Türkiye, İsrail ile altı yıllık krizin
ardından anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre Türkiye, 2010’da Gazze’ye insani
yardım götüren Mavi Marmara gemisine baskına katılan ve dokuz kişiyi katleden
İsrail askerlerine yönelik dava açılmayacağına dair bir yasa çıkarmak zorunda.
Anlaşmanın Gazze ablukasıyla ilgili
bölümüyse hala muğlak. Hükümet kanadı ve ona yakın medya konuyla ilgili
ablukanın kalkacağı yönünde açıklamalar yaparken, İsrail, ablukanın devam
edeceğini ancak insani yardımların Aşdot Limanı üzerinden Filistinlilere
ulaştırabileceğini söylüyor.
Peki, 31 Mayıs 2010’da İsrail askerlerinin
baskınına uğrayan Mavi Marmara gemisi yolcuları bu anlaşma hakkında ne
düşünüyor?
Yazar İbrahim Sediyani
Baskın sırasında Mavi Marmara’da bulunan
587 kişi arasında, yaşamını Almanya’da sürdüren yazar İbrahim Sediyani de
vardı. ‘Siyah Devrim’,‘Adını Arayan Coğrafya’, ‘Gülistan’, ‘Guldexwin’, ‘Sözlerim
Var Sevgiye Dair’ ve ‘Bütün Yönleriyle Şeyh Said Kıyamı’ adlı
altı kitaba imza atmış Sediyani’nin yazıları, aynı zamanda Türkiye, Zaman ve
Taraf gibi pek çok gazete ve dergide de yayımlandı.
27 Mayıs 2010’da, Antalya’dan Mavi Marmara
gemisine binen Sediyani, Gazze Seferi’ne dahil olma sebebini Diken’e şu
sözlerle anlattı: “Ülke ülke geziyor ve seyahatname yazıyordum. O
yolculuğu da yazmam için davet ettiler beni. 587 yolcu arasında ümmete ve
İslam’a hizmet etmek için gelen de vardı, benim gibi yalnızca mazlumun yanında
olmak için gelen de. Ben, Filistinliler Müslüman olduğu için gitmedim. İsrail
haksız, Filistin ise haklıydı. Eğer mazlum olan taraf İsrail olsaydı,
Filistin’e karşı yine o gemiye binerdim.”
‘Hükümetin
olacaklardan baştan sona haberi vardı’
Dört gün süren yolculuk sırasında İsrail
devletinin gemiyi defalarca tehdit ettiğini, “Gelmeyin, yoksa vururuz” diye
hem basın aracılığıyla, hem de telsiz üzerinden uyarıda bulunduğunu belirten
Sediyani’ye AKP hükümetinin bu tehditler karşısında herhangi bir önlem alıp
almadığını sorduk.
Sediyani şu yanıtı verdi: “Hükümetin
olacaklardan baştan sona haberi vardı. Bizi, Antalya’da gemiye binmeden önce
tehdit etmeye başladılar. Biz yoldayken deniz tatbikatına başladılar. Düşünün,
bir gemi yolluyorsunuz ve İsrail devleti o gemiyi vuracağını söyleyip tehditler
savuruyor. Bunun karşılığında aklı başında bir hükümet, ya o geminin yola
çıkmasına hiç izin vermezdi ya da bir koruma gönderirdi. Ancak bırakın silahı,
gemide tek bir çakı bile yoktu. Biz 587 kişi, tek başımıza, baskın olduğunda
nasıl önlem alırız diye oturup düşünmeye başladık.”
‘Katliam
yapacaklarını düşünmedik’
“Yani baskın olacağını siz de mi
anladınız” diye sorduğumuz yazar şöyle devam
etti: “Yüzde 100 biliyorduk. Ancak biz, baskın olur ve gemiye el
koyarlar diye düşünüyorduk. Gemiye çıkıp katliam yapacaklarını düşünmedik hiç.”
Sediyani, gemi üzerinde geçen dört gün
boyunca “Nasıl olsa arkamızda Türkiye var” güvencesini hiçbir
zaman hissetmemiş: “Türkiye devletinin İsrail’den bir farkı olmadığını
biliyordum. Bu yüzden de asla güvenmedim. 31 Mayıs’ta, baskın olduğu gün dönemin
başbakanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu neredeydi
hatırlıyor musunuz? Şili’de. Oysa Antalya’dan yola çıktığımızda Ankara’dalardı.
Düşünsenize, üç gün sonra yolladığın gemiye bir baskın olacak, katliam
yapacaklar ama sen dünyanın bir ucuna gidiyorsun. Olay yaşandıktan sonra da
kameralar karşısına geçip İsrail’i tehdit ediyorsun.”
‘Dokuz
insan Osmanlı hayalleri yüzünden gözümün önünde katledildi’
“Baskının yapılacağından AKP iktidarı ve
Erdoğan’ın haberi olduğunu mu düşünüyorsunuz” diye
sorduğumuzdaysa şu yanıtı verdi Sediyani: “Gemiye binmeden önce
kimlerin stratejik planları olduğunu bilemezdik. Ancak yapılan son anlaşmayla
birlikte kullanıldığımızı daha iyi anladım. Dokuz insan, birilerinin politik
çıkarları, Osmanlı hayalleri yüzünden gözümün önünde katledildi.”
‘O gemiye
binmeye korkanlar anlaşmayı zafermiş gibi satıyor’
Yazar, Türkiye ile İsrail arasındaki
anlaşmayı ise şöyle değerlendirdi:“Türkiye, İsrail’in yıllardır
uğraşıp, yapamadığını becerdi ve dünyanın tanımadığı Gazze ambargosunu tanıyan
ilk ülke oldu. Kalkmış, ‘Aşdot Limanı üzerinden insani yardım
ulaştırılacak’ diyorlar. İsrail, Aşdot Limanı’nın kullanılmasına zaten
izin veriyordu ki. Mavi Marmara baskınının sebebi, 587 kişinin yardımı Aşdot’a
bırakmak yerine, direkt Gazze’ye götürmek istemesiydi. İsrail, o gün dokuz kişi
öldürdü ama Erdoğan bu anlaşmayla, Mavi Marmara’yı tamamen batırdı. Erdoğan
utanmadan insanların gözünün içine bakarak yalan söylüyor. Bu anlaşmada ne Mavi
Marmara, ne de Gazze halkının hakları gözetildi. Bir tek Mavi Marmara
yolcusunun bu anlaşmadan memnun olduğunu gösteremez. Bugün Erdoğan’ın yaptığı
bu anlaşmayı zafermiş gibi satanlar, aslında 27 Mayıs 2010’da o gemiye binmeye
korkanlar.”
‘Erdoğan oy
falan kaybetmez’
O dönem, Mavi Marmara baskını ve Filistin
halkının yaşadıklarını Erdoğan’ın sık sık politik söylem olarak kullandığını
hatırlattığımız Sediyani’ye, “Bu anlaşmayla birlikte Erdoğan ve AKP,
aynı desteği alamayabilir mi?” diye sorduk.
AKP seçmeninin büyük bir kısmının güce
taptığını savunan yazar şu yanıtı verdi: “Bugün İsrail, Gazze’ye yeni
bir saldırı başlatsa… Erdoğan da İsrail savaş uçağına binip, Filistin halkının
üzerine bombalar yağdırsa… Bunu bile savunacak cahil bir kitle var Erdoğan’ın
arkasında. Bu yüzden de oy falan kaybetmez. Eğer bu kitlenin birazcık onuru,
şerefi, vicdanı olsaydı; Kürt çocukları Cizre’de yakılırken, Taybet Ana’nın
cenazesi sokak ortasında bekletilirken, gazeteci ve akademisyenler
tutuklanırken, hırsızlık, yolsuzluklar yapılırken zaten sesini çıkarırdı.”
Kaynak: www.diken.com.tr