Saygıdeğer Yurttaşlarım son mesaj

Saygıdeğer Yurttaşlarım son mesaj
Seçim sonuçlarının ülkemize, bütün halklarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.09.08.2014 18:02

Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı’nı seçmek üzere yarın hep beraber sandık başına gideceğiz. Bütün eksikliklerine, ayrımcı uygulamalarına, adaletsiz ve antidemokratik yönlerine rağmen ilk defa sizler halk olarak Cumhurbaşkanlığını nasıl bir anlayışın temsil edeceğine karar vereceksiniz.

 

Yarın oy verme kabinine girdiğinizde, karşınızda üç fotoğraf olacak. Sadece Allah’ın huzurunda, vicdanınız ve üç fotoğraf baş başa olacaksınız. Birkaç saniye içerisinde mührü basacağınız yer, önümüzdeki on yılların nasıl şekilleneceğini belirleyecek.

Hatta çocuklarımızın, torunlarımızın nasıl bir Türkiye’de yaşayacaklarına dair son derece kritik ve önemli bir tercihte bulunmuş olacaksınız.

 

Sizlerden ricam, oy verme kabininde son bir kez daha düşünün, üç fotoğrafa dikkatlice ve gönül gözüyle, ön yargılardan arınarak bir kez daha bakın!

 

Göreceksiniz ki; her bir fotoğrafın size anlattığı ve fısıldadığı şeyler başka başkadır. Mührü basacağınız fotoğrafların her birinin size sunduğu gelecek bambaşkadır.

 

Ama içlerinden sadece bir tanesi her birinizin özlemini duyduğu, yıllardır hayal ettiği özgür bir geleceği temsil ediyor.

 

İçlerinden sadece bir tanesi sizi etnik kimliklerinize, inancınıza, mezhebinize, doğduğunuz yere, cebinizdeki para miktarına göre ayırmıyor.

İçlerinden sadece bir tanesi sizin gibi emekçidir, hayatın bütün zorluklarını yaşayarak öğrenmiş ve tam da içinizden biri olarak Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuştur.

 

Fotoğraflara gönül gözüyle baktığınızda, O’nun kim olduğunu görmek ve bulmak hiç de zor olmayacaktır.

 

Sevgili kardeşlerim,

 

Bizler bu ülkenin ezilen, yok sayılan, makamı, mevkisi olmayan bütün emekçi halkları olarak canımızla kanımızla kurduğumuz bu güzel ülkemizde ne yazık ki devletten hiçbir zaman insan onuruna yakışır bir muamele görmedik. Kimimizin etnik kimliği, kimimizin mezhebi, kimimizin başörtüsü, kimimizin yaşam tarzı, kimimizin dünya görüşü devlet tarafından hep sorun edildi.

 

Nasıl yaşayacağımıza, neye inanacağımıza dair kuralları hep devlet belirledi ve hepimizi kendisine biat etmemiz için zorladı. Devlet topluma uymadı, toplumu tek tipleştirerek kendisine uydurmaya çalıştı. Oysa bizi birbirimize benzetmek, tekleştirmek devletin işi ve görevi olamazdı.

 

Ancak maalesef Cumhuriyet tarihimiz bu hatalı devlet anlayışının yarattığı acılarla, zulümlerle geçti. İktidara gelen her güç, geri kalanları kendisine benzetmek için devleti ele geçirdi ve ele geçirilen bu devlet hiçbir zaman bütün halkların ortak bir sistemi, ortak bir kurumu ve çatısı olmadı.

 

Irkçılık, mezhepçilik, tekçilik devletin kutsal, tartışılmaz değerleri olarak ilan edildi. Buna itiraz eden herkes devletin polisini, savcısını, silahını, gazını, copunu karşısında gördü. Bir avuç yönetici dışında hiç birimiz devletten eşitlik, adalet, sevgi ve saygınlık görmedik.

Devlet her akşam televizyonlardan bize parmak sallayarak, azarlayan öfkeli bir baba gibi davrandı. Hiç birimiz gönül rahatlığıyla kendi devletimiz gibi hissetmedik.

 

Bir söz vardır: “Halk, hükümetinden korktuğu zaman tiranlık; hükümet, halkından korktuğu zaman özgürlük vardır.”

 

İşte halkı korkutarak özgürlükleri yok ettiler.

 

Hepimizi zorla tekleştirmeye çalışarak bütün kimliklere, aynı zamanda İslamiyet’e de çok ciddi haksızlık yaptılar. Benzetmeye çalıştıkları egemen kimlik dışında geri kalan tüm halklar ve inançlar zulmün her türlüsüne tanıklık etti.

 

Dillerimiz ve inançlarımız farklı olursa bölünürüz, paramparça oluruz diyerek bizleri korkuttular ve bu şekilde kendi koydukları kurallara sorgusuz biat etmemiz için ruhlarımızı teslim almaya çalıştılar.

 

Başka hiçbir seçenek yokmuş gibi davrandılar. Sanki her birimiz farklı kimliklerimizle demokratik bir ulus olarak bir arada yaşayamazmışız gibi bir yalana inanmamız için ellerinden geleni yaptılar.

 

Türk Kürt’ten, Alevi Sünni’den, Ermeni herkesten korkmaya; Gürcü, Çerkes, Laz, Pomak, Boşnak, Roman, Arap ve nice kimlikler birbirinden tedirgin olarak yaşamaya başladık.

 

Bu toprakların zaten bir avuç kalmış kadim inançlarını, Süryani, Ezidi, Musevi, Hırıstiyan bütün toplulukları yok edilmesi gereken düşmanlar olarak bize tanıttılar. Tek dil ve tek millet anlayışını birliğimize değil, ayrılığımıza sebep olacak şekilde kurguladılar.

 

Her gelen hükümet bu kamplaşmaya dayanarak iktidarını sağlamlaştırdı ve devleti kendi yandaşları için ele geçirip, kendisi gibi olmayanlara yaşamı dar etmeyi bir politika olarak uyguladı.

 

Değerli halklarımız

 

Şimdi geldiğimiz noktada önümüze sadece iki seçenek koyuyorlar. Ya bu tekliği kabul edeceksiniz ya da ayrılıp, terk edip gideceksiniz diyorlar. Başka çareler yokmuş gibi davranıyorlar.

 

Oysa her birimiz bu ortak vatanda kendimizi inkar etmeden, tekleşmeden, bütün farklılıklarımızla eşitçe ve kardeşçe yaşayabiliriz.

Tekçi dayatmaları reddederek, kimseyi kendimize benzetmeye çalışmadan, birbirimizden korkmadan, eşitçe, sevgi ve saygı çerçevesinde bir arada yaşayabiliriz.

 

Bunun da yolu radikal bir demokrasiden geçer. Daha fazla özgürlük ve daha fazla eşitlikten geçer. İşte benim adaylığım bütün ezilen halklar adına bir arada yaşama isteğinin ve formülünün ta kendisidir.

Ben sadece Kürt halkı adına değil, ezilen Türk emekçisi adına, Arap halkı, Çerkez halkı, Ermeni halkı, Süryani halkı, Alevi toplumu, Sünni toplumu, Müslüman olmayan bütün topluluklar adına bir arada bölünmeden, parçalanmadan, kamplaşmadan, kutuplaşmadan, korkmadan, korkutmadan özgürce yaşamanın ilkelerini temsil ediyorum.

 

Ve üç aday içerisinde bu tarihi birlik çağrısının mesajını taşıyan tek aday kuşkusuz benim adaylığımdır.

 

İşte ‘Yeni Yaşam Çağrımız’ öncelikli olarak bu kimlikler arası kutuplaşmayı, ayrılığı ortadan kaldırma çağrısıdır. Bunu başaramadığımız müddetçe her birimizin yarası açık kalacak ve yaramızı kaşımak isteyen bütün güçler her fırsatta bizi birbirimize karşı kışkırtmaya devam edecekler.

 

Bugün Suriye’de yaşanan dram işte bu tecrübenin acı sonucudur. Suriye gibi kadim bir medeniyet toprağı bugün bütün halklara ve inançlara mezar olmuş durumdadır. Suriye’deki farklı etnik ya da inanç grupları diğerleriyle artık aynı şehirde, aynı ülkede yaşayamaz hale getirildi. Suriye gibi medeniyetlerin beşiği, kültürler mozaiği bir coğrafya artık sadece bir harabe ve mezarlık görünümündedir.

 

Bizler Türkiye toplumu olarak bunu hak etmiyoruz. Aynısını yaşamak da istemiyoruz. Bu girdaptan el ele vererek, birbirimize güvenerek çıkmak istiyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi vesilesiyle bütün ezilenler adına uzattığımız bu barış ve kardeşlik elinin ülkemizin her yerinde sıkıca tutulmasını bu gerekçeyle çok önemsiyoruz.

 

Ve işte bu nedenle ben tek başıma birey olarak Çankaya’ya aday değilim, hepiniz adına, bütün halklarımız adına yeni bir yaşamı kurmak için ilkelerimizle birlikte adayım.

 

Ülkemin güzel insanları

 

Sizlerin yüreğindeki kardeşlik sevgisine güvenerek, yeni bir yaşamı hepinizin gönülden arzuladığına inanarak aday oldum. Derdim veya hayalim devletin en üst makamını ele geçirmek değildir. Zaten ele geçirilmiş olan devleti yeniden halka iade etmektir. Bunu da ancak bu ilkeleri savunarak başarabiliriz.

 

Bu öneri yıpranan kardeşliğin eşit temeller üzerinde yeniden tesisi için bir tekliftir.

 

Yeni Yaşam Çağrımız

Radikal demokrasidir

Barışa inanmaktır

Adalettir, eşitliktir

İnanç özgürlüğüdür

 

Yeni Yaşam Çağrımız

Doğayı savunmaktır

Gençliğe yer açmak, yol açmaktır

Eğitim ve sağlık hakkıdır

Kadına yönelik şiddete dur demektir

Çocuklarımıza huzurlu bir gelecek kurmaktır

 

Demokratik, çoğulcu, eşitlikçi, ekolojik ve sosyal bir toplum sözleşmesi istemektir

Herkese iş, aş ve sosyal güvencedir

 

Kimliklere düşman olmayan bir devlet hepimizin fazlasıyla hakkıdır. Çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı bir toplum olarak hepimize eşit davranan adil bir devlet bizim için lüks değil, temel bir haktır.

 

Herkesin kendi anadilini her yerde özgürce kullanabildiği, herkesin inancını ve ibadetini kendi kabulüne göre korkmadan yapabildiği, herkesin kendi kimliğiyle devlet yönetimine dâhil olabildiği bir sistem, hepimizin ortak özlemi olmalıdır.

 

Ve halkların çıkarını düşünen bir devlet inşa edeceksek, bu devlet yoksulun, emekçinin, emeğiyle, alın teriyle üretenlerin devleti olmalıdır. Köylünün, çiftçinin, memurun, esnafın devleti olmalıdır.

 

Çalışma yaşamındaki emekleriyle, döktükleri alın teriyle bu ülkeye çok önemli hizmetleri olan emeklileri ezdirmemek, muhtaç hale getirmemek, onların onurlu bir yaşam sürdürmesini sağlamak bizim en öncelikli hedeflerimizdendir.

 

Devlet gelir dağılımını adaletsiz yaparak bizi açlığa mahkum eden bir devlet olmaktan çıkmalıdır. Bizi sigortasız, sendikasız, güvencesiz, güvenliksiz köle gibi çalıştıran devlet olmamalıdır. Bu devlet emekçinin omuzlarının üzerinde yükselirken, emekçiyi Soma’daki gibi yerin yedi kat dibine diri diri gömen bir devlet olamaz.

 

Bu devlet Kürt’ün de devleti olacaksa, Roboski’deki gibi çocuklarını savaş uçaklarıyla parçalayan bir devlet olamaz.

 

Köylünün devleti olacaksa dereleri, tarlaları barajlarla yok edip, köylerimizi viraneye çeviren devlet olamaz. Ormanlarımızı yok eden, tarihi kültürel miraslarımızı suyun altına gömen, doğayı sömüren ve katleden devlet halkın devleti olamaz.

 

Alevi’yi yuhalatıp, Ermeni’yi küfür gibi telaffuz eden devlet herkesin devleti olamaz.

 

Bizden alınan vergileri yolsuzluklarla, hırsızlıklarla, savaşlarla çar çur eden devlet yoksulun devleti olamaz.

 

Geçmişiyle, hatalarıyla yüzleşemeyen devletler demokratik geleceklerini oluşturamazlar. İşte biz bu yüzleşme için yola çıktık.

 

Değerli kardeşlerim,

 

Kadını sadece erkeğe hizmet ve biat için yaratılmış bir yaratık gibi gören devlet, kadınların devleti olamaz. Kadın katliamlarına çanak tutan, destek olan, teşvik eden devlet adil bir devlet olamaz.

 

İnsanlara farklı cinsel yönelimlerinden dolayı hasta muamelesi yapan devlet tarafsız bir devlet olamaz. Kadını parlamentodan, iş hayatından, toplumsal alandan uzak tutan devlet eşitlikçi bir devlet olamaz.

 

Gençleri tehdit olarak gören, onların uyuşturucu-fuhuş batağına sürüklenmesine göz yuman, zorla askere götüren, işsiz bırakıp umutsuzca, geleceği olmayan bir yaşama mahkûm eden devlet gençlerin devleti olamaz.

 

Çocuklarına ana dillerini bile fazla gören, çocuklarını küçük yaşlarda tarlada, fabrikada, atölyede köle gibi çalışmaya mecbur eden; tecavüze, istismara, şiddete maruz bırakan devlet çocukların devleti olamaz.

 

Eğer bunlar oluyorsa ve olup bitenden rahatsız oluyorsak o halde bütün bunlarla mücadele edecek bir halk başkanı, bir cumhurbaşkanı seçerek ilk adımı hep birlikte atabiliriz.

 

Çankaya’ya tıpkı sizin gibi sorunların içinden yaşayarak gelmiş bir temsilci göndererek işe başlayabiliriz.

 

Oy verme kabininde size bakan üç fotoğraftan sadece biri bunları yapabilecek iradeye, inanca, isteğe ve birikime sahiptir. Bize verilen her oy bu ifade ettiğim yeni yaşama dair güçlü bir destek olacaktır.

 

Yarın akşam sandıktan çıkacak bize verilmiş her oy iç barışımıza, eşit ve adil bir şekilde bir arada yaşama irademize verilmiş olacaktır.

Yoksulluğumuza itiraz anlamını taşıyacaktır.

 

Hırsızlığa hayır anlamına gelecektir.

 

‘Dilimle, kültürümle, inancımla korkmadan özgürce yaşamak istiyorum’ mesajını taşıyacaktır.

 

Ben barış için müzakere sürecinin tarafıyım anlamını taşıyacaktır.

 

‘Müzakere ve barış sadece Kürtlerle hükümet arasında değil, bütün ezilenlerle devlet arasında devam etmesi gereken bir demokrasi mücadelesidir’ demiş olacaksınız.

 

‘Ben Kürt, Türk hiçbir annenin ağlamasını istemedim, istemiyorum’ demiş olacaksınız.

 

Barış hükümete rehin bırakılacak bir süreç değildir, barış hepimizin ortak değeridir mesajını en kararlı biçimde ilan etmiş olacaksınız.

 

Yeni bir toplum sözleşmesi olan demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ve sosyal bir anayasanın yapılabilmesinin önünü açmış olacaksınız.

 

Ülkenin dört bir tarafından verilen her bir oy Soma'dan Roboski'ye, Rojava'dan Gazze'ye kadar bütün bu kadim coğrafyada acılarımızın ortaklaştırılması ve bir daha yeni trajedilerin yaşanmaması için yan yana, omuz omuza durmamız adına tarihi bir rol oynayacaktır.

 

Değerli halkımız, saygıdeğer kardeşlerim

 

Bize oy verenden de vermeyenden de şimdiden Allah bin defa razı olsun. Sizler gönlünüzden sevgiyi eksik etmediğiniz, kardeşliğimiz ve özgürlüğümüz için mücadele azminizi yitirmediğiniz müddetçe, er ya da geç bu ilkeler bu ülkede hayat bulacaktır.

 

Ben de halkların ve ezilenlerin ortak adayı olarak sizlerle birlikte bu insanlık mücadelesinde yan yana olmaktan her zaman büyük onur duyacağım.

 

Seçim kampanyamız boyunca büyük bir özveriyle, inanarak, şevkle çalışma yürüten bütün arkadaşlarıma, destek ve dayanışmasını esirgemeyen bütün kardeşlerime huzurlarınızda bir kez daha şükranlarımı sunmak istiyorum.

 

Bu kampanyanın asıl kahramanları sizlersiniz ve sizler her şeyin en güzeline layıksınız. Hepinizin tertemiz yüreklerinden öpüyorum.

 

Kampanya süresince istemeden de olsa kırdığımız, üzdüğümüz her kim varsa hakkını helal etmesini diliyorum.

 

Seçim sonuçlarının ülkemize, bütün halklarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

 

Bu zorlu ve onurlu yürüyüşte Allah hepimizin yolunu açık etsin. Sevgiyle, dostlukla kalın.

Diğer GÜNDEM haberleri

  • PAYLAŞ

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.