Evet,
her bir can bir dünya idi. İçinde solmayan baharları olan bir dünya. Yine
bahara koşuyorlardı. Ellerinde kitap, sırtlarında sevgi ile. Kobane’ nin
geleceğini kurmak için koşa koşa yola koyulmuşlardı. Amaçları, kendini bilen
insanlar yetiştirmekti. Bunun için de ellerinde kitap, sırtlarında oyuncaklar
ile çocuklara sevgi aşılayacaklardı. Sevgi ile başlayacaklardı bu işe. Savaşsız
ve barışçıl bir dünya inşa etmek için.
Ülkenin
farklı kentlerinden üç yüz civarında genç, Suruç’ ta bir araya gelerek, Kobane
yolculuğu öncesi basın açıklaması düzenlemek istediler. Basın açıklaması
sonrası, Kobaneli çocuklar ile bir araya geleceklerdi. Ana gayeleri hem topluma
hem de Suriye’de ki yenibaharlara örnek olmaktı. Ama kısmet olmadı.
Nihayetinde, yaşanan bombalı saldırı sonucu amaçlarına ulaşmasallarda,
mesajlarını gerekli yerlere, çocuklara ulaştırdılar.
Basın
açıklaması yapıldığı esnada patlayan bomba ile otuz iki genç hayatını kaybetti
ve yüz’den fazla yaralanan oldu. Her birinin hikâyesi ayrı, ama kader yolculuğu
aynıydı. Amaçları uğruna yaşamlarını göze almışlardı. Ve amaç yolculuğundayken,
yaşamlarından oldular.
Suruç’
ta yaşanan olay sonrası yapılan ideolojik demeçler olayın üzücü bir başka
tarafı. İnsan hayatı hiçbir zaman siyasete alet edilmemeli. Kan üzerinden kimse
nemalanmamalı. Bu konuda ulusal yazar Nazlı ILICAK’ ın yorumu şu şekildeydi:”
Ölen her insan sonrası, oyum arttı mı diye anket yaptıran her siyasetçi
şerefsizdir.” Bu konuda ki düşüncelerine aynen katılıyorum.
Suruç
olayını geride bırakalı yaklaşık bir buçuk ay oldu. Saldırısı sonrası başlayan
asker ve polis ölümleri, olayın ayrıca üzücü bir başka tarafı. Ölümle bir yere
varılmadığını artık herkes anlamalı. Bu konuda ne yazık ki üzülerek söylüyorum,
zararın neresinden dönsek kardır teorisinde buluşmalıyız. Buluşmak zorundayız.
Unutulmamalı
ki Ankara ve İstanbul’dan sosyal medya sayfalarında sağduyu çağrılarında
bulunmak gayet basit bir iş. Önemli olan yapılan sağduyu çağrısının yanında,
hem bireysel hem de toplumsal olarak yaşanan bu tür acı tablolara ortak olmak
ve halkın yanında olduğunu hissettirmektir. Toplum olarak asıl buna ihtiyacımız
var. Bunun için de en büyük iş, ulusal medya ve yazarlara düşüyor. Hem basının
hem de yazarların tüm samimiyetleriyle bu konuya yaklaşmaları gerekir.
Gün
ideolojiyi bir yana bırakma ve birlik olma günüdür. Sağduyu çağrısının yanında,
acılara ortak olma günüdür. Unutulmamalı ki acılar paylaşıldıkça azalır. Acılarıyla
yalnız bırakılan toplum her ne kadar sağduyulu olmaya çalışsa da kimi zaman
kontrollü elden bırakabiliyor. Bu konuda basın üzerine düşen görevi en iyi
şekilde icra etmeli. Basın görevini iyi yerine getirirse, sahiplendiğini
görecek olan toplumda daha rahat nefes alacak ve böylece toplumsal olaylar
minimize olacaktır.
Siyasetçilere
düşen en önemli görev ise bu tür olayların iç yüzünün en kısa sürede
aydınlatılmasıdır. Gerekirse komisyonlar kurulmalı ve örgütün iç kamuflesini
tamamen çözülmelidir. Bunun yanında en büyük temennimiz derhal çözüm sürecinin
kaldığı yerden devam etmesi ve hep beraber, barış yolunda ülke olarak
ilerlememizdir. Zaman kaybetme lüksümüz yok. Vakit, candır. Can kaybetmeye
tahammülümüz yok artık.
Kimin kuklası olduğu belli olmayan IŞİD laneti tarafından
gerçekleştirilen Suruç saldırısını en nefret duygularımla kınıyor, bu beyhude
örgüttün Allah’tan belasını görmesini diliyorum. Ayrıca Suruç’ta ölen otuz iki
can’a ve devamında yaşamını yitiren güvenlik görevlilerine Allah’tan rahmet,
yakınlarını sabır, tüm yaralılara da acil şifalar diliyorum.
ahmet ronas, 29 Ağustos 2015