Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tan Osman Yılmaz, sunduğu Haber Merkezi programında son İmralı görüşmesinde Öcalan ile milletvekilleri arasında geçen diyaloglara değindi.
İşte Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tan Osman Yılmaz`ın programında yer verdiği İmralı görüşmesinin içeriğiyle ilgili iddiaları...
İMRALI`DA NASIL BİR HAVA VARDI?
Medyada görüşmenin sıcak bir havada geçtiği söylendi ama ben buna katılmıyorum. Güvendiğimiz kaynaklarımız görüşmenin hiç de gösterildiği şekilde olmadığını gösteriyor. Peki nasıl oldu?
Öncelikle görüşmenin 9 saate yakın sürdüğünü belirtelim. Orada BDP`den 3 kişi, Milli İstihbarat Teşkilatı`ndan da 2 kişi vardı. Görüşmeler sırasında MİT görevlileri de orada bulunuyorlardı. BDP`liler Abdullah Öcalan`la baş başa görüşmediler. Bu, en baştan beri biliniyordu.
Bize gelen bilgiler görüşmelerin baştan sona Abdullah Öcalan`ın ezici bir üslup kullanarak geçtiği şeklinde. Hatta yer yer onları aşağılayan ifadeler var. Özellikle Pervin Buldan`ı ve Altan Tan`ı muhatap alarak. Orada en rahat kişi anladığımız kadarıyla Sırrı Süreyya Önder. Diğerlerine daha çok yüklendiği anlaşılıyor.
ALTAN TAN`A FIRÇA
Öcalan, Altan Tan`a karşı şu ifadeleri kullanmış:
"Sen babanın ruhunu incitiyorsun. Senin baban böyle bir adam mıydı? Senin baban, kalbi Allah Allah, peygamber peygamber diye çarpan bir adamdı. Sen ne yapıyorsun? Sen para ve siyaset uğruna babanın ruhuna ters düşecek işler yapıyorsun. Sana yakışıyor mu bu?"
ÖCALAN`IN YAKLAŞIMLARI BDP HEYETİNİ ŞAŞIRTTI
Görüşmeler sırasında Abdullah Öcalan bir bölge ve dünya siyaseti perspektifi ortaya koymuş. Dünya`nın ve Türkiye`nin nereye doğru gittiğini belirleyen konuşma yapıyor, ondan sonra detaya giriyorlar. Artık devletin değiştiğini, eskiden bu devleti yanlış isimlerin yönettiğini ve Türk-Kürt kavgasının bu sebepten başladığını, şimdi devletin kendisine çekidüzen verdiğini, hatalardan vazgeçtiğini, hatta sadece kendi halkıyla barışmanın ötesinde komşu ülkelerle de iyi ilişkiler kurarak büyüyen bir Türkiye sürecinin yaşandığını ifade ediyor. Bölgede çok daha farklı, iyi gelişmeler olacağına vurgu yapıyor. Türkler`in ve Kürtler`in geleceğinin birlikte hareket etmekten geçtiğini, Kürtleri sadece Türkiye sınırları içerisindeki Kürtler gibi görmemek gerektiğini, Irak`taki Suriye`deki Kürtleri de göz önünde bulundurarak hareket etmek gerektiğini söylemiş. Bu şekilde konuşunca Pervin Buldan`ın kafası karışıyor ve şöyle bir ifade kullanmış Öcalan`a: "Sayın Başkan sizi dinlerken sanki bir devlet yetkilisini dinliyormuş gibi hissettim"
Bunun üzerine Öcalan kızıyor Buldan`a ve "ne bekliyordun?" diyor. "Biz 30 seneye yakındır savaşıyoruz ve bu uğurda 100 bine yakın Kürt heba edildi. Şu anda onların acısını ben yüreğimde hissediyorum. Silahla nereye gelebildik, savaşarak ne elde ettiğimizi zannediyorsun? Sonuç olarak geldiğimiz noktayı savaşarak mı elde ettiğimizi düşünüyorsun? Neticede şu anda gelinen süreç İslamcı bir partinin uygulamalarıyla düzeltiliyor. Buna destek olmak gerekmez mi" diye çıkışıyor Pervin Buldan`a.
Pervin Buldan da bunun üzerine, "biz ne elde ettik de çözüm sürecini kabul ediyoruz, anlaşıyoruz. Ben bu uğurda eşimi kaybettim” diyor. Öcalan da ona karşılık olarak da, "ben neyi kaybettim? Gençliğimi, bütün ömrümü bu uğurda feda ettim. Şimdi de 14 senedir bu dört duvar arasında yaşamak zorundayım. Dünyanın nereden gelip nereye gittiğini ben bu dört duvar arasından görüyorum da siz görmüyor musunuz, farkında değil misiniz bu değişiklikleri" diye azarlamış Pervin Buldan`ı.
Görüşmenin baştan aşağı gergin bir havada geçtiği ifade ediliyor.
BDP heyeti yanlarında 2 tane rapor götürmüş. "Biz de Kürtlerin beklentilerini içeren, gösteren bir çalışma yaptık" diyerek Abdullah Öcalan`a uzatmışlar. Öcalan da raporu okumadan, "ne bu! Bana akıl vermeye mi geldiniz! Siz buraya, benim isteklerimi, talimatlarımı muhataplarına götürmek için geldiniz. Burada bakılacak bir şey yok. Her şey netleşmiş vaziyette. Biz anlaştık, ne yapılacağı belli. Sadece siz bu söylediklerimi muhataplarına anlatın ve halkı, örgütü buna hazırlayın. Siz bunun için geldiniz" deyip o iki raporu önlerine bırakmış.
"AYSEL`LE GÜLTAN EVLERİNDE BULAŞIK YIKASIN"
"Aysel Tuğluk`u yıllarca kafası çalışıyor diyerek avukatım olarak çalıştırdım, ona güveniyordum. Ama ne o! Aysel`le Gültan gidiyor dağdaki gerillalarla kucaklaşıyor. Onlar gerillalarla kucaklaşmak için mi TBMM`ye gittiler, milletvekili seçildiler. Gerillalarla kucaklaşarak Kürtler`e ne kazandırdıklarını zannediyorlar. Onlarla kucaklaşanlara devletin nasıl hareket edeceğini bilmiyorlar mıydı, ne elde ettiler acaba. Gültan`la Aysel`e söyle evde bulaşık yıkasınlar artık!"
ÖCALAN BDP`DEN MEMNUN DEĞİL
Öcalan BDP`nin yürüttüğü siyasetten memnun değil. Bu sebeple BDP heyetine:
"Siz benim dediklerimi muhataplarına ulaştıracaksınız ve çalışmalarınızı yapacaksınız. Odadaki televizyonu devlet niye koydu biliyor musunuz? Benim sizin ne yaptığınızı net olarak görmem için koydular. Ne yapacağınızı buradan izleyeceğim" diyor.
AHMET TÜRK`E DE YÜKLENDİ
Abdullah Öcalan Ahmet Türk`le de ilgili olarak şunları söyledi:
"Ahmet Türk geldi benimle konuştu. Mesajlarımı iletmesi gerekirken Başbakan`ı eleştirdi. Niye? Çünkü Ahmet Türk bakıyor. Acaba devletin Kürtler`e tanıdığı hakları ben Ahmet Türk olarak kendi aşiretime tanıyacak mıyım? Ben aşiretime o demokratik hakları tanıyabilir miyim diye düşündü. Bu ona zor geldi. Bu sebeple süreci bozmak için Başbakan`ı eleştiriyor. Çünkü kendisi aşiretine o hakları tanımayacak."
DEVLET`İN ELİNDEKİ TUTSAKLAR KİM?
Alper Tan, Öcalan`ın devletin elindeki tutsaklar diyerek kimleri kastettiği konusundaki düşüncelerini de şöyle aktardı:
"Devletin elindeki tutsaktan kasıt ne Abdullah Öcalan, ne KCK`lılar ne de PKK`lılar. Bunların hiçbirisi değil. O zaman bunlar kim? Ben bunların dışında bir şeyden bahsettiğini düşünüyorum. Sadece kimler olmadığını söylüyorum. Kamuoyuna yansımayan bir şeyi kastettiğini düşünüyorum. Ne olduğunu zaman gösterecek"
Ayrıntı ve kaynak için: [KızıltepeHürHaber]
EK AÇIKLAMA: Bu haberle ilgili Sayın Altan Tan'ın açıklaması için tıklayınız