Şimdi sizin sınavınız başlıyor!

Şimdi sizin sınavınız başlıyor!
Böyle bitsin istemezdim gerçekten.03.05.2013 00:48

02 Mayıs 2013 Perşembe 08:08
htuksal@gmail.com


Taraf farklı, cesur, vicdanlı bir gazeteydi çünkü. Hepimiz bu gazetenin böyle olması için uğraş veriyorduk kendi köşelerimizden, sayfalarımızdan. Taraf nasıl daha fazla okunur, mali sıkıntılarını nasıl aşar diye kafa yoruyor, elimizden geleni yapmaya çalışıyorduk. Yazarlar olarak aramızda görüş ve yaklaşım farkları olsa da, bu ülkenin daha iyi bir yer olması, gençlerimizin hayatta kalması ortak önceliğimizdi. Kendi adıma hiç ödenmeyen telifler canımı sıksa da, patronun bir kez bile lûtfedip “Kusura bakmayın!” deme tenezzülünde bulunmaması ağırıma gitse de, hatta Alkım’da karşılaştığımızda hiç tanımasa da, bu gazete onun değil, bizim gazetemizdi ya da öyle sanıyorduk. Ama nihayetinde anladık ki, gazete onunmuş! Bizler şimdi gazeteyi ona ve ekibine bırakarak gidiyoruz. Ama giderken kendi adıma bir çift kelam etmeyi de boynuma borç olarak görüyorum.

Ayrılan yazarlar olarak veda yazılarımızda tutumlarımızı ortaya koyduk zaten ancak, bu “amasız barış” meselesi bence suiistimale açık bir şekilde ortalıkta duruyor. “Amasız barış” isteyenler, barış süreci ve dilinin inşa edilmesi ve buna uygun bir tavır takınılmasının elzem olduğuna inanıyorlar. Böyle bir dil, artık eski jargonlara ve kavramlara dayanarak üretilemez. Şu geldiğimiz ayrışma sürecinde Taraf’ın üç yazarının ifadeleriyle farkımızı ortaya koymak istiyorum. Biri Namık Çınar! Geç kalmış yazılarında, barış sürecine ve diline de “çok ama çok geç kalacağını” anladığımız Namık Bey, son derece üstten ve kibirli bir dille meydan okuyor, suçluyor ve akıl veriyor ilgililere... Verdiği akıl da şu: “Bu örgüt, imana mı geldi de barışçı kesildi birden bire? Her tarafından sarılmış olup da, şimdi üzerine balıklama atladığı bu çekilme taktiği ile canını kurtarıyor olmasın sakın? Ateşkese uyulduğu sürece, çekilmeselerdi, sizin rehineleriniz gibi olacaklardı oysa.” Ne kadar da barışçı bir dil bu böyle! Ona sorarsanız bu, “barışı sağlam kazığa bağlama” imiş! Ne samimi, ne iyi niyetli bir çaba, peh, peh, peh!

Bir de Taraf’ın nasıl oluyorsa “her şeyi bilen” iki köşe yazarı var, onlar da bu konuda hayli barışçı düşüncelere sahipler. Ayrıca, müthiş egolarıyla, kendilerini akıl hocası makamına oturtup akıl veriyorlar herkese. Birisi, Baransu, attığı twitlerle terörle mücadelenin aslında nasıl yapılacağını öğretiyor. Kendisi, örgütün lider kadrosundan 20 kişi, hadi beceremedin iki kişinin öldürülmesiyle bu meselenin çözüleceğini savunan yüksek bir akla sahip! Bir ara barış sürecinden umutlandığını ilan etse de, eski alışkanlıklarından vazgeçmeyi ve barışçı bir dil kullanmayı yüksek egosuna yediremiyor. Emre Uslu ise bir başka âlem, “kitabın ortasından konuşma” meziyeti ve yetkisine sahip! O da bir yüksek akıl çünkü! İfşa ediyor beyefendi: “Gizli açık AKP destekçileri ‘amasız barış’diye bir şey uydurup barışa destek adı altında hepimizi AKP’nin kurşun askeri yapma niyetindeler.” Barışçı aslında kendisi ama anlaşılan, bizim gibi aptal ve AKP-PKK yalakası değil. Bu yüzden şöyle yazıyor: “Demeye getirmeden söyleyeyim. Ben bu PKK’ya güvenmiyorum ve barış sürecinin ruhuna uygun hareket etmiyorlar. Örneğin KCK Yüksekova’da tüm muhtarları dolaşıp ‘bundan sonra devlet ne derse desin emirleri bizden alacaksınız’ talimatı vermiştir. Yine Yüksekova merkeze KCK networkunu mobilize etmek üzere dağ kadrosundan 15 kişilik takviye gönderilmiştir. Bu insanlar silahlarıyla birlikte Yüksekova’ya gitmişler ve tek amaçları var KCK networkunu organize edip yeni bir serhildan süreci başlatmaktır. Umarım bundan ötesi yoktur...”

Şimdi sevgili okuyucular, sizin sınavınız başlıyor! Siz okuyucularımıza ve gazeteye emek veren çalışanlara (özellikle Tamer Bey’e)“Allahaısmarladık!” derken, barış sürecine bütün gücünüzle sahip çıkacağınızı umut ediyorum.



Diğer sonsöz haberleri

  • PAYLAŞ

YORUMLAR (2)

Sayın Yazar, Vicdanına, kalemine saygı duyduğum güzel bir inansınız. Yazınızda ismi geçen 3 kişiden asker olanına az evvel birşeyler yazdım. Polis olanına ise birşeyler yazacak değilim. Bir de 3 cüsü var: Hem Kürt Hem İmam Hatipli... İşte biz 3 cüsüne aşinayız maalesef. Dünyada hiç bir halk yoktur ki, Kürt halkı kadar, kendisinden çıkandan bu kadar darbe yesin. Bu zatın İHL li olmasına dair ise konuşmak yersiz. Bir de düzeltme: Az evvel yazdığım yorumda bazı yerlerde Çınar bazı yerlerde Yazar demiş olsam da kastedilen Çınar dır. Burada ise Yazar derken kastettiğim H.Tuksal dır. Olası yanlış bilgilenme için özür diliyorum03.05.2013 12:53
Yazıda ismi geçen namı asker Çınar, zamanında kürt illerinde askerlik-komutanlık yapmış ve sonraları da kendi dünyasında kaybolmuş bir zat. Ordudan ayrılma nedeni tahmin edleceği üzere, ne islamiyet ve ne de kürt illerinde yaşananlara duyulan vicdani tepki. Kendilerine sorarsan aristodan girer Atatürk`ten çıkarlar ama bilinen odur ki aslında boş işlerle uğraşmaktalar. Yazıda da geçtiği gibi sayın yazar Çınar barışa dair yazılarında acayip bir efor sarfetmektedir. Mesela şu cümleler kendisini ele verir mi acaba? ``TSK komutanları silivride yatarken, PKK nasıl masum gösterilebilir`` ``Ülkeye demokrasi gelmeden Barış olanaksızdır`` ``DTP varken neden PKK ile görüşülmekte...`` Şimdilik 3 önermesi konumuz açısından yeterli değil mi? Bu fikirlerin dile getirilmesinde kullanılan dilin üstenci kibirli olması zaten eşyanın tabiatı gereğidir yurdumda. Sağımızda da var solumuzda da, lakin yazarımızda da var muhtarımızda da. Buna alışkın bir halkın evlatlarıyız. İstanbul da öğretmenlik yapıp Kızıltepe ye geldiğinde, kundurasını boyatırken ``boyacıyı`` beğenmeyen, rezil eden, ``yahu istanbuldaki boyacılar aha şöyle boyar`` dan girip, insanımızın medenileşme sürecindeki sancılarını yüzümüze vuran aydınlarımız varsa, bunu geçelim. Silivride yatanlar hangi dava için yatmaktalar sorusunun cevabı bu zatı alakadar etmeyebilir. Kürt illerinde hala çıkmaya devam eden insan kemikleri, faili belli cinayetler, ``bok yedirme`` işlemini gururlar sunanlar, kürt burun kulak koleksiyonu yapanlar olmasın sakın bunlar? Şimdi bu ülkeye barış gelecekse bu insanlara yazık etmiş mi olacağız? Yazarın ifadesiyle ``hakkaniyet`` çizgisinden şaşmış mı olacağız? Ayrıca sayın yazar eminim fakındadır ama yine de yazayım: Barış derken kastedilen silahların susması ve kürt sorununun artık demokratik yollardan çözümü için herkesin bu yolda mücadele etmesinin yolunun açılmasıdır. Yoksa ``ders verdiğiniz`` kürt halkı silahlar sustu diye ertesi sabah çocuklarının ana dilleriyle eğitim göreceğini beklememektedir. Sayın Çınar kızcak belki ama Kürt halkı her koşulda herşeyi istemekten ve kazanmaktan vazgeçmeyecektir. Bunun için de kimselerden ne icazet ne de akıl almaya ihtiyacı da yoktur. Barış ile demokrasi arasında ise kusura kalmasın Çınar ama bir mecburiyet yoktur. 2 dostta barışır 2 düşmanda. Barışa nasıl baktığımıza bağlıdır bu. Burada konuyla alakalı olan barış ise silahların surmasından ibarettir. Silahlar susacak ve barış kavgası devam edecek. Bu barışın nasıl bir barış olacağına da sürec karar verecektir. Tek taraflı değildir ve 2 tarafın ortak isteği arzusuyla eşitlik temelinde bir ülkeye doğru da yol alabiliriz, tersi de olabilir. Evet barış ile beraber demokrasi de gelsin isteriz elbtteki. Ama istemek yetmiyor maalesef. İsteyenin samimi olması da gerekli. Sayın Çınar pek samimi birine benzemiyor maalesef. Büyüklerimiz anlatırdı: Amed de kadının kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu hararetle tartışan aydınlarımızdan birisinin eşi `` desenize o gün gelene kadar benim susmam lazım. Bari çay yapayım``... Şimdi efendim memlekete demokrasi gelene kadar biz ölmeye devam edelim mi sayın Çınar? Aslında bunun yanıtı çok basit. Evet demokrasi gelene kadar barış olmaz diyenleri silah altına almak , savaşa sürmek. Bir resim düştü zihnime son satırı yazarken. Genç bir kız çocuğu duvara barış yazarken vuruluyordu resimde... Çınar Bey ne mi derdfi bu durumda: ``demokratik bir ülkede bunlar olmaz`` der ve Yeşlköy e içmeye giderdi... 03.05.2013 12:45

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.