Yazar Behçet Gülenay’ın “Bir isyanın romanı”
olarak adlandırdığı Suda Yanan Ayetler, kitapseverlerle buluştu. 160 sayfalık
kitap, Behçet Gülenay’ın akıcı üslubuyla yakın tarihimizde Sason İsyanı olarak
bilinen olayı ve 1925’ten başlayarak çok partili döneme geçiş olan 1950’li
yıllara kadar ki süreci dramatik ve gerçek olay örgüsüyle, çarpıcı bir
anlatımla okuyucuya sunuyor. İbrişim Kitap etiketini taşıyan Suda Yanan
Ayetler, içinde bulunduğumuz Temmuz ayı itibariyle okurlarıyla buluştu.
(Aşağıdaki bölüm Tanıtım Bülteninden alınmıştır)
Daha ilk günlerden top gülleleri ve taramalı
tüfeklerle hiç acımdan çevreyi tarıyor, her tarafı kasıp kavuruyorlardı. Çocuklar çığlık çığlığa uykudan uyanıyordu
gizlendikleri mağaralarda. Disiplinle örgütlenmiş, çağ teknolojisinin son ürünü
silahlarına sahip, donanımlı bir ordu tarafından kuşatılmıştı Garzan Vadisi.
Kuşatılmışlık içindeki her köy, dağın her kıvrımı yangın yeriydi. İnsanlığı
utandıran bir ölüm çağıydı. Elleri, tarihin dipnotlarındaki ayetleri yok etmek
için ateşi ve alevi olağanüstü bir şekilde yönetiyordu. Askerin silahından
nisan yağmurları gibi kovanlar etrafa saçılıyor, vadideki sis, namluların
ucundan çıkan dumanla birleşerek Beleki mıntıkası üzerinde kapkara bulutlar
oluşturuyordu. Çeperleri kurt sürülerinin hücumuna açık, ağıllara kapatılmış
koyun sürüleri gibi akıbetlerini bekliyorlardı.
Bakmaya doyamadığı Teter’in gözlerine kilitlendi,
o iri, kendinden sürmeli ela gözleri. Belki de kaybolduğu gözlerine son defa
böylesine bakacaktı. Sadece Teter’in duyacağı Meryemî bir takvayla;
“Ben hüznümü ve kederimi ancak Allah’a arz
ederim.”
Teter, ergenlikten yeni çıkan bir delikanlı gibi
utanıp gözlerini yere indirirken, aynı ses tonuyla;
Ben de sana olan sevgimi Allah’a arz ediyorum.”
dedi.
Reyşan bütün vakarlığıyla:
“Tasalanma Teter! İnsanın yolu iki şeye, aşka ve
ölüme muhakkak düşer…”