İmralı Müzakereleri Konferans bileşenlerine devretti

İmralı Müzakereleri Konferans bileşenlerine devretti
iki gün sürecek olan Kuzey Kürdistan Çözüm ve Birlik Konferansı Diyarbakır Liluz Hotel`de 15/06/2013 saat:10.30`da başladı. Konferansa HAKPAR ve HÜDAPAR katılmadı.16.06.2013 01:16

15 Haziran 2013 Cumartesi günü saat:10.30’da Diyarbakır Liluz Otelde iki gün sürecek “Kuzey Kürdistan Çözüm ve Birlik Konferansı” yoğun bir katılım ve Âzîz Kürt Millî Marşı “Ey Reqip” ile başladı.

Çoğunluğu BDP`ye yakın oluşumların oluşturduğu konferansta Öcalan`ın mesajından sonra ayağa kalkıp “Biji Serok Apo” diye slogan atanlar oldu.

Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı`na HAKPAR ile HÜDAPAR davet edilmelerine rağmen katılmadıkları gözlendi.

Konferansta KADEP, SDP, Azadi İnisiyatifi, DDKD gibi oluşumlar basına açık sabah ki oturumda konuşma ve açıklamalarıyla BDP ve PKK gibi düşünmediklerini ancak birlik için ellerini taşın altına koymaya hazır oldukları mesajını verdiler.

Kuşkusuz sabah oturuma damga vuran Öcalan’ın mesajı oldu. Öcalan, konferans bileşenlerine içinde yaşadığı koşullar nedeniyle müzakereleri tek başına sürdürmesinin imkânsızlığına değinerek, Müzakere görüşmelerinin yeni muhatabı konferans bileşenleri olarak belirledi ve kendi iletişim imkânlarının sağlanması konusunda isteklerini dile getirdi.

Aşağıda çok önemli adımların atıldığı Öcalan’ın açıklamalarını yazılı ve videolu olarak sizlerle paylaşırken önemli olduğuna inandığımız Selahattin Demirtaş ve Azadi İnisiyatifinden Adem Özcaner’in konuşmalarını da sizlerle paylaşacağız.

Azadi İnisiyatifinden Adem Özcaner konuşmasının tamamı Kürtçe yaparken, bu Konferansın bereketli, Kürt ve Kürdistan’ın özgürlüğü için vesile olmasını diledi. Konuşmalarını Türkçe yapmak zorunda kalan Kürtler içinde üzüntülerini dile getirirken, dört parça Kürdistan’da bu asimilasyona sebep olanları protesto ederken onları İnsanlığa ve İlahi adalete şikâyet ediyorum demesinin haklılığını, hemen ardında Türkçe olarak yapılan Selahattin Demirtaş ve Öcalan’ın Mesajları oldu. 

İşte Özcaner`in yaptığı konuşmasının Türkçesi

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Kürdler hakları için, Kürd ve Kürdistan halkları için mücadele yürütmüşlerdir. Bundan yüzyıl önce Kürdlerin özerkliği vardı, itibarları vardı. Bütün dünyada kabul görüyorlardı, muhatap alınıyorlardı. Ne yazık ki yüz yıl boyunca Kürdlerin durumu daha da kötüleşti. Kendi adımıza bir kurum kurmamıza izin vermediler. Kürd ve Kürdistan adı yasaklandı.

Bugün öyle bir duruma gelmişiz ki kendi dilimizle  kendimizi savunamıyoruz, ifade edemiyoruz; siyasi, sosyal ilişkilerimizi yürütemiyoruz. Bundan dolayı bazılarımız mecburen Türkçe konuşuyor. Bu, acı verici bir durumdur. Bu duruma, asimile olmamıza ve kendi dilimizi kullanamamamıza neden olan Türkiye, İran, Irak, Suriye yönetimlerini kınıyorum. Onları insanlık vicdanına ve İlahi Adalete havale ediyorum.

Değerli ve onurlu delegeler, partiler adına konuşan ve Kürdistan halkı ile ilgili görüşlerini dile getiren temsilcilerin görüşlerinin çoğuna katılıyoruz. Bu çerçevede şu anda Kuzey Kürdistan’da bir otorite ve Kürdlerin Türkiye Meclisindeki temsilcisi konumunda olan BDP’ye yönelik eleştirileri de haklı buluyoruz. BDP bu yeni süreçte kendini gözden geçirmeli ve çözüm sürecine uygun bir tavır takınmalıdır.

Kürd siyasi hareketi, Kürd ve Kürdistan’ın birliği hakkında görüşlerimizi ortaya koyacağız. Bütün parti, grup ve oluşumların öncelikle bilmesi lazım ki, tüm millet ve inanç mensupları olarak atalarımızın, Kürd ve Kürdistan’ın liderlerinin bize bıraktığı mirasa ihanet edemeyiz. Bu miras bize Allah’ın bir lütfudur. Kürd ve Kürdistan adını tartışma, müzakere konusu yapamayız. KimseKürdistan’ın din, mezhep ve millet zenginliğini tartışma konusu yapmasın. Kimse Kürdistan hakkında hiç kimseyle pazarlığa girmesin. Buna hakkımız da yok, bu konuda özgürlüğümüz de yok. Bu konu kırmızı çizgimiz olmalıdır. Bun konuda tüm Kürd ve Kürdistani parti ve grupları hassas olmaya davet ediyorum.

Değerli dostlar, statü meselesi konjonktörel bir konudur. Bu konuda bir görüş birliğine varmamız lazım. Bu konuda Ortadoğu ve dünya konjonktörünü iyi gözlemlemeliyiz. Elimizden geldiği kadarıyla yüksek bir statü kazanmalıyız. Bu kazanç Kürd ve Kürdistan halklarının talebine, maslahatına uygun olmalıdır.

Güney Kürdistan’da yıllarca büyük bir mücadele verildi ve bir statü elde edildi. Bizler de Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeleri lehimize çevirme yeteneğini ortaya koymalıyız. Bu çerçevede Kürd siyasi hareketi, BDP ve diğer parti ve oluşumlardan talebimiz, parti ve grup çıkarlarını, ideolojilerini öne çıkarmamalarıdır. Maslahatımız, çıkarımız Kürdlerin ve Kürdistan halklarının birliğidir, özgürlüğüdür. Bu noktada herkes fedakarlık yapmalıdır.

Kürdler ve Kürdistan halkları için öncülük eden, mücadele verenlere şükranlarımızı sunuyoruz. Bu yolda can verenlere Allah rahmet eylesin diyoruz.

Kürd halkı ve Kürdistan halkları için mücadele vermek demek; herkesi tek reng, tek ses, tek örgüt, tek parti, tek mezhep haline getirmek değildir. Bu konuda haddimizi bilmeliyiz. Bugün dünyadaki demokratik anlayışa paralel olarak demokratik, meşru, çok renkli, çok sesli bir yapı oluşturmalıyız. Bunu yapamadığımızda Kürd ve Kürdistan birliğini sağlayamayız. Bu konuda Ortadoğu bize örneklik teşkil etmeli. Bugün Suriye de ulusal özgürlük için mücadele veriyor, ancak örgüt ve mezhep çıkarları için bir savaşım söz konusu. Bu nedenle bu güne kadar binlerce masum insan canından oldu fakat bir sonuç alınamadı. Aynı hataya düşmemeliyiz. Elbette birlik ve statü için ısrar edeceğiz ama önemli olan nasıl bir birlik oluşturacağımızdır. Bir ittifak olduğunda bunu kabul ederiz ama tek ideoloji, inanç, parti, grup etrafında birlik gerçekleşmez.

Bu gün Kürdistan’ı işgal altında bulunduranlar Kürdleri temsil ettiklerini iddia etmektedirler. Buna karşı taktik ve strateji geliştirmeliyiz. Kürd ve Kürdistan’ın birliği için öyle bir yapı oluşturmalıyız ki, Kürdistan’ın her rengi, her din, her inanç, mezhep, parti, grup, kültürel ve dini kurum, kuruluş kendini ifade edebilsin, örgütlenebilsin. Çok renkli, çok sesli bir birlik ancak böyle sağlanabilir.

Son olarak şunu dile getirmek istiyorum ki, demokratik bir anlayışla tartışmalar yürütülmeli ve hiç kimse başkasını baskı altına alarak korku ortamı oluşturmamalıdır.

Kürdistan’da ilk defa bu düzeyde büyük bir birlik oluşturduk. Bunun için çalışan ve buna sebep olanlara teşekkür ediyorum. İnşallah gelecekte bu tarz konferansları çoğaltırız ve iyi sonuçlar elde ederiz. Tüm delegasyona selamlarımı sunarım. Hayırlar ve iyilikler dilerim. Allah bizleri muvaffak eylesin. 

Selamlar, saygılar


Konferans öğle arasında verilen molanın ardında basına kapalı olarak devam etti. Verilen arada basın mensupları herkesle birebir röportaj yapma imkânını bulurken, Kızıltepe Belediye başkanı Ferhan Türk’ün İsmail Beşikçi’ye telefonunu bir kâğıda yazarak vermesi dikkat çekti.

Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferası`nda Okunan Abdullah Öcalan`ın mesajı 

Değerli dostlar, Saygıdeğer delegeler

Kuzey Kürdistan Çözüm ve Birlik Konferansı’na katkı sunan, katılım gösteren her birinizi en içten duygularımla selamlarım.

Bütün Ortadoğu coğrafyasının yangın yerine çevrildiği, içinde bulunulan yüzyılda halklarımızın kaderinin yeniden belirleneceği tarihi bir aralıkta toplamış olduğunuz konferans, hiç şüphe yok ki bu sürecin en saygın çalışmalarından olacaktır.

Geçen yüzyılda egemen güçler tarafından parçalanarak sömürge statüsüne bile layık görülmeyen ana vatanımız Kürdistan’ın, hakeza Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının kaderi de bu dönemde yeniden belirlenecektir.

Mirasını devraldığımız köklü Mezopotamya uygarlıklarının tarihsel birikimlerini referans alarak ortak bir gelecek yaratma adına sürdürdüğümüz mücadelenin önemli bir aşamasına gelmiş bulunuyoruz.

Kendi anavatanımızda bizi yeryüzünden silmek, yok saymak, köleleştirmek, onursuzlaştırarak teslim almak adına yapılan bütün baskıları, katliamları, zulüm politikalarını yerle bir eden amansız bir mücadele sonucunda bu noktaya gelmiş bulunuyoruz.

Artık hiç bir güç kimliğimizi, dilimizi, kültürümüzü inkar etme kudretini kendinde göremeyecektir. Yakın tarihimiz, düşürülmüş bir halkın kendi öz gücüyle yeniden ayağa kalkışının görkemli direnişine tanıklık etmiştir. Bu direniş, arkasında on binlerce şehit bırakarak, her türlü bedeli ödemiş milyonlarca kişi bırakarak bu aşamaya gelmiştir. Bu vesileyle ben bir kez daha bütün şehitlerimizi minnetle anıyorum. Bedellerin en ağırını ödeyen bütün halkımıza şükranlarımı sunuyorum.

Bugüne değin yürüttüğümüz varlık-yokluk mücadelesi, var olma neticesiyle dönemsel zaferini tamamlamıştır. Ancak sizlerin de takdiridir ki bundan sonraki aşamalarda bu varlık durumunu nasıl koruyacağımız, geliştireceğimiz ve güvence altına alacağımız meselesi de en azından var olmak kadar önemli bir mevzudur.

İşte tam da bu nokta da Konferansınızın tarihi rolü bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Tekçi ulus devletlerin ve kapitalist modernitenin toplumu içine düşürdüğü cendereden çıkışın da bir fırsatı olarak düşündüğümüz bu mücadeleyi, şimdi gerçek özgürlüklerle taçlandırmanın zamanının geldiği inancındayım. Coğrafyamızın çok uluslu, çok kültürlü, çok inançlı ve çok dilli gerçekliği karşısında tekçiliği dayatan hiçbir formülün barış ve huzur getirmeyeceğini anlamak kahin olmayı gerektirmez. Anadolu ve Kürdistan coğrafyası ile bütün Mezopotamya coğrafyasının her bir halkı, her bir inancı ve her bir kültürü,eşitlik hukuku çerçevesinde bir arada yaşayacak kadar değerli ve onurludur elbette. Toplumu oluşturan bu farklı öğelerin bir tekini bile dışarıda bırakan, yok sayan, ortadan kaldırmayı hedefleyen hiçbir sistemin başarı şansı olmadığı gibi ahlaki olarak savunulabilecek tarafı da olamaz. Coğrafyamızın onlarca değerinden olan Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Arap, Fars, Türkmen ve daha birçok halk, Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Yahudi, Alevi, Yezidi ve daha birçok inanç bir biriyle ast-üst ilişkisi kurmadan, gerçek bir kardeşlik ve eşitlik hukuku içerisinde bir arada yaşayabilirler.

Yüz yıllardır bize dayatılan kapitalist ulus devletçilik ve onun yarattığı kapitalist kültür nedeniyle kan gölüne dönen coğrafyamızda öz gücümüze dayanarak yeni bir halklar ittifakı kurmak her zamankinden daha mümkündür.

Gerçekte Arap Baharı olarak ifade edilen isyanlar zincirinin de ortaya çıkardığı en önemli gerçek budur. Dışarıdan dayatmalarla bizlere zorla giydirilen bu deli gömleğini parçalayarak çıkarma istediğinden başka bir şey değildir Arap Baharı.

Saygıdeğer dostlar

Şimdi yeni bir geleceği doğru bir hukukla, öz güce dayalı olarak, geçmişin hatalarından da derseler çıkararak inşa etme göreviyle karşı karşıyayız. Ben, içinde bulunduğum ağır İmralı koşullarına rağmen tarihin bana yüklediği sorumluluklarımı samimiyetle yerine getirme gayreti içerisindeyim. Karşımızdaki burjuva zorbalığının bize dayatmasıyla elimize almak durumunda kaldığımız silahı devre dışı bırakarak, demokratik siyasi mücadele ile yolumuza devam etme iradesinin ilk aşamasını tamamlamış bulunuyoruz. Bundan sonraki aşamada görev ve sorumluluk daha çok da Konferans bileşenlerinindir. Elbette devletin ve hükümetin de bu süreçte son derece ciddi görevleri vardır. Demokratik siyasetin bütün kanallarını açmak, siyaset üzerindeki her türlü açık ve gizli baskıyı sonlandırmak, yasal ve anayasal güvenceler ile bunu teminat altına almak gibi sorumlulukları vardır. Sürecin sağlıklı ilerleyebilmesinin başka da yolu yoktur. Ancak yine de temel görev ve sorumluluk öz gücümüz yani halkımızındır. Öz gücümüze dayanmadan yapacağımız hiçbir hamlenin kalıcılığı da güvenilirliği de olamaz, tarih bu yalın gerçeği binlerce defa bizlere ispatlamıştır.

Benim içinde bulunduğum İmralı koşulları nedeniyle tek başıma bir müzakereyi yürütmem hem imkânsızdır hem de doğru değildir. Ben, bana yüklenen Önderlik misyonum gereğince müzakere sürecinin yolunu açıyorum, bu yolda yürümesi ve sürecin içini doldurması gerekenler de sizlersiniz. Devlet de barışçıl çözüm için samimi ve ciddi ise benim sizlerle, dış dünyayla, diğer arkadaşlarımla ve halkla ilişkilerimi sağlamak zorundadır.

Bu temelde; geniş katılımla toplanan Konferansınız, müzakere sürecinin en temel siyasi mekanizması olmak durumundadır. Kürdistan halklarının bundan sonra hangi hukuk içerisinde bir arada yaşayacağı, dilini, kültürünü nasıl koruyup geliştireceği, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile ve diğer devletlerle hangi hukuk çerçevesinde varlığını sürdüreceği meseleleri eminim ki konferansınızın temel görevlerinden olacaktır. Sizlerin alacağı kararlar ve varacağı sonuçlar bizim yürüttüğümüz müzakere sürecine de yol gösterecektir. Bir halk adına benim tek başıma kararlar almam demokratik olmayacağı gibi gerçekçi de olmaz. Bu nedenle, sizlerin yapacakları çalışmalar neticesinde alacağınız ortak kararlar, her birimizin arkasında duracağı gelecek perspektifi olacaktır.

Yine eminim ki Konferansınız yıllardır en ağır baskılar altında sefalet durumuna düşürülmüş halkımızın ekonomik, sosyal, kültürel açılardan geliştirilmesi için alınması gereken tedbirler konusunda da gerekli hassasiyeti gösterecektir. Eğitim, sağlık, kültür, savunma, ekonomi, diplomasi vb. hususlarda halkın devletle ve halkın kendi arasında uygulayacağı hukukun belirlenmesinde Konferansınız ön açıcı olacaktır. Bu çerçevede yine sizlerin tartışarak alacağı kararlar neticesinde Konferansınızın bu sürecin sonuna kadar kesintisiz çalışmasını sürdürmesinde fayda olduğu inancındayım

Saygıdeğer arkadaşlar

Bireyler de, kurumlar da tarih karşısında daima geçicidir. Bu tarihi dönemde aslolan halklarımızın özgür, onurlu, eşit ve birlikte yaşamını güvence altına alacak ortak ruhu yakalamaktır. Ulusal demokratik birlik çerçevesinde bir arada yürüteceğimiz mücadele, bizlerin en büyük güvencesi ve garantisidir. Bu birliğe katkı sunan bütün çevreleri yürekten kutluyor, birlik ruhunun dışında kalmayı tercih eden çevreleri de bu ilkeler çerçevesinde bir kez daha bu ortak mücadeleye davet ediyorum.

Her dönem de olduğu gibi siyasal mücadelemizin bu döneminde de fedakarlığın en büyüğünü gençliğin üstleneceğinden kuşkum yoktur. Genç arkadaşlarımın her açıdan kendini donanımlı hale getirerek bütün saldırılara karşı hazırlıklı olacağından kuşkum yoktur.

Hakeza Kürdistan demokratik devriminin en büyük kazanımı olan kadın özgürlüğü konusunda Konferansınızın önemli tutum belirlemesi gerektiği inancındayım. Kadının toplum içindeki yerini ve öncü misyonunu doğru bir temelde tanımlamayan hiçbir hareketin gerçek anlamda özgürlüğü savunduğu iddia olunamaz. Kürdistan kadınının bu rolüne biçtiğim yüce değerin gereği olarak ve kadınlara verdiğim söze sadık kalarak bir kez daha diyorum ki kadın özgür olmadan toplum asla özgür olamaz.

Bu duygularla sizleri bir kez daha selamlıyor, Konferansınızın başarılı olması temennisiyle her birinize ayrı ayrı saygılarımı sunuyorum.

Abdullah Öcalan

İmralı Kapalı Cezaevi

Diğer GÜNDEM haberleri

  • PAYLAŞ

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.