Geçen ay, rektör yardımcılığı
görevinden ayrılırken siyasete girmeyeceğini belirttiğini hatırlatan Yıldırım,
"Haziran 2015 seçimleri için bana adaylık teklifinde bulunma nezaketini
gösteren HDP yetkililerine tercihimin üniversitede kalarak özellikle barış ve
çözüm sürecine olumlu katkıları olan Kürdoloji çalışmalarına daha büyük bir
ivme kazandırmak olduğunu ifade etmiştim. Ancak bu ivmeden rahatsız olanlar
dört yıldır hayatı bana ve ekibime zehir etmeleri yetmiyormuş gibi bin bir
emekle eğitip donattığımız ve MEB için 'Seçmeli Kürtçe Dersi Öğretmeni' olarak
yetiştirdiğimiz adaylarımızın da geleceklerini karartmaktan çekinmediler. Daha
üç gün önce bu mezunlarımızdan üçü, verilen sözler tutulmayıp atamaları
yapılmayan diğer bazı mezunlarımızla birlikte dönüşümlü açlık grevine
girdikleri bir sırada izledikleri veya izlettikleri söylenen bir film 'örgüt
propagandası' sayılmış ve ceza almışlardır. Düşünün, bir devlet bir yandan
memleketin selameti için bir örgütün lideriyle resmi görüşmeler yapıyor, öbür
yandan aynı devletin öğretmeni olmak isteyen üç mezunumuz o örgütün
propagandasını yapmak suçundan ceza alıyor." dedi.
'KÜRDOLOJİ
BİRİMİ ÜZERİNDE KARA BULUTLAR DOLAŞTIRILIYOR'
Birkaç aydır Kürdoloji birimi
üzerinde kara bulutlar dolaştığını ifade eden Yıldırım şöyle konuştu:
"Daha doğrusu dolaştırılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın 'Mardin Artuklu
Üniversitesi Kürdoloji Biriminde yapılanlar başlı başına bir devrim
niteliğindedir' sözleri başımıza geçirilen bir çuval olarak 'karşı devrim'e
dönüştürüldü ve dönüştürülüyor. Bu yöndeki bazı gerçekleri yüz yüze dile
getirmek için hem üniversitenin resmi müracaatı olarak, hem de siz basın
mensupları aracılığıyla Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızdan randevu istediysem
de şimdiye kadar bir yanıt verilmedi."
'VARSIN
BİZİ DE TUTUKLASINLAR; NE YAPALIM'
HDP adayı olarak haziran ayında
yapılacak seçimlerde Meclis'e girmek kısmet olursa hem genelde Mardin Artuklu
Üniversitesi’ni hem de özelde Kürdoloji birimini yalnız bırakmayarak onlar için
Meclis'te mücadele edeceğini vurgulayan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
"Şayet şu veya bu nedenle Meclis'e girmek kısmet olmazsa üniversitedeki
görevime döneceğim ve hiç kimsenin dilinden, dininden, inancından ve
cinsiyetinden mağdur olmayacağı katılımcı demokratik bir üniversite anlayışının
hâkim olması için ekip olarak mücadelemize kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Varsın bizi de tutuklasınlar; ne yapalım. Meclis'te olsun üniversitede olsun,
barış ve çözüm sürecinin başarıya ulaşması için elimden gelen katkıyı sunmaya
devam edeceğim. Halkların ve inançların eşit kardeşliği için AKP’nin elinin
güçlü olması kadar HDP’nin de elinin güçlü olması gerektiğine inanıyorum."
'1400
YILDIR SULTANLARIN SARAY ANLAYIŞLARINDA DEĞİŞEN TEK ŞEY RENK OLMUŞTUR: BİRİSİ
YEŞİL, BİRİSİ KIRMIZI, ÖBÜRÜ AK'
HDP'nin sadece Kürtlerin değil,
Türkiye ’deki tüm halkların ve inançların partisi olduğunu söyleyen Yıldırım,
"Dolayısıyla HDP’nin elini güçlü kılmak için Türkiye’deki tüm halkların ve
inançların el birliği yaparak onu barajın üstüne çıkarmaları çok önemlidir. Hem
barış ve çözüm sürecinin selameti hem halkların ve inançların kardeşliği hem de
yeni Kobani’lerin yaşanmaması için bu çok önemlidir. IŞİD’in ve Emevi
zihniyetinin 'İslam’a rağmen İslam' anlayışı yerine Ebû Zer’in, Selahaddîn
Eyyûbî’nin ve Said-i Nursî’nin 'Demokratik İslam' anlayışlarının hayat bulması
için bu çok önemlidir. Bakın, size bu üç şahsiyetin İslamî anlayışlarını
yansıtan üç anlamlı olayı aktarayım: Ebû Zer, Hazreti Peygamber’in sosyal
adaleti savunan yakın arkadaşlarından biriydi. Muaviye Şam’da çok odalı bir
saray yaptırmış ve adını 'Yeşil Saray' koymuştu. Muaviye, halkın parasıyla
yaptırdığı bu sarayı Bizanslılara karşı bir onur ve ihtişam göstergesi olsun
diye yaptırdığını söylüyordu. Bunun İslam’ın sosyal adaleti ile bağdaşmadığını
söyleyip itiraz eden Ebû Zer’i devrimcilikle ve halkı kendi yönetimine karşı
kışkırtmakla itham eden Muaviye ile Hz. Osman anlaşarak onu ıssız Rebeze
Çölü’ne sürgün ettirmiş ve bu İslam devrimcisi bu çölde yapayalnız vefat
etmiştir. O günden bugüne bin dört yüz yıldır sultanların saray anlayışlarında
değişen tek şey renk olmuştur: Birisi yeşil, birisi kırmızı, öbürü ak"
şeklinde konuştu.
"İSLAM
İSMİNİN ÖNÜNE 'CUMHURİYETÇİ' VEYA 'DEMOKRATİK' VASFININ GETİRİLMESİ İSLAM’A
AYKIRI DEĞİLDİR"
Said Nursi’nin hayatından örnekler
vererek konuşmasına devam eden Yıldırım, "Said-i Nursî ya da Said-i Kürdî,
Tillo’da inzivada iken kendisine getirilen çorbanın suyunu içiyor ve danelerini
de orada yuva yapan karıncalara veriyordu. Sebebini soranlara verdiği cevap
şudur: 'Çünkü karıncalar cumhuriyetçidir ve ben de cumhuriyetçi bir
Müslümanım.' Dolayısıyla bundan anlıyoruz ki Müslüman vasfının önüne
'Cumhuriyetçi' kavramını veya İslam isminin önüne 'Demokratik' vasfının
getirilmesi İslam’a aykırı değildir. HDP, Sünni Müslüman’ın hakkı gibi
Alevinin, Êzidî’nin ve diğer tüm inanç mensuplarının da hakkını tanıyan ve
birlikte yaşama projesinin en güzel örneği olan 'Medine Sözleşmesi'ni esas alan
böyle bir İslam’ı benimsiyor. Onun için, Kürdistan medreselerinde dinî ilimleri
okumuş ve ilahiyattan gelmiş biri olarak HDP’den aday olmakta İslamî açıdan bir
sakınca görmüyorum." diye konuştu. (facebook)