PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın önerisiyle düzenlenen “Demokratik İslam Kongresi” Diyarbakır’da başladı.
Kongreye bir mesaj yollayan Öcalan “Kongrenizin
hem İslamın evrenselliği hem tekilliği bağlamında gerek İslami Milletler
Birliği gerekse bağrındaki çoğulculuğun ifadesi olan her mezhebi tekiller
sorununa doğru yaklaşımlar ve uygulama esaslarını gerçekleştireceğine dair
inanç ve umudumu ifade etmek isterim” dedi.
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken tarafından
okunan Öcalan’ın mesajı şöyle:
Kürdistan
Demokratîk İslam Kongresi’ne
Mümin
kardeşlerim;
İslam’ın ana merkezlerinde büyük bir savrulmayı,
ihanet ve isyanı yaşarken, “Kürdistan” ve “Demokratik” kavramlarını, eksik ve
yanlış anlamada yol açabileceğinin bilincinde olarak yine de daha büyük
yanlışları önlemek ve özdeki doğrulara yol açmak açısından kullanmaktan
çekinmedim.
Özellikle İslam’ın iki büyük merkezi olarak
kendini günümüze de dayatan iktidarcı Arabi, Selefi akımlarla İrani şia
akımların devletçilik bağlamında yol açtıkları büyük tahribatlara karşı mekan
halk ve demokrasi merkezli kavramlarla mücadele bayrağı açmayı aynı dinin
özündeki doğruya sadakatle bağlı olmanın gereği saymaktayım. İki iktidarcı
devletçi merkeze karşı demokratik ve mekan merkezli karşı çıkışların en büyük
toplumcu ahlaki ve politik ifadesi olarak İslami yanıt aramayı bulmayı ve
iradeleştirmeyi kongrenizin en temel görevi saymakta ve selamlamaktayım.
Her iki ana merkezci iktidarcı ve devletçi akım,
kapitalist emperyalist yükselişin bağlamında gelişmiş olup dönemin egemen
saltanat bloğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde kullanılmıştır.
Özellikle yenidünya hegomonu olarak yükselen İngiliz İmparatorluğu tarafından.
Halen de sıkı sıkıya kullanma durumu devam etmektedir.
Her 2 merkez de milliyetçilik mikrobunu İslam’ın
özüne karşı sonuna kadar kullanmışlardır. Kendi ulus devletlerini doğuşunda
kapitalist emperyalizmin ana zor kavram ve uygulaması olan ulus devletçi
sistemi en zorba tarzda kendi halklarına zalimce dayatmaktan asla tereddüt
etmemişlerdir. Hâlbuki İslami ümmet anlayışı öz itibariyle ulus devletçilikle
asla bağdaşmaz.
Zaten İngiliz İmparatorluğu İslam ümmetini
parçalamak için ulus devletçiliği onun başat ideolojisi milliyetçiliği çok
bilinçli olarak İslam ümmetinin bağrına beynine ve rahmine yerleştirmiştir. Son
200 yıllık tarih bir nevi İslam’ın mekânlarında ve halklarında İslam’ın bütün
değerlerini neredeyse onulmaz bir biçimde tahrip etmiştir.
Mümin
Kardeşlerim;
İslam gerçekten din adına söylenebilecek en son
evrenselliği temsil etmektedir. Hem dili hem de felsefesi sayesinde önemli bir
evrensellik kazanmıştır. Bundan kuşku yok. Amma çok önemli bulduğum bu aynı
felsefenin dini yeni İslam’ın bir de “tekil” kavramı itibariyle ifade ettikleri
ve yaşamsallaştırdıkları gerçekliği vardır. Evrensel yan kendini “Allah’ın
birliği” olarak güçlü ifade ederken muazzam bir külliyata kavuştururken bunun
üzerinden inşa edildiği “tekiller” üzerinde aynı önemle durulmamış çok sayıda
eksik yanlış çatışmacı yorum ve uygulamalara tabi kılınmış, oluruna
bırakılmıştır. Temel görevlerimizin başında mekâna ve zamana bağlı olmayan
Allah’ın nasları kadar önce oluşturulan tekil nasları da aynı sorumluluk ve
yetkinlikle ele almalı ve haklarını teslim etmeliyiz. Bilimsel ifade ile
söylersem; genel ilkelerin somut uygulanışını adil ve özgürce başarmalıyız.
Daha somut olarak genelde tüm canlılara özelde insana özgü topluluklara İslam
evrenselliğinin özünde yatan adil ve özgürce yaklaşımları uygulamalıyız. Kul
hakkı yememek ve karıncayı ezmemekle dile getirilen budur.
Ama iki zalim merkezden kaynaklanan “hizbullah” ve
“El Kaide” bozguncuları esasında kapitalist hiçleştirmenin İslam ümmetinin
başına bela ettikleri güncel faşizmi temsil etmektedirler. İdam sehpaları kelle
koparmalarıyla korkunç faşizmi başta Kürdistan halkı olmak üzere tüm İslam olan
ve olmayan halklara insanlara karşı uygulamaktadırlar. Otoriter laikçi ve milliyetçi
faşizmin dünün ve bugünün halen acımasızca uygulanan devletçi faşizmi iken
sözde daha güncel ve radikal dinciliğin faşizmi de bu adı geçen akım ve
partiler eliyle olmaktadır.
Değerli
Mümin Kardeşler;
Kürdistan’daki özgürlük hareketi asla ne bu
otoriter laikçi milliyetçi ne de radikal dinci geçinen iki ana merkezli
sapkınlığa düşmeyecek ve fırsat tanımayacaktır. İnanıyorum ki temsil ettiğiniz
özgürlük hareketi her türlü milliyetçi dinci cinsiyetçi bilimci geçinen
kapitalist ataerkil iktidarcı anlayış ve uygulamalara karşı radikal
demokrasinin ve özgür mekanı kendisi olacaktır. Çağdaş İslami ümmetin “millet
birliğini” anlamlı buluyorum. Ama bu asla “Tek devlet, tek millet, tek bayrak”
zırvalamaları anlamına gelmemektedir. Tersine ilgili ayetteki “birbirinizi
tanıyasınız diye sizi farklı kavimler halinde yarattık” hükmü gereğince
çoğulcu, demokratik ve özgür bir İslami ve birliğinde olan diğer kavimlerin
“milletler birliğini” ifade etmektedir. Kongrenizin hem İslam’ın evrenselliği
hem tekilliği bağlamında gerek İslami Milletler Birliği gerekse bağrındaki
çoğulculuğun ifadesi olan her mezhebi tekiller sorununa doğru yaklaşımlar ve
uygulama esaslarını gerçekleştireceğine dair inanç ve umudumu ifade etmek
isterim.
Hareketimizin batının ideolojik hegomonyasının bir
sonucu olan dini-laik ikilemine boğmamak esastır. İslam’ın kendisini dini laik
bağlamına sıkıştırmakta bence yanlıştır. İslam’da ki yaşam bütünlüğünü
bozmaktır. Ayrıca sanki modaymışcasına İslami kriterleri kılık kıyafetler
üzerine tanımlama dar pozitivist yaklaşımlardan öte bir anlam ifade etmez. Eğer
illa genel bir güncel İslami tanımlama da bulunma gereği varsa bunu kültürel
İslam olarak belirlemek kanımca herkesi içermesi nedeniyle doğruya daha
yakındır. Kültürel İslam’la kast edilen hem gerçekleşmiş hem de anlamını
sürdüren İslam toplumu olmaktadır. Unutmamalıyız ki İslam doğduğunda şekli
şartlar ibadet biçimleri bugün yüklenmeye çalışılan katı anlamlardan bir hayli
uzaktır. İlk söz “Oku” idi. Yani anlamla ilgiliydi. Esas olanda budur. Bu husus
rahatlıkla günümüz içinde geçerlidir. Günümüz için İslam’ın anlamı dolayısıyla
tanımı tarihi toplumsal bir gerçeklik olan İslam toplumlarında adil demokratik
özgür kriterleri geçerli kılma ve bunun için cihadi ekber ve cihadı şurayı yani
sürekli eleştirel ve özeleştirel yaşamaktır. Diğer bir deyişle nefis ile
mücadeleyi dıştan gelen şer güçlerine karşı daimi kılmaktır.
Saygı değer mümin kardeşlerim kongrenizin genel
hatlarıyla ifade etmeye çalıştığım anlamı kader sürekliliği ve bundan sonraki
kurumsallaşması daha da önemli bir görev olarak önümüz de, önünüzde
durmaktadır. İslami diyarların Genellinde olduğu gibi, Kürdistan’da sürekli
yeni bir İslami kurumlaşmaya şiddetle ihtiyaç vardır. Küresel kapitalizmin
türevleri olmaktan öteye gidemeyen, sulta kökenli Şia, Selefi ve İhvan’i
kökenli cemaatleri aşmak, yeni kurumsallaşma için gereklidir.
Çare elbette resmi Diyanet İslam’ı değildir.
Resmi Diyanet İslam İğdiş edilmiş” İslam olup
gayri resmi İslam’dan daha anlamsız, zıddına hizmet eden bir İslam
karikatürüdür.
Faşizmden liberalizme kadar geniş hizmet sahaları
vardır. Bun anlam da karşı İslam rölü oynarlar. Gerek resmi, gerek “gayri
siyasi” cemaat, İslam’ın son Türkiye’de denenen pratikleri, kapitalizmin en
talancı, en çevre düşmanı, en iktidarcı örneğiyle toplumu karşı-karşıya
bırakmıştır. Adil, özgür ve demokratik İslam bu gerçeğin alternatifi olarak,
kendini anlamlandırmak ve sürekli bir kurumsallaşmaya tabi kılmak durumundadır.
Yeni kurumsallaşmanın adını, örgütlenme esaslarını ve amel biçimlerini derin
bir vûkuf ve iradeyle oluşturacağınıza dair inancımı belirtmek isterim.
Son olarak, bazıları, herk etimizi, ateist,
komünisti materyalist gibi batılı kavramlarla tanımlamak istemektedirler.
Bunlara “kavram kölesi” demek daha uygun düşer. Yalnız şu kadarını söylemeliyim
ki; Eğer İslami toplum doğası bir gerçekse, İslam’ın dindârı ve ateisti olmaz.
Bunlar kavramsallaştırmalardır.
En zor koşullarda, tüm küresel kapitalist
zorbaların kuşatması altında en gelişmiş savaş teknikleriyle, saldırı altında
bulunan, her şeyi sömürülen bir halkın, Kürt halkının, sahte İslam’ın zulmüne,
sömürüsüne en çok maruz kalmış bir toplumum savaşçılarına ancak Hz. Ali
timsalinde kahramanlık yakıştırılabilir, eş kılınabilir. İslam’ın (mazlumlar
tarihinin) en adil, özgür ve demokratik geleneğini temsil ettiğimize dair en
ufak bir şüphem yoktur. Bu gerçekliği dünyanın diğer tüm mazlum halklarıyla
güncel olarak paylaşan öncülüğe layık olmak kadar, günün ve geleceğin gerekli
kıldığı yeniliğe ilişkin olarak da en ideal hareketi olduğumuza dair kuşkum yoktur.
Çağdaş bir Hüseyni, çağdaş bir Selahaddin’i
hareketin sentezi olmak, en önemli mutluluk, dolayısıyla iman kaynağımdır.
Hepinizi paylaşamaya, iradeleşmeye, eyleme çağırıyorum. Toplumsal esinin adil,
özgür adı olan Allan’ın birliğine davetle birlikte güven olmanızı diliyor ve
kongresini tekrardan selamlıyorum.
24 Nisan 2014-05-11
İmralı F Tipi Cezaevi
Abdullah Öcalan