Kazanmayı Nasıl Ertelersiniz!

Kazanmayı Nasıl Ertelersiniz!
Anlamıyoruz ama kazanmanın nasıl ertelediğini yaşayarak öğreniyoruz.22.03.2013 19:09
KCK lideri Öcalan: eskiden beri hep PKK kadrolarına “beni anlamıyorsunuz” diyordu. İmralı’ya düşünce “Türk gazetecileri beni anlıyor siz anlamıyorsunuz.” Son İmralı’ya giden BDP heyetine “beni anlamıyorsunuz” ve  “ben kendimi BDP ve PKK ye kullandırmam” demişti.

Evet, galiba ben de PKK lideri Öcalan’ı anlamıyorum. MİT anlar, dünya anlar, Türk gazetecileri anlar ama Kürtler anlamaz, ya da geç anlar.

 Öte yandan “Önderlik”  anlaşılmayınca, PKK ve bazı aydın görünen tipler “Öcalan siyasi ve stratejik olarak çok derin düşünüyor, biz o hıza ve seviyeye sahip değiliz” retoriğini dillerine pelesenk ettiler. Aslında hoşlarına gitmeyen veya toplumun tepki gösterdiği Öcalan görüşlerine bu kez elbise giydirmeye çalışırlar: “Aslında öyle demedi, böyle diyor”. Başka bir biçimde Öcalan’ın eskiden doğru söylediği bazı şeyleri getirip çorba gibi bu gün değişen görüşlerine katıyorlar.

PKK lideri büyük şeyler mi söylüyor?

Büyük şeyler nedir?

Türk ve Kürt ittifakında karar kılmış, bu bir.

İkincisi, Türkiye’yi müttefik olarak seçmiş. Birlikte ortak olarak kazanacağız deniliyor.

Edirne’den Musul’a birlikte Kürdiye kuracağız, yok ya bu yetmez, Edirne’den Musul ve Kermanşah’a kadar Kürdiye bu ittifakla kurulur…  

O HALDE KAZANÇLRIMIZ VE KAYIPLARIMIZ NEDİR?

1). 21. yüzyıl Kürtlerin yüzyıldır. Kısaca Kürdistan’ın ve halkının özgürlüğe kavuşması koşulları oluşmuştur. Bu konuda bütün Kürtler aynı görüşü paylaşıyor. Öcalan da aynı görüşü vurguluyor, ancak izlenecek strateji ve taktiklerde yollar ayrılıyor.

*Kürdistan federasyonu Güney’de kuruldu ve bir nevi devlet gibidir.

*Öcalan Suriye’de iken taktik icabı Suriye’yi hedeflemiyordu. İmralı’ya düştü, çok iyi tahlillerine (!) rağmen Kuzeyi kurtaramadı. Ama dünya güçlerinin Suriye içine müdahalesi ile Kürtler için fırsat doğdu ve fiilen Batı Kürdistan özgürlüğüne kavuşmuş bulunuyor.

*Suriye den sonra sıra İran’a geliyor. Uluslararası aktörler ABD etkinliği ile İran’ı zayıflatmaya uğraşıyor. Farklı müdahale koşulları olgunlaşıyor. Bu durumda Doğu Kürdistan’ın özgürlüğüne kavuşması Kuzey’den önce olacaktır.

*İran’dan sonra Ortadoğu yeniden dizayn edilirken bu günkü tutumunu sürdüren bir Türkiye ciddi sorunlarla yüz yüze gelecektir. Kuzey Kürdistan’ın özgürlük yolu açılacaktır.

Kısaca her parçadaki koşullar ve Ortadoğu koşulları, yeniden biçimlenmesi, Kürdistan’ın her parçada statü kazanmasını bir bakıma güvenceye alıyor.

Bu durum Kürdistan’ın her alanda kurtulması yönünde önümüze güçlü fırsatlalar sunuyor. Geriye bu fırsat ve koşulları değerlendirecek strateji, yol-yöntem kalıyor.

Bu, Kürdistan açısından yakalanan önemli ve tarihi değerde bir kazançtır.

2). Konjoktürel durum ve bölge koşulları Kürdistan’ın lehinedir. Bir tarafta Ortadoğu’da dengeler değişiyor. Bu dengeler değişirken Kürtler coğrafik ve statü olarak yer edinebiliyor.

KCK yönetimi Öcalan’a yazdığı mektupta ve İmralı’ya giden BDP heyetine konjektürel durumun lehte olduğunu söylüyor. Bu doğru bir tespittir. Politik olarak algılamışlardır. Ama öte yandan ses çıkarmayarak feda ediyorlar. Bu da KCK’nin vebali olur.

*Sömürgeci devletler Kürdistan konusunda eskiden kendi aralarında anlaşmaya varıyor ve Kürt hareketini sonuçta ezmeye çalışıyor ve eziyordu. Şimdi böylesi bir durum önemli ölçüde kalktı. Kürdistan federasyonu özgürleşti. Batı Kürdistan fiilen özgürlüğünü yakalamış. İran ve TC, Irak-Maliki ve TC, Suriye ve TC ilişkileri en kötü dönemlerini yaşıyor.

İran ve Suriye, kendi dertlerine düşmüş haldedir. Maliki böyle devam ederse daha da yalnızlaşır.

Bu durum da Kürdistan ve parçalar açısından bir kazançtır.

3). PKK lideri Öcalan, BDP heyeti ile görüşmesinden sızan belgeler ve Öcalan’ın BDP, KCK ve Avrupa’ya gönderdiği üç mektuptan ağırlıklı yansıyan bilgi, Türk ve Kürt ittifakının sağlanmasıdır.

Hala böyle bir ittifak pratikte yok. Öcalan kurulabileceğini söylüyor. Şimdilik sadece bir varsayım veya teorik tespitten öteye geçemiyor. Kuzey Kürdistan’ın bir statüsü olursa oturup nasıl müttefiklik ve ittifak yapacağını konuşabilirsin.

Tuğluk ise: Öcalan, Türkiye’yi müttefik olarak aldı ve karar kıldı, diyor.

Örneğin, Kürdistan Federasyonu, Irak hükümeti ile ortak anayasaya sahip, devlete yakın statüsü var, Irak Araplarıyla gerekirse nasıl ittifak ve müttefikliği sürdürebileceklerini somut olarak tartışabilirler. Bu gayet yerinde ve doğru tutum olur.

Batı Kürdistan, Kuzey ve Doğu Kürdistan egemen sömürgecileriyle oturup nasıl müttefiklik ve ittifak kurabileceklerini hala tartışamazlar. Öncelikle bunların egemenliğini kırarlarsa veya son verirlerse bunun sonunda müttefiklik ve ittifakın koşulları uygunsa değerlendirebilirler.

Kuzey Kürdistan şimdi karşılıksız ve hala temel özgürlüklerine kavuşmadan “Türk-Kürt ittifakı” ve “Türkiye müttefik “ ilan edildi. BDP görüşme heyetinin sızan notlarında diğer halklar dışlanarak bu varsayılıyordu. Bir nevi TC’nin düşman algılarlından yola çıkıldığı izlenimi veriliyordu. 

Türkiye’yi ucuz tarzda ittifak ve müttefik ilan etmek Kürtler için bir kazanç değil kaybetmedir. Aleyhte bir durumdur. Bu yaklaşım Kürtlere kazandırmaz.

*TC MGB (Milli Güvenlik Belgesi) “bölücülüğü içte baş tehlike ve düşman olarak görmektedir. TC’nin iç güvenlik politikası bunun üzerine kuruludur.

Bu ne demektir: Kürtler ve Kürdistan TC’nin baş düşmanıdır demektir.

Türkiye “irticayı” AKP iktidarı döneminde “iç tehdit” olmaktan çıkardı. İç tehdit sadece Kürtler ve Kürdistan kaldı. Dışta tehdit ise İsrail, Yahudilik, kısmen Yunanistan vb.dir.

Ne oldu da işler güllük gülistanlık oldu ve Türkiye birden başköşeye konulan müttefik oldu. Öcalan “beni anlamıyorsunuz” diyor ya, işte Kürdistan ve Kürtler açısından sömürgeci sistem olduğu gibi sürdükçe bunu anlamak zordur.

Anlayana helal olsun (!)...

4). AKP taraftarı yazarlar ve bazı İslamcı yazarlar Öcalan’ın Büyük Türkiye Projesine katıldığını söylüyorlar. AKP’nin verdiği bir tavizin olmadığını söylüyorlar. Dikkate alınması gereken bir değerlendirmedir.

Aslında Kürdistan ve Kürtlerin Türkiye’ye ihtiyaçlarından çok, Türkiye’nin Kürtlere ihtiyacı vardır; Kürtler olmadan Ortadoğu’ya açılmazlar. Türkiye izlediği Ortadoğu politikası ile çamura saplanmış bulunuyor. Neo-Osmanlıcığı yani emperyal hayallerini gerçekleştirmek isterken Kürt kartını kullanmaya oldukça ihtiyaçları var. Daha dün türk dışişleri bakanı Davutoğlu’nun Amed’e gezisi tesadüf değildir. Kürtleri orada soydaş ilan etti. Bu da, İran, Suriye ve Irak’ta Kürtleri değerlendirebiliriz anlamını taşıyor. Gerisi dikkate değmeyen söylemlerdir.

Türkiye ekonomisi bunalım ile birlikte son yıllarda gelişti. Pazar ilişkilerini sağlama almasa bu ekonomi büyük bunalım çanları çalabilir. Rusya toparlandı ve Türkiye Orta Asya vb cumhuriyetlere ekonomik açılımını kısıtladı. Şimdi TC yoğun olarak Ortadoğu ve Afrika üzerinde durmaktadır. Dolayısıyla ekonominin ilerlemesinin devamı ve güvenceye alınması açısından Ortadoğu’ya açılmanın siyasi vb temellerini oluşturmak ve kendine yakın güçler görmek istiyor.

Bu açıdan Suriye’deki savaşın doğrudan yürütücüsüdür. İran ile kapışıyor. Maliki yi hedef alıyor vb.

Aynı zamanda bunu yaparken Osmanlı dönemini çağrıştıran bir yol izliyor ve Sünni İslam’a oynuyor. Suudi ve Katar tercihi vb bu gerçekliği doğruluyor. Politikanın hepsi bununla açıklanmaz ama islamı kullanma açısından bu yanı öne çıkarıyor.

İşte bölgede etkin güç ve önemli belirleyici güç olmak için Kürtleri koltuk değneği veya asker olarak değerlendirmek istiyor. Ekonomi tehlike çanları yoğun çalmadan buna acilen ihtiyaç duyuyor.

Bana göre ilan edilen “Türk-Kürt ittifakı”’nın temel belirleyenlerinden biri budur.

Bu politikanın aleti olunursa Türkiye bölgede kazanacak ama Kürtler kırıntılarla yetinecektir. Ayrıca TC düşmanları otomatikmen ‘Kürt düşmanları’ olarak görülecek ki, bu Kürtlerin düşmanlarını çoğaltır.

Ne Osmanlı döneminde yaşıyoruz, ne de dünyanın aktör güçleri buna izin verir. Üstelik Türk-Kürt ittifakı ile dünyanın aktör güçlerini Kürtler kendi karşılarında doğrudan bulur. Türklerle bölgede kazanırız hikâyesi TC’nin lehine, Kürdistan ve Kürtlerin aleyhinedir. Bunda Kürdistan’ın bir kazancı yoktur.

Dünyanın aktör güçleri açısından bölgede Kürdistan ve Kürtlere yer vardır, Türkiye’ye göre ise yoktur. Madem yer var diyorlarsa öncelikle Kuzey Kürdistan’ın statüsünü tanısınlar.

5). Mektuplardan edinilen izlenimler, öncelikli meselenin ‘Türkiye’nin demokratikleştirilmesi’ olduğunu gösteriyor.

Türk basını ve AKP ve devlet yazarlarına bakılırsa ortada “PKK şiddeti” olduğu için Türkiye demokratik adımları sağlam atamıyor.

Bu tez ve görüşler aldatma ve yalandır.

Aleviler, Asuri-Suryaniler, Rumlar, Lazlar, Romanlar, Araplar, Ermeniler vb Türkiye’de şiddet uygulamıyor. Buna karşılık hükümet ve devlet bunların  sorunlarına el atmıyor ve çözmek istemiyor.

Kürdistan ve Kürtler açısından “şiddet” biterse Türkiye’nin demokratikleşeceği oldukça muğlak ve bulanıktır.

Tersine Kürdistan ve halkın gasp edilen hakları iade edilir ve özgürlüğü tanınırsa Türkiye demokratikleşebilir. Bu durum Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Asuri-Yahudiler, Êzidiler vb içinde oldukça geçerlidir.

* Belediyeler ile ilgili AB şartı kabul edilirse sorun önemli ölçüde hallolur görüşü, çözümün saptırılmasıdır.

AB yerel yönetim şartının kabul edilmesi kendi içinde bir olumluluk sayılabilir. Ama sadece bununla yerel ve idari hele siyasi özerkliğin sağlanacağını düşünmek ham hayaldir.

Kaldı ki, Türkiye muhtemelen bunu kabul eder. Ama kendisi AB üyesi değildir. Ayrıca Türkiye bir dizi BM belgelerinin altına imza atmıştır. AB ile ilgili bazı belgeleri de kabul etmiştir. Uygulamada ise bunların fazla yer bulduğu göze pek çarpmamaktadır.

* 3. Reform paketi çıktı. Dördüncü reform paketi yakında çıkabilir. Kürdistan ve Kürt sorununun çözümü açısından dişe dokunur bir yanı bulunmuyor.

6). Anayasa’da nötr vatandaşlık veya Türkiye vatandaşı tanımı kullanmak Türk egemenliğini sarmaz. Türk milliyetçiliği biraz yumuşatılır. AKP ve devlet bununla aynı “millet”iz hikayesini sürdürür. Eskiden Türkler biz ayrım gayrım yapmıyoruz, ırkçılık bizde yoktur, hepimiz insanız, bak kimseye “zenci” demiyoruz vb hikayelerini tekrarlıyordu. Bu günde CHP kimlik siyaseti yapmıyoruz derken Türk milleti üzerine toz kondurmayız demek istiyor.

Bu Türkiye vatandaşlığı, ince ayarlanmış bir Türk milliyetçiliği ve asimilasyona yeni kılıf bulmaktır.

Anayasalarda halkların isimleri yer almaz diyenler Kürtlere hile yapıyor. İspanya anayasasını alın bakın, halklardan oluştuğunu söylüyor. Irak Anayasası federasyonu vb kabul ediyor.

Türkiye vatandaşlığı aşırı türkçü vurgulamaları yumuşatsa da Kürdistan ve Kürtler için bir çözüm değildir. Dolayısıyla bir kazanç değildir.

7). Türk milleti kavramıyla eskiden beri anayasada olmadığı halde sözlü olarak herkesi sayıyorlardı, lafla Kürt, Laz, Arnavut, Çerkez, Ermeni, Rum… içinde yer alıyor diyorlardı. Şimdi ise “millet” kavramı üzerinde duracaklar, haksız, hukuksuz ve statüsüz herkes eşit oldu diyecekler. İnce ayar hilelere takılmak kazanç olarak nitelenemez.

8- Kemalizmin güncelleştirilmesi, ergenekon ve ordunun gücü olduğu dönemde sıkça tekrarlandı. Şimdi Kemalizmin güncelleşmesi yerine Osmanlı-Kürt ittifakına benzer bir ittifak, Kuran’dan ayetler, Büyük Türkiye Projesini aklama veya destekleme türünden teoriler, Misak-i Milli’nin güncelleştirilmesi vb teorilerini sıkça duyabiliriz, bunların Kürdistan’a ve halkına bir yararı olmaz.

Türkiye’nin Ortadoğu trenine asker veya yolcu olarak binmek bizlere düşmez. Kürdistan ve Kürtlerin özgürlük mücadelesini zaafa uğratan ve içini boşaltan teorilerdir.

9). Devlet ve MİT (AKP öncesi ergenekon) Öcalan’ı kontrol altında tutarak Kürdistan ve Kürtleri denetlemenin ve mümkün oldukça bu yolla sonuç almanın hedefine kilitlenmişleridir.

10). Öcalan tutsak edilmeden Avrupa ve ABD PKK yi terörist ilan etmemiş ve “terör” listesine almamışlardı. Öcalan’ın tutsaklığından sonra PKK’nin “terör listesi” ne neredeyse devletlerin çoğu tarafından alınması üzerinde hiç düşündünüz mü? Açmıyorum sadece bir tespit.

11). Kürt-İttifakı ilan edilmiş, çünkü hala kurulduğuna dair somut bir sözleşme anlaşma yok. Kaldı ki sözleşme ve anlaşma olmadan karşılıksız ilan ediliyor.

İşin ilginç yanı KCK lideri Öcalan’ın BDP, Kandil ve Avrupa’ya yazılan mektupları yerine ulaştı ve cevapları verildi. Olumlu görüldüğü belirtiliyor. Riskler olduğunun altı çiziliyor.

Buraya kadar iyi. Ya sonrası ne olacak? Onlar da bilmiyor. Dönüp hükümete soruyorlar.    

Öte yandan BDP ve KCK, hükümet ne yapacağını ve nasıl bir projesi olduğunu açıklasın diyorlar. Haklı olarak hala hükümetin bir projesi olmadığından söz ediyor ve yakınıyorlar.

İnsana sormazlar mı? Hükümetin bir çözüm projesi yoksa niye tez elden Türk-Kürt ittifakını ilan ediyorsunuz? Bu ittifak somut olarak nelere dayanıyor. Hangi anlaşmalar ve projeler üzerine oturuyor?

Acaba siz, yazılan mektuplarda söylenenlerde çok derinlikli ve çok stratejik denilen şeylerde somut ne alıyoruz ve ne veriyoruz maddeleri yok mu?

Bu süreç başladığından şimdiye kadar İnisiyatif hala hükümettedir. Medya aracılığı ile kurguladıkları ve yaydıkları etkili oluyor.

BDP ve KCK’liler soyut konuşuyor.

Mesala buyurun burda yakın:

Aysel Tuğluk, Newroz konuşmasında Öcalan’ın hala açıklanmayan tarihi adımını selamlıyor ama öte yandan hükümetin ne dediğini henüz bilmiyoruz diyor:

“Ama süreç tek taraflı ilerleyemez. Bunun için hükümet nasıl bir çözüm istiyor bunu öğrenmek istiyoruz. Buradan da soruyoruz. Halkımız soruyor. Hükümet artık çözüm projesini ortaya koymalıdır. Boş laflara artık karnımız toktur. Buradan bir kez daha uyarıyoruz. Oyalama ve kandırma gibi boş şeylere yönelmeyin. Bu fırsat da kaçırılırsa bir kez daha barışı konuşmak çok zor olabilir. Ama siz samimi değilseniz, bilin ki Kürt halkı kendi yolunu çizecektir. Biz zayıf değiliz, gücümüze güveniyoruz. Direniyoruz, direnerek Sayın Öcalan'ı özgürleştireceğiz. Bunla birlikte statümüzü kazanacağız.”

Demek ki süreç hala tek taraflıdır. Hükümet ve devletin sonra ne diyeceğini beklemekten başka bir şey kalmıyor.

Bu güne kadarki söylemlerinden sorunun çözümü konusuyla ilgili ipuçlarını çok aradım ve pek bir şey bulamadım. İmralı, BDP, KCK hala hükümet devletin süreci onaylayıp onaylamadığını bilmiyor. İyi niyet jestler ve sadece Kürt tarafının atacağı adımlarla sürecin olgunlaşması ve elmanın ağza düşmesi bekleniyor.

Buradan somut ne alıp ne verileceğinden çok Kürdistan sorunun çözümünü başka bir tarihe ertelendiğini görebiliriz. Mevcut durum Kürdistan ve Kürtlerden çok devlet ve hükümet lehinedir.

Çözüm olmayınca bu süreç kapanmayacaktır, yeni bir sayfa kaçınılmaz olarak açılacaktır.

Eskiden statü amaç için gerilla mücadelesi verildi, haklı ve gerekliydi. Amaçlardan dibe vuruldu. 1999’dan sonra zamanla asgari koşullar ve şartlara inildi. Demokratik özerklik te erteleniyor veya belki vazgeçiliyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir savaşa gerek yoktur. Öcalan’ın Özgürlüğüne kavuşması, demokratik Türk cumhuriyeti pardon Türkiye cumhuriyeti için Kürtlerin ve genç insanların kan dökmesi haramdır.

Öte yandan Kürdistan halkı işgalden kurtulana ve bir statü kazanana kadar meşru direnişini çeşitli biçimlerde kaçınılmaz olarak sürdürecektir. Bir sayfa kapandığında yeni bir sayfa açılacaktır. Bu konuda eskiden daha fazla umutluyum.

 

Dursun Ali Küçük

dr.munzurali@hotmail.com

Yazının kaynağı için tıkla...


Diğer GÜNDEM haberleri

  • PAYLAŞ

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.