Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı’nı seçmek üzere yarın hep beraber sandık başına gideceğiz. Bütün eksikliklerine, ayrımcı uygulamalarına, adaletsiz ve antidemokratik yönlerine rağmen ilk defa sizler halk olarak Cumhurbaşkanlığını nasıl bir anlayışın temsil edeceğine karar vereceksiniz.
Yarın oy verme kabinine girdiğinizde, karşınızda
üç fotoğraf olacak. Sadece Allah’ın huzurunda, vicdanınız ve üç fotoğraf baş
başa olacaksınız. Birkaç saniye içerisinde mührü basacağınız yer, önümüzdeki on
yılların nasıl şekilleneceğini belirleyecek.
Hatta çocuklarımızın, torunlarımızın nasıl bir
Türkiye’de yaşayacaklarına dair son derece kritik ve önemli bir tercihte
bulunmuş olacaksınız.
Sizlerden ricam, oy verme kabininde son bir kez
daha düşünün, üç fotoğrafa dikkatlice ve gönül gözüyle, ön yargılardan arınarak
bir kez daha bakın!
Göreceksiniz ki; her bir fotoğrafın size anlattığı
ve fısıldadığı şeyler başka başkadır. Mührü basacağınız fotoğrafların her
birinin size sunduğu gelecek bambaşkadır.
Ama içlerinden sadece bir tanesi her birinizin
özlemini duyduğu, yıllardır hayal ettiği özgür bir geleceği temsil ediyor.
İçlerinden sadece bir tanesi sizi etnik
kimliklerinize, inancınıza, mezhebinize, doğduğunuz yere, cebinizdeki para
miktarına göre ayırmıyor.
İçlerinden sadece bir tanesi sizin gibi emekçidir,
hayatın bütün zorluklarını yaşayarak öğrenmiş ve tam da içinizden biri olarak
Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuştur.
Fotoğraflara gönül gözüyle baktığınızda, O’nun kim
olduğunu görmek ve bulmak hiç de zor olmayacaktır.
Sevgili kardeşlerim,
Bizler bu ülkenin ezilen, yok sayılan, makamı,
mevkisi olmayan bütün emekçi halkları olarak canımızla kanımızla kurduğumuz bu
güzel ülkemizde ne yazık ki devletten hiçbir zaman insan onuruna yakışır bir
muamele görmedik. Kimimizin etnik kimliği, kimimizin mezhebi, kimimizin
başörtüsü, kimimizin yaşam tarzı, kimimizin dünya görüşü devlet tarafından hep
sorun edildi.
Nasıl yaşayacağımıza, neye inanacağımıza dair
kuralları hep devlet belirledi ve hepimizi kendisine biat etmemiz için zorladı.
Devlet topluma uymadı, toplumu tek tipleştirerek kendisine uydurmaya çalıştı.
Oysa bizi birbirimize benzetmek, tekleştirmek devletin işi ve görevi olamazdı.
Ancak maalesef Cumhuriyet tarihimiz bu hatalı
devlet anlayışının yarattığı acılarla, zulümlerle geçti. İktidara gelen her
güç, geri kalanları kendisine benzetmek için devleti ele geçirdi ve ele
geçirilen bu devlet hiçbir zaman bütün halkların ortak bir sistemi, ortak bir
kurumu ve çatısı olmadı.
Irkçılık, mezhepçilik, tekçilik devletin kutsal,
tartışılmaz değerleri olarak ilan edildi. Buna itiraz eden herkes devletin
polisini, savcısını, silahını, gazını, copunu karşısında gördü. Bir avuç
yönetici dışında hiç birimiz devletten eşitlik, adalet, sevgi ve saygınlık
görmedik.
Devlet her akşam televizyonlardan bize parmak
sallayarak, azarlayan öfkeli bir baba gibi davrandı. Hiç birimiz gönül
rahatlığıyla kendi devletimiz gibi hissetmedik.
Bir söz vardır: “Halk, hükümetinden korktuğu zaman
tiranlık; hükümet, halkından korktuğu zaman özgürlük vardır.”
İşte halkı korkutarak özgürlükleri yok ettiler.
Hepimizi zorla tekleştirmeye çalışarak bütün
kimliklere, aynı zamanda İslamiyet’e de çok ciddi haksızlık yaptılar.
Benzetmeye çalıştıkları egemen kimlik dışında geri kalan tüm halklar ve
inançlar zulmün her türlüsüne tanıklık etti.
Dillerimiz ve inançlarımız farklı olursa
bölünürüz, paramparça oluruz diyerek bizleri korkuttular ve bu şekilde kendi
koydukları kurallara sorgusuz biat etmemiz için ruhlarımızı teslim almaya
çalıştılar.
Başka hiçbir seçenek yokmuş gibi davrandılar.
Sanki her birimiz farklı kimliklerimizle demokratik bir ulus olarak bir arada
yaşayamazmışız gibi bir yalana inanmamız için ellerinden geleni yaptılar.
Türk Kürt’ten, Alevi Sünni’den, Ermeni herkesten
korkmaya; Gürcü, Çerkes, Laz, Pomak, Boşnak, Roman, Arap ve nice kimlikler birbirinden
tedirgin olarak yaşamaya başladık.
Bu toprakların zaten bir avuç kalmış kadim
inançlarını, Süryani, Ezidi, Musevi, Hırıstiyan bütün toplulukları yok edilmesi
gereken düşmanlar olarak bize tanıttılar. Tek dil ve tek millet anlayışını
birliğimize değil, ayrılığımıza sebep olacak şekilde kurguladılar.
Her gelen hükümet bu kamplaşmaya dayanarak
iktidarını sağlamlaştırdı ve devleti kendi yandaşları için ele geçirip, kendisi
gibi olmayanlara yaşamı dar etmeyi bir politika olarak uyguladı.
Değerli halklarımız
Şimdi geldiğimiz noktada önümüze sadece iki
seçenek koyuyorlar. Ya bu tekliği kabul edeceksiniz ya da ayrılıp, terk edip
gideceksiniz diyorlar. Başka çareler yokmuş gibi davranıyorlar.
Oysa her birimiz bu ortak vatanda kendimizi inkar
etmeden, tekleşmeden, bütün farklılıklarımızla eşitçe ve kardeşçe
yaşayabiliriz.
Tekçi dayatmaları reddederek, kimseyi kendimize
benzetmeye çalışmadan, birbirimizden korkmadan, eşitçe, sevgi ve saygı
çerçevesinde bir arada yaşayabiliriz.
Bunun da yolu radikal bir demokrasiden geçer. Daha
fazla özgürlük ve daha fazla eşitlikten geçer. İşte benim adaylığım bütün
ezilen halklar adına bir arada yaşama isteğinin ve formülünün ta kendisidir.
Ben sadece Kürt halkı adına değil, ezilen Türk
emekçisi adına, Arap halkı, Çerkez halkı, Ermeni halkı, Süryani halkı, Alevi
toplumu, Sünni toplumu, Müslüman olmayan bütün topluluklar adına bir arada
bölünmeden, parçalanmadan, kamplaşmadan, kutuplaşmadan, korkmadan, korkutmadan
özgürce yaşamanın ilkelerini temsil ediyorum.
Ve üç aday içerisinde bu tarihi birlik çağrısının
mesajını taşıyan tek aday kuşkusuz benim adaylığımdır.
İşte ‘Yeni Yaşam Çağrımız’ öncelikli olarak bu
kimlikler arası kutuplaşmayı, ayrılığı ortadan kaldırma çağrısıdır. Bunu
başaramadığımız müddetçe her birimizin yarası açık kalacak ve yaramızı kaşımak
isteyen bütün güçler her fırsatta bizi birbirimize karşı kışkırtmaya devam
edecekler.
Bugün Suriye’de yaşanan dram işte bu tecrübenin
acı sonucudur. Suriye gibi kadim bir medeniyet toprağı bugün bütün halklara ve
inançlara mezar olmuş durumdadır. Suriye’deki farklı etnik ya da inanç grupları
diğerleriyle artık aynı şehirde, aynı ülkede yaşayamaz hale getirildi. Suriye
gibi medeniyetlerin beşiği, kültürler mozaiği bir coğrafya artık sadece bir
harabe ve mezarlık görünümündedir.
Bizler Türkiye toplumu olarak bunu hak etmiyoruz.
Aynısını yaşamak da istemiyoruz. Bu girdaptan el ele vererek, birbirimize
güvenerek çıkmak istiyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi vesilesiyle bütün ezilenler
adına uzattığımız bu barış ve kardeşlik elinin ülkemizin her yerinde sıkıca
tutulmasını bu gerekçeyle çok önemsiyoruz.
Ve işte bu nedenle ben tek başıma birey olarak
Çankaya’ya aday değilim, hepiniz adına, bütün halklarımız adına yeni bir yaşamı
kurmak için ilkelerimizle birlikte adayım.
Ülkemin güzel insanları
Sizlerin yüreğindeki kardeşlik sevgisine
güvenerek, yeni bir yaşamı hepinizin gönülden arzuladığına inanarak aday oldum.
Derdim veya hayalim devletin en üst makamını ele geçirmek değildir. Zaten ele
geçirilmiş olan devleti yeniden halka iade etmektir. Bunu da ancak bu ilkeleri
savunarak başarabiliriz.
Bu öneri yıpranan kardeşliğin eşit temeller
üzerinde yeniden tesisi için bir tekliftir.
Yeni Yaşam Çağrımız
Radikal demokrasidir
Barışa inanmaktır
Adalettir, eşitliktir
İnanç özgürlüğüdür
Yeni Yaşam Çağrımız
Doğayı savunmaktır
Gençliğe yer açmak, yol açmaktır
Eğitim ve sağlık hakkıdır
Kadına yönelik şiddete dur demektir
Çocuklarımıza huzurlu bir gelecek kurmaktır
Demokratik, çoğulcu, eşitlikçi, ekolojik ve sosyal
bir toplum sözleşmesi istemektir
Herkese iş, aş ve sosyal güvencedir
Kimliklere düşman olmayan bir devlet hepimizin
fazlasıyla hakkıdır. Çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı bir toplum olarak
hepimize eşit davranan adil bir devlet bizim için lüks değil, temel bir haktır.
Herkesin kendi anadilini her yerde özgürce
kullanabildiği, herkesin inancını ve ibadetini kendi kabulüne göre korkmadan
yapabildiği, herkesin kendi kimliğiyle devlet yönetimine dâhil olabildiği bir
sistem, hepimizin ortak özlemi olmalıdır.
Ve halkların çıkarını düşünen bir devlet inşa
edeceksek, bu devlet yoksulun, emekçinin, emeğiyle, alın teriyle üretenlerin
devleti olmalıdır. Köylünün, çiftçinin, memurun, esnafın devleti olmalıdır.
Çalışma yaşamındaki emekleriyle, döktükleri alın
teriyle bu ülkeye çok önemli hizmetleri olan emeklileri ezdirmemek, muhtaç hale
getirmemek, onların onurlu bir yaşam sürdürmesini sağlamak bizim en öncelikli
hedeflerimizdendir.
Devlet gelir dağılımını adaletsiz yaparak bizi
açlığa mahkum eden bir devlet olmaktan çıkmalıdır. Bizi sigortasız, sendikasız,
güvencesiz, güvenliksiz köle gibi çalıştıran devlet olmamalıdır. Bu devlet
emekçinin omuzlarının üzerinde yükselirken, emekçiyi Soma’daki gibi yerin yedi
kat dibine diri diri gömen bir devlet olamaz.
Bu devlet Kürt’ün de devleti olacaksa,
Roboski’deki gibi çocuklarını savaş uçaklarıyla parçalayan bir devlet olamaz.
Köylünün devleti olacaksa dereleri, tarlaları
barajlarla yok edip, köylerimizi viraneye çeviren devlet olamaz. Ormanlarımızı
yok eden, tarihi kültürel miraslarımızı suyun altına gömen, doğayı sömüren ve
katleden devlet halkın devleti olamaz.
Alevi’yi yuhalatıp, Ermeni’yi küfür gibi telaffuz
eden devlet herkesin devleti olamaz.
Bizden alınan vergileri yolsuzluklarla,
hırsızlıklarla, savaşlarla çar çur eden devlet yoksulun devleti olamaz.
Geçmişiyle, hatalarıyla yüzleşemeyen devletler
demokratik geleceklerini oluşturamazlar. İşte biz bu yüzleşme için yola çıktık.
Değerli kardeşlerim,
Kadını sadece erkeğe hizmet ve biat için
yaratılmış bir yaratık gibi gören devlet, kadınların devleti olamaz. Kadın
katliamlarına çanak tutan, destek olan, teşvik eden devlet adil bir devlet
olamaz.
İnsanlara farklı cinsel yönelimlerinden dolayı
hasta muamelesi yapan devlet tarafsız bir devlet olamaz. Kadını parlamentodan,
iş hayatından, toplumsal alandan uzak tutan devlet eşitlikçi bir devlet olamaz.
Gençleri tehdit olarak gören, onların
uyuşturucu-fuhuş batağına sürüklenmesine göz yuman, zorla askere götüren, işsiz
bırakıp umutsuzca, geleceği olmayan bir yaşama mahkûm eden devlet gençlerin
devleti olamaz.
Çocuklarına ana dillerini bile fazla gören,
çocuklarını küçük yaşlarda tarlada, fabrikada, atölyede köle gibi çalışmaya
mecbur eden; tecavüze, istismara, şiddete maruz bırakan devlet çocukların
devleti olamaz.
Eğer bunlar oluyorsa ve olup bitenden rahatsız
oluyorsak o halde bütün bunlarla mücadele edecek bir halk başkanı, bir
cumhurbaşkanı seçerek ilk adımı hep birlikte atabiliriz.
Çankaya’ya tıpkı sizin gibi sorunların içinden
yaşayarak gelmiş bir temsilci göndererek işe başlayabiliriz.
Oy verme kabininde size bakan üç fotoğraftan
sadece biri bunları yapabilecek iradeye, inanca, isteğe ve birikime sahiptir.
Bize verilen her oy bu ifade ettiğim yeni yaşama dair güçlü bir destek
olacaktır.
Yarın akşam sandıktan çıkacak bize verilmiş her oy
iç barışımıza, eşit ve adil bir şekilde bir arada yaşama irademize verilmiş
olacaktır.
Yoksulluğumuza itiraz anlamını taşıyacaktır.
Hırsızlığa hayır anlamına gelecektir.
‘Dilimle, kültürümle, inancımla korkmadan özgürce
yaşamak istiyorum’ mesajını taşıyacaktır.
Ben barış için müzakere sürecinin tarafıyım
anlamını taşıyacaktır.
‘Müzakere ve barış sadece Kürtlerle hükümet
arasında değil, bütün ezilenlerle devlet arasında devam etmesi gereken bir
demokrasi mücadelesidir’ demiş olacaksınız.
‘Ben Kürt, Türk hiçbir annenin ağlamasını
istemedim, istemiyorum’ demiş olacaksınız.
Barış hükümete rehin bırakılacak bir süreç
değildir, barış hepimizin ortak değeridir mesajını en kararlı biçimde ilan
etmiş olacaksınız.
Yeni bir toplum sözleşmesi olan demokratik,
özgürlükçü, eşitlikçi ve sosyal bir anayasanın yapılabilmesinin önünü açmış
olacaksınız.
Ülkenin dört bir tarafından verilen her bir oy
Soma'dan Roboski'ye, Rojava'dan Gazze'ye kadar bütün bu kadim coğrafyada
acılarımızın ortaklaştırılması ve bir daha yeni trajedilerin yaşanmaması için
yan yana, omuz omuza durmamız adına tarihi bir rol oynayacaktır.
Değerli halkımız, saygıdeğer kardeşlerim
Bize oy verenden de vermeyenden de şimdiden Allah
bin defa razı olsun. Sizler gönlünüzden sevgiyi eksik etmediğiniz,
kardeşliğimiz ve özgürlüğümüz için mücadele azminizi yitirmediğiniz müddetçe,
er ya da geç bu ilkeler bu ülkede hayat bulacaktır.
Ben de halkların ve ezilenlerin ortak adayı olarak
sizlerle birlikte bu insanlık mücadelesinde yan yana olmaktan her zaman büyük
onur duyacağım.
Seçim kampanyamız boyunca büyük bir özveriyle,
inanarak, şevkle çalışma yürüten bütün arkadaşlarıma, destek ve dayanışmasını
esirgemeyen bütün kardeşlerime huzurlarınızda bir kez daha şükranlarımı sunmak
istiyorum.
Bu kampanyanın asıl kahramanları sizlersiniz ve
sizler her şeyin en güzeline layıksınız. Hepinizin tertemiz yüreklerinden
öpüyorum.
Kampanya süresince istemeden de olsa kırdığımız,
üzdüğümüz her kim varsa hakkını helal etmesini diliyorum.
Seçim sonuçlarının ülkemize, bütün halklarımıza
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Bu zorlu ve onurlu yürüyüşte Allah hepimizin
yolunu açık etsin. Sevgiyle, dostlukla kalın.