Kızıltepe Belediyesi Su Faturaları konusunda dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir uygulamayı da sessiz sedasız yürürlüğe koydu. Borcun varsa hizmet yok. Anlayışı.
8 ay önce İhsan isminde bir vatandaş bir konuda şikâyet babında bir dilekçe yazmış, Belediyemiz ona cevap verme tenezzülünde bile bulunmamış. Vatandaş geçen gün dilekçenin akıbetini öğrenmek için yeni bir dilekçe ile o dilekçesinin akıbetini sorgulamak istemiş ama sevgili Belediyemiz Su borcun var diye dilekçeyi işleme bile almamışlar ona belediyenin dış kapısını göstermişler.
Her ne kadar 8 ay önce dilekçemi verdiğimde borcum yoktu dediyse de kendisine dış kapıyı göstermelerini bir türlü engelleyememiştir.
Bunun üzerine vatandaş İhsan Başbakanlığın BİMER sistemi üzerinden dilekçenin akıbetini öğrenmek üzere talepte bulunmuş. Başbakanlık Belediyemizden cevap beklemektedir.
Şimdi Belediyemiz Başbakanlığa vatandaşın borcu var size bilgi veremeyiz mi diyecektir?
Ya da Hasan başkanım "Ya mamoste bunlar dedikodu belediye ye gelip aslını öğrenseydin" diyebilir. Bende "Gelemem Başkanım benimde borcum var." diyeceğim. O zaman da doğal olarak "Niye ödemiyorsun?" diyeceksin.
Walla Belediyede yandaşlarınızın faturalarını sildiğinizi öğrendiğim/gördüğüm günden beri bende ödemiyorum.
Evet, Kızıltepe Belediyesi BİLBORD KARİKATÜRÜ su faturaları ödemenin ötesinde çok daha fazla mesaj barındırmaktadır. İşte o mesajları anlayıp bunu tiye alan yazar M. Masum ORAL’ın yazısını izinsiz ve hoşgörüsünü sığınarak siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.
***
TASIK AV
İnsan sabah işe
giderken, su faturasını zamanında yatırmakları için, ceza olarak kurak çöllerde
süründürülen iki adamın hazin hikâyesine tanık olunca bir garip oluyor nedense…
Bu bir bakıma bir
çeşit şiddettir aslında.
Her ne kadar
belediyemizin yüksek zekâ parıltılı mizahını içerse de, bir tehdittir sonuçta…
Farkındasınızdır,
şiddetin artık son bulacağı bir hayatın bizlere tesis edilmeye çalışıldığını
duyuyoruz izlediğimiz gelişmelerden…
Şiddet denilen
kavramın yakamızı hemen bırakmaya niyeti yok gibi…
Kendisini bir afişte
gösterir bazen…
Ki bu mazlumun içinden
çıkan şiddet olunca, yeme de yanında yat kıvamında bir durum çıkıyor ortaya…
Belediyemiz bu afişi
hangi üstün yaratıcılık anlayışıyla gözümüzün içine sokmaya çalıştı bilemiyorum
ancak, su faturasını ödemediğiniz takdir de çöllerde mecnun misali
sürüneceksiniz, sizi bir damla suya hasret bırakacağız mesajını ( ya da
tehdidini) iyi vermiş vesselam…
Hazır böyle bir
düşünce siz de meydana gelmişken, keşke o karikatürde sürünen adamların başına
birer eli kırbaçlı zabıtada dikseydiniz, böylece daha caydırıcı olabilirdi bu
projeniz…
Eminim bu harika
karikatürü gören her Kızıltepeli yurttaş, evdeki musluğundan su aktığı için
Allah’a şükran borçlu hissetmiştir kendisini… Çünkü bu imkâna sahip olmayıp,
çöllere düşmüş bir sürü insanı hayal ettiğinizde, krallar gibi yaşadığınızı
anlar ve minnet borçlu olursunuz…
İşte bizim her acımız
bu kadar da komik aslında. Doğarken kendimizde mevcut bulduğumuz temel bazı
özelliklerimizin kabul edilme süreci ne kadar da sancılı ve trajik geçti
bilirsiniz…
Oysa insanı zorla
“olmadığı bir şey haline” getirme saçmalıkları yarın mizahi malzeme olacak
birileri için… Ardında on binlerce kaybın ve onca zararın olduğu bir dramdan,
bir acıdan, yarın gülünecek şeylerin çıkarılacağını düşündükçe, acınası bir
hayattan geçtiğinden şüphe duymuyor artık insan…
Geçen gün duydunuz mu,
Kızıltepe stadı tadilat gerekçesiyle kendilerine açılmayan ve eğitim
çalışmalarını yapacakları bir alanları olmadıkları için çareyi (gayet haklı
olarak) bir yürüyüş yapmakta bulmuş bazı beden eğitimi öğretmen adayları
herhangi bir yeri kırmadan dökmeden bir basın açıklaması yaptılar. Kaymakamlık
makamına kadar süren bu yürüyüşün bendeki adı “sesini duyurma” çabasıydı.
Eminim ki herkes de bunu böyle algıladı…
Talepleri yerine
getirildi mi, onlara böyle bir hak tanındı mı, eğitim faaliyetleri için
kendilerine yardımcı olundu mu bilmiyorum şimdilik, ancak yürüyüşün hemen
ardından bir güzel deste çiçek yapıp, aralarında en iyi özür dileyecek olan
birkaç kişiyi seçip kaymakam beye bir özür dileme merasimine gitmeleri ancak
bize has bir komediydi…
Kendilerini
geliştirmek, eğitmek ve başarılı olmak için bir zemin arayan, seslerini
duyurmaya çalışan, ilk defa siyasi mesajların yerine, gelecekle ilgili, yarınla
ilgili mesajların verildiği bir insan kitlesinin o mağduriyeti ne kadar iç
burksa da, hemen akabinde “biz bir cahil ettik, sen kusura bakma beyim”
ziyaretine gitmeleri bir o kadar gülünç geliyor insana…
Tıpkı devrim
geldiğinde, artık yol da, su da, elektrik de, sağlık da, eğitim de bedava
olacak diyen bir siyasi gelenekten geldiğini düşünen bir yapının, su faturasını
yatırmadığın takdir de, seni çöllerde süründürmekle tehdit etmesi gibi garip
her şey… Oldukça garip…
Ve normalleşen, kabul
edilir hale gelen bir gariplik…
Sağlıcakla kalın, bir bardak su içsem iyi olur, yarın öbür gün işler ters gidebilir, en azından şimdilik musluk akıyorken, bu izzeti ikramdan nasibimi alayım…
Gotinek pêşiya:
“Law ma mirov ji
tîna bimre, tu tasik av li destê kesî nake”