Yoğun kış muhalefeti ile uçağımız rötar yapınca bize de, adı bekleme salonu olan havalimanın ikinci katındaki salonda beklemek düşüyor. Boş banklara göz gezdiriyorum. Hemen hepsi dolu. Yerimden kalktığıma pişman oluyorum. Nihayet, sağ ucunda yaşlı ve sakallı bir dedenin, sol ucunda türbanlı bir genç kızın oturduğu bankın boş olan orta kısmına sıvışarak oturuyorum. Oturmasına oturuyorum da yüzüm utangaçlıktan kıpkırmızı kesilirken, terlemeye başlıyorum. Bu halim hemen benim doğululuğumu ele veriyor. Oturduğuma bin pişman oluyorum. Ama başka oturacak boş yer de yok. Salonun dev LCD Televizyonundan haberleri izleyerek kendimi toparlamaya çalışıyorum. 222A adı altında insanlar toplanmış, Anıtkabire yürüyorlar…
Bugün saatler çabuk mu ilerliyor ne? Sabah erkenden kalkmama rağmen yol hazırlığım bitmeden işte hareket saati gelip çattı. Hazırlanırken ikide bir göz ucuyla duvardaki saate göz atıyorum, hakikaten saat çok hızlı ilerliyor. Oysa saniyelerin yıllara dönüştüğü anları bilirim. Bunları düşünürken kızım Setenay bağırdı: — Baba arabayı kaçırıyorsun!
Kızıltepe Belediyesi, halkımıza yaşanabilir trafikten arındırılmış güzel bir meydan oluşturma çabası, azim ve kararlılığı sonucunda; şehrin ana caddesini trafiğe kapatma, Atatürk Heykelini taşıma ve bunun için yeni bir tören alanını oluşturma, parktaki gece kondu ve belediye binasını yıkma kararları basit kararlar olmadığı gibi takdire şayan radikal karar ve adımlarındandı.