“Kürtlerin Roboski Sendromu”na dair…
Mahmut Semen yine çok ses getirecek ve klonlanmış insan tiplemelerinin “bilindik ezberlerini” kökünden sarsacak ve zaman içerisinde bulaşıcı etki ve tepkilerle” infial yaratacak bir yazı yazmış!
***07.08.2012 22:17
Mahmut Semen yine çok ses getirecek ve klonlanmış insan tiplemelerinin “bilindik ezberlerini” kökünden sarsacak ve zaman içerisinde "bulaşıcı etki ve tepkilerle” infial yaratacak bir yazı yazmış!
Kimlerin “tabularına” dokunmamış ki?
Bu yazıyı okuyup ta bir şekilde tepki vermeyecek Türk, Kürt (ve diğerleri) düşünemiyorum!
Bu yazıyı okuyup tepki vermeyecek AKPARTİ, CHP, MHP VE BDP’li (ve diğerleri) düşünemiyorum!
Sessiz bir şekilde giriş yaptığı yazının, ilerleyen her satırında tansiyon biraz daha yükseğe çıkıyor.
Ezberciliğin o “bilinçsiz huzurunu” yaşamaktan mutlu olanlardan iseniz lütfen okumayın!
Zira şiddetli bir deprem yaşayabilirsiniz!
Enkaz altında kalacağınız süre ise tamamen sizin objektif pencerenizin kapsadığı alan ve gerçeklerle yüzleşebilme cesaretinizin gücüyle paraleldir!
Yazının başında, kendi yarattıkları “korkuların” esiri olan ve bu yapay korkuyu yayarak toplumun beynini esirleştirmeyi hedefleyen sistemin kurşun askerlerini ve akıbetlerini bir güzel hicveden yazar, yazının başından sonuna “ilahi adalet” kavramını işleyerek bugüne kadar yaşanmış birçok önemli olaya sıranın dışında bir bakış açısıyla bakıp değerlendirmiş.
Sıradaki uçsuz bucaksız kuyruğa bakarsanız yazarın bu ürkütücü cesaretini ayakta alkışlayabilirsiniz de!
Yazısında, yakın zamanda yine kendisi tarafından lügatimize armağan edilen(!) “Temevi Dini’ne” ve kaçınılmaz sonuçlarına dikkat çeken yazar, bu çerçeve içine son dönemlerde yaşadığımız en önemli olayları işlemiş.
İlginç olan ise bir olayı diğerinden bağımsız işler gibi görünse de girişte ve finalde verdiği mesaj tamamı için “Etme bulursun… İlahi adalet mutlaka tecelli edecektir.” İnancına vurgu yapmaktır.
Bilge köyü katliamı olayında ellerini kınalayan nene örneği ile bu düşüncesini perçinlemeye çalışan yazar, son aylarda Kürt, Türk ve dünya gündemini en çok işgal eden ama ne yazık ki bir türlü “ beklenen” sonuca ulaşılamayan Roboski katliamı hakkındaki düşüncesiyle de sadece olayın müsebbiplerini ve Türk toplumunu değil, bu olaya en çok sahip çıkan ve sonuçlanana değin de peşini bırakmayacağını söyleyen BDP ve Kürt toplumunu da ters düz edecek bir bakış açısıyla çıkıyor ortaya.
“Biliyorum herkes tarafından çok yazıldı çizildi. Ben de yazmak için kabuk bağlamasını bekledim bunca zamandır. Ama Roboski’nin, kabuk bağlayacak ve kolay kolay kapanacak cinsten bir yara olmadığını öğrendiğimden olsa gerek bugün beklemekten vazgeçip yazmaya karar verdim.
“Zira Roboski korucularının efendileri tarafından duçar kaldıkları zulüm artık Kürtler için Stockholm Sendromuna dönüşmüş bir durumda!
İşte yazının bel kemiği bu pasajdır!
(Semen’in yazılarını okuduğumda sıkça aklımdan binlerce insanı yarıp “kral çıplak!” diye haykıran o cesur çocuk geçer nedense? (!))
Roboski olayında ülke ikiye bölündü. “Bu insanlık dışı bir katliamdır!” diyen Kürtler ile “Hak ettiler, zaten hem kaçakçı, hem de Kürt olmaları hasebiyle potansiyel terörist adayıydılar!” Türkler…
…ve bunların çok dışında bir bir pencereden bakıp olayı farklı gören farklı yorumlayan bir Mahmut Semen düşüncesi!
“Stockholm Sendromu” benzetmesi çok yerinde ve dikkatle karşılaştırılması gereken bir örneklemedir.
İşte Mahmut Semen’den çok kişiyi rahatsız edecek birkaç çarpıcı soru;
“Roboski katliamı sonrasında da, el ve ayaklarını kına yakan yaşlı nenelerimizin hiç olmadığına dair bir iddiada bulunabilir misiniz?”
(hemen ardından) “Biliyorum bunun düşüncesi bile sizi sarsar çünkü sizler sendromdasınız hala.” Diyor ardından yazar… Dikkat!)
“Yıllarca süren bu kirli savaşta sanıyor musunuz ki Roboski korucuları Kürt halkına hiç zulmetmediler? Dağlarda Kürt gençlerini öldürüp cesetlerini kurda kuşa yem etmediler mi hiç?”
“Sorarım size!
Mazlum Kürt halkına zulmetmeyen korucu var mıdır? “
(…ve yine hemen ardından “Yok diyeceğinizi biliyorum. Ve sesinizi de duyar gibiyim.” Diyor…”
Sorularına alacağı yanıtların “inkâr edilemez” gerçekliliğinden emin olan yazar ;
“Öyleyse bu haliniz Stockholm Sendromu değil de nedir?
Katliama mı üzülüyorsunuz?
Başbağlar ve Pınarcık’a da üzülün!
Onlar da toplu ve vahşice katledildiler. Ve yanlışlıkla da öldürülmediler. Bile bile, seçe seçe kadın ve çocuk demeden kurşuna dizildiler. Ve biliyor musunuz? Adım kadar da eminim ki, en azından onlar Roboskililer kadar Kürt halkına hiç zulmetmemişlerdi!”
Yargısı ve çıkışıyla ille de Kürtleri sarsacağa benziyor!
Evet, objektif ve dürüst olabilmenin, kendiyle yüzleşebilmenin, hepsinden önemlisi insan olabilmenin ön şartı ve gereğidir bu!
Buna benzer bir duygu halini bu toplum “Muhsin Yazıcıoğlu” ‘nun ölümünden sonrada yaşamıştı…
Çorum ve Sivas katliamlarında da rol oynayan Yazıcıoğlu’nun ölümüne ağlayıp sızlayanlar yanında , “ “Maraş’ta yaptığı katliamın bedelini yine Maraş’ta ödedi. Bu ilahi adalettir!” diyenler de olmuştu.
Yazının finalinde tokat gibi bir tespit ve sorgulama var.
“Allah‘ın tarih boyunca değişmez kuralları vardır. Buna Sunettullah denir. Bir zalimi bir zalimle cezalandırma kuralı yani.
Allah’a şükürler olsun ki, Roboskide Allah öyle bir tokat attı ki, bir zalimi cezalandırırken birinin de zalimliğini tescil ettirdi.
"Zulümle Abad Olunmaz!" diyenler Allah Roboski’de zalimliğinizi tescil ettirdi farkında mısınız?”
Gerçekten “sıranın” çok dışında yaşayan yazarın, bakış açısı ve yorumlarına hep hayranlık duymuşumdur. Üstüne bir de cesareti eklenince, dikkatle izlemek gerekiyor.
Öteden beri yazdığı birçok yazı yüzünden sayısız sorgulama geçiren, adaletsiz adalet sisteminin lüzumsuz bürokrasisiyle cebelleşen ve (çoğu zaman kazansa da) haksız diyetler ödemek zorunda kalan değerli yazarın,
Biliyorum ki bu yazı yüzünden de epey başı ağrıyacağa benzer.
E kolay değildir insanlara “hepiniz yanılıyorsunuz!” diyebilmek!
Saygıyla…
Gülten Kahraman
TEPKİ Haberi