Huda KAYA : Ramazan ayı öncesi Tahran’da yapılan “World Conference On Women And İslamic Awakening” (İslami Uyanış ve Kadın) konferansına Türkiye’den kalabalık bir kadın grubu ile katılmıştık.
Konferans’ta konuşulanlar ve sonuçları ile ilgili geniş bir yazı düşünüyordum fakat hemen ardından Tebriz Eyalet Valiliğinin davetlisi olarak yoğun bir konferans dizisi ve ziyaretler sonrasında Türkiye’ye döndüğümde “İslami Uyanış ve Kadın” konferansında tuttuğum notlarım kaybolmuştu. Daha sonra Ankara’da elime geçtiğinde grubumuzda bulunan diğer yazar ve gazeteci arkadaşlar konferans ile ilgili izlenimlerini yazmışlardı.
Yazanlardan biri de sevgili Hilal Kaplan’dı. Abdurrahman Dilipakağabeyimiz de İran’ın Suriye siyasetine fırça attığı “İran Suriye konusunda zor durumda” isimli yazsında bu konferansa da atıfta bulunuyordu.
Yıllardır düzenlenen onlarca Kadın konferanslarından biri olmakla beraber, son yıllar içinde bölgesel hareketlilikten yola çıkarak böyle büyük çapta bir konferans düzenlenmesi her açıdan önem arz ediyordu.
“İslami Uyanış ve Kadın Konferansı” aslında bir dizi konferansın devamı idi. Daha evvelden “İslami Uyanış ve Erkekler, Gençler ve Şairler” gibi konferanslar yapılmıştı.
İran’da her dönem bu tür konferansların yapıldığını görebilmek mümkündür. “Barış ve Kadın” “İffet” “Hicap” “Siyaset” “Direniş”vb. gibi kadınların rolü hep gündemdedir ve tartışılır. Bir kısmına benim de katıldığım konferanslardan bazıları İslam Dünyasının Müslüman kadınları arasında olmakla beraber, farklı inançlardan kadınların ve erkeklerin de olduğu konferanslar da yapılır. Bunlardan biri olan, her inançtan kadın ve erkeklerin de bulunduğu “Barış ve Kadın” konferansında İranlı Yahudi bir genç kızın gözyaşları ile okuduğu uzun şiiri büyük bir coşku ile alkışlanmıştı.
Konferanslar haricinde de her ülkeden davetli grupları görmek mümkün. Haziran ayında ufak bir gazeteci grubu olarak ziyaretimiz de kaldığımız otelde kırk kişilik Mısırlı bir grup ta vardı. Tahrir meydanı şehitlerinin eş, anne, baba ve çocuklarının olduğu bu grup özel bir konumda ağırlanıyorlardı. İmam Hamaney ve Ahmedinejad tarafından kabul edilmişler, onlar için özel TV programları yapılmıştı.
Genel anlamda şehit ve ailelerine özel bir ihtimam göze çarpıyor. Son katıldığımız konferansta da dikkatimi çeken noktalardandı. İmam Hamaney’in huzurunda selamlama konuşması yapacak olan kadınların seçimi, başta Filistinliler olmak üzere diğer ülkelerden şehit ailelerine hep özel bir itina, ihtimam ve takdim göze çarpıyordu.
85 Ülkeden sosyal ve siyasal konumlara sahip 1300, İranlı katılımcılar ile 1500 civarında kadının katıldığı konferansa Türkiye’nin farklı şehirlerinden elli kadın katılmıştı.
Abdurrahman Dilipak ağabey “Konferansa davet edilenler, en azından İran karşıtı isimler değil” diye yazmıştı ama benim bire bir tanıdıklarım arasında geleneksel Sünni çevrelerden ciddi önyargıları ile gelen kadınlarımız olduğu gibi hiçbir İslami referansı olmayan“Kemalist, Laik” düşünceli kadınlarımız da grubumuzda bulunuyordu. Grubumuzun çeşitliliğini fark ettiğimizde, yarısı Caferi, diğer yarısı Sünni çevrelerden kadınları seçildiğini anlamıştık.
Sosyal statüleri birbirinden farklı kadınlardık. Gazeteci, Yazar, Üniversite hocası, İlahiyatçı, Turizmci, Öğrenci, Siyasetçi, STK ve cemaatlerden zengin temsiliyeti olan bir grup idik diyebilirim.
Tahran’a indiğimiz andan itibaren Konferansın gündemde ki önemi belli oluyordu. Havaalanı kapılarında, caddeler de, oteller de konferans ile ilgili ilanlar ve her dilde “Hoş Geldiniz” yazılarını görmek mümkündü. Olağanüstü güvenlik vardı ve polis eskortu eşliğinde gidiyordu otobüslerimiz. Bu durum bazı arkadaşlarımız tarafından yadırganmıştı, bununla beraber 1500 civarında kadın Tahran haricinde Meşhed, İsfehan ve Kum şehirlerine de ziyaret ettirilmişti. Tüm yolculuğumuz boyunca her on, on beş kişilik gruba misafirlerin kendi dillerini bilen rehber kadınlar eşlik ediyordu. Öyle ki o yoğunluk içinde sünnet olan oğlunu evinde bırakan rehberimiz misafirlerini memnun etmeye çalışıyordu.
Konferansa 500 makale gelmiş, her biri değerlendirilmiş ve bazıları komisyonlarda tartışmaya açılmıştı.
En kalabalık grup olarak katılan ülkelerden biri de Pakistan’dı. Şii, Sünni ve laik çevrelerden 70 kişilik bir kadın grubu ile gelmişlerdi.
Filistinli ve Gazzeli kadınlar konferansın en canlı, en coşkulu kadınlarıydı. Davalarını ve hareketlerini çok başarılı bir şekilde sundular.
Tunuslu kadınlar ise “Arap Baharı’nı” başlatan bir Ülkenin kadınları olarak konuşmalarında hep bu vurgu hâkimdi.
Konuşmacıların genelde bütün direnişçi kadınlara selam vererek başladığı gibi, sevgili Hilal’in yazısında belirttiği “Tunuslu Sofya’nın Suriyeli kadınlara selam çakması” da özgürce alkışlanıyor ve diğer Ülkelerin kadınları da konuşmalarını yaparken, muhalif kadın grupları çok rahat sloganlar atıyor, tezahüratlar yapıyordu.
Pakistan, Cemaat-i İslami’den Samia Rahil Gazi konuşurken, Benazir Butto taraftarı kadınlar gayet coşkulu bir şekilde “Şehit Benazir”“Yaşasın Benazir Butto” diye sloganlar atıp, protestolarını yapmışlardı.
Konuşmacıların çoğu İran’ın halk devrimi gerçekleştirmiş bir ülke olmasına vurgu yaptılar. Tunuslu bir konuşmacı “Halklar, istibdat ülkelerinde artık seslerini yükseltmeye başladı. İlk devrimi İran yaptı. Bölge halkları bu devrimden dersler çıkardı. Şimdi bu dalgalar sınırları aşıyor. Bu süreçte kadınların rolünün daha da arttığını görüyoruz” demişti.
Tunus- Zeytuniye’den gelen Latife hanım “ölümlere rağmen mücadeleden vazgeçmediklerini, karşılaştıkları zorlukları” anlatarak“elli kadın Vekil’i Parlamento’ya gönderdiklerini” söyledi ve “İran’da ki kadınların toplumsal konumlarına hayran kaldığını, kadınlara ait spor salonları gördüğünü, Dinde, Sporda, Sanatta, Üniversiteler de ve Siyasette kadınlar büyük yer almışlar” diyordu.
Lübnanlı konuşmacı ‘Direniş bize Allah’ın büyük bir lütfu. Lübnan halkı her zaman Direnişin yanında olmuş ve büyük fedakârlıklar yapmıştır. Gençlerimiz en modern silahlara karşı direnebilmişler, iman ve inançları ile İsrail’e karşı zafer kazanmışlardır’ ‘İran’da olduğu gibi Tunus ve Mısır’da da kadınlar devrimde etkili olmuşlardır’ diye konuşmasını tamamlarken ‘Özgürlük mücadelemiz de bütün Müslüman kadınların özgürlüğe kavuşmalarını diliyorum’ dedi.
Ahmedinejad’ın konuşmasından notlar
Konferansın resmi açılışını uzun bir konuşma ile Ahmedinejad yaptı. Toplantının konusunun ağırlıklı olarak “Kadının Direniş ve Değişimde ki Rolü” olduğunu belirterek “İslami bir değişime neden ihtiyaç hissedildi?” diye sordu.
“Allah insanları zulüm ve hakaret için yaratmadı. Onu izzetli yaşamak için yarattı. Vazifesini yerine getirirse yeryüzünde ‘Halife’ kılacaktı.
İnsanlığın tarihine ve günümüze bakarsak insanın bu yaratılış gayesine uygun yaşadığını görebiliyor muyuz? Allah elçilerini bunun için gönderdi.
Resmi rakamlara göre Dünya’da 3 milyar insan fakirlik sınırının altında yaşıyor.
İnsanlığın onuru, onun özgürlüğü ile başlar. Nerede bu özgürlük? Amerika’da mı? Avrupa’da mı?
İnsanlara yapılan sultalık, ancak onun gerçekliği örtülerek yapılabilir.
Dünya’nın içinde olduğu bu durum Allah’ın, Peygamberlerinin, Hz Muhammed’in istediği bir durum değil.
Günümüzde insanlara yapılan zulümler, insanlık tarihi boyunca yapılan zulümler gibi değil. Bugün Emperyalistler, bütün halkları kendi sultaları altına almak istiyorlar.
Emperyalistlerin Dünya’nın her hangi bir yerinde ekonomik faaliyetleri olup ta, insanların aleyhine olmayan bir durumları yoktur. Onlar kölelik istiyorlar. Fakat bunu yaparlarken de, halkalara daha iyi bir yaşam iddiası ile yapıyorlar.”
“İslami Uyanış ve Kadın” konferansı ile ilgili notlarıma devam edeceğim inşallah…
Huda Kaya