Egemen bir devleti yıkmak için isyancılara her türlü yardımı alenen yapacaksın. Silah vereceksin, kamp vereceksin, para vereceksin ve üstüne üstlük bunu alenen yapacaksın.
Binlerce sivil biraz da bu yardımlarından ötürü ölecek.
O devletin jeo stratejik pozisyonu, küresel sistemin dengeleri açısından hayati önemde olacak.
Orta ve hatta uzun vadede sen bu dengeyi değiştirecek bir adım atma kudretinden yoksun olacaksın.
Altüst ettiğin o dengeler kurulu sistemin ayarını bozduğundan etnik meseleler, otonom yapılar ortaya çıkmaya başlayacak.
Bu yapının tarihsel, kültürel, ekonomik, etnik ve sosyolojik arka planından bihaber olacaksın.
Bölgenin en iyi donanmış ve büyük ordusu elinde olmasına rağmen, kendi sınırların içinde bir coğrafyada 14 gün savaşacak ama kontrolü ele geçiremeyeceksin.
Aynı anda karakolların basılacak ve şehitler vereceksin.
İspatlanamayan, ispatlanması da üretilen delillere dayandığı için mümkün olmayan davalarla onlarca generalini hapse atacaksın.
Hapse attığın generalleri emekli edeceksin.
Şamar oğlanına dönmüş o askerden performans bekleyeceksin.
3 milyon Kürt'ün statü talebine kulak tıkayacaksın.
Sonra kalkıp sustalı maymuna çevirdiğin medyanın olan biteni yazamamasından, tartışamamasından aldığın güçle, 'Terör er ya da geç kaybetmeye mahkumdur' diyeceksin.
Oldu.
Allah muvaffak etsin...
Akinan, hükümete çok sert eleştiriler getiriyordu... Akinan Cumartesi günü yazdığı yazısında Şemdinli'ye gidip gazetecilik yaptığı için hedef gösterildiğini yazmıştı.
İşte Akinan'ın o yazısı:
Şemdinli'de son derece önemli bir çatışma var...
Resmi kaynaklar 'çatışma yaşanmadığı' yolunda tek bir açıklama yapmıyor.
Bölgedeki kaynaklar şehir merkezine birkaç kilometre mesafeden yükselen dumanları yayınlıyor. Binlerce asker Şemdinli'ye yollanıyor. Ve hala, 'Kontrol sağlanmıştır' şeklinde tek bir açıklama yapılmıyor. Dışişleri Bakanı, 'Ne olduğunu biliyorum ama anlatamam' diyor.
Tıpkı Kuzey Suriye'de olduğu gibi Türkiye açısından hayati önemde bir süreç yaşanıyor. Ve, bir gazeteci olarak çatışan iki taraftan birinin haber sitesi (ANF) saat saat, nokta nokta yaşananları belli rakkamlarla -iddia ediyor-...
O iddiaları, tıpkı Uludere, Dağlıca, Silvan, Kazan vadisi gibi artık önce sosyal ağlarda duyuyoruz. Twitter'ın iletişim mimarisinden ötürü bu iddiayı dillendirdiğiniz anda da ummadık biri (veya resmi bir yapı) anında yanıt verebiliyor. Veya susuyor. Ta ki er ya da geç gerçek ortaya saçılana kadar.
Şu ana kadar anlattığım gazetecilik ve ahval.
Fakat karşı karşıya kaldığım vahim tablo şu:
Kendisine gazeteci diyebilen belli isimlerin beni kasıtlı ve organize bir itibarsızlaştırma (ötesinde hedef gösterme) kampanyasına girişmiş olması.
Saldırılarını nasıl temellendiriyorlar?
'Durup dururken Kamışlı'ya gitti! Bunda bir bit yeniği var. Üstüne üstlük Şemdinli'yi yazıyor. Ortalığı karıştırıyor. Fitne ve fesat bunda!'
Buradan bir kez daha açık ve net ilan ediyorum. İmkanım olsun yarın sabah ne yapar eder Şemdinli'ye giderim. Kandil'e giderim, Halep'e giderim... Haber neredeyse, hayatım pahasına giderim.
Beni mesleki olarak eleştirecek insanlarla ilgili tek kriterim var. Aynı meslekten miyiz? Buyrun haber orada... Sahada... Bana beni atlatarak ders verin.
Gidin, risk alın ve gerçeğin iddia edildiği gibi olmadığını ispatlayın. Devlet politikasını kollamak, resmi açıklamalar çerçevesine sadık kalmak biz gazetecilerin görevi değildir. Biz gerçeğin peşindeyiz. İcazet alarak, belli odakların çıkarlarını gözeterek yapılana gazetecilik faaliyeti denmiyor.