Nasname Kesekî Nasnaki!
Amara Tapınağı Ve “Şêx Heneş” İçin Çağrı05.04.2013 00:00
Amed Newroz’unda okunan ve insanlıktan nasiplenen herkesin midesini bulandıran Öcalan’ın mektubunda, ‘devlet tapımcılığı, işgal destekçiliği, yayılmacı TC politikaları için gönüllü askerlik yapma hevesi ve bir halkın açıkça satılmak istenmesini’ “özgürlük manifestosu” olarak değerlendirenler oldu. MİT-Öcalan ortak yapımı olan bu mektup, en devletçi kesimlerde bile şaşkınlık yaratırken, “bu kadarını da beklemezdik” dedirtirken, Kürdler adına politika yapanların bu mektubu önemsemesi, ciddiye alması ve utanmadan savunması onların da en az Öcalan kadar kişiliksiz, haysiyetsiz ve devletin paralı elemanları olduklarının açık kanıtıdır.
Bu mektup rezaleti yetmiyormuş gibi DTK’nın atanmış soytarı Eş Başkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk, Abdullah Efendiyi “kutsamak” için icat edilen “doğrum günü” için bir basın toplantısı düzenleyerek yeni bir rezilliğe imza attılar.
Basın toplantısında konuşan Aysel Tuğluk, “4 Nisan Amara yürüyüşü klasik bir doğum gününün ötesinde Kürt halkının özgürlüğe yürüyüşünü ifade ediyor. Kendi varlığı, kimliği, dili yasaklanmış, yok sayılmış bir halkın aslında yeniden doğuşunu ifade ediyor. Ve bu yönüyle biz Amara yürüyüşünü son derece önemsiyoruz. Sayın Öcalan’ın rolü ve misyonu da belirleyicidir. Tarih bazen bazı kişilerde somutlaşır. Tarih bazı kişilere tarihsel misyon yükler. Sayın Öcalan’a da tarihin kendisinde somutlaştığı, tarihin kendisine misyon yüklediği tarihi bir kişiliktir. Kürtler Amara’ya giderken bu ruhla oraya gidiyor. Özellikle Sayın Öcalan’ın bu süreçte geliştirdiği demokratik çözüm iradesini sahiplendiğini, Öcalan’ın arkasında olduğunu da ifade ediyor. Amara’ya gitmek demek Sayın Öcalan’ın Newroz’daki çağrısını sahiplenmek, etrafında iradeleşmek demektir” dedi…
Tuğluk’tan sonra söz alan Ahmet Türk ise, “4 Nisan Kürt halkının Sayın Öcalan’ın mesajını desteklediğinin yanıtıdır. Sıradan bir kutlama değildir. Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu strateji etrafında iradeleşmektir”dedi…
Devletin/Öcalan`ın atanmış iki memuru basın toplantısı sonunda ise herkesi 4 Nisan’da Amara’daki yürüyüşe katılmaya çağırdı.
İnsanları köleleştirmek, aptallaştırmak ve kişilikten arındırmaktan başka hiçbir anlamı olmayan “doğum günü” hikâyesini büyük bir pişkinlikle anlatan TÜRK ve Tuğluk kadar, DTK içinde yer alan ve olanlara sessiz kalan herkes de suçludur. Bu rezalete, BDP, DTK ve benzeri yapılarla direkt, dolaylı ilişkisi olan ve en sert şekilde tepki göstermeyen herkes ortak olduğu gibi aynı zamanda da aptal yerine konulmayı da kabul etmiş oluyorlar.
Yaşadığımız teknoloji ve bilgi çağında bu tür tapınma törenlerinin “demokrasi”, özgürlük” adına yapılması ise insanlık adına utanç vericidir…
Aptallık, pişkinlik, rezalet değişmediği, hatta katmerleştiği için, bir yıl önceki yazımızın içeriği de güncelliğini koruyor. Bu nedenle bir yıl önce “Amara Tapınağı” ile ilgili yayınladığımız yazımızı olduğu gibi okuyucularımızla paylaşırken, ben insanım diyebilecek kadar temiz kalmış herkesi bu rezaleti kınamaya davet ediyoruz…
*****
Amara Tapınağı Ve “Şêx Heneş” Hikayesi
Sözlü halk edebiyatı bire bir gerçekliği yansıtmıyor olsa da, tamamıyla hayal ürünü/kurgusal da değildir.
Kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü edebiyat, zamana ve yöreye göre bazı değişiklikler gösterse de, kaynağına sadık kalır ve esas verilmek istenen mesajın özü değişikliğe uğramadan kalır.
Kürdistan’ın farklı yörelerinde (küçük değişikliklerle) anlatılan bir hikayenin özüne dokunmadan, sadece kahramanların isimlerini değiştirerek aktarmak istiyoruz…
Zamanın birinde bir bölgede Kemal adında çok ünlü bir Şex varmış. Şex Kemal’ın evinin avlusundaki tapınak ziyaretçi akınına uğruyormuş. Bu tapınağı ziyaret edenlerin sağladığı ekonomik gelirden dolayı çok lüks bir hayat sürdüren Şêx Kemal, aynı zamanda herkesin sözünü dinlediği saygın bir konuma sahipmiş.
Şêx Kemal’ın yanında çalışan Abdullah adında bir de Müridi varmış. Bazı nedenlerden dolayı ilişkileri bozulan Şex Kemal ile Abdullah’ın yolları ayrılmış ve Abdullah eşyalarını bir eşeğe yükleyerek yola koyulmuş.
Uzun yola dayanamayan eşek ölmüş!
Tek sermayesi olan eşeğini kaybeden Abdullah, toprağı kazıyıp eşeğin üstünü örttükten sonra çaresizliğine ağlamaya başlamış.
“Mezarın” başında ağlayan Abdullah, yoldan geçen bir kervanın dikkatini çekmiş ve kervandakiler Abdullah’ın durumunu anlamak için yanına gelmiş.
Kervandakiler, ‘bu kadar üzüldüğüne göre bir yakınını kaybetmiş’ diye düşünerek Abdullah’ı teselli etmeye başlamışlar ve yoksulluğunu da görerek maddi yardımda bulunmuşlar.
Bu durumun muazzam bir fırsat yarattığını fark eden Abdullah, mezara mistik görüntüler vererek eşeğin gömülü olduğu yeri bir tapınağa dönüştürmüş ve tapınağın ismini de Şêx Heneş koymuş…
Şêx Heneş zamanla ün yapmış ve bu ün Şêx Kemal’in yöresine kadar yayılmış. Kendisine rakip olarak ortaya çıkan Şêx Heneş’i merak eden Şêx Kemal, müritleriyle birlikte ziyarete gitmiş ve karşısında eski müridi Abdullah’ı görünce oldukça şaşırmış.
Durumu öğrenmeye çalışan Kemal, Abdullah’ın kulağına eğilerek “bunu nasıl başardın” diye merakla sormuş!
Abdullah hiç saptırmadan olanları olduğu gibi anlatmış.
Tebessüm eden Kemal, bundan sonra ganimeti ve saygınlığı paylaşmak zorunda kalacağı ortağına büyük sırrını açıklamış: “Bizim avludaki tapınakta gömülü olan da bu eşeğin (Şêx Heneş) annesidir”…
Son dokuz yıldır icat edilen Abdullah’ın “doğum günü” kutlamaları ve Amara yürüyüşü, Şêx Heneş hikayesinde hiçbir abartının olmadığını göstermeye yetiyor.
Abdullah Öcalan bir avukat görüşmesinde, ‘mesela Amara’da benim adıma bir ev yapabilirsiniz’ derken, sorunun bilincinde olan müritlerin mesajı doğru alacaklarını ve bir tapınak yaratacaklarını biliyordu.
Çünkü Öcalan’ın akıl hocaları ve efendileri de, 74 yıl önce Ankara’da (Anıtkabir) Şêx Heneş’in annesini gömüp bir tapınak oluşturmuşlardı ve fazlasıyla yararını görmüşlerdi.
Amara’daki Şêx Heneş ile Anıtkabir’deki annesinin düşünsel ortak kaynağı TC’ye ve onun beslemelerine muazzam olanaklar yaratırken, Kürdlere de baskı, sömürü, katliam ve düşünsel tahribatlar yaşatmaya devam ediyor.
21. Yüzyılda ve göz göre göre bu akıl dışılık yaşanabiliyorsa/Kürdlere yaşatılıyorsa, bunun sorumlularını lanetlemekten, teşhir etmekten ve onların yüzlerine tükürmekten kaçınanları insan kategorisinde değerlendirmek olanaklı değildir.
İnanç ve inananlar; türü, biçimi ne olursa olsun ve hangi zaman dilimi içinde yaşanmışsa yaşansın suçlanamazlar. Suçlanması gerekenler, çıkarları uğruna insanları “Şêx Heneş(ler)e” inandıranlardır.
Başta TC’nin mimarları ve yaşatıcıları olmak üzere, Şêx Heneş’i yaratan ve Kürdlerin başına bela edenleri lanetliyoruz.
Halkı, Şêx Heneş için Amara tapınağına yönlendiren BDP yöneticileri;
Şêx Heneş’e “Sayın” diyerek onu meşrulaştıranlar;
Bu akıl dışılığa sessiz kalan ve meşruiyetlerini Şêx Heneş’te arayan Kürd politik yapıları;
Bize, “birlik”, “yapıcılık”, düzey” dersi vermeye kalkışarak Şêx Heneş’e dolaylı destek verenler, ömrünü uzatanlar;
İlkel tapınmayı, 21. Yüzyılda Kürdlere reva görenler…
Suçlusunuz…
Suçunuz; ezilen, sömürülen ve devletleşme hakkı gasp edilen mazlum bir halkın düşünme yetilerini yok etmeye çalışmak; Şêx Heneş’in ömrünü uzatmak için ona kan vermektir…
Özgür Bireyler Topluluğu olarak, kim taparsa tapsın ve kim sessiz kalırsa kalsın; bedeli ne olursa olsun Şêx Heneş’in bir Eşek olduğu gerçeğini haykırmaya devam edeceğiz ve yeni/yeniden Şêx Heneş(ler)in Kürdistan’da yaratılmasına izin vermeyeceğiz…