Samimi
ve içtenler...
Objektifi görünce poz yapmıyorlar. Sahte bir
tarafları yok. Belli ki mutlular... Pırıl pırıl iki çocuğun neşesi var evde.
Büyük kızları Delal 11 yaşında. Sabah erkenden kalkıp beyaz dantelli elbisesini
giymiş, saçlarını taramış, biraz gergin. Küçüğü Dılda 7 yaşında. O daha afacan,
gözlerinin içi parlıyor. Bu ailece verdikleri ilk röportaj…
Selahattin Bey çok dikkatli, bir gaf yapılmasından
korkuyor. Başak Hanım ise rahat ve samimi... Yine de arada bir Selahattin
Bey’in gözlerine bakıp destek alıyor. Daha çocukken sevmişler birbirlerini,
birlikte büyümüşler. Selahattin Bey’in şöhreti doğallıklarını gölgelememiş...
Selahattin Demirtaş hep çok hırslı görünmüştür bana. Daha 41 yaşında ama
siyaset kariyerinde en tepeye tırmandı. Biraz konuşunca anladım ki o kararlı
görüntüsünün altında sıfırdan yükselen bir adamın zorlu hikâyesi var. “Hiç ağır
geldiği oldu mu” diye sordum, “Her zaman...” dedi ve içini açtı: “Gençlik
yıllarımdan beri omuzlarımdaki yük sürekli arttı. Bazen taşıyabileceğimden çok
daha fazla misyon yüklediler. “Ben o kişi değilim” deme fırsatı bulamadan gereğini
yapmak zorunda kaldım. Milletvekili seçildiğim günden bugüne vekil olduğum için
mutlu olduğum tek bir saati hatırlamıyorum...” Karşınızda tüm açıklığı ve
masumiyetiyle Demirtaş Ailesi.
"PARAMIZ
YOKTU, CEVİZLE OYNARDIK"
■■
Ailenizle başlayalım...
Palu’dan göç edip Diyarbakır’a gelmiş muhafazakâr ve
yoksul bir ailede büyüdüm. Babam işçi, annem ev hanımıydı. Aile içi şiddet
kesinlikle yoktu, çok huzurluyduk.
■■
Çocukken içinizde ukde kalan özlemini çektiğiniz şeyler var mıydı?
Bisiklet gibi şeylere özendiğim olmuştur tabii ama
Diyarbakır’da herkes yoksuldu zaten. Etrafımızda büyük AVM’ler, başka zengin
bir kültür yoktu ki... Geri dönüp baktığımda yoksulluk yüzünden yapamadığım
için pişmanlık duyduğum bir şey yok.
■■
Tatlı anılar var mı?
Cam bilye alacak paramız yoktu, cevizle bilye
oynardık. Mahallenin bütün çocukları bizi yenmek için sıraya girerdi çünkü
kazanınca ceviz yerlerdi! (Gülüyor...)
■■
Kaç kardeşsiniz? Onlar ne yapıyor?
7 kardeşiz. En büyüğümüz benden 1 yaş büyük olan
Nurettin abim. İşletme okudu ama bitiremedi, şu an Erbil’de yaşıyor. Ben 2
numarayım. Benden küçük kız kardeşim öğretmen, ondan küçük olan kız kardeşim
avukat, erkek kardeşim tekstil mühendisi. En küçük iki kız kardeşlerimin de
biri öğretmen diğeri tasarımcı...
■■
Ne tasarlıyor?
Güzel sanatlar okudu. Afiş, kitap kapağı gibi şeyler
tasarlıyor. İstediği işi yapabilen bir tek o oldu galiba! (Gülüyor...)
■■
Abiniz Nurettin Demirtaş bir dönem Türkiye siyasetinde aktifti. Artık kabuğuna
mı çekildi?
Hayır, Erbil’deki imkânları ölçüsünde siyasete devam
ediyor.
■■
Sizi kıskanıyor mudur?
Olur, mu öyle şey! Kıskançlık bir yana her zaman
destek verdi. Benden çok daha yeteneklidir aslında ama 15 yılını cezaevinde geçirdi.
■■
Anne babanız neredeler?
Diyarbakır’dalar. Tasarımcı olan küçük kız kardeşim
bekâr, onunla yaşıyorlar.
■■ Cumhurbaşkanı adaylığı siyasette en yüksek
mertebe, Çok gurur duyuyorlardır herhalde...
Annemle sadece telefonda konuşabildik. Dua ettiğini
söyledi ama eminim biraz kaygılıdır. Türkiye siyasetinin netameli bir iş olduğunu,
devlet baskısına direnmenin bedelleri olduğunu bilir...
■■
Siyasete girmenize başlangıçta kızmışlar mıydı?
Abim tutuklanınca annem ve babam hayatlarının 10 yılını
cezaevine gidip gelmekle geçirdiler. Çok sıkıntı çektiler. Bedel ödemeye alışkınlar
ama yine de bir anne baba için alışılacak bir durum değil... Beni de siyasette
“Bir yerlere geleyim de gurur duysunlar” diye değil, barış umuduyla
desteklediler.
"YILLARCA
MUSLUKÇULUK YAPTIM, ÇOK İYİ USTAYDIM"
■■
Anneniz nasıl bir kadın?
Dindar bir kadın, beş vakit namazını kılar ve beş
vakit barış için dua eder.
■■
Babanız?
İşçi emeklisi. Küçük bir su tesisat dükkânı var.
■■
Siz de anlar mısınız tesisat işlerinden?
Evet, yıllarca hem okudum hem de mahallede musluk
tamir ettim. Çok iyi ustaydım!
■■
Evde bozulan muslukları tamir ediyor musunuz hâlâ?
Ne arızalansa tamir ederim. Hatta eşimle evlenmeden
onların evinde musluk tamir etmişliğim de vardır! (Gülüyor...)
■■
Öyle mi tanıştınız yoksa?
Hayır, komşuyduk zaten.
■■
Hep böyle özgüvenli miydiniz?
Evet. Bazıları “Bu özgüven nereden geliyor” diye
şaşırıyor. Kaybedecek çok şeyim yok. Siyasete mevki makam sahibi olma hırsıyla
girmedim.
■■
Aksine çok hırslı görünüyorsunuz!
Temsil ettiğim mücadelenin başarısı için hırslıyım
ama kişisel kariyer hırsım yok. Temsil kabiliyeti yükselince özgüven de
yükseliyor haliyle. Özgüvenimin kaynağı savunduğum ilkelerin çok meşru
olması... Asıl bu değerlere karşı saygısızca davranan siyasetçilerdeki özgüven
şaşırtıyor beni. “Onlar bu kadar özgüvenliyse benim onlardan çok daha özgüvenli
olmam lazım” diyorum!
■■
Siyasette çok genç yaşta hızla yükselmenizi neye bağlıyorsunuz?
Sosyolojik yaşımın büyük olmasına... Normal bir çocuğun
yaşadığının 3 kat hızlısını ve fazlasını yaşadım. Özellikle yurtdışı
seyahatlerinde fark ettim ki 30 yaşına geldiğimde arkadaşlarımın dedelerinin
yaşamı boyunca gördüğü şeylerin fazlasını yaşamışım. Politika bir yükselme
aracından çok görevdi. Şevkle ve inanarak yaptığım için öne çıkmış olabilirim.
■■
Tabandan başlayıp en yukarı kadar çıkmak nasıl bir duygu?
“Gurur duyuyorum, onur duyuyorum” gibi klişe laflar
söylemek istemiyorum. Benim için ağır bir seyahat oldu bu. 25 yıldır siyasetin
içindeyim. Gençlik yıllarımdan beri omuzlarımdaki yük sürekli arttı. Konumumun
hızla öne çıkması bazen taşıyabileceğimden çok daha fazla sorumluluk ve misyon
yükledi. “Ben o kişi değilim” deme fırsatı bulamadan gereğini yapmak zorunda
kaldım.
■■
Hiç ağır geldiği oldu mu?
Her zaman ağır geldi! Milletvekili seçildiğim günden
bugüne vekil olduğum için mutlu olduğum tek bir saati hatırlamıyorum.
■■
Neden?
Bu işi hep huzursuzca yaptım, TBMM’de işim bitince
hemen çıkıp giderim. Milletvekilliği hazzettiğim bir misyon değil, savunduğum
ilkelere çok ters işliyor. Parlamentoya saygı duymadığımdan değil, fakat burada
bir milli irade kandırmacası yaşanıyor. 550 milletvekili olarak halkı temsil
ettiğimizi iddia ediyoruz ama parlamentoda halkın düşüncelerine uygun işler
yapılmıyor. Karar alma ve yasa yapma süreçleri halktan tamamen kopuk. Bazen
Başbakan’ın tek bir sözüyle Meclis günlerce çalışıyor.
■■
“Siyasetçi olarak yaşlanmak istemiyorum” demişsiniz...
Milletvekili ya da belediye başkanı gibi seçilmiş
bir siyasetçi olmak asla istemiyorum ama sivil platformlarda halkın içinde
olmaya devam edeceğim.
■■
Ciddi ve otoriter bir görüntünüz var. Ekibinize karşı sert misiniz?
Dışarıdan öyle mi görünüyorum? Tam tersine, esprili
biri olarak tanınırım! (Gülüyor...) Çalışanların hepsiyle arkadaş gibiyiz.
Zaten ağırlıklı olarak gençlerle çalışıyorum, en yaşlıları benim.
■■
Bu soruyu çok cevapladınız ama bir de ben sorayım... Seçilirseniz nasıl bir
cumhurbaşkanı olacaksınız?
Her şeyden önce adil olacağım. Aktif olacağım ama
Başbakan’ın kastettiği gibi hükümete müdahale eden bir aktiflikten söz
etmiyorum. Ezilenlerin cumhurbaşkanı olacağım. Katledilen kadının, tecavüze
uğrayan çocuğun, grev yapan işçinin yanında duracağım, seslerini hükümete
duyuracağım.
■■
Seçilirseniz Türkiye’nin Obama’sı olacağınızı söyleyebilir miyiz?
Dünya görüşlerimiz benzemiyor elbette ama evet, seçilirsem
Türkiye’nin inkâr edilmiş bir kimliği ülkenin başına geçmiş olacak.
‘O
CENAZEDEN SONRA HAYATIM DEĞİŞTİ’
■■
Kürt olduğunuzu ilk kez lisedeyken öğrenmişsiniz...
Türkiye’de kendi kendini asimile etme çok yaygın. Kürtler
Kürt olduğunu sakladı, çocukları öğrenmesin diye ellerinden geleni yaptı. Benim
çocukluğum 80 darbesi sonrasına denk geldi. Annem ve babam kendi aralarında
Zazaca konuşurdu ama korkudan bizimle hep Türkçe konuşurlardı. Etnik olarak
Kürt olduğumun farkındaydım ama siyasal ve sosyolojik olarak bunun ne anlama
geldiğini lise yıllarında anladım.
■■
Kimliğinizi fark ettiğiniz ilk anı hatırlıyor musunuz?
Evet, Vedat Aydın’ın cenazesinde kafama dank etti. Büyük
bir şaşkınlıktı... Kürt kimliğinin Türkiye’de bu kadar horlanabileceğini,
insanlık dışı muamele görebileceğini o gün gördüm.
■■
Ne olmuştu o cenazede?
HEP İl Başkanı Vedat Aydın kaçırılmıştı, herkes çok
gergin ve üzgündü. Üç gün sonra işkence yapılmış halde cenazesi bulundu. O güne
kadar hiçbir siyasi gösteriye ya da cenazeye katılmamıştım ama o gün katılmam
gerektiğini hissettim. Yüzbinlerce insanla birlikte yürüdük. Cenaze töreni
esnasında kitleye her yönden ateş açıldı. Polisler, özel timler,
helikopterler... Onlarca insan öldü. Milletvekillerine, parti il başkanlarına
işkence yapıldı. Yaralılar bir iki gün sonra bile tedaviye gidemedi, çünkü
hastanede gözaltına alıyorlardı. Ölü ve yaralı sayısı dahi gizlendi. Tüm
bunlara rağmen gazetelerde suçlu Diyarbakır halkıymış gibi yansıtıldı.
Gözlerimize inanamadık! O gün devletin halkı suçlayan ikiyüzlü yaklaşımını
görünce pek çok insan gibi ben de bir kırılma yaşadım. Oradan çıktıktan sonra
hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım, başka bir insan olduğumu hissettim.
Olayların nedenini tam olarak anlamıyordum ama artık biliyordum, biz Kürdüz ve
atacağım bir kimlik olmadığına göre bu artık benim de meselemdi...
■■
Sonra?
Üniversite yılları başladı. 9 Eylül Üniversitesi’nde
2 yıl deniz işletmeciliği okudum ama politik nedenlerle bıraktım. Abim
tutuklandı, ben bir süre gözaltına alındım. Sonra tekrar sınava girdim ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım.
■■
Abinize avukat bulamadığınız için hukuk okuduğunuz doğru mu?
Evet, İzmir’de abim ve arkadaşlarımız tutuklandığında
avukat bulmakta zorlanınca hukuk okuma isteğim arttı. Ankara Hukuk’ta da öğrenci
hareketleri içindeki varlığımı sürdürdüm.
■■
Gözaltına alındığınız, hapis yattığınız oldu mu?
İki üç defa gözaltına alındım.
BAŞAK DEMİRTAŞ: İNANILMAZ SABIRLI BİR ADAMDIR
Başak Demirtaş anlatıyor:
■■
Nerelisiniz?
1977’de Diyarbakır’da yoksul bir mahallede doğdum. İşçi
emeklisi bir babam, ev hanımı bir annem var. Babam siyasetle uğraşırdı, 80
darbesinden nasibini aldı, 2 yıl cezaevinde kaldı. O süreçleri yaşayarak
büyüdük.
■■
Selahattin Bey’le hayatlarınız paralelmiş!
Evet, çok ortak noktamız var. Hayata, mücadeleye,
kadına, çocuğa bakış açımız, müzik zevkimiz, keyif aldığımız şeyler...
■■
Siz de politik miydiniz?
Babam cezaevine girdiğinde 5 yaşındaydım. Küçüktüm
ama bazı detayları sonradan anlamlandırınca muhalif duruşum gelişti.
■■
Kürt hareketinin içinde aktif olarak yer aldınız mı?
Resmi görevlerim olmadı.
■■
Aranızda büyük bir sevgi varmış gibi yansıyor dışarıya...
Kesinlikle haklısınız! (Bakışıp gülüyorlar...)
■■
Severek mi evlendiniz?
Evet, 25 yıldır tanışıyoruz, 20 yıldır birlikteyiz.
Tanıştığımızda ben 13 yaşındaydım, Selahattin 16-17 yaşındaydı. Komşuyduk,
sevgili olduk, yoldaş olduk, nişanlandık, sonra evlendik...
■■
Sınıf öğretmeniymişsiniz...
Evet 14 yıllık öğretmenim. Diyarbakır’ın bir köyünde
çalışıyorum. Çocukları çok seviyorum.
■■
Köşk’e çıkarsanız çalışmayı bırakacak mısınız?
Hayır, bırakmayı düşünmüyorum.
■■
Selahattin Bey gibi müziğe meraklı mısınız?
Müziği elbette çok severim, sesim çok iyi olmasa da
ara ara eşlik de ederim.
■■
Başka ilgiler?
Fotoğrafa meraklıyım. Teknik eğitimini de aldım. Dağ
yürüyüşleri yapıyorum. Birkaç sefer eşimle birlikte de gittik. Yorucu ama çok
keyifli geçiyor. Çocuklarla birlikte ailece bisiklete biniyoruz.
■■
Çocuklar kaç yaşında?
Biri 7, diğer 11 yaşında. Büyük kızım çocuklar için
açılan konservatuvara gidiyor. Keman ve piyano çalmayı öğrendi.
■■
Kendisini kocasına adayıp eve çekilen kadınlardan olmamışsınız. Selahattin
Bey’in politik hayatıyla birlikte iki kız büyütmek zor oldu mu?
Çocuklar küçükken zordu ama şimdi daha rahatım.
Eşimin yürüttüğü mücadeleye destek olmamam mümkün değildi. Bir sürü insan bedel
ödedi, düşüncelerinden ötürü cezaevlerinde yattı, bu uğurda canını yitirdi.
Bunları düşününce benim çektiğim zorluğun bir önemi yok.
■■
Çocuklar kime çekmiş?
Fiziksel olarak babalarına, duygusal olarak bana çekmişler.
Büyük kızımız biraz anaç ama küçük cin gibi!
■■
Evde Türkçe mi konuşuluyor Kürtçe mi?
Her ikisi de... Kürtçe öğrenmeleri için kursa da
gidiyorlar.
‘JEST YAPMAYI BİLİR!’
■■
Selahattin Bey evde nasıl bir adamdır?
O sinirli olduğunu söyledi ama ben öyle düşünmüyorum.
Ben daha sinirliyim! (Gülüyor...) Aksine inanılmaz sabırlı bir adamdır.
■■
Titiz midir?
Titiz değildir ama düzenli, tertiplidir. Aldığım
kararlara fazla müdahale etmez.
■■
Duygusal mıdır?
Çok duygusaldır. Yaratıcıdır, jest yapmayı bilir.
Romantik ve esprilidir. Zaten ben onun esprilerine vuruldum!
■■
Nasıl tanışmıştınız?
Komşuyduk zaten. 12-13 yaşlarındayken Selahattin’in
kız kardeşi okuldan arkadaşımdı, evlerine gidip gelirdim. O sırada Selahattin’i
de görürdüm. Onun annesi ve kız kardeşleriyle olan muhabbeti hoşuma giderdi.
Çok iyi saz çalıp türkü söylerdi. Bu kadar özellikten sonra âşık olmamak mümkün
mü! (Gülüyor...) Biz birlikte büyüdük aslında...
■■
Evlilik maceralı oldu mu? Aileler ne tepki verdi?
Beklenen bir durumdu... (Gülüyor...)
■■
Akşamları sık dışarı çıkar mısınız?
Selahattin evde olduğu zaman dakikalar bile çok
önemli. Pazar gününü birlikte geçireceksek birbirimizi sabah 7’de uyandırırız.
Birlikte yaptığımız her şey güzel geliyor bize...
‘FIRST LADY OLMANIN CAZİP BİR TARAFI YOK’
■
Cumhurbaşkanı adayı olmasını nasıl karşıladınız?
Bir süredir tartışıldığı için şaşırmadım. Siyasette
yıllardır verdiğimiz mücadele bu seçimle daha görünür hale geleceği için
sevindim. Bir eşten ziyade ezilen bütün kesimler adına bunu bir kazanım olarak
görüyorum.
■
First lady adayı olmak nasıl bir duygu?
Çok benimsediğim bir durum değil. Bu mücadelede
şiddet gören, töre cinayetine kurban giden, özgürlüğü için direnen, tarlada
fabrikada çalışan emeği sömürülen kadınlar var. Eşimden dolayı onlardan daha
ayrıcalıklı olmak hoşuma gitmiyor.
■
Köşk hayatının şaşaası cezbedici değil mi?
Hayır, hiç cazip gelmiyor.
■
Seçilirse hayatınız nasıl değişir?
Çok etkileneceğimizi zannetmiyorum. Vekillik ve
genel başkanlık sürecinde de birbirimizi daha az görmek dışında değişen bir şey
olmadı.
■
First lady olarak size de roller düşmeyecek mi?
Kadınlar ve çocuklarla ilgili mücadelemizi daha
görünür kılabilirim belki... Onun dışında fazla özel bir tarafı yok.
"KASIMPAŞA'DA OYNAYACAK KADAR DEĞİL"
■■
Siyasetçi olmasaydınız nasıl bir Selahattin Demirtaş görürdük?
Bağlama çalıyorum. İlerletmek isterdim.
■■
Besteleriniz var mı?
Evet var.
■■
Albüm çıkaracak mısınız?
Belki bir gün duyarsınız!
■■
Başka bilmediğimiz yetenekleriniz var mı?
Eşimle birlikte kır yürüyüşleri yaparız, bisiklete
bineriz. Çok kitap okurum. Bazen yazarım...
■■
Sinemayla aranız nasıl?
Bilgisayarımda yüklü filmleri uçakta
seyredebiliyorum.
■■
Futbol...
Galatasaraylıyım. Eskiden amatör olarak oynuyordum
ama Kasımpaşa’da oynayacak kadar profesyonel değildim!
■■
Dünya Kupası’nı takip ettiniz mi?
Birkaç maç seyredebildim. Favorim Arjantin’di.
■■
Televizyon izler misiniz?
Evde tartışma programlarına tahammülüm yok. “Aramızda
Kalsın” dizisini seyrediyoruz ama kumanda çocukların elinde.
■■
Sevmediğiniz bir huyunuz var mı?
Sevdiklerime çok çabuk sinirleniyorum, en çok da
eşimin kalbini kırıyorum. Öfke patlaması değil tabii ama sesim yükseliyor.
Siyasetteki bütün hataları tolere ediyorum, o birikim kendimi en rahat
hissettiğim insanlara yansıyor. Huzurunuzda eşimden özür diliyorum!
(Gülüyor...)
■■
Sevgisini belli eden bir adam mısınız?
Kesinlikle çok belli ederim.
■■
Romantik misiniz yoksa?
Eşime sorsanız daha iyi olur ama elimden geleni yapıyorum!
■■
Manevi dünyanız nasıl?
Dindar bir ailede büyüdüm. İnancım var. Sol kültürün
içinde yetiştim ama “Solcular Allah’a inanmaz” diye bir kaide yok. İnsan hem
Allah’a inanıp hem de emek mücadelesine girebilir...
■■
Güne nasıl başlarsınız?
Agresif değilim ama uykusuzluktan biraz gergin
oluyorum. Ertesi gün yapacağım konuşmayı kafamda tekrar tekrar düşünüyorum. Küçük
bir aksilik varsa onu çözmeye çalışıyorum.
■■
Mükemmeliyetçisiniz anlaşılan!
Evet, kesinlikle... İşime odaklanınca ne eşimi ne çocukları
gözüm görüyor.
■■
Sabah ritüeliniz var mı?
Evdeysem kalkınca ailece kahvaltı etmek en büyük
keyif.
■■
Mutfağa girer misiniz?
Erken kalkmışsam kahvaltıyı ben hazırlıyorum.
■■
Ev işleriyle aranız nasıl?
Siyasi mücadele beni bu konuda da değiştirdi. Çok
iyi ütü yaparım! (Gülüyor...) Temizlik ve yemek de yaparım.
■■
İddialı olduğunuz bir yemek var mı?
Güveç ve
pilavda iddialıyım!
■■
Çocukların bakımıyla ilgilenir misiniz?
Yoğunluk yüzünden fazla ilgilenemiyorum ama ayırdığım
zaman kalitelidir. Onlarla birlikteyken başka hiçbir şeyle ilgilenmiyorum, dolu
dolu zaman geçiriyoruz. Babalarına doyuyorlar!
"ASLA BOYUN EĞMEZ"
Selahattin Bey, Başak Hanım’ı anlatıyor: Etrafımızda o kadar yoz ilişki var ki onların içinde eşim çok samimi geliyor bana. Bir özelliğini çok seviyorum; asla boyun eğmez. Genel başkanlık, milletvekilliği falan takmaz, asla geri adım atmaz! Bir erkek olarak bazen zorlansam da gurur duyuyorum. (Gülüyor...)