02 Mayıs 2013 Perşembe 08:08
htuksal@gmail.com
Taraf farklı, cesur, vicdanlı bir gazeteydi çünkü. Hepimiz bu gazetenin böyle olması için uğraş veriyorduk kendi köşelerimizden, sayfalarımızdan. Taraf nasıl daha fazla okunur, mali sıkıntılarını nasıl aşar diye kafa yoruyor, elimizden geleni yapmaya çalışıyorduk. Yazarlar olarak aramızda görüş ve yaklaşım farkları olsa da, bu ülkenin daha iyi bir yer olması, gençlerimizin hayatta kalması ortak önceliğimizdi. Kendi adıma hiç ödenmeyen telifler canımı sıksa da, patronun bir kez bile lûtfedip “Kusura bakmayın!” deme tenezzülünde bulunmaması ağırıma gitse de, hatta Alkım’da karşılaştığımızda hiç tanımasa da, bu gazete onun değil, bizim gazetemizdi ya da öyle sanıyorduk. Ama nihayetinde anladık ki, gazete onunmuş! Bizler şimdi gazeteyi ona ve ekibine bırakarak gidiyoruz. Ama giderken kendi adıma bir çift kelam etmeyi de boynuma borç olarak görüyorum.
Ayrılan yazarlar olarak veda yazılarımızda tutumlarımızı ortaya koyduk zaten ancak, bu “amasız barış” meselesi bence suiistimale açık bir şekilde ortalıkta duruyor. “Amasız barış” isteyenler, barış süreci ve dilinin inşa edilmesi ve buna uygun bir tavır takınılmasının elzem olduğuna inanıyorlar. Böyle bir dil, artık eski jargonlara ve kavramlara dayanarak üretilemez. Şu geldiğimiz ayrışma sürecinde Taraf’ın üç yazarının ifadeleriyle farkımızı ortaya koymak istiyorum. Biri Namık Çınar! Geç kalmış yazılarında, barış sürecine ve diline de “çok ama çok geç kalacağını” anladığımız Namık Bey, son derece üstten ve kibirli bir dille meydan okuyor, suçluyor ve akıl veriyor ilgililere... Verdiği akıl da şu: “Bu örgüt, imana mı geldi de barışçı kesildi birden bire? Her tarafından sarılmış olup da, şimdi üzerine balıklama atladığı bu çekilme taktiği ile canını kurtarıyor olmasın sakın? Ateşkese uyulduğu sürece, çekilmeselerdi, sizin rehineleriniz gibi olacaklardı oysa.” Ne kadar da barışçı bir dil bu böyle! Ona sorarsanız bu, “barışı sağlam kazığa bağlama” imiş! Ne samimi, ne iyi niyetli bir çaba, peh, peh, peh!
Bir de Taraf’ın nasıl oluyorsa “her şeyi bilen” iki köşe yazarı var, onlar da bu konuda hayli barışçı düşüncelere sahipler. Ayrıca, müthiş egolarıyla, kendilerini akıl hocası makamına oturtup akıl veriyorlar herkese. Birisi, Baransu, attığı twitlerle terörle mücadelenin aslında nasıl yapılacağını öğretiyor. Kendisi, örgütün lider kadrosundan 20 kişi, hadi beceremedin iki kişinin öldürülmesiyle bu meselenin çözüleceğini savunan yüksek bir akla sahip! Bir ara barış sürecinden umutlandığını ilan etse de, eski alışkanlıklarından vazgeçmeyi ve barışçı bir dil kullanmayı yüksek egosuna yediremiyor. Emre Uslu ise bir başka âlem, “kitabın ortasından konuşma” meziyeti ve yetkisine sahip! O da bir yüksek akıl çünkü! İfşa ediyor beyefendi: “Gizli açık AKP destekçileri ‘amasız barış’diye bir şey uydurup barışa destek adı altında hepimizi AKP’nin kurşun askeri yapma niyetindeler.” Barışçı aslında kendisi ama anlaşılan, bizim gibi aptal ve AKP-PKK yalakası değil. Bu yüzden şöyle yazıyor: “Demeye getirmeden söyleyeyim. Ben bu PKK’ya güvenmiyorum ve barış sürecinin ruhuna uygun hareket etmiyorlar. Örneğin KCK Yüksekova’da tüm muhtarları dolaşıp ‘bundan sonra devlet ne derse desin emirleri bizden alacaksınız’ talimatı vermiştir. Yine Yüksekova merkeze KCK networkunu mobilize etmek üzere dağ kadrosundan 15 kişilik takviye gönderilmiştir. Bu insanlar silahlarıyla birlikte Yüksekova’ya gitmişler ve tek amaçları var KCK networkunu organize edip yeni bir serhildan süreci başlatmaktır. Umarım bundan ötesi yoktur...”
Şimdi sevgili okuyucular, sizin sınavınız başlıyor! Siz okuyucularımıza ve gazeteye emek veren çalışanlara (özellikle Tamer Bey’e)“Allahaısmarladık!” derken, barış sürecine bütün gücünüzle sahip çıkacağınızı umut ediyorum.