ZALİME DE YARDIM EDİLİR
“Hz. Muhammed
(S.A.V) sahabelerine "Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine
yardım et!" buyurmuş. Sahabeler “Ey Allah`ın Resulü zalime nasıl yardım
ederiz?" deyince Peygamberimiz, "Onu da zulmünden vaz
geçirirsiniz!" buyurmuştur. Maalesef günümüz Müslümanlarının kardeşliği de
değişmiştir.”
RÖPORTAJ/YASEMİN
SARITEMUR
Adalet ve ahlak kavramlarının bağlantısına değinen yazarımız M. Burhan Hedbi, ahlaksız olanları yasalar bağlayamayacağını, ahlaklı olanlara da yasaların gerekmeyeceğini söyledi. Ahlakı kitap cildine benzeten yazar, “Cilt bozulunca sayfalar dağılır. Ahlak bozulunca da toplumda ne dirlik kalır ne düzen. Düzenin olmadığı yerde ise adalet ve huzurdan bahsedilemez” ifadelerini kullandı.
Niçin
yazıyorsunuz? Yazılarınızla neleri hedefliyorsunuz?
Benimkisi,
bir borcun ifa edilme çabasıdır. Bazı hisler vardır ki anlatılamaz, sadece
yaşanır. Kimileri bazı duyguları sadece yazar, kimisi de sadece yaşar. Yazanlar
okunur, yaşayanlar ise örnek olur. Kimi sadece yaşadıklarını, kimisi de
yaşayamadıklarını yazar, Yaşadıklarını yazanlar tutunur, yaşayamadıklarını
yazanlar da zamanla unutulur. Kimi de hem yaşar hem de yazar.
Kaygısızların kaleminden kurtulmak ve bir nebze de olsa kurtarmak için
yazıyorum.
Neler
yazıyorsunuz? Çalışmalarınızda nelere dikkat ediyorsunuz?
Şuana kadar
birisi Mevlid-i Şerif, biri İmam Şafi’nin Divanının Tercümesi, bir diğeri de
Akide ile Fıkıh içerikli olmak üzere üç kitap yazdım. Ayrıca birçok yerde
yayımlanmış makale ve köşe yazılarım var. Kaleme aldıklarımın orijinal bir
fikir ve düşünce oluşturmasına dikkat etmeye çalışıyorum.
Daha önce de
birçok Kürtçe mevlit yazıldı. Böyle bir çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Tarih boyunca
Kürtçe birçok mevlit ve mersiye yazılmıştır. Bu, Peygamberimize duyulan
sevginin işaretidir. Ancak bazı yazarların kendi mevlitlerini okutmayı
istemelerinden kaynaklanan bir rekabet söz konusudur. Ben, çalışmalarımla ne
seleflerime saygısızlık ne de maddi bir çıkar amaçlamış değilim. Mevcut
Mevlitlerde yabancı kelimelerin varlığını müşahede ettikten sonra böyle bir
çalışmaya başladım.
Sizin kaleme
aldığınız Mevlidi diğer Mevlitlerden ayıran farklar nelerdir?
Çalışmamın
mitoloji, efsane ve hurafelerden arındırılmış olmasının yanı sıra Kur’an ve
Sünnet ile çelişmemeye önem verdim. Unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş Kürtçe
kelimeleri kullanarak orijinal dilin ahengini ön plana çıkararak akademik
çevrelerden ziyade halk arasında kullanılmalarına vesile olmasına katkıda
bulunmaya çalıştım.
Anadilin yaşamımızdaki önemi nedir?
Bu noktada sebep sonuç ilişkisine bakmak gerekir. Öncelikle dil, Allah’ın varlığının delillerindendir. Ancak ‘Düşündüğümüz için mi konuşuyoruz yoksa konuştuğumuz için mi düşünüyoruz?’ diye sorgulamalıyız. Zira önce düşünüp sonra düşündüklerimizi ifade ediyor değiliz. Dil, düşüncemizi mümkün kılan şeyin ta kendisidir. Dil olmazsa düşünemeyiz. Dili düşüncenin basit bir vasıtası olarak değil de, bizzat belirleyicisi olarak görmeliyiz. Dildeki değişim ve bozulma, varlığa bakışın bozulması demektir. Ayrıca her dil, onu konuşan insanların tarihî varoluş içinde oluşturdukları doğal bir şifre sistemidir. Fazla söze gerek yok. Dil yasaklandığından halimiz de ortadadır. Dil hayat olduğu gibi hayatı pozitif veya negatif olarak da şekillendiren bir vasıtadır.
Adalet
kavramını nasıl açıklayabiliriz? Adaletten ne anlamamız lazım?
Bu noktada
adil ve Zalim kavramlarına dikkat etmemiz lazım. Adalet, ahlakla direk
alakalıdır. Ahlaksız olanları yasalar bağlayamaz, ahlaklı olanlara da yasalar
gerekmez. Ahlak bir kitabın cildine benzer. Nasıl ki cilt bozulunca sayfalar
dağılır, ahlak bozulunca da toplumda ne dirlik kalır ne de düzen. Düzenin
olmadığı yerde ise adalet ve huzurdan bahsedilemez. Bu konuda da şöyle
bir örnek vermek istiyorum; Sağılan kuzular, annelerinden süt emmeleri için
koyunların arasına salınır. Biz buna ‘Dangi’ diyoruz. Kuzular annesine
götürülmez. Ancak 200 kuzu olsa dahi her kuzu kendi annesine gider. Bu durum
İslam adaleti ile yakından ilgilidir. Zira Rab tarafından gönderilen İslam
adaleti hiçbir çaba göstermeksizin herkese hakkını vermektedir. Aksi ise, bu
adaleti işleyenlerin kabahati veya beşerileştirmelerinin neticesi olabilir.
Uzun zamandır
gündemimizde olan Kürt sorununu nasıl tanımlıyorsunuz?
Sorunun
başlığı Kürt sorunu diye başlasa da bu bir insanlık sorunudur. Laf
kalabalığı ve demagoji yıllardır bizi hedeften uzaklaştırdı. Uzun
cümleler bize insan kaybından öte bir şey kazandırmadı. Çözüm
noktasında samimi olunmalı ve neyin nasıl çözülmek istendiği açıkça ifade
edilmelidir. İstekteki muammalık neticeye varmayı da sıkıntıya
düşüreceği gibi güven duygusunu da zedeleyecektir. Devlet, taleplerin
toprak sorununa kadar uzayacağını varsayıp korkuya kapılmamalı. Bundan ötürü
hakları kısıtlama yolunu seçmemeli ve milli şair Mehmet Akif’in Korkma! dediği
gibi, korkmamalı. Diğer taraf da daha sonra başka istekleri dayatırım
diye hesap yapmamalı. Her iki taraf da artık kısa cümleler kullanmalı, net
ve samimi olmalı.
Çözüm adına
nasıl adımlar atılmalı?
Kürt
sorununun yegâne sebebi Kürt halkının ontolojik haklarıdır. Bu hakların iadesi
ise çözüm noktasında önemlidir. Dolayısı ile sunan kişiye bakılmaksızın, her
çözüm önerisi meşru görülmelidir. Zira geçen her an canların yanması ve
anaların gözyaşı dökmesinden başka hiçbir şey kazandırmıyor. Sorun demokratik
yollarla çözülmelidir. Bu uğurda bırakın insanların ölmesi ve öldürülmesini,
‘Bir insanı öldürmeyi tüm insanlığı öldürmek ile eş tutan’ inancımın
paralelinde, bir tırnağın zarar görmesine karşıyım. Cesaretin dini, ırkı
yoktur. Barışı ancak cesur ve “Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayanlar”
tahsis edebilir. Böylesi bir topluma ihtiyaç vardır.
SÖYLÜYORLAR
AMA PİŞİRMİYORLAR
Feqiyi Teyran
döneminde bir kitap hazırlayan bir zat, kitabını Feqiyi Teyran’a överek sunar.
Teyran kitabı açmadan içeriğinden sorar. Bu zat, hayvanlar âleminde hangisinin
yavruladığını ve hangisinin de yumurtladığını tespit ettiğini
söyler. Feqiyi Teyran ise o zata, kitabı iki cümle ile
özetler, ’Kulaklılar yavrular, kulaksızlar yumurtlar’ Buradan şunu
çıkarabiliriz, Kürtler insan mı? Evet. O vakit sıradan bir insanın hak ve hukuku
ne ise, Kürtler de buna tabi tutulmalıdır. Aksi halde bu durum, Kürtçe meşhur
bir deyimden öteye gitmez: Dibêjin lê napêjin.
Söylüyorlar ama pişirmiyorlar.
Kürt sorunu
‘İslam Kardeşliği’ ile çözümlenebilir mi?
Şimdi ilk
önce İslam kardeşliği ile kardeşlerin islamını ayırt etmeliyiz. Kavramın içi
Kuran-i düsturlar ile doldurulmaz ise bu, aynı ırktan olanların veya bir çıkar
için anlaşmış olan kardeşlerin ‘İslamı’ ile oluşmuş bir kardeşlikten öteye
gitmez. Oysaki her ırktan insanlara aynı hakları sağlayan: İslam
kardeşliğidir. Ancak günümüzdeki İslam kardeşliğinin ismi ve muhtevası
birbirinden oldukça uzakta bulunuyor. Kardeşlerin İslamı başka, İslam’ın
kardeşliği başka!
Farklılıklar
nasıl ortaya çıkmakta?
Bu durum,
egemenler ve egemenlikle alakalıdır. Hz. Adem’in dünyaya gelmesi ile birlikte
yeryüzünde egemenlik sorunu oluştu. Zira her egemenin gelişi ve hüküm sürmesi
entrika ve usullerle olmuştur. Bazılarının egemenliği, başkalarının gözyaşı ve
hayatı üzerine kurulmuştur. Ayrıca zulmün küreselleştiği günümüz dünyasında
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. ” ayeti göz ardı
edilmemelidir. Bu da, baskı, zulüm ve işkenceyle temel hak ve hürriyetleri
kısıtlayanlara, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyenlere, haksızlık edenlere
yakınlık göstermeyin ki size ateş dokunmasın” şeklinde anlaşılmalıdır.
KARDEŞLİĞİMİZ
HABİL VE KABİL GİBİ SONUÇLANMASIN
Zalim ve
zulüm kavramları nasıl anlaşılmalıdır?
Zalimi,
Allah’ın tanımının dışında farklı bir şekilde yorumlamak, birçok sorunu
da beraberinde getirdi. Zira hal böyle olunca, kimin zalimi ve kime göre
zalim sorularının cevabı her coğrafyada farklı algılanmaya başlandı. Hz.
Muhammed (S.A.V) sahabelerine "Zalim de olsa, mazlum da olsa
kardeşine yardım et!" buyurmuş. Sahabeler “Ey Allah`ın Resulü zalime nasıl
yardım ederiz?" deyince Peygamberimiz, "Onu da zulmünden
vazgeçirirsiniz!" buyurmuştur. Burada Peygamber Efendimiz (S.A.V) zalime
de zulüm yaptırmayın, bu sizin kardeşlik görevinizdir demektedir. Maalesef
günümüz Müslümanlarının kardeşliği de değişmiştir. Ensar gibi kardeş olmak
gerek, başka türlü bir kardeşlik lüzumsuz ve anlamsızdır. Ancak
dindarların yerini din bezirgânları almışsa, bu isteğimiz de yanlış
anlaşılabilir. Tıpkı bizler gibi Habil ve Kabil de kardeşti. Kardeşliğimizin
onlar gibi sonuçlanmaması adına dikkatli olmalı ve bu şekilde sonuçlanmasını
sağlayacak huylardan kaçınmalıyız.
Bunun için
nasıl hareket etmeliyiz?
Aynı ırktan
olmak değil aynı ahlaktan olmak önemlidir. Tüm insanlığı birleştiren ırk değil
ahlaktır. Bazen barışın sağlanması için konuşmak değil sadece susmak
gerekir.
Zira
birileri olanı anlamsızlaştıracak kadar olmayanı anlamlaştırmakta, birileri de
olmayanı anlamakta zorlanmadığı kadar olanı yanlış anlamaktadır. Kimileri
konuşmadan çok şey anlatır, kimileri de konuşarak birçok şeyi
anlamsızlaştırır. Bugün, kaç insan öldürüldü diye üzülmeyen fakat kaç
golün kaçırıldığını gayet iyi bilerek bunun hesabını soran bir toplum olduk. Ne
olduğunuz, ne ektiğinizle anlaşılır. Tartıya çıktığınızda göbeğinizi içeriye
çekmeniz sonucu değiştirmez.
KUZU KURDUN
KADERİ OLMASIN
Herkes gücü
nispetinde sorumludur. Bir toplumun bireyleri, birbirine olan güveni kaybedince
o toplum yok olmaya mahkûmdur. Bazı insanlar, dar bir hapishaneden geniş bir
hapishaneye tahliye olduğunda özgür kaldığını sanır. Gelişmek ve daha fazla
meyve vermek isteyenler, budanmaya katlanmalıdır. İnsanlar için en ideal budama
ise, fazla ve gereksiz sözlerden kaçınmaktır. Susmayı konuşmamak olarak değil,
bir nevi budama olarak algılamalıyız. Kuzu kurdun kaderi olmasın,. Kurt
sahipsiz olduğumuzu sanıp yaklaşırken, sahipsiz olmadığımızı göster ya Rab!
M. Burhan
HEDBİ Kimdir?
İlköğrenimini
kendi köyünde okuyan M. Burhan Hedbi, 1985 yılından itibaren çeşitli
medreselerde eğitim aldı. Orta öğrenimi 1994 yılında Kızıltepe Sıtkı Türkoğlu
Okulu’nda, lise öğrenimini ise Diyarbakır İmam Hatip Lisesi’nde okudu. 2005
yılında ilahiyat fakültesinden mezun oldu. 1997 yılında şiir ve deneme
yazmaya, 2002 yılında ise çevirilere başlayan yazarın eserleri, ‘2009 yılında
Pendên Şafiî (İmam Şafii’nin Divanı Arapçadan çeviri) yayınlandı. 2010 yılında
Mevlid (Mewlûda Kurdî Bi Şêwaza Hedbî, Kürtçe) ve 2011 yılında Eqîde û Fiqha
Zelal’dir.(Akide ve Fıkıh/İlmihal)
Röportaj kaynağı: [MilatGazetesi]