oldu. Vejdi Kahraman’la bir dostane hukukumuz vardır.
Seçim dediğimiz şey bizi birbirimizden ayırmamalı. Hepimiz hemşeriyiz. Bu
memleket hepimize aittir ve hepimize yetmektedir. Biz partiler arasında
ziyaretlerin gerçekleşmesini de isteriz. Halkın yapacağı her seçime hürmet
duyacağımız gibi, bizim de bu siyaset meydanında kendimizi ifade etmemizin
anlaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Kürtlerin artık birbirleriyle çatışmasının
doğru olmadığını düşünmekteyiz. Ben BDP’li insanlar arasında da sağduyuya sahip
çok insanın olduğunu düşünmekteyim. Bu kardeş kavgasında artık galip de
mağluptur bize göre… Biz kendileriyle gireceğimiz her türlü çatışmada kendimizi
galip görmeyeceğiz...
Bizi
vuranı da galip görmüyoruz. Kimsenin kimseye nereden geldin, nereden çıktın
deme hakkı da yoktur… Bu memlekette herkesin kendisini özgürce ifade edeceği
bir platformu olmalı. Eğer karşılıklı iyi niyetle adımlar atılırsa biz BDP’li
arkadaşlarla da görüşmeyi, seçim bürolarını ziyaret etmeyi de isteriz.
Bayram münasebetiyle böyle bir ziyaret talebimiz kendilerine bildirildiği halde
herhangi bir yanıt alamadık. Batıda zıt fikirleri benimsedikleri halde başka
partilerin genelde birbirleriyle kavga ettiği görülmüyor… Kürtlerin kendi
aralarında kavga etmeleri de bu yönüyle üzücüdür. Hadisi şerifte geçtiği
gibi, bir cemiyetin başkanı ona hizmet edendir. Biz bu millete hizmetkâr olmaya
talip olduğumuz için, sırtında vatandaşına un çuvalı taşıyan hazreti Ömer’i örnek
alacağız…
“Çözüm
süreci” adıyla başlatılan bu süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sayın
genel başkanımızın da dediği gibi, biz bu sürece tüm Kürt temsiliyetinin
yansıtılmasından yanayız. Sadece bir tarafın muhatap alınması ve sürece müdahil
olması sürecin bir ayağını sakat bırakacağı için, her türlü Kürt kesimlerinin
bu sürece katılması gerektiğini ve onların da fikirlerinin alınmasını
istemekteyiz. Aksi takdir de eksik bir şekilde yürütülecek olan bir çözüm
sürecinin çok da sağlıklı bir evrede olmayacağını düşünmekteyiz. Kürtlerin
birçok siyasi cenahları vardır, dindar kesimleri vardır. Ve muhatap olarak
alınan kesimin tüm Kürtleri temsil etmediği aşikârdır. Biz Kürtlerin önce kendi
aralarında bir barışa, daha sonra cumhuriyetle bir barışa doğru gitmesinden yanayız.
Sistemin Kürtlere dayattığı bunca baskıdan sonra Kürtlerin yorulduğu gerçekliği
var. Bu yüzden dindar Kürtlerin de müdahil olduğu ve muhatap alındığı bir
çözümün daha zengin olacağına inanmaktayız…
Dindar
Kürtlerinde talepleri olacaktır ve onlarında söz söyleme hakları olmalıdır.
Söyleşiye katılanlar: Mehmet Mahsum Oral, Mahmut Semen, Mehmet Emin Karakulak ve Mehmet Ali Demir