KEJÊ BÊMAL - BEDEL BOSELİ
YÜKSEKOVA HABER (ÖZEL)
Xedra Ana: "Kimse benimle çocuklarım arasına tanımadığımız, anlamadığımız dilden bir duvar öremez!"
Eğer dilinize âşıksanız ve diliniz yasaklıysa, onun için nelerden vazgeçebilirsiniz?
-Vatanınızdan…
-Toprağınızdan…
-Sevdiklerinizden…
-Memleketinizden…
-Tüm maddi varlığınızdan…
-Çocuklarınızın geleceğinden…
Listeyi uzatabiliriz. Ama bu çalışmaya yakından baktıktan sonra siz tamamlayın isteriz.
Size bir önceki dosyada "Diline Küsen Çocuklar"dan bahsetmiştik. Okuyanlar bilir, okumayan arkadaşlar için bir kez daha kısaca hatırlatalım.
İlkokula başlayan Kürt çocuklarının TC devletinin kurulduğu günden bu yana "tek dilli "eğitim sistemi inadı ve kompleksi ile tanımadıkları bir dilde eğitim almaya zorlanan Kürt çocuklarının takıldıkları dil bariyeri yüzünden başarısız olarak "öğrenme güçlüğü" ya da "geri zekalı" tanısı ile rehabilitasyon merkezlerine atıldığını gözler önüne seren bir çalışmaydı.
Orada Sibel adlı bir kızımızın hepimizin içini kanatan bir röpartajı vardı.
Röportaj’da neden Kürtçe konuşmadığını sorduğumuz Sibel "Kürtçe pis bir dildir,ben Kürtçe konuştum diye deli deyip buraya attılar. Ben o dile küstüm!" demişti. Dünyanın başka yerinde yapılsa dünyayı ayağa kaldıracak bu röportaj, biz de görülmemiş bir sükunetle karşılandı. Sadece okuyup, üzüldük ve ağlamakla yetindik. Ne yasal ne de defacto zeminde ne yapabileceğimizi merak edip sorgulamadık.
Ve Ocak 2013’te yapılan bu çalışmanın üzerinden tam sekiz ay geçmesine rağmen, her hangi bir yasal işlem yapılmadığı gibi, hala dil bariyerine takılan Kürt çocukları aynı hızla rehabilitasyon merkezlerine gönderilmekte.
Peki diyelim ki TC devleti Anayasasının 42.Maddesi olan "Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" ifadesinde ve kompleksinde kararlı. Bu tavrı hali hazırda var olan tüm yasaların Kürt halkının ana dilinde eğitim almasına karşı kullanılmasına zemin aynı zamanda. O zaman onların yasalarını bir kenara bırakıp, bu tavrı sergileyenlerden "ana dilde eğitim hakkı" isteme gibi nafile bir çaba içerisine gireceğimize, kendi de facto alanlarımızı başta eğitim alanları olmak üzere her alanda genişleterek oluştursak kıyamet mi kopar?
Dil bir halkın kimliğinin altının kırmızı ile çizilmesidir. Dil olmazsa, o halk olmaz. Türk Devleti bunu bildiği için Kürt halkının dilini tüm imkanlarını kullanarak ve tüm insani yasaları çiğneyerek yasaklayıp yok etmekte kararlı. Formül basit; "Kürtçe yoksa, Kürt yok!Kürt yoksa, Kürdistan yok!" Bu formüle karşılık her Kürt varlığını koruyabilmek için dilini canı pahasına savunmak, korumak ve geliştirmek zorunda.
Asimilasyonun en hoyrat yüzü Kürdistan’ın kuzeyinde bizim üzerimizde uygulandı. Bir çok Kürt şehrinin iletişim dili şu anda ne yazık ki Türkçe. Bu konuda yazılacak o kadar şey var ki; umutsuz olmak yerine gözümüzü umuda çevirmek için sizi Ercan ailesi ile tanıştıracağız şimdi.
Bu ailenin Kürt dilinin kalesi olan Mardin civarından olması tabi ki tesadüf değil. Kuzey parçada can çekişen ana dilimiz, sadece Mardin ilçeleri, köylerinde ve Botan’da ve daha birkaç sınır bölgede direniyor. Kürt dilinin şövalyeleri son kale düşmesin diye ellerinden geleni yapıyor.
İşte o şövalyelerden biri Hıdır Ercan! Biz tanıdığımızda direncine hayran olduk. Hikayenin sizi derinden sarsacağına ,onu ve ailesini sarıp sarmalayacağınıza ve omuz vereceğinize şüphemiz yok.
Çünkü Hıdır Ercan can çekişen bir dile yaşamı pahasına hayat öpücüğü sunan bir kahraman! Bu çalışmadan sonra yaklaşık 13 yıllık kararlı mücadelesinin sonunda ona yalnız olmadığını hepinizin haykıracağına ve elinizden gelen tüm desteği vereceğinize eminiz. Yaşadığımız süre boyunca tüm varlığımızla bu ailenin yanında ve destekçisi olacağız.
Kimdir bu Hıdır Ercan? Gelin yakından bakalım!
Hıdır Ercan 11 çocuklu Mardin’li Ercan ailesinin babası. Mardin merkez köylerden birinde ikamet ediyor. 2002 senesinde bir sabah evden çıkıp Mardin valiliğine gidiyor ve bir dilekçe veriyor. Dilekçenin içeriği kısaca şöyle "Bizim anadilimiz Kürtçedir. Bu yüzden çocuklarıma anadillerinde eğitim ve öğretim verilmesini istiyorum"
Sonra neler mi oluyor?
Cezaevi,sürgün,yaklaşık on yılı aşkın karşılıklı bir hukuk mücadelesi. Yılmadan, bıkmadan, usanmadan süren bir inatçı mücadele. Açılan bir sürü dava, karşılıklı yazılan dilekçeler. Baba Ercan’ın tüm kurumlara yazdığı dilekçeler ve onlardan gelen cevaplardan oluşan bir belgeler dağı. Önümüze koyulduğunda biz incelerken usandık. Ama o hiç usanmadan her seferinde yani dilekçeler yazıp, yeni mahkemelere ve cezalara katlanarak sürdürmeye devam etmiş ve edecek. Gelin hikayeyi onun dilinden dinleyelim.
Yanlız şunu belirtmeliyiz ki tüm röportajlar Kürtçe yapıldı. Sonradan Türkçeye çevrildi. Bu çalışmayı Kürtçe yayınlayabilirdik lakin başta Ercan ailesi olmak üzere tüm anadilde eğitim için çırpınanlar bilirler ki; yaklaşık yüz yılı bulan Kürt dili üzerindeki inkar ve asimilasyon politikaları yüzünden çok ciddi bir nüfus yoğunluğumuz maalesef Kürtçe okuyup yazamıyor. Ve bu çalışmanın tam da bu kitleye ulaşması gerekiyor ki Ercan ailesinin ve anadilin eğitim dili olmasını savunanların yanında durabilsinler. Onlar ki aslında bu devletin asimilasyon politikasının ne derece başarılı olduğunun canlı örnekleridir. Bu mücadeleye en çok onların omuz vereceğini düşünerek, bir gün hepsinin ana dilinde okuyup yazabileceklerini umarak şimdilik çalışmayı içim elvermese de üzülerek Türkçeye çevirerek hazırlamayı uygun gördüm.
Sizi tanıyabilirmiyiz?
Hıdır Ercan. Mardin merkez köylerden Mısuriyêliyim.
Hikaye nerde başladı Hıdır Ercan? Ta en başa gidelim.
2002 yılında ben Mardin valiliğine "Anadilimiz ola Kürtçe dilinde eğitim ve öğretim verilmesi için dilekçeli başvuruda bulundum.
Buna neden ihtiyaç duydunuz? Çocukların okula gitme zamanı mı gelmişti?
Hayır. Çocuklarım o dönem okula gidiyordu ama ana dilleri Kürtçe olduğu için çok fazla zorlukla karşılaşıyorlardı. İçlerine kapanmışlardı. Huzursuzdular ve kimliklerinden dolayı kendilerine öğretmenleri ve Mardin merkez’de okula gittikleri için Türkçeyi daha iyi bilen arkadaşları tarafından baskı yapıldığını ezildiklerini, horlandıklarını ve eksiklik hissettiklerini söylediler. Zaten dilleri farklı olduğu için dersleri de anlamayıp geri kalıyorlardı. Çantalarını saklayıp okuldan kaçıyorlardı haklı olarak. Gitseler bile evdeki dil eğitim dilinden farklı oldukları için ve ben uluslararası uzun yol şoförü olduğum için anneleri de tek kelime Türkçe bilmediği için ödevlerini yapamıyordular. Çocuklarım gözümüzün önünde acı çekiyordu. Sinirli, agresif, içine kapanık oldular. Dersleri zayıftı çünkü dil problemiyle boğuşuyorlardı. Çocuklarım bunu hak etmiyordu. Çünkü hepsi çok zeki çocuklardı. Eğer kendi anadillerinde eğitim alabilselerdi böyle vasat öğrenci olmaları mümkün değildi. Hepsi çok başarılı ve zekidir.
90’lı yıllar Kurdistan’da büyük katliamlar ve şiddetli baskılarla geçti. Siz hep Kurdistan’da yaşamışsınız ve bu dönemin canlı tanığı olarak bilirsiniz ki halk büyük bir zulüm ve baskı altında sindirilip susturulmaya çalışılmıştı. Bu dilekçeyi bu zulümkar devletin oradaki en üst makamlarından biri olan valiliğe götürürken korkmadınız mı? Canınızdan endişe etmediniz mi? Hangi duygu ağır bastı sizde?Çocuklarınızın mağduriyetinden dolayı gelişen babalık refleksimiydi?Yoksa ait olduğunuz halkın başına getirilenlere karşı bir tepki mi? Yoksa ana dilinize duyduğunuz aşk mı? Neydi?
Hepsi. Olan biten her şeye 2002 yılında "dur" demem gerektiğini düşündüm. Çocuklarımın içinde bulunduğu hal aslında Kürdistan’ın halinin bir yansımasıydı. Ve kendime mücadele alanı olarak öncelikle anadilde eğitim alanını seçtim ve sonuna kadar götürmeye karar verdim o gün düğmeye bastım. Aldım çocuklarımda yanıma Mardin Valiliğine gidip dilekçe verdim. Valilikte bana "evine git on beş güne kadar sana cevap gelir" dediler.
Ne yazmıştınız dilekçeye?
Bizim ana dilimiz Kürtçedir. Çocuklarımın ana dilinde eğitim ve öğretim alması için gerekli işlemlerin yapılmasını istiyorum.
Sonra?
Eve gittim. On beş gün geçti kimse arayıp sormadı. Tekrar çocuklarımı aldım ve Mardin valiliğine gittim. Verdiğim dilekçeye cevap alamadığıma dair bir dilekçe daha verdim. Bana ayrım saat beklememi söylediler yarım saat içinde polisler geldi. Çocuklarla beraber gözaltına alındım. Çocukları eve götürdüler. Beni de hemen Mardin Valiliği’nin yanında bekleyen beyaz Renault marka bir arabanın içine başıma siyah bir bere geçirip bindirdiler. Ben yıllarca şoförlük yaptığımdan yolları iyi bilirim. Gözüm kapalı olmasına rağmen nerelerden geçtiğimizi tahmin edebiliyordum. O zamanlar özel harekatın bir binası vardı. Bizim köye yakındı. Biliyordum, şoförlük sezgimle yönümü sezebiliyordum. Beni orada 24 saat tutular.
Her hangi bir işkenceye maruz kaldın mı?
İlk önce beni dilekçemden vazgeçirmek için sözde iyi niyetli diyaloglar kurarak "dilekçenden vazgeç, evine git,biz çocuklarının okuması için üzerimize düşeni yaparız. Devlet çocuklarının eğitim giderlerini karşılayacak hatta size ekonomik destekte yapılacak Buradan çıkar hiçbir şey olmamış gibi evine gidersin" dediler.
Ben de redettim. Dilekçemin hukuki olarak işlem görmesini ve gerekirse AHİM’e kadar gitmesini istediğimi söyledim. Baktılar ki vazgeçmiyorum bu sefer fiziksel işkenceye başladılar. Çırılçıplak soydular beni. Tek ayak üstünde beklettiler. Çocuğumun adı "Öcalan"dı. Bana çocuğumun adını da "Alparslan" olarak değiştirmemi söylediler.O dönemler 2002 de sanırım HADEP’ti o partimizde üyeydim. Bana oradan istifa edip DYP yada MHP’ye üye olmamı istediler ve bu yönde baskı yaptılar. En nihayetinde bana kısaca dilekçemden vazgeçmezsen çocuklarımla burada yaşayamayacağımı ve göç etmemi söylediler.Göç etmeseniz çocuklarını öldürürüz dediler. Hatta hemen şimdi çocukları getirip senin gözünün önünde öldüreceğiz dediler.Ben de dedim hemen öldürün! Bu yapmadığınız bişey değil.Kurdistan’da kadın ve çocuk öldürmek sizin asli mesleğiniz.Benim çocuklarım onlardan fazla değil! Asla davamdan vazgeçmeyecem! Türkiye’de yaşayan her vatandaşın dilekçe verme hakkı var ona olumlu yada olumsuz yanıtı yargı verir,siz engelleyemezsiniz dedim. Daha sonra Kürt bir polis geldi.İşte bende Kürdüm. Biz Kürtçe eğitim öğretim istemiyoruz,sana nolmuş falan dedi.Ben de dedim "sen asimile olmuş olabilirsin ama biz asimile olmayacağız!" Sonra baktılar o da sökmüyor Mart ayıydı bir tanesi tabancayı kulağımın altına dayadı. Sanırım dışarıdan gelmişti namlu çok soğuktu. Başka çare bırakmadın artık seni öldüreceğiz. Bir çok kişiyi burada öldürdük kimse bizden hesap bile soramadı, seni de onların kervanına katacağız dedi. Sonra fısıltı halinde arkadaşı kulağına eğilip "basının bilgisi var’’dedi. Ben duydum tabi.Yani o gün orada ben canımı basın mensuplarına borçluyum. Sizler olmasaydınız ben aslında o gün orada ölmüş olacaktım! Bu yüzden basına sonsuz destek veririm. Benimle görüşmek isteyen hiç kimseyi geri çevirmedim. Ben o gün bu gündür Cumhurbaşkanlığına, başbakana, milli eğitim bakanlığına yani her kademeye dilekçe veriyorum ve anadilde eğitim hakkı yanında KCK’den tutuklanan basın emekçilerinin özgür olabilmesi ve görevlerini özgürce yapabilmeleri hakkını da dilekçelerime ekliyorum. Ve bunun içinde sonuna kadar mücadele edeceğim. Eğer basın olmasaydı bir çok benim gibi arkadaşlar aileler yok olup giderdi kimsenin de haberi olmazdı.
Tüm basın emekçilerinin en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşması hepimizin dileği. Türk Devleti her alanda olduğu gibi bu alanda da görülmemiş bir hukuksuzluğa imza atıyor. İçerideki arkadaşlara buradan selam ve sevgilerimizi yollayıp, gözaltında olduğunuz özel harekat binasına geri dönelim; sonra ne oldu?
Mahkemeye çıkarıldım ve "PKK’ye yardım ve yataklıktan" suçlanarak cezaevine gönderildim. Üç ay tutuklu kaldım ve üç ayın sonunda Diyarbakır’da mahkemeye çıkarılarak serbest bırakıldım. Eve geldim. Arada bir hafta geçti bu sefer polisler kızım Rojda’nın peşinden gidip onu rahatsız etmeye başladılar. Rojda daha o zaman 8 yaşındaydı. Önünü kesip sana para vereceğiz,seni babanın yanına götüreceğiz falan diyorlarmış. Rojda diyordu ki baba bellerinde tabanca var. İki kişi hep önümü kesiyorlar. Tabi bizim akrabaların çocukları hep beraber oldukları için sanırım zarar vermeye cesaret edemediler ya da korkutma amacıyla yapıyorlardı o zaman bilemiyorum.Çünkü bizi göçe zorluyorlardı. Derken yine Rojda’nın önünü kestikleri bir gün gidip Mardin savcılığına dilekçe verdim ve olanı biteni anlattım. Ana dilde eğitim hakkı istediğim için tüm bunların başıma geldiğini yazdım. Midyat ağır ceza mahkemesi görülmemiş bir hızla kısa sürede takipsizlik kararı verdi dilekçeme.Hukuktan da bir şey çıkmayınca mecburen göç etmek zorunda kaldım. Çünkü çocuklarımın can güvenliği kalmamıştı.
Sizinki göç değil açıkça sürgün olmuş. Peki bu sürgün için sosyal ve ekonomik olarak koşullarınız uygun muydu? Gidecek yeriniz var mıydı?
Bizim köyümüzde ekonomik olarak Istanbul’a göçmemizi gerektirecek hiçbir ihtiyacımız yoktu. Evimiz kendimizindi.Benim nakliye aracım vardı yurt dışına gidip geliyordum. Çok rahat geçiniyorduk ve ekonomik hiçbir sorunumuz yoktu. Ve Istanbul bizim için çok zorlayıcı oldu. Bir kaç sene aracımla yurtdışına gidip gelmeye devam ettim.Baktım ki olmayacak arabamı sattım ve Zeytinburnu’na yerleştim.
Çocukların okul hikayesi ne oldu?
Buraya geldiğimde rahmetli babamın da zoruyla okula gönderdim. Ama bu sefer çocuklarım için şartlar çok daha zorlaşmıştı.Kurdistan’da çoğunluk onlardı ve öyle böyle ana dillerini konuşabiliyorlardı. Burada azınlık olarak kaldılar ve başlarına gelmeyen kalmadı.Daha sonra hepsini okuldan aldım.Ana dilde eğitim verilene kadar da bir daha göndermemeye karar verdim.
Zamanla ekonomik koşullarımız haliyle geriledi ama bütün aile birbirimize destek olarak bir şekilde idare ettik ve hem yaşam hem hukuki mücadelemizi sürdürdük. Siz de gördünüz evimizde bir hukuk bürosunda olması gerekenden fazla evrak var. Bu süreçte çocuklarımı okula göndermediğim ve göndermeme nedenimi sürekli dilekçelerle devlet erkanlarına ve kurumlarına yazdığım için onlardan gelen cevaplar,hakkımda açılan davalar,Çocuklarıma kendi dilimde isim vermek için açtığım davalar,aldığım cezalar…
Bir taraftan bu davalar,bir taraftan Istanbul’daki hayat koşullarının zorluğu,bir taraftan çocukların eğitiminden geri kalmaması için benim evde onlara ana dillerinde okuma yazmayı öğretmek zorunda kalışım. Çok zorlandık,çok da zorlanıyoruz ama vazgeçmeye hiç niyetimiz yok!Ya ana dillerinde eğitim alacak çocuklarım yada T.c’nin asimilasyon politikasının en etkili silahlarından birisi olan okullara asla gitmeyecek!
Sizin sergilediğiniz olağanüstü direniş aynı zamanda Kürt dilinin özgürleşmesi için çok kıymetli ve mutlaka yayılması gereken bir eylem tarzı. Çevrenizden,Kurdistanî örgütlerden,STK’lardan ,Kürd avukatlardan ve basından yeterince destek alabildiniz mi?
Açıkçası yeterince destek görmediğimiz için mücadelemiz kendi içerisinde kapalı kaldı?
Davalarınızı takip eden gönüllü avukatlar var mı?
Yok .Ben ücretli avukatlarla takip etmeye çalışıyorum.
Kurdistan’daki ve Istanbul’daki Kürt avukatların haberi yoktur.Olsa onlarca avukatın sizinle bağlantıya geçeceğini düşünüyorum.Böyle değerli bir eylemi desteklemek hepimizin boynunun borcu.
Çocuklarınızın asimilasyon ve anadilde eğitim almadıkları gerekçesi ile okula göndermediniz.Peki eğitim sorunlarını nasıl çözdünüz?
Öncelikle Kürtçe dil bilgisi konusunda kendim eğitim aldım. Daha sonra çocuklarıma okuma yazmayı öğrettim. Hepsi gayet muntazam okuyup yazabiliyor ana dillerinde.(Kalkıp dolabı açıyor ve Kürtçe çocuk kitapları ile dolu olduğunu görüyorum)
Bu çocuklar bu kitapları hiç okula gitmeden ve öğretmenlerden yardım almadan gerçekten okuyabiliyorlar mı?
Tab ki. Birazdan onlarla görüşeceksiniz. Okutup yazdırırsınız.
Peki binlerce Kürt öğretmen var.Hepsi de gayet rahat kendi bölümlerinde Kürtçe eğitim verebilecek düzeyde. Bu çocuklara haftada birkaç saat anadillerinde, coğrafya, matematik, fizik,tarih vs.dersler verebilirler bedelsiz. İstanbul en kalabalık Kürt nüfusunun yaşadığı bir metropol. Eminim burada bir sürü vardır. Bu konuda size destek olan kimse çıkmadı mı?
Haberleri yok diye düşünüyorum. Olsa destek olacaklarına eminim.
Ben de eminim. Üstelik bu konuda bazı Hocalarımızın çalışmaları var.Bir tanesini ben biliyorum örneğin. Sayın Abdurrahman Önen Hocam; Kürtçe Coğrafya kitabı hazırlamıştı. Yine Kürtçe matematik kitabı olduğunu duymuştum. Haberleri olduğunda yalnız kalmayacağınıza eminim. Buradan bu vesile ile çocuklara Kürtçe branş eğitimleri verebilecek Istanbul’daki Kürt öğretmen arkadaşlara da çağrıda bulunalım. Bu çalışma onlara ulaşırsa bundan sonra yükünüz hafifleyecek.
Tabi ki bize omuz verseler çok daha iyi olur ama vermeseler bile on yıla yakındır sürdürdüğümüz bu eylemi kendi koşullarımızla sürdürmeye ben ve ailem kararlıyız.
Bildiğim kadarı ile türk devletinin kanunlarında sekiz yıllık ilköğretim eğitimi zorunlu. Bunu yapmayan ailelere hukuki yaptırımlar uygulanıyor?Sizde bu süreç nasıl işledi ve işliyor?
Şimdi ben öncelikle devleti bilgilendirmek zorunda kaldım. Yani cezalarla karşılaşmamak için devleti bilgilendirmeye mecbursun.Ben de devleti şöyle bilgilendirdim ‘’İlköğretim çağında benim Altı tane çocuğum vardır.Ben bu çocuklarımı Türkiye cumhuriyeti devletinin okullarına göndermiyorum. Kürtçe eğitim ve öğretim verilmediği sürece de göndermeyecem.Bu dilekçeyi önce çocukların okuduğu Nuri paşa ilköğretim okuluna,sonra sırasıyla Milli Eğitim Müdürlüğüne, Milli Eğitim Bakanlığına, Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına,Meclis insan haklarını inceleme komisyonuna gönderdim. Bunların bazılarından cevap gerdi.Meclis İnsan Hakları Komisyonu "Anayasamıza göre Devletin resmi dili Türkçedir. Türkçeden başka hiçbir dilin,eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarının anadilleri olarak okutulup öğretilemeyeceği hüküm altına alınmıştır’’diyerek sorunuma çözüm adresi olarak bana özel kursları göstermiş, Milli eğitim bakanlığı Anayasa’nın 42.Maddesini dayanak göstererek "Başkanlığımız,çalışmalarını Anayasa ve yasalar çerçevesinde yürütmektedir.İlgili dilekçeniz bu doğrultuda değerlendirilmiştir’’ yani talebinizin anayasa da yeri olmadığından kaale bile almadık!
Başbakanlıktan ne cevap geldi?
Başbakanlıktan cevap 60 gün gelmedi. Böyle olunca da zımmi-red olarak bana dava açma hakkı doğdu. Ben de açtım. Ve bu zımmi red davasına karşılık bana kendi avukat masraflarıyla 600 TL`lik bir ceza gönderdiler.
Gerekçe neydi? Ne yazmıştınız dilekçenizde?
Başta Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecritin son bulması olmak üzere, Kürdistan’a statü, Kürt dilinin resmi dil ilan edilmesi, Kürt Halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’a özgür bir siyaset yapma olanağı sağlanması, PKK başkanlık konseyi ile diyaloga ve müzakereye geçilmesi, KCK tutuklularının serbest bırakılması,halkların kendi kendini yönetmesi gibi bence hakkım olan taleplerimi içeren bir dilekçe idi.
Hangi tarihte vermiştiniz?
2011
Sonra?
Temyize gönderdik sonucu bekliyoruz. Yalnız bu dilekçeden sonra, Mili eğitim bakanlığından iki memur ve okul müdürü geldi evimize. Beni çocukları okula göndermem konusunda ikna etmeye çalıştılar. Ben de her zamanki gibi "Anadilimiz Kürtçedir. Kürtçe eğitim ve öğretim vermediğiniz sürece göndermeyecem ve buna dair beyanımı dilekçe olarak tüm kurumlara verdim"dedim. Sonra tek tek çocuklarla görüştüler. Çocuklar hepsi Kürtçe olarak ‘’Kürtçe eğitim verilmediği sürece biz gelmiyoruz’’dediler. Nitekim giderken eğer çocukları göndermezsem devletin hukuki olarak çocukları elimden alma hakkı olduğunu tehdit yollu hatırlatıp gittiler!
Ben de dedim o kadar kolay değil. Hukuki mücadelemi AHİM ve UNESCO’ya kadar götürecem, çocukları alabiliyorlarsa gelip alsınlar. Ben onlara da söyledim. Keyfi olarak bir Türk ailesi çocuklarını okula göndermezse belki onları alabilirler. Ama biz Kürdüz ve çok haklı bir isteğimiz var. Önce bilimsel bir araştırma yapsınlar anadilde eğitim görmek mi çocuk için faydalı yoksa bilmediği bir dilde eğitim görmek mi? Tarafsız bilim adamlarına yapsınlar ve paylaşsınlar kamuoyuyla bakalım kim daha çok zarar veriyor çocuklara?Çocuklarımı benden almak o kadar kolay değil!Benim çok haklı dayanaklarım var ve bir talebim var!Önce o talebim karşılansın.Ben çocuklarımı okula göndermeyi bilirim.
Kürt dili konusunda neden bu kadar hassasınız? Diyelim ki dil asimile oldu ve bitti ne olur?Neden tüm hayatınızı bir dil için bu kadar feda ettiniz ve ediyorsunuz?Siz dile nasıl bir anlam yüklediniz ki malınızı,mülkünüzü,memleketinizi feda ettiğiniz ve son minvalde çocuklarınızın elinizden alınma tehdidi ile karşı karşıya kaldığınız halde bu kadar ısrarcısınız?Kürtçeyi unutan ve anadilini Türkçe sanan milyonlarca çocuk var,neydi sizi bu kadar kararlı ve inatçı hale getiren?
Dil demek bir halkın kimliği demektir. Bir dil yok olursa sadece o kişi değil o halk ta yok olur. Kürt dili yok olursa Kürt halkı da yok olur. Ben vatanımı, halkımı ve dilimi seviyorum.Bize karşı insanlık suçu işleniyor. Bizim çocuklarımız doğduğunda anadilimizdeki ninnilerle büyüyor. Bakın uluslara herkes diliyle tanımlanıyor. Almanların dili Almanca, İngilizlerin İngilizce. Yani herkesin kimliği dili. Kurdistan’ın da Kürtçe. Ben dilimin ve vatanımın yok olmasına seyirci kalamam. Hiç düşündünüz mü TC neden bu kadar ısrarla dili yasaklıyor? Çünkü biliyor Kürtçe varsa Kürt’te var. Düşünün Kurdistan’da çocuklar okula gitsin diye ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü kreşlerden başlayarak onlara kendi dillerini öğretecekler. Çocuk ana dilinden kopacak, anadilinden kopan çocuktan kendi kimliğine sahip çıkmasını nasıl beklersiniz? Yatılı okullar açıyorlar evden koparıyorlar. Bu yüz yıldır böyledir. Son AKP döneminde bu konuda daha başarılı oldular maalesef. Çünkü tüm güçlerini eğitim sisteminden alıyorlar. TC nin başbakanından tut, kurmayları, polisleri, generalleri, subayları hepsi okullardan çıkıyor. Kürt çocuklarını da eğitip memur yapıyorlar. Polis yapıp,subay yapıp kendi halklarını öldürtüyorlar. Dilinden uzak kalan bir çocuğa sürekli Türk olduğunu öğretirseniz ve sistemli bir şekilde ait olduğu kimliği horlayıp, aşağılarsanız çocuk üst kimlik olarak pompaladığınız kimliği görür ve o kimliğe bürünmek için her şeyi yapar.Bizim çocuklarımızı eğitim sistemiyle Türkleştiriyorlar. Çünkü dil yoksa,kültür,kültür yoksa vatan sevgisi de yok.
Peki can çekişen Kürt dilini kurtarmak ve yaşatmak için buradan Kürt halkına bir çağrınız var mı?
Beni ve ailemi örnek alın ve bize omuz verin. Eylemimizi kitleselleştirin. Biz tüm Kürt halkı bu sivil itaatsizlik eylemini yaparsak bir düşünün o devletin sistemi çöker. Yani bir yıl Kurdistan’da okullar kapansın devlet orada biter. Biz Kürt halkı birinci sınıftan ta üniversiteye kadar devletin asimilasyon karargahı olan okulları red edersek devletin sömürgeci eğtim sistemi çöker.
Dil bilmediği için okula başlayan çocuklar zaten sınıfta kalıyor. Boşu boşuna acı çekiyorlar. Travma yaşıyorlar. Ben on yıldır tavır koydum,onlar bir yıl koysa nolur? Kürdistan’da bir yada iki yıl gibi düzenli bir eğitim boykotu uygulayabilirsek bırakın dil sorunu bence Kürdistan sorunu, Kürt sorunu çözülür! O kadar korkmasınlar ilkokulda atla deve öğretmiyorlar. Ben çocuklarımı göndermedim ama hiç biri de cahil kalmadı. Onları kendi anadillerinde eğittim, gayet güzel ve akıcı okuyup yazabiliyorlar. Hatta kendi memleketim Mardin’de bu şekilde eğitim verebilmek için aile olarak mücadele veriyoruz. Eğer halk bana destek verirse Kürdistan’da örnek bir ilkokul açacam ve ben hem kendi çocuklarıma hem de Kürt çocuklarına Kürtçe okuma yazmayı öğretecem. Ben basın açıklaması da yaptım. Heval şehit Mazlum Doğan adına bir okul açmayı düşündüm.Yanlız yer alacak maddi gücüm yok.Bana bu konuda yer gösterilirse o okulu açıp orada ömrümün sonuna kadar hizmet etmeye hazırım.
Biz aile olarak devletin eğitim ve askerlik sistemini red etmişiz.Eğer bizim gibi herkes bu sistemi red etse,Kürt halkı kendi kendiyle savaşmak zorunda kalmayacak.Bu eğitim sistemi ve zorunlu askerliğin sonucu olarak Kürt çocukları polis olup,subay olup,asker olup kendi halkını öldürüyor.Kürt halkını ve Kurdistan’ı bombalıyor.Ana dilinde eğitim alan bir çocuk kendi kültürü ve ideolojisi ile büyür ve asla halkına zarar vermez.Eğer biz bu amaçla örgütlenebilirsek ben inanıyorum uluslar arası arenada fazlasıyla destekçimiz olur.Biz bu devletin tüm kurumlarını redederek, sistemlerini, kimliklerini,mahkemelerini, meclislerini, asker ocaklarını, okullarını tanımıyoruz dersek ve sayımız milyonlara ulaşırsa bize bunu zorla dayatamazlar ve dünya da bize destek olur. Bu işi çok kısa sürede çözebiliriz. Dünyanın en güçlü devleti olsa dahi,sivil itaatsizlik yaptığında o devleti çökertirsin.Ben tüm Kürt halkını buradan bize destek olmaya ve eylemimimizin yayılması için bize katılmaya davet ediyorum.Devletin sistemini red etmeden Kurdistan’a özgürlük gelmeyecektir.
Baba olarak vicdanınız rahat mı?
Çook!Hatta benim babam zamanında benim gibi davranmadığı için çok üzgünüm.Keşke babalarımız dedelerimiz benim yaptığımı yapsaydı biz bu gün mücadele etmek durumunda kalmazdık.
Hıdır Abicim;11 çocuğun var,vatanın dan sürüldün,bu metropol de bir taraftan yaşam kavgası veriyorsun,evin kira,hem çalışıp hem çocuklara evde eğitim veriyorsun,bir de üstüne bu davalar,hukuk mücadeleleri,bunun ekonomik olarak gücünü çok aştığına eminim bu sana yapılmış bir insan hakları ihlali değil midir?
Onlar bizi göçe zorlamasaydı bizim ekonomik olarak sorunumuz yoktu. Önemli olan bizim için dilimiz ve kimliğimizdi. Gerisi aşılabilecek sorunlar!
Ben sizin gibi kocaman yürekli bir insanı tanıdığım için çok memnun oldum Hıdır abi.Umarım bu olağanüstü mücadeleniz sonuca erişir ve çağrınız yerini bulur.Umarım hep birlikte ve ortak hareket edebiliriz.
Her şeyin bir örneği vardır. Biz de bu konuda ki örnek aileyiz. Biz bu gün tek olabiliriz ama yarın milyonlara ulaşacağız. O zaman işte bu mücadele de sonuca ulaşmış olur.Ben Mahatma Gandhi’yi örnek aldım. Onun hayatını,mücadelesini,yazılarını,felsefesini.Ve onun metodunu uyguluyorum.İki temel kurum var red edilecek biri devletin okulu biri de askerlik!İkisini de red edersek bu devlet çöker!Bize yazarlardan, parlamenterlerden, STK’lardan, hukukçulardan, basından yeterli yardım ve destek gelseydi eminim bu güne kadar sayımız çok fazla olacaktı. Ve bu gün ben çocuklarımın elimden alınması ile tehdit edilmeyecektim. Hukukçu arkadaşlara ricam, bir baksınlar bakalım ben çocuklarımı bilmedikleri bir dilde eğitim alıp eziyet görmelerinden korumaya çalışırken ve en doğal hakları olan "ana dillerinde eğitim’’veririrken,onların benim çocuklarımı elimden alma hakları var mı? Bana bu konuda yardımcı olsunlar.
O çocukları kimse senden alamaz Hıdır Abi! O kadar kolay değil bu işler ve olmamalı!Böyle bir durum olursa Kürt halkının sonuna kadar yanında duracağına ve tüm gücü ile buna karşı koyacağına eminim. Son olarak bir şey eklemek ister misin?
Ben artık bu devletten hiçbir şey beklemiyorum, benim Kürt halkına çağrım; biz devletin sistemini top yekun red edelim, kendi okullarımızı,kendi savunma gücümüzü ve kendi kurumlarımızı alternatif olarak oluşturalım!
Bu muhteşem babanın özetle durumu bu. İnancı ve kararlığıyla sonuna kadar götüreceğine eminim. Bu babayı bu kadar güçlü kılan faktörlerden biri de evin kadını çocukların annesi olabilir mi? Çünkü eğer anne baba ile ortak hareket etmeseydi babanın bu duruşu sergileme şansı var mıydı? Başlarına gelebilecek ve gelen her şeye eşiyle beraber göğüs geren cesur ve kararlı bir Kürt kadını anne. Ne yaptığının ve niye yaptığının gayet farkında. Dili onun varlığı,çocuklarıyla arasındaki köprü çünkü tek kelime bile Türkçe bilmiyor. O yüzden çocukları Kürtçeyi unutursa onu da unutacak bunun çok iyi farkında. Sorunlarının adı "ana dil" çözümlerinin adı da "ana dil" bunun için anaya düşen rolün ve direncin en çok o farkında.
Pırıl pırıl, neşeli, misafirperver, girişken, kararlı ve iradeli bir kadın. Ben ona bayıldım, konuşurken eşini ve ailesini bu kadar güçlü kılanın aslında kendisi olduğunu fark ettim. Gelin yakından bakalım bu muhteşem "ana"ya ve sıkı sıkıya sarılıp asla bırakmayacağı diline ve çocuklarına!
Adınızı öğrenebilir miyim?
Xedra…
Xedra Anne;ne güzel bir adın var. Manası ne?
Yeşillik,Yeşil alan.
Nerelisin?
Qoser.
Ne zamandan beri Istanbul’da yaşıyorsun?
11 yıl oldu.
Neden geldiniz buraya?
Dilimizin özgürleşmesi için!
Eşiniz bana bahsetti. Çocukları okula göndermiyormuşsunuz ana dilde eğitim yok diye. Sen de bu konuda aynı fikir demisin? Destekliyor musun eşini?
Tabi ki. Bu çocukların babasının dili değil öyle olsa adı "baba dili" olurdu. Bu benim dilim o yüzden adı "ana dili" o yüzden tabi ki ben çocukların babasından daha fazla korumalıyım. Babaları nasıl anasının dilinde konuşuyorsa, ben nasıl anamın dilinde konuşuyorsam, benim çocuklarımın da benim dilimde konuşmaları onların en doğal ve insani hakkı!
Kimse benimle çocuklarım arasına tanımadığımız, anlamadığımız dilden bir duvar öremez! Kimsenin buna gücü yetmez!Kendinde bunu had görüpte yapanların duvarını yıkar atarız evlatlarımla!
Peki Xedra Anne;bu çocukları bu devletin okullarında okutmuyorsun, henüz bizim okullarımız yok, yarın bir gün büyüyecekler bir meslekleri olmayacak anne olarak üzülmüyor musun?
Kejê onların meslekleri olmasa bile onurları ve haklı bir davaları var. Kaldı ki kendi okullarımız benim çocuklarıma yetişecek! Yeter ki biz yılmadan mücadelemize devam edelim. Gözümüzde bu devleti çok büyütmeyelim. İlk okulda ne öğretiyorlar sanki, okuma yazma, basit matematik. Babaları zaten onlara kendi dillerinde öğretiyor. Tüm Kürt çocuklarını aileleri bizim gibi eğitseydi, senin o bana anlattığın dili bilmedikleri için raporlanıp deli diye rehabilitasyona attıkları çocuklar olmayacaktı!Bak benim çocuklarıma ne kadar mutlu, nasıl kendileriyle barışık,nasıl rahatlar. Niye çünkü bu devlet onları okuturken çocuklarıma acı veriyordu. İki kelime okuyup yazacaklar diye dillerini kimliklerini benliklerinden söküp alıyordu! Tabi ki o çocuklar çıldırır!Tabi ki küser!Tabi ki içlerine kapanır.
Hangi annenin yüreği kendi dili için çocuklarının bunca eziyet görmesine dayanır? O yüzden iki yol vardı. Ya o çocuklar eziyet görmesinler diye dilimizi unutacak, onlara çocuğumuzu teslim edecektik ki bu hayat boyu bizi mutsuz edecekti. Yarın bir gün çocuklarıma benden utanmaları gerektiği öğretilecekti. Bak Kurdistan’ın çoğunluğu ne yazık ki bu durumda.
Ya da bu zorbalığa ve dayatmaya karşı hep beraber varımızı yoğumuzu ortaya koyup savaşacaktık! Geleceğimizi kendi dilimizde şekillendirip, hayatı benim dilimde yaşayacaktı çocuklarım.Ve biz bu yolu seçtik.
Çok mu acı çektin bu yüzden Xedra Anne?
Başıma ne gelirse gelsin, benim çocuklarımla farklı bir dil kullanmam kadar acı olmayacaktı! Başlarken bunu biliyordum. Çünkü önce birkaç çocuğum okula başladı. Başlarına geleni, bana nasıl yabancılaştıklarını, içlerine nasıl kapandıklarını gördüm! Ben çocuklarımı yerde bulmadım! Dilimi de! Varlığımı da! Doğurup bu zalimlere teslim etmem! Açlıksa açlık, yokluksa yokluk, sürgün sürgün! Her şeye katlanırım ama bir gün vatanıma başım dik gider, oradaki çocukları da kurtarırım!
Çocukları okula göndermezsen devlet elinden alacakmış eve gelip öyle söylemişler.
(Bana öyle bir bakış fırlatıyor ki nefesim kesiliyor)
O kadar kolay mı Kejê? Hele bir denesinler! Güçleri yeter mi? Onların gücü 11 senedir bu çocukları okula göndermek için beni ikna etmeye yetmedi, çocuklarımı benden almaya mı yetecek? Buyursunlar gelsinler bir denesinler bakalım! Ben ve çocuklarım buradayız!
Xedra anne; maddi manevi bu iş çokuzamış! Mahkemeler, dilekçeler, istanbul, çocukların durumu, hiç yorulmadın mı? Annelik zaten yeterince zorken, bir de bu kadar ekstra yükün altına girmek seni ne kadar yordu?
Kejê bu bir savaş! Ben gün geçtikçe bunu başımıza gelenlere bakarak çok daha iyi öğrendim!O yüzden hiç önemli değil.Çünkü teslim olursak bedeli ağır.
Peki nereye kadar?
Hakkımızı alana kadar!
Sadece anadilde eğitim hakkı sana yetecek mi?
Ben bana ve aileme yapılan bunca zulme karşılık, dilimi kimliğimi ve vatanımın özgürlüğünü istiyorum!Çocuklarımı buradaki okullarda değil, Kürdistan’daki okullarda Kürtçe olarak okutmak istiyorum!Memleketime dönmek ve orada özgürce yaşamak istiyorum!
Bunu sadece kendi çocukların için mi istiyorsun?
Tüm Kurdistan’ın çocukları için istiyorum! Onlarda bizi örnek alsın ve gitmesinler okullara!Korkmasınlar kimse açlıktan ölmüyor!İnsanlar kimliksizlikten ölüyor orada,okulsuzluktan değil!
Kürt annelerine çağrın var mı buradan?
Çocuklarınızı okula göndermeyin! Bize ana dilde eğitim hakkımızı verene kadar,Kurdistan özgür olana kadar göndermeyin!
Neden senin kadar cesur olsunlar ki? Bak başınıza her şey gelmiş.
Bizim başımıza gelen, çocuklarıyla aynı dili konuşamayan bir annenin başına gelenlerin yanında hiçtir! Yeryüzünde dilini kaybetmekten daha büyük acı yok! O yüzden korkmasınlar!Dilleri olursa kimlikleri olur.Kimlikleri olursa devlet çocuklarını öldüremez!Dilleri olmadığı için bu çocuklar ölüyor ve kimse bu katillere hesap soramıyor.Gidip bir İngiliz’in çocuğunu öldürsün bakalım,öldürebiliyor mu?Dünya ayağı kalkar.Ama Kürt çocuğunun dili yok!Dili olmayınca kimliği,kimliği olmayınca varlığının değeri yok!Analar daha fazla acı çekmek istemiyorlarsa bizi desteklesinler.Biz bu işi sadece bu yaptığımız eylemi yaygınlaştırarak kansız silahsız çözeriz!Hele bir sayımız artsın bakalım kim durabiliyor karşımızda!
Son olarak söyleyeceğin bir şey var mı Xedra anne?
Bedeli ne olursa olsun ben ve ailem sonuna kadar direneceğiz! Ve inşallah alacağız! Bize omuz verin!
Hani bazı Kürt kadınları vardır;sadece duruşları ve bakışlarıya karşılarındaki düşmanı küçültür, küçültür yerin dibine sokarlar! İşte Xedra anne onlardan biri! Öyle bir duruşu var ki, duruşunun heybeti karşısında diliniz tutuluyor!
Gelelim Xedra Anne’nin çocuklarına. Hani devletin mutsuz olduklarını, eğitimsiz kaldıklarını iddia ettikleri, mutlak onların okullarında Türkçe eğitimi dayattıkları ve bunun için ailelerinden koparmakla tehdit ettikleri çocuklara. Onlar ne düşünüyor sizce?
Rehabilitasyon merkezlerinde boynu bükük diline küsmüş çocukları gördükten sonra ,bu ışıl ışıl mutlu ve enerjik ,ne yaptığını bilen zeki çocuklar insanın yüreğine su serpiyor.
Devlet lafı hiç uzatmasın diline küsen çocuklar rehabilitasyon merkezlerinde,belgeledik,yerleri ve adları belli.Bu çocuklar da burada,tarafsız bilim adamları alıp iki grubu da incelesin bakalım kim travmatik ve mutsuz.Kimin geleceği ile oynanmış!İki tarafı da inceleyen ve araştıran biri olarak tartışmaya bile gerek görmüyorum.
Söz çocuklarda!
Canım adın ne?
Dersim.
Kaç yaşındasın?
16
Hiç okula gittin mi?
Gittim.
Kaçıncı sınıfa kadar?
6
Nasıldı okul?
Ben Istanbul’da bir sene geç başladım okula. Okulda kullanılan dil bizim evde kullandığımız dilden farklıydı. Çok zorluk çekiyordum anlamadığım için. Onlar benimle dalga geçiyorlar, horluyorlardı Kürdüm diye. Dilimle dalga geçiyorlardı anlamadıkları için.Öğretmenim dilini anlamadığım için sürekli sınıfta bana kızıyor, bağırıyordu. Çok sıkılıyordum ve bunalıyordum. Türkçeyi öğrenemiyordum çünkü evimizde hiç konuşulmuyordu. Bir de her sabah bize "Türküm doğruyum" diye and içiriyorlardı. Ben düşündüm; ben Türk değildim. Ondan sonra Kürdüm doğruyum demeye başladım. Onlar Türküm doğruyum diye bağırıyorlardı ben de kalabalıkta Kürdüm doğruyum!diye bağırıyordum.
Dersler nasıldı?
Derslerim çok kötüydü.Çünkü anlamıyordum.
Adının anlamını soran oldu mu okulda?
Evet.Tunceli’nin gerçek adı diyordum.Adım Dersim olduğu için dalga geçiyorlardı.
Neden bıraktın okulu?
Bana kötü davranılmasından sıkılmıştım artık. Okula gitmek istemiyordum. Zaten dillerini de anlamıyordum.Çok mutsuzdum.Gelip babama söyledim.Ve bıraktım okulu!
Peki anadilinde eğitim alma şansın olsaydı okumayı ister miydin?
Türk okullarında mı?
Yok Kurdistan’da Kürt okullarında?
Tabi ki isterdim!
Bütün bu olanları nasıl değerlendiriyorsun Dersim? Kendine yapılmış bir haksızlık gibi mi? Yoksa anadil için mücadele veren bir savaşçı gibi mi? İstediğin şeyin olabileceğine inanıyor musun? Yani bir süre sonra Kürt çocukları kendi okullarında okuyabilecekler mi sence?
Onlar bize haksızlık yaptı biz de direndik ve direnmeye devam edecez. Bütün Kürt çocukları benim gibi direnirse başaracağız!
Dil nedir Dersim? Çok mu seviyorsun dilini?
Dilim benim arlığımdır. Tabi ki seviyorum .Kendimi daha rahat ifade edebiliyorum.Karşımdakini daha kolay anlıyorum.Dilimi en çok okulda kullanmak isterdim.Çünkü bana başarısız dediler iteleyip kaktılar.Oysa ben sadece onları anlamıyordum.Eğer kendi dilimde eğitim verilirse bunu ispatlamaya hazırım!
Kürt çocuklarına bu konuda ne öneriyorsun?
Biz Türk okullarında verilen Türkçe eğitim yüzünden hiçbir şey anlamıyoruz ve derslerimizden geri kalıyoruz. Oysa ben dili anlasam çok başarılı olacağıma inanıyorum. Durmadan bizi aşağılayıp horluyorlar. Dolayısıyla o okullara gitmenin bir anlamı yok. Onlarda benim gibi gitmesinler. Eğer çoğalırsak devlet bir çözüm bulmak zorunda!Ben onlar için de okuldan vazgeçtim. Onlarda beni düşünüp bize destek olsunlar!Kardeşlerimi almakla tehdit ediyorlar bizi. Bizi yalnız bırakmasınlar çünkü biz tüm Kürt çocuklarının hakkı için savaşıyoruz.
Annenin ve babanın bu eylemini isteyerek mi destekledin?
Tabi ki. Biz ailece aynı fikirdeyiz ve birbirimize sınırsız desteğiz. Kardeşlerimin okuma yazma eğitiminde babama yardımcı oluyorum. Daha bir çok konuda aileme destek oluyorum. Çünkü ben biliyorum ki biz başarırsak herkes bizi örnek alacak!
Yani verdiğin mücadelenin sonuca gideceğine inanıyorsun öyle mi?
Tabi ki! Hem de gönülden. Annem ve babamla ve ailemle gurur duyuyorum. Onlar sadece kendi çocuklarını düşünseydi hepimiz okuturlardı. Onlar tüm Kürt çocuklarını düşünerek en zor olanı yaptı. İyi ki bu aileye aidim!
Teşekkür ederim Dersim? Adın kadar güzelsin.
Ben teşekkür ederim!
Adın ne canım?
Mazlum Doğan.
Kaç yaşındasın?
13
Hiç okula gittin mi?
Evet. 3. Sınıfa kadar.
Neden okulu bıraktın?
Öğretmenimi anlamıyordum. Arkadaşlarımın dili farklıydı. Ben başka bir dil kullandığım için benimle alay ediyorlardı. Siz Kürtsünüz teröristsiniz diyorlardı. Çok rahatsız oldum. Sıkıldım. Bir de her sabah okuttukları andımız diye bişey vardı. Türküm, doğruyum, çalışkanım diye başlıyordu. Bir gün eve gelip babam sordum "baba biz Türk değiliz, dolayısıyla orada Türküm diye bağırınca doğru da değiliz, her sabah neden bize yalan yere bu yemini ettiriyorlar bence bu yeminin kalkması için bişey yapmalısın"dedim. Çok fazla problemim vardı okulda. Dili anlamadığım için derslerden geri kalıyordum. Ben o yüzden okula gitmek istemedim.
Mazlum siz vatanınızı neden terk ettiniz? Neden İstanbul’a geldiniz? Babana, annene hiç sordun mu?
Ana dilimiz için!
Sence iyi mi yapmış ailen bunu yaparak Mazlum?
Tabi ki! Eğer dilimiz olmasa hiçbir şeyimiz olmaz. Babamı ve annemi destekliyorum.
Devlet babana sizi okula göndermezse sizleri ondan alacağını söylemiş. Bundan haberin var mı? Eğer böyle bir şey olursa ne yapacaksın?
O kadar kolay mı? Alsınlar da görelim. Bizi ailemizden nasıl koparacaklar?Savaş istemiyoruz.Barışçıl yollardan doğal ve insani haklarımızı istiyoruz.Kimse bizi ailemizden koparmaya kalkmasın!Ana dilde eğitim hakkımızı ve Kurdistan’da anadilimizde ders verecek okullar istiyoruz!
Anadilinde eğitim verilmezse okula gitmemeye kararlı mısın Mazlum?
Sonuna kadar ben ve ailem asla vazgeçmeyeceğiz!
Buradan bu yazıyı okuyan ablalarına abilerini çağrın var mı?
Bize destek olun! Biz sadece kendimiz için değil her Kürt çocuğu kendi dilinde eğitim görsün diye çabalıyoruz. Yanımızda durun ve bize katılın. Çok olursak kazanırız!
Okula gidenlerin durumu bu Ercan ailesinde . Peki ya hiç okula gitmeyenler? Baba Hıdır Ercan bu sömürgeci ve tek dilli eğitim mantığı var olduğu sürece çocuklarını okullara vermemeye kararlı olduğunu her çocuğu okul yaşına geldiğinde beyan etmek zorunda olduğundan son olarak 21/11/2012 tarihinde oturup çocukların okuluna bir dilekçe yazıyor.
ZEYTİNBURNU DR.REŞİT GALİP İLKOKULU MÜDÜRLÜĞÜNE
2010-2011 eğitim öğretim dönemi başlayınca çocuklarıma Kürtçe eğitim öğretim verilmediğinden dolayı çocuklarımı okula göndermeme kararı aldım.Milli Eğitim Bakanlığına Anadilde Eğitim Hakkı için dilekçe gönderdim.TBMM İnsan hakları komisyonuna gönderdim olumsuz yanıt aldım,bundan dolayı Milli Eğitim Bakanlığına dava açtım.Davam danıştaydadır.Danıştaydan da olumsuz yanıt aldığım taktirde davamı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve UNESCO’ya götüreceğim.
OKULA GİTMEYEN ÇOCUKLARIM;
-Dersim Ercan 6.sınıfta okuldan aldım.
-Öcalan Ercan 3. Sınıfta okuldan aldım.
-Mazlum Doğan Ercan 3.sınıfta okuldan aldım.
OKULA YENİ BAŞLAYACAK ÇOCUKLARIM;
-Mahsun Korkmaz Ercan
-Bahoz Erdal Ercan
-Şoreşger Beritan Ercan
Anadilimiz olan Kürtçe eğitim ve öğretim verilmediğinden dolayı kayıtlarını yaptırmadım.
Hıdır Ercan…
Durumu bu kadar net ortaya koyuyor Hıdır Ercan her seferinde.Peki hiç okula başlamayan çocukların durumu nedir?
Öncelikle belirtmeliyim ki bu hikayenin beni en çok etkileyen kısmına geldik. Bir kere Mahsun Korkmaz, Şoreşger Beritan ve Bahoz Erdal hiç okula gitmedikleri halde, şakır şakır anadillerinde okuyup yazabiliyorlar.
Şoreşger Beritan daha yedi yaşına girmiş olmasına rağmen gazete okuyabilecek düzeyde okuma yazması var.Hepsini baba Ercan eğitmiş.
Açıkçası ben anne değilim ama bu eğitim sistemine ben de çocuğumu teslim etmezdim. Her zaman bunu böyle düşündüğüm için baba Ercan’ın bu muhteşem başarısı düşüncemin ütopik olmadığının da canlı kanıtı. Üstelik bu çocuklar neyi neden yaptıklarının da gayet farkındalar. Çünkü anne babaları onlarla açık açık konuşmuş. Sözü fazla uzatıp aranıza girmeyecem. Buyrun. Söz çocuklarda…
Adın ne canım?
Bahoz Erdal.
Bahoz kaç yaşındasın?
8
Okula gittin mi hiç?
Hayır.
Neden gitmedin?
Ben Kürtçe eğitim veren okulda Kürtçe okumak istiyorum. Kürtçe eğitim veren okul yok. Bilmediğim bir dilde eğitim veren okula gitmek istemiyorum.
Neden Türk okullarına gidip Türkçeyi öğrenmiyorsun?
E ben Türkçe anlamıyorum. Anlamadığım için de gitmek istemiyorum
Sen bir Kürt çocuğusun ve memleketin Mardin. Neden gelmişsiniz buraya?
Babam bizler için ve tüm Kürt çocukları için ana dilde eğitim hakkı istemiş o yüzden.
Peki bu anadil bu kadar önemlimi ki sence baban bu kadar diretiyor? Haklı mı?
Tabi ki haklı!
Vazgeçse hiç sorununuz olmayacak ama… Vazgeçsin mi?
Hayır! Biz babamı destekliyoruz! Ana dilimizde eğitim hepimizin hakkı. Biz başka dil istemiyoruz. Bizim kendi ana dilimiz var.
Ama sen Türk okullarına gitmezsen öğretmen olamazsın, polis olmazsın, doktor olmazsın, subay olmazsın. Yine de gitmeyecek misin?
Ben onların okullarına giderek bişey olmak istemiyorum. Zaten polis subay asla olmam, onlar bizim halkımızı öldürüyor. Bizim okullarımız açılırsa ben okuyup doktor olurum.Kendi dilimi öğreten öğretmen olurum.
Peki babanı alıp hapse atsalar, seni hapse atsalar yine de gitmeyecek misin?
Hayır gitmeyecem! Ben onların dilini anlamıyorum ve kendi dilimi seviyorum. Kendi dilimde okul istiyorum! Babam mücadele ediyor bu hakkımızı alacak. Ben de ona yardım edecem.
Okuma yazma biliyor musun Bahoz Erdal?
Evet.Okuyayım mı?
Hadi oku bakalım.
Oradaki Kürtçe gazeteye uzanıyor Bahoz ve şakır şakır hiç takılmadan okuyor.
Harika Bahoz! Nasıl öğrendin sen böyle iyi okuma yazmayı?
Babam öğretti.
Peki buradan Kürt öğretmenlere bir çağrın var mı?
Evet zamanları varsa gelip bize matematik dersi versinler.
Tabi ki gelirler Bahoz.Sen onların anadillerinin savaşçısısın.Gelmezler mi?Gör bak hepsi bu yazıdan sonra yanında olacak.Sana coğrafya,tarih,matematik,fizik her şeyi öğretecekler.
Seni öpeyim mi Bahoz?
Cevap vermiyor sarılıp doya doya öpüyorum…
Ve evin en sakin çocuklarından biri olan Mahsun Korkmaz’la konuşacağız şimdi.Mahsun diğer çocuklardan farklı kişilik olarak.
Acayip ağırbaşlı, sessiz ben onu çok sevdim. Üstelik aramızda onunla artık bizi birbirimize bağlayan bir masal da var.
Onlarca çocuk kitabı arasından Mahsum onu seçti.Ve benim yıllar öncesinde kendi yaşına götürdü.Burada anlatmadan geçmeyeceğim.
Benim annem o yılların Kürdistan’ında okuyan ender kız çocuklarından biridir. Bu yüzden olsa gerek ailesinin içinde tek Türkçe konuşan ve çocuklarını Türkçe yetiştiren kişidir. Anneannem, dedem ve teyzelerimin hiç biri tek kelime Türkçe bilmezdi. Onların yetiştirdikleri çocukların da ana dili Kürtçe. Aralarında tesadüf olmadığı aleni ortada olan,devletin ilk eğitimini verdiği tek okuyan çocuk olan annemin çocuklarının doğduğu andan itibaren dilleri Türkçe. Teyzelerim hala bu gün bile tek kelime Türkçe bilmiyor.
Ben altı aylıkken Kürdistan’dan çıkmışız. Sosyal alanlarda baskın olan Türkçe dil ve annemin Türkçe konuşması sebebi ile anadilini kaybeden çocuklardan biri de ben oldum.
Kullandığım dilin benim dilim olmadığını öğrenmem aklımın kesmeye başladığı yaz tatillerinde ananemin bana anlamadığım bir dille masal anlatmasıyla başlar. O nineydi ve her nine gibi masal anlatma ihtiyacı vardı torununa.İster anlasın ister anlamasın torunu bu onun sorunu değildi. Kendisini anlamadığını bile bile beni dizine yatırır mırıl mırıl anlatırdı masallarını.
Küçücük yaşımda dilini anlamasam da ninemin bana masal anlattığını bilir ve sessizce büyük bir hoşnutlukla dinlerdim. Çok ilginçtir tuhaf bir sezgiyle tek kelime Kürtçe bilmeme rağmen, masalın nerde başlayıp nerede bittiğini bilirdim.
Yıllar sonra anamın dilini öğrenip ninemin masallarıyla karşılaştığımda hepsini tanıdım. İçlerinden biri en çok sevdiğimdi. Ve Mahsum o kitabı seçti! Ağlamamak için kendimi zor tutum. Ben nineme yetişemedim. Anadilimi öğrendiğimde ninem artık yaşamıyordu. Eğer yaşasaydı ona anlatacak ve ondan öğrenecek o kadar çok şeyim vardı ki. Bu travmanın derinliğini bildiğim için, tam da bu yüzden anadilime aşık oldum.
Dilinden koparılmaya çalışılan her çocuk benim en büyük yaram oldu. Yaşadığım sürece var gücümle yanlarında olacam. Bu benim ninemle aramdaki kayıp kelimelere olan borcum. Hala masallarını nerede görsem hemen tanırım. Nasıl tanıdığımı , hiç anlamadığım halde o masalda neler olduğunu nasıl bildiğimi bana sormayın. Gerçekten bunun hiçbir mantıklı açıklaması yok. Belki yok edilmeye çalışan dilin perisi ben ananem ve masallar arasında belleğimdeki ve benliğimdeki köprüyü kurdu... Bilemiyorum.
Adın ne canım benim?
Mahsum Korkmaz.
Mahsum Korkmaz’ın kim olduğunu biliyormusun?
Agît.
Mahsun gel benim oğlum ol seni okula göndereyim...
Ama Kürtçe okul yok.
Ben de seni Türkçe eğitim veren okula gönderirim.
Olmaz!
Neden?
Çünkü benim dilim Kürtçe! Ben Türkçe anlamıyorum.
Ne zamana kadar gitmeyeceksin okula?
Kürtçe okul açılana kadar.
Peki Kürtçe okul açılınca gidersen ,büyüynce ne olmak istiyorsun?
Öğretmen. Ama Kürtçe.
Mahsum bizim vatanımızın adı ne?
Kürdistan.
Sence orada Kürtçe okullar açılacak mı?
Babam uğraşıyor işte. Açılacak tabi. Biz de orada okuyacağız. Zaten Kürdistan’da herkes Kürtçe konuşuyor.
Mahsum diyelim ki türkiye’nin başbakanı burada ona ne demek istersin?
Erdoğan?
Evet.
Biz Türk dilinde okumak istemiyoruz. Kendi dilimizde eğitim veren okullar istiyoruz. Eğer açılmazsa okula gitmeyeceğiz!
Mahsum sence Kürtçe güzel bir dil midir?
Evet o benim annemin dili.
Kürtçe masallar biliyormusun?
Evet.
Hangilerini biliyorsun?
Çok .
En çok sevdiğin masal hangisi?
Kêz Xatûn?
Donup kalıyorum. Ananemin bana durmadan anlattığı ve en çok sevdiğim masal.
Kitabı var mı?
Var. Bekle getireyim..
Kitabı alıp okumaya başlıyor Mahsum…Ve bir anda ninemin sesi yankılanıyor kulaklarımda….
Ninem… Ben ve Mahsum… Üç kuşaktır dilimiz üzerinde sürdürdüğünüz zorbalığınızın bizi getirdiği yere bakın da utanın!Bize bunu neden yaptınız? Yaptınız da noldu?
Şimdi sekiz yaşındaki bir çocuk seksen yaşındaki bir ninenin sesiyle sesleniyor. Ben tanığım! Sen de ol insanlık! Kêz Xatûn bu gün burada sömürgeci sisteminizin iflasının fermanıdır!Siz utancınızla yaşayın!Biz dilimizle yaşayacağız!
Ve geldik evin biricik gülüne. Şoreşger Beritan’a..
Bu aileden haberdar olmamı sağlayan dostum Bedel Boseli çalışma boyunca yanımdaydı. Aileyi gidip beraber bulduk. Evlerine girdiğimiz andan itibaren Bedel ve Beritan birbirini çok sevdi. Çalışma boyunca Bedel’in yanında, yakınında durdu.
Bedel ona fotoğraf çekmeyi öğretti o Bedel’e kitap okudu, durmadan bir şeyler anlattı. Birlikte kahkahalarla güldüler. Bedel’le birlikte "Beritana min" şarkısını söylediler. Çıkarken de sevgiyle Bedel’e sarıldı. Hıdır ailesinin çocuklarının tümünde var olan sevgi dolu sıcacık kendisi ile barışık kişilik Beritan’da da var. Evin en küçüğü olmasından kaynaklı olsa gerek ağabeylerinin gözbebeği. Tüm çocuklarda göze çarpan ortak özellik özgüvenleri ve zekaları. Kendi dillerinde eğitim alıp,güncel hayatta bu dili kullanmalarının onlara getirdiği huzur ve rahatlığı görebilseydiniz, asla altı yaşındaki bir çocuğa zorla yabancı bir dil öğretilmesine izin vermezdiniz.
Adın ne bebeğim?
Şoreşger Beritan.
Kaç yaşındasın.
Yedi.
Okuma yazma biliyormusun?
Evet.
Kim öğretti?
Babam.
Şu kitabı okuyabilirimsin?
Beritan Kürtçe masal kitabını alıyor eline ve inanılmaz bir akıcıkla okuyor. Bu akıcılığı dili Türkçe olan çocuklar bile devletin okullarında ancak üç yada dördüncü sınıfta yakalayabilirler. Hiç takılmadan, hiç kekelemeden,hecelemeden okuyor.
Kitabı ezberlediğini varsayarak oradan gazeteyi veriyorum. Gazeteyi de aynı rahatlıkla okuyor. Basit matematik işlemleri soruyorum hiç takılmadan cevap veriyor. Bütün bu başarısının altında yatan nedenin anladığı dilde eğitim alması olduğu aşikar.
Türk dilini öğrenemediği için öğrenemediği için sınıfta ha bire itilip kakılan,tembel diye itham edilen,örselenen,horlanan en son rehabilitasyon merkezlerinde gördüğüm Kürt çocuklarını düşünüyorum yüreğim sızlayarak.
Eğer onlara da kendi dillerinde eğitim verilebilseydi bu kadar çocuğumuz ziyan olmayacak, hepimizin bilinç altından bir türlü atamadığı okulla ilgili tonlarca kötü ve travma dolu anı birikmeyecekti.
Kürt çocuklarının içine kapanıp,özgüvensiz çocuklar haline gelmesi tam da okula başladıkları tarihe denk gelir. Merak eden varsa dilini anlamadığı bir öğretmenden altı-yedi yaşında ders alan bir çocuğun üzerindeki olumsuz etkileri bilimsel olarak araştırsın.
Bunu yaparken ulus devlet modelinin birer neferleri gibi yetiştirilen tek dil,tek bayrak,tek vatan zihniyeti genlerine işlemiş öğretmen faktörünü unutmadan tabi ki.
Beritan sen çizgi film izliyor musun?
Evet.Çok seviyorum.
Çizgi filmler Türkçe sen anlayabiliyor musun?
Türkçe çizgi filimler var biz onları izlemiyoruz. Babam internetten Kürtçe çizgi filmler yüklüyor flash belleğe,ben de onu tv.ye takıp izliyorum.
Peki hiç Türkçe tv kanalı izlemiyor musun?
Hayır. Kürtçe tv ler var biz onları izliyoruz.
Peki yeterince Kürtçe çizgi film ya da çocuk programı var mı?
Çok yok ama "Çirokên Zarokan" var internette .
Sana bir haberim var çok sevineceksin. Yakında Güney Kurdistan’da Zarok TV açılacak. Sabahtan akşama kadar sadece çocuklar için yayın yapacak. Dilediğin kadar rahat rahat seyredebileceksin.
Çok seviniyor Beritan. Onun bu sevincini görseydi büyükleri bu alanda bu kadar zaman neden boşluk bıraktıklarına hayıflanırlardı. Kısa zaman içerisinde hızla çocuk programlarını ve tv kanallarını çoğaltmaları gerektiğini anlarlardı.
Beritan sen okula gitmeyecekmisin?
Eğer anadilimde eğitim veren okullar açılırsa gidecem. Yoksa gitmeyecem.
Ya açılmazsa?
Açılacak.Babam ve biz mücadele ediyoruz.
Beritan ana dil nedir?
"Zımanê me rumeta me ye!" diyor Beritan.
Ve Ercan ailesini evlerinden yankılanan kendi dilinde konuşan, oynayan, kitaplar okuyan, kendisiyle barışık mutlu çocuk sesleri ile ardımızda bırakıp çıkıyoruz Bedel Boseli ile… İkimiz de biliyoruz ki hayatımız boyunca hep yanlarında olacağız.Bir ara dönüp Bedel’e soruyorum;
"Bedel bu insanlık ayıbı,bu yüz karası durum ne zaman bitecek?" "Ercan ailesi gibi aileler milyonlara ulaştığında Kejê. Ve gör bak ulaşacak. Kimsenin bu çağda bu gereksiz zorbalığa feda edecek çocuğu yok artık" diyor.