Aslen Mardin-Nusaybin/Kalecik köyünden olan, emekli öğretmen Süleyman Çakır, “KALEDEN ÖZGÜRLÜĞE SESLENİŞ” Adlı Anı ve Roman harmanlamasından oluşan 9.kitabını www.arisanat.com yayınevinin Şubat-2015 İstanbul çıkışlı ilk baskısı ile piyasaya çıktı. Yazar Süleyman ÇAKIR’ın, “Evlatlarıma ve torunlarıma ithaf ediyorum…”
İthafiyle başlayan kitabın ilk sayfasında büyük
şair Ahmet Kutsi TECER’in “Orda Bir Köy Var Uzakta” adlı şiirine
yer vermesinin hemen ardından doğduğu “KALECİK
KÖYÜ’nü akıcı bir üslupla betimlemiştir. Kalecik köyünün geçtiği başlangıç
bölümünü aşağıda siz değerli okurlarımız için paylaşıyoruz.
KALEDEN
ÖZGÜRLÜĞE SESLENİŞ
“Orda bir köy var, uzakta. / O köy, bizim
köyümüzdür.”
Tarihi dokusuyla, görkemli görüntüsüyle birçok krala
ev sahipliği yapan ve masal dünyasında gizemli şatoyu simgeler gibi günümüze
kadar izlerini taşıyan Kalecik Köyümüzü ne kadar anlatsam kifayetsiz kalır.
Gören ve yaşayan daha iyi bilir.
Kalecik Köyü’ne aşağıdan baktığınızda bir kartal
yuvası gibi yüksek kaya zemine oturtulmuş heykeltıraşların şaheseri gibidir.
Manzaranın büyüsüne kapılmamak mümkün değildir. Harikulade görüntüsüyle derin
hayallere dalarsınız. Âşıksanız; sevdanıza mısralar mırıldarsınız, dengbej
iseniz; yanık bir uzun hava tüttürürsünüz, kuzularını otlatan çoban iseniz;
kavalınızla bir ezgi çalarsınız. Çocuk yaşta iseniz; kalenin büyüleyici
esrarengiz görüntüsüne kapılırsınız. Ejderhalar, krallar, kraliçeler, cadılar,
atlı prensler düş dünyanızı zorlar. Hele gün batımında izleyenler için,
Dünya’nın sekizinci harikası Nemrut Dağı çok gerilerde kalır.
Duygusal düşündüğümü ve taraf tuttuğumu düşünüyor
olabilirsiniz, ama eminim ki köyümüzü gördüğünüz takdirde benimle aynı fikirde
olacağınızı görüyor gibiyim. İşte orasıdır, bizim köyümüz...
Adıyaman/Nemrut’un bizzat zirvesine çıktım ve
günün dört vaktinde izledim. Kalecik Kalesi ile karşılaştırdığımızda; "Ey
yüce Rabbim, bu ne ilginç ve benzersiz bir manzara!" demeden kendinizi
alamazsınız. Nemrut’u farklı kılan kral başları ve mezarlarıdır.
Köyümüzün en büyük heybeti ise, kalesidir; nakışlarla
bezenmiştir, bir tarafı Kuzey’e bakarken, diğer üç tarafı da derin vadileri ile
bizlere seslenir. Kuzey, güney ve Doğu’ya bakan yön ise; onun meşhur ovasını
bağrında taşır, aynen ikinci Mardin gibi ve kartal yuvasını andırır.
Gidip ziyaret etmekte fayda vardır; sarnıçlar,
mağaralar, eski mezarlar... Ötesinde ise; ovasım süsleyen bin bir meyve
çeşitleri, onu bir gelin gibi süsleyen meşe ağaçlan... Çağ çağ Elektrik
Santrali faaliyete girmeden, "Ava
Bünisra" denilen, beyaz ve siyah suları birleştiren, çağrışımı, su
severliği ile anılır. Eski yıllar öncesi bülbüller, kanaryalar, muhabbet kuşları,
bıldırcınlar, serçe kuşları, kargalar, keklikler, tavşanlar, geyikler, farklı
farklı ötüşen kuşları ve yine farklı seslerle meleyen, inleyen, kükreyen,
hayvan çeşitleri sabahın seherin de aynen bir müzik senfonisi gibi, insanları
dinleyerek uyanırlardı güne.
İşte böylesi nadide bir mekânda ve diyarda dünyaya
gözlerimi açtım; hem de on çocuklu, yatay ve dikey geniş bir köy ailesinin
dokuzuncu evladı olarak. Çevreyi, aileyi, evreni, olanları, sevinçli, herkesi
üzen olayları; dört -beş yaşlarında sorgulamaya maruz kaldım. Sorgulama konusunda
haksız da değildim. Nedenine gelince; ileriki sayfalarda anlatacaklarımı
okuduğunuzda, hem mağduriyetime, hem de maruz kalışıma, hem sevinir, hem de çok
üzülürsünüz; onun için, daha şimdiden affınıza sığınıyorum, üzdüysem af ola...”
(Sayfa:7-9)
Süleyman ÇAKIR;
“Neden? Kaleden Özgürlüğe Sesleniş”
Birinci romanım olarak yayınlandı. Kısmet olursa, 2,3.cü
ciltleri de yayınlanacak. Kitapta da ifade edildiği gibi hep özgürlük dedim, adalet,
hakkaniyet, merhamet ve eşitlik, halada peşindeyim. Okul okumak için bin bir
çile çektim ve sonunda şair yazar oldum,
Kürtlere özgürlük dedim yargılandım sürgünleri
yaşadım, ceza evlerinde süründüm. Kimine dokunuyorsa gücenmesinler bu gerçeğin
ta kendisidir. Köyümden dahi dört kere sürgün edildim ve kitaplarıma kapak
yaptım, mirastır diye. Son sürgün edilişimde gece idi, iki ellimi havaya
kaldırdım ve sesim çıktıkça, yaşasın özgürlük dedim... Ve haykırdım halada
haykırıyorum, neden mi? Her yerde sorun, her şeyi çileli. bir çakıl taşa sahip
olmadım ve en yakın olandan hançerlendim ve yüreğim hep yaralı, neden mi, çünkü
insanlarımız hiçten ölüyor ve rantçılar yaşıyor…
İsterim ki hep yazayım ve bu Halkın ve Halkların
tüm sorunlarını, ama ciddi destek veren biri lazım. Bir tane dergi, bir tane
radyo, bir tane televizyon lazım Halka yeteri kadar ulaşmak için, ama maddi
destek verecek bir babayiğit lazım, Bu Halkın tarihini yeniden yazmak gerekir
diye düşünüyorum, romanını yazmak gerekir, hikâyelerini, sözlerini, şakalarını,
esprilerini, dertlerini ve çilelerini yazmak lazım ama destek verecek bir
babayiğit lazım ve çıkmıyor. yollar kokuşuyor, trafik sıkışıyor, insanlar
gerginleşip kavga ediyorlar, sorunlar çoğalıyor, kimseden ses çıkmıyor, yazmak
lazım, yazmak içinde imkan lazım, destek veren çıkmalı, bu Halk huzura, barışa,
özgürlüğe, refaha kavuşmalı ve onurlu bir yaşam yakalamalıdır. Yine de yazmak
lazım ve ben yazmaya devam edeceğim...
Bizler uyurken bir başkası plan hazırlıyor. Yağmur
yağar ve sel gelir kapımıza dayandıktan sonra “eyvah..!” Der ve heyecana
gireriz. Tarihin geçmişine bakalım, Osmanlı yıkıldı mı, Kürtler köle haline
getirildi mi, Ortadoğu kan gölüne çevrildi, Avrupa’da aynısı niye olmuyor? İran
şahını devirdiler yeni bir İran yarattılar, Saddam’ı devirdiler yeni bir Irak
yarattılar. 12 Eylül darbesini yaptırttılar ve yeni bir savaş ve katliamlar
çıktı ortaya.. Şimdi Orta Doğu Cumhuriyetler birliğini kurma peşindeler, bunu
başarabilmek için, savaş, yıkım, Doları yükseltme, Arap baharı ve nicelerini de
daha da yaratacaklardır. Ta ki hâkimiyetlerini tam olarak kuruncaya dek, Ölüm
ve acılar, yoksulluk ezilenlere ve yoksullara düşecek. Olmaması için tek
seçenek ise Halkların bir an önce birleşmeleridir…
Gidiyorum ve uzun bir yol ve sonu olmayan bir
gidiş. Çocukluk mu, gençlik ıstırabı mı? Bilemiyorum ve durmadan gidiyorum. Her
şeyi karışık ve sorgulanması gereken çelişkiler. Kimlik sorgulaması ayrı bir ıstırap
ve handikaplıların arkasında sıkışmış. Üzerine gitmeden olmuyor, yürek rahat
etmiyordu. Nitekim olan sorgulama, ipi koparttı. Yaşam ayrı çilelere ev
sahipliğini yapmaya başladı. Sürgünler ve tutuklamalar, ayrı tatlar veriyordu, resmiyet
gölgesinde yeterli olmuyordu ve yeni süreç ve şairlik ile yazarlık dönemi
başladı. Yazdım ve yazıyorum, insanların ayaklarına götürüyorum okusunlar diye.
5Tane Kürtçe şiir kitabı ve 3 tane Türkçe şiir kitapları, nihayet şu anda
yayınlanmış ve elime geçmiş, dokuzuncu eser, 1.ci roman “KALEDEN ÖZGÜRLÜĞE SESLENİŞ” okurlarını bekliyor
SÜLEYMAN
ÇAKIR KİMDİR?
1955 yılında Mardin-Nusaybin/Kalecik Köyü’nde
doğdu. 10 (on) çocuklu bir ailenin evladıdır. İlk beş yılını Kalecik'te okudu. Ortaokulu
ve lisenin iki yılını farklı evlerde kalarak okudu, lise son sınıfta 17
arkadaşı ile Kürt sorunu yüzünden il dışına sürgün edildi. Diyarbakır Silvan
Lisesi'nden mezun oldu. 1978-1979 yılında Mardin Eğitim Enstitüsü'nü bitirdi.
15.11.1979 yılında Siirt-Beşiri/Deveboynu Köyü'nde
göreve başladı. 26.10.1983 yılında Beşiri’den Siirt-Eruh/Orman ardı Köyü'ne
sürgün edildi. Burada çalışırken baskılar yüzünden görevi bıraktı. 06.02.1990 yılında
Çorum-Sungurlu/Bunalan Köyü’nde (1995 yılında] evi yakıldı.
Çorum-İskilip/Akkaya Köyü'ne sürgün edildi. 1995 yılında Ankara 2 No’lu DGM’de
yargılandı, çok kere haksız yere tutuklandı. 1995/Ekim ayında Mardin-Nusaybin Cumhuriyet
İlköğretim Okulu’nda görevine devam etti. 2011 yılında emekli oldu. Evli 5
(Beş) çocuk babası/Nusaybin'de hayatını sürdürüyor.
Yazarla iletişim için: Cep: O 506 3238269
e-posta:bunisra@hotmail.com