FEDERAL CUMHURİYET İÇİN HAK-PAR
Jİ BO KOMAREKE FEDERAL HAK-PAR
HAK-PAR HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PARTİSİ
PARTÎYA MAF U AZADÎYAN HAK-PAR
Türkiye’ye Demokrasi Kürdistan’a Özgürlük için;
HAK-PAR
Kürt sorununun barış içinde, adil çözümünü
gerçekleştirmek için; HAK-PAR
Alevi Sorununun çözümü için; HAK-PAR
Kadınlar üzerindeki baskı, şiddet ve eşitsizliğin
sona erdirilmesi için; HAK-PAR
İşçilerden, emekçilerden yana ekonomik politikalar
için; HAK-PAR
Çevrenin ve doğal yaşamın korunması için; HAK-PAR
Kaynakları ekonomik gelişmeye yöneltmek için;
HAK-PAR
Bürokrasi Devleti değil, Halk Devleti için;
HAK-PAR
Yeni bir siyaset tarzı ve iyi yönetim için;
HAK-PAR
SUNUŞ:
Türkiye 7 Haziran seçimlerinden krizle çıktı.
İktidarıyla muhalefetiyle parlamentoda bulunan partiler toplumun verdiği
mesajın gereğini yapmak, uzlaşarak sorunları çözmek yerine kutuplaşmayı
sürdürdüler. Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunlarını çözmek üzere işbirliği
yapmak yerine küçük hesaplar ve aşamadıkları önyargılarla çatışmayı krizi
seçtiler.
Bu tutumlarıyla bir kez daha “çözüm” partileri
olmadıklarını gösterdiler.
Türkiye 1 Kasım 2015 tarihinde yeniden sandığa
giderken bu partilere gerekli dersi vermelidir.
Türkiye’ye ağır bedellere mal olan bu siyasi
tıkanıklık ve yönetim krizi, çözümsüzlükten beslenen, ön yargıların kurbanı,
beceriksiz, siyasetçilerle aşılamaz.
Seçim öncesi “barış”, “özgürlük”, “demokrasi”,
”refah” gibi bir birinden güzel sloganlarla, sorunların çözümüne yönelik çağdaş
seçim bildirgeleriyle toplumdan oy isteyen bu partiler, parlamentoya geldikten
sonra söylem ve vaatlerini unutmakta, tam tersi tutumlar içine girmekte,
merkezi ve yerel rantları paylaşmaktan, toplumun ürettiği zenginlikleri talan
etmekten başka bir iş yapmamaktadırlar. Bu talanı bir biriyle giriştikleri
“sözde” kavganın tozu dumanı ile örtmektedirler.
Siyasi partilerin görevi toplumun temel
sorunlarına çağdaş, siyasi çözümler üretmek olmalıdır.
Seçmen, yıllardır sahnelenen bu kirli,
“çözümsüzlük” oyununu bozmalıdır. Arkalarında yıkım, gözyaşı ve ölümler bırakan
bu siyasi tezgâhı dağıtmalıdır.
Seçmen Türkiye’yi sürekli bir kriz ve kaos içinde
tutan, neredeyse iç çatışmaların eşiğine getiren temel sorunların neden
çözülemediğini sorgulamalıdır.
Kürt sorununun, Alevi sorununun çözümünün, gerçek
bir laiklik ve demokratikleşmenin neden hep ertelendiğinin hesabı sorulmalıdır.
Bu sorunların çözümü partilerin oy devşirme
alanları olmaktan çıkarılmalı, bir devlet politikasına dönüştürülmelidir.
Aksi halde geçici, dönemsel tedbirlerle sorunların
çözümü ertelendikçe gerilim artmakta, çözümsüzlük Türkiye’ye çok daha ağır
bedellere mal olmaktadır.
7 Haziran seçimleri sonrası oluşan mevcut yönetim
krizine yeniden tırmanan şiddet olaylarının eşlik etmesi bu nedenledir.
Şiddet ise çıkmaz bir sokaktır. Ürettiği acı, kan
ve gözyaşı, yıkım bir yana sorunların çözümünün önünü de tıkamakta, daha da
ağırlaştırmaktadır.
Sorunların çözümü için samimi, cesaretli
siyasetçiler ve adil, gerçekçi, uygulanabilir, toplumun geniş kesimlerinin dahil
edildiği demokratik, şeffaf bir proje gereklidir.
Ne yazık ki ortada bu türden bir proje
bulunmamaktadır.
Bugün patlayan bombaların, mayınların, kan kusan
silah seslerinin yükselmesi, ırkçılığın, şovenizmin tırmanması, körüklenen Kürt
düşmanlığının büyük kentlerde linç kampanyalarına dönüşmesi bu çözümsüzlük
politikalarının sonuçlarıdır.
Siyasetçiler, akan kanı, dökülen gözyaşlarını,
anaların babaların feryatlarını, yaşamını yitiren gencecik insanlarımızın acı
görüntülerini izlemekle yetiniyor, hamasi söylemleri tekrarlamakla, suçlu
aramakla vakit geçiriyor ve çözüm üretemiyor.
Savaş politikaları, Türkiye’yi istikrarsızlığa,
ekonomik olarak gerilemeye, asker ve polis ölümlerine yol açsa da asıl ağır
faturasını Kürt halkına çıkarıyor.
Ölümler anaların yüreğini dağlıyor. Kürt
yurtseverliğine kaynaklık eden kentler kasabalar çatışmalar nedeniyle
boşalıyor. Kürt halkı yeniden göçe zorlanıyor.
Araçları, şantiyeleri yakılan, vergilendirme,
cezalandırma adıyla baskılara maruz kalan Kürt iş adamları bölgeden kaçıyor.
Ticari hayat durma noktasına geliyor.
Metropollerde Kürt mahallelerinde hemen her gün
gerçekleştirilen, yol kesme, molotoflu, havai fişekli eylemler halkı canından
bezdiriyor. Kepenk kapatmak zorunda kalan küçük esnaf çek ve senetlerini
ödeyemez duruma geliyor, iflasa sürükleniyor.
Kürt siyaset alanı çoraklaştırılıyor, farklı
düşünen siyasetçilere, partilere yapılan baskılar ve tehditlerle siyaset alanı
tek sesli hale getiriyor
Bir avuç insan tarafından kumanda edilen silahlı
güçlerin vesayeti politika üretimini kısırlaştırıyor. Yaşam silahların
gölgesinde sürdürülmeye zorlanıyor.
Bu durum sürdürülemez.
Bu savaş anlamsız ve kirli bir savaştır, hiç
kimseye yararı yoktur, hiçbir gerekçeyle meşru gösterilemez ve derhal
sonlandırılmalıdır.
Devlet operasyonları durdurmalı, PKK de silahlı
mücadeleye nokta koymalıdır.
Hiçbir proje silah zoruyla, savaşla, zorla bir topluma
dayatılamaz.
Bir arada, barış ve refah içinde yaşamak için
geliştirilen projeler kan ve gözyaşı üzerine inşa edilemez.
Barışçıl demokratik yollar esas alınmadan, Türk ve
Kürt halkı ikna edilmeden zorla dayatılan hiçbir proje meşru olmayacaktır.
Biz Türkiye’nin sorunlarının yapısal olduğunu ve
ancak idari olarak yeniden yapılanmayla gerçek anlamda adil bir çözüme
kavuşturulabileceğini düşünüyoruz.
Bunun için Federasyonu savunuyoruz.
Hak ve Özgürlükler Partisi olarak 1 Kasım 2015
seçimlerine katılıyor, halkımıza temiz, uygar, sorunları siyasetle, diyalogla
çözmeyi hedefleyen barışçıl ve demokratik bir seçenek sunuyoruz.
Bu seçeneğin güçlendirilmesinin tarih bir
sorumluluk olduğunu düşünüyor, barıştan demokrasiden, çok seslilikten yana olan
tüm kesimleri HAK-PAR’a destek olmaya ve iş birliği yapmaya çağırıyoruz.
FEDERAL
CUMHURİYET
Dünyada, tüm çok uluslu coğrafyalarda devletler,
bir arada barış içinde yaşamanın öncelikle bir idari yapılanmadan geçtiğini
görerek Federal yönetim biçimlerine yönelmişlerdir.
Federal sistemler, çok uluslu coğrafyalarda,
halkın eşitlik zemininde bir arada yaşamasının idari şekilleridir. Bugün
dünyanın en gelişmiş uygar ülkeleri aynı zamanda ademi merkeziyetçi, federal
sistemlerle yönetilen ülkelerdir.
Amerika Birleşik Devletleri 52 ayrı “devletten”
oluşmaktadır. Almanya Federal Cumhuriyeti; 16 federal bölgeden oluşmaktadır.
Rusya, Belçika, İsveç, Kanada, Avusturya,
Hindistan, Güney Afrika dahil, 28 ülke federal sistemlerle yönetilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti de, başta Kürt sorunu olmak
üzere kuruluşundan bu yana çözemediği, kangrenleşmiş sorunlarını aşmak için,
kalıcı bir barış için, gelişmiş bir demokrasi için ademi merkeziyetçi bir
yapılanmaya yönelmeli, Türkiye’nin çok dilli, çok kültürlü, çok uluslu
gerçeğine uygun, çoğulcu bir niteliğe kavuşmalı; federal tarzda yeniden
yapılanmalıdır.
Başta Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölge olmak
üzere, farklılıkların gerektirdiği bölgelerde federe yapılar kurulmalıdır.
HAK-PAR federal çözümü öneren tek partidir.
Türkiye federal bir cumhuriyete dönüşmelidir.
KÜRT SORUNU;
Çok uluslu, çok dinli, farklı kültürlerin bir
arada yaşadığı bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’nin bakiyesi üzerinde; tek
millet –tek dil –tek din-tek mezhep paradigması ile “üniter “bir yapı olarak
kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorunu, dün de bugün de Kürt
Sorunudur.
Osmanlı Devleti’nin 1800’lü yıllarda başlattığı
merkezileşme çabaları 1071 yılından bu yana, neredeyse 600 yıldır fiilen
sürdürülen Osmanlı-Kürdistan ilişkilerini/ittifakını bozmuş, Kürdistan’da yerel-özerk
beylikler ortadan kaldırılmış ve ardı arkası kesilmeyen isyanlara neden
olunmuştur.
1.Dünya Savaşı’nda yenilen ve emperyalist
devletlerce işgal edilen Osmanlı coğrafyası dağıldığında, yeniden Türk-Kürt
ittifakı gündemleşmiş; Lozan Antlaşması’na kadar her vesileyle Kürtlerin
haklarının teslim edileceği vaad edilmiş, nihayet 1920 Anayasası’nın11.maddesinde
de “özerkliğe “ kapı aralanmıştır.
Fakat Lozan antlaşması ile kendisini garantileyen
Kemalist rejim, derhal politikasını değiştirmiş, Kürtlerin değil haklarını
vermek, özerkliği benimsemek, tam tersine eşi görülmemiş bir red, inkâr ve imha
politikasını gündemleştirmiştir.
Kürt, Kürdistan demek bile ağır suç haline
getirilmiş, Kürt dili ve kültürü dâhil, Kürde dair her şey yasaklanmıştır.
1924 Anayasası ile Türklüğe dayalı “üniter” tekçi,
aşırı merkeziyetçi bir toplumun inşasına girişilmiştir.
Kürtlerin hak ve özgürlükleri, kendi ülkelerinde
kendilerini yönetme hakları gasp edilmiş, buna karşı gelişen her itiraz,
direniş, isyan, başkaldırı, soykırıma varan bir ağırlıkta kanla bastırılmıştır.
Son yıllara kadar ağır asimilasyon politikalarına
ek olarak, Kürdistan hep sıkıyönetimler, olağanüstü hal yasalarıyla yönetilmeye
çalışılmış, İstiklal Mahkemeleri, Şark Islahat Planları, Mecburi İskân
Kanunları, köy boşaltmaları ile Kürtler kitleler halinde batı illerine
sürülmüş, para- militer yapılanmalar, faili meçhul cinayetler eşliğinde bölge,
sürekli bir savaş hali içinde tutulmuştur.
Kürt sorununun özü bu inkarcı ve baskıcı
politikalardır.
Kürt sorunu bugüne geçmişten miras kalan ve adil
bir çözüm bulunamadığı için sürüp gelen, giderek ağırlaşan, topluma büyük
bedellere mal olan bir sorundur.
Kürt sorununda izlenen şiddet politikaları
toplumda şovenizmi ve militarizmi güçlendirdi.
Demokrasinin gelişememesinin ve sıkça askeri
darbelerle kesintiye uğramasının altında bu çözümsüzlük ve şiddet politikaları
vardır.
Öte yandan, silaha ve şiddet politikalarının
sürdürülmesine ayrılan devasa maddi kaynaklar, iç barışın olmaması, ekonominin
de sağlıklı gelişimini frenledi.
Sürekli tırmandırılan Kürt düşmanlığı ve baskı
politikaları toplumlararası öfkenin birikmesine yol açtı. Bu gün toplumsal
barış ciddi bir biçimde tehdit altındadır.
Ortadoğu’da sorunlarını barışçıl yollarla,
demokratik ve adil yöntemlerle çözemeyen toplumların içine sürüklendiği
dramatik süreçler bizim için de geçerlidir.
Bu nedenle HAK-PAR Federal yapılanmayı
önermektedir.
50 bin canın kaybına, bölgenin alt üst olmasına,
milyonlarca insanımızın göçüne ve büyük maddi kayba yol açan, demokratikleşme
ve gelişme yarışında geri kalmaya, komşu ülkelerle sürekli olarak gerilim
içinde olmaya, dünya kamuoyu nezdinde de ciddi itibar kaybına neden olan son 30
yıllık bir çatışma döneminin sonlandırılması, makul, adil bir çözümün bulunması
için de henüz dişe dokunur bir gelişme sağlanamamıştır.
Gelinen aşamada Devleti yönetenler de artık bu
yanlış politikanın sorunu çözmeye yetmediğini görüyorlar. Baskı ve şiddet
yöntemleriyle sonuç alınamayacağı anlayışı güçleniyor ve barışçı bir çözüme
yönelik arayışlar toplumda büyük destek görüyor.
Son iki yılda “çözüm ve barış süreci” adıyla
başlatılan süreç, geniş toplumsal kesimler tarafından desteklense de sonuca
ulaştırılamadı.
2 yıllık çatışmasızlık ortamının yarattığı umut
çabucak bozuldu. 7 Haziran seçimleri öncesi başlayan gerilim ve provokasyonlar,
seçimlerden sonra tırmanan şiddet olaylarıyla nihayet süreci sekteye uğrattı ve
yeniden çatışma ortamına sürüklenildi.
Bu gün “buzdolabına” kaldırılan “Çözüm Süreci” ile
Kürt sorununun çözümü değil, PKK’ya silah bıraktırmak amaçlanıyor.
Biz HAK-PAR olarak öteden beri, silahların
susmasını, şiddetin toplum hayıtından çıkarılmasını, Kürt sorununun barışçı
yöntemlerle çözümünü istedik.
Bize göre bu mümkündür. Bu nedenle söz konusu
süreci destekliyoruz.
PKK silah bırakmalı ve devlet de hem siyasetin
yolunu açmalı, hem de Kürt sorununun çözümü yönünde güven verici adımlar atmalı.
Bize göre PKK’nin silah bırakması ve şiddetin sona
ermesi kendi başına bile önemli bir adım olacaktır. Böylece sorunun barışçı
çözümünün ve demokratikleşmenin önündeki önemli bir engel ortadan kalkacaktır.
Bunun için devlet de üstüne düşeni yapmalı.
Bir afla dağdakilerin inmesine, hapisteki siyasal
tutukluların çıkmasına, yurt dışındakilerin dönmesine ve tüm bunların siyasal
ve toplumsal hayata katılabilmesine olanak sağlanmalı;
Şiddeti yöntem olarak dışlayan tüm partilerin
kendi adları ve programlarıyla serbestçe çalışabilmesinin yolu açılmalı;
Yüzde 10 barajı kaldırılmalı;
Koruculuk sistemi kaldırılmalı, korucular
silahsızlandırılmalı ve başta tarımcılık ve çevre koruması olmak üzere çeşitli
sektörlerde korucular istihdam olanağı sağlanmalı;
Suriye sınırı boyundaki mayınlı alan temizlenip
tarıma açılmalı ve topraksız köylülere dağıtılmalı. Son 30 yıllık savaş boyunca
mayınlarla kirlenmiş diğer topraklar da temizlenmeli.
Öte yandan, salt PKK’nin silah bırakmasıyla ve
siyasetin demokratikleşmesi yönündeki bazı adımlarla bu tarihi ve toplumsal
sorun çözülmüş olmaz.
Sorunun çözümü, asıl olarak da Kürt halkının gasp
edilen temel haklarının sağlanmasıyla mümkündür.
Dünyanın başka yerlerinde benzer boyuttaki ulusal
ve etnik sorunlar nasıl çözülmüşse öyle yapılmalıdır.
Son yıllarda Kürt gerçeğinin kabulü yönünde bazı
adımlar atıldı.
Yine Kürt sorununun serbestçe tartışılması, Kürtçe
kitap ve dergilerin, Kürtçe müzik eserlerinin serbestleşmesi, TRT-Şeş’in (şimdi
TRT-Kurdi) Kürtçe yayın yapması, bazı üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı
bölümlerinin açılması gibi olumlu gelişmeler oldu. Ancak bunlar sorunun
çözümüne yetmiyor.
Köklü ve kalıcı çözüm için daha kapsamlı, cesur
adımların atılması gerekiyor.
Çözüm elbette adil olmalıdır, bu da eşitlik
temelinde yeni bir yapılanmayla mümkündür.
Bunun için Kürtleri yok sayan, ülkeyi tek renge
boyamak isteyen anlayış ve bu anlayışa uygun tekçi sistem terk edilmeli,
federal bir sistem benimsenmelidir.
Dil ve inanç bakımından birden fazla halkın, etnik
grubun yaşadığı, yani toplumsal yapının çok renkli olduğu bütün uygar ülkelerde
federal sistem geçerlidir.
Federasyon, barış içinde bir arada yaşamanın
biçimidir.
Bu nedenle biz HAK-PAR olarak federasyonu
savunuyoruz ve bu ülkede böylesine eşitlikçi adil bir çözümü savunan tek
partiyiz. Türkiye yeni anayasa ile ademi merkeziyetçi, federal bir sistemi
benimsemeli.
Kürtçe Türkçenin yanı sıra resmi dil olmalı;
ilkokuldan üniversiteye kadar okullarda okutulmalı ve kamu alanında serbestçe
kullanılmalıdır.
Anadilde eğitim hakkı aynı zamanda Arap, Laz,
Çerkez gibi, ülkemizde yer yer yoğun topluluklar halinde yaşayan diğer etnik
grupların dil ve kültür özgürlüğü için de gereklidir.
Kürtlerin yok sayan anlayış sona erdikten sonra,
son dönemde siyaset adamları Kürtlerle Türklerin kardeş olduğunu sık sık dile
getirmektedirler. Ne var ki, bu kardeşlik edebiyatının sorunu çözmeye
yetmeyeceği açıktır.
Gerçek kardeşlik, özgürlük, eşitlik ve karşılıklı saygı
temelinde olmalıdır. Kardeşlik hukukunda eşitlik ve adalet vardır.
Bu nedenle Türk kardeşin neyi varsa Kürt kardeşin
de; ne eksik ne fazla, aynısı olmalıdır. Biz HAK-PAR olarak işte böylesine bir
kardeşliği savunuyoruz.
Kürt sorununun böylesine adil ve eşitlikçi bir
temelde çözümünü isteyen, özgürlük ve barış isteyen yurttaşlardan oy istiyoruz.
ALEVİ
SORUNU, İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
Alevi sorunu da ülkemizin önemli sorunlarından
biri. Bu ülkede yaklaşık 15-20 milyon dolayında bir nüfusa sahip oldukları
tahmin edilen Aleviler, uzun dönem ayrımcılığa uğradılar, baskı gördüler ve
kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar.
Son dönemlerde yürütülen haklı ve meşru mücadele
ile Alevi sorunu daha görünür oldu.
Aleviler artık daha çok dernek ve cem evleri
kuruyor, ayinlerini görece daha rahat yapıyor olsalar da hâlâ Alevi sorunu
gerçek anlamda çözüme kavuşturulmuş, haklı taleplerine cevap verilmiş değil.
Örneğin Cem evlerinin statüsü tanınmadı, din dersi zorunlu olmaktan
çıkarılmadı.
Biz HAK-PAR olarak öncelikle devletin Aleviliği
kendine göre tanımlama anlayışını terk etmesi gerektiğini düşünüyor ve
Alevilerin tüm haklı ve meşru taleplerinin geciktirilmeden karşılanmasını
istiyoruz.
Alevilerin yanı sıra, diğer inanç grupları,
örneğin Hıristiyanlar, Museviler ve Êzdi Kürtler üzerinde de ayırımcılık ve
baskı türlü biçimlerde sürmekte. Bunun giderilmesi gerçek bir laikliğin hayat
bulmasıyla mümkündür.
Bu ülke hiçbir dönemde laik olmadı.
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi Sünni-Hanefi İslama
göre biçimlenmiş bir devlet kurumu var oldukça ve aynı inanca uygun din dersi
tüm yurttaşlar için zorunlu oldukça laiklikten söz edilemez.
Diyanet İşleri Başkanlığı bir vakfa, özel kuruma
dönüşüp Sünni Müslümanlar için gerekli hizmeti sunmayı sürdürebilir.
Din dersi ise zorunlu olmaktan çıkarılmalı.
Her inancın mensupları dini hizmetlerini yerine
getirmek için vakıflar ve benzeri kurumlar oluşturabilirler.
Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi için
devlet din alanından elini çekmeli. Hiçbir inanca baskı yapılmamalı, hiçbir
inanca imtiyaz tanınmamalı.
Biz HAK-PAR olarak böylesine gerçek bir laikliği,
inanç özgürlüğünü savunuyoruz.
Bu nedenle inanç özgürlüğünden yana ve baskıya
karşı olan tüm yurttaşlardan oy istiyoruz.
DIŞ POLİTİKA
KARŞILIKLI SAYGI
VE BARIŞÇIL
BİR ZEMİNE OTURMALIDIR
Türkiye, bu gün hemen tüm komşularıyla; Irak,
İran, Suriye, Rusya, Ermenistan, Yunanistan ile bunların dışında Arap ülkeleri,
İsrail, AB ve ABD ile de sürekli sorunlu bir dış politika izlemektedir.
Neredeyse “kavga” içinde olmadığı ülke yok
gibidir. Bu durum sürdürülebilir değildir. Türkiye’nin dış politikasını
etkileyen komşularıyla sürekli gerilim içinde tutan konuların başında Kürt
sorunu gelmektedir.
Geçmişte Irak politikasını belirleyen Kürt
karşıtlığının, anlamsız “kırmızı çizgilerin” bu gün aşılması, Güney Kürdistan
hükümeti ile dostane ilişkiler geliştirilmesi hem Kürtleri sevindirmiş hem de
Türkiye’ye ciddi ekonomik kazançlar sağlamıştır.
Türkiye Güneydeki Kürtlerle geliştirdiği olumlu
ilişkileri, Suriye’de, İran’da yaşayan Kürtlerle de sürdürmelidir.
Komşu Irak’ta taşların yerine oturmaması, Sünni ve
Şii Arap kesimi arasında süregelen şiddet olayları, ardından Suriye’deki iç
savaş, bölgede radikal terör gruplarının, El Kaide’nin ve onun bir türevi olan
IŞİD’in güç kazanıp hem bu ülkeler, hem de genel olarak bölge ve dünya
ölçeğinde ciddi bir soruna dönüşmesine yol açtı.
IŞİD son dönemde saldırılarını yoğun biçimde Kürt
bölgelerine yöneltti, Kürt halkı bakımından yeni trajedilere, göçe ve
katliamlara yol açtı.
Bölge ülkeleri arasındaki rekabetten yararlanan,
belli dış desteklerle büyüyen bu örgüt şu anda küçümsenmeyecek genişlikte bir
alanı kontrol etmektedir. Akıl almaz barbarca yöntemlere başvuran IŞİD, sözde
İslam adına hareket ediyor ve böylece en başta da İslam’ın prestijini sarsıyor,
zararını en çok İslam dünyasına veriyor.
IŞİD’in etkisiz kılınması bugün bölge ülkeleri ve
tüm dünya için hayati bir önem kazanmıştır. Bunun için sorumluca bir tutuma ve
ciddi bir işbirliğine ihtiyaç vardır.
Irak ve Suriye’ye barışın ve istikrarın gelmesi,
Filistin ve Kıbrıs sorunu gibi bölgedeki diğer önemli sorunların çözümü için
Birleşmiş Milletler Örgütü üstüne düşeni yapmalı ve dünyamızdaki büyük ve
etkili güçler sorumlu davranmalıdırlar.
Biz Hak ve Özgürlükler Partisi olarak; ulusların
kendi kaderlerini belirleme hakkını tereddütsüz savunuyoruz.
Ulusal ve bölgesel sorunların çözümünde kuvvet
kullanmama, silahlanma yarışının durdurulması, kaynakların eşitlikçi ve barışçı
bir dünyanın kuruluşuna harcanması için etkin bir politika yürütülmesi
gerektiğini savunuyoruz.
Hak ve Özgürlükler Partisi, komşu ülkelerle barış
içinde yaşamaktan ve var olan sorunların barış içinde, görüşmelerle yoluyla
çözümünden yanadır.
SURİYE’DE İÇ
SAVAŞ VE BATI KÜRDİSTAN
Suriye’de 4 yıldır devam eden iç savaş bu ülkede
yaşayan tüm halklar açısından tam bir drama dönüşmüş durumdadır.
Statükonun korunması ve toplumun talebi olan
demokratik değişimin önünün kesilmesi, kirli, kanlı iktidarın korunması için
direnen BAAS yönetimi ülkesini yıkıma sürükledi. Yakılan, yıkılan kentler, yüz
binlerce ölü ve yaralı, milyonlarca mülteci üreten bu iç savaş nedeniyle Suriye
kan içindedir.
Bölge devletleri ve emperyalist güçler kendi
“teröristleri” ile bu kanlı sürece dahil olmuş durumdadır.
Biz Hak-PAR olarak iç savaşın bir an önce son
bulması için Birleşmiş Milletler’in harekete geçmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Suriye’de serbest seçimler yoluyla merkezi yönetim
kurulmalı,Sünni Arapların, Nusayrilerin, Kürtlerin ve Dürzi’lerin çoğunluk
oluşturdukları bölgelerde özerk yönetimler oluşturulmalıdır.
Biz, demokratik ve federal bir Suriye den yanayız.
Batı Kürdistan’da yaşayan ve kendi toprakların
savunan Kürt kardeşlerimizle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Farklı
Kürt grupları arasındaki sorunların Duhok mutabakatı esasa alınarak çözüme
kavuşturulma çabalarını destekleyeceğiz
AB ÜYELİĞİ
VE AVRUPASTANDARTLARINDA,
ÇOĞULCU-KATILIMCI
BİR DEMOKRASİ
Biz HAK-PAR olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği
üyeliğini destekliyoruz ve tam üyeliğin bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz.
Bunun için Türkiye bir an önce gerekli reformları tamamlayarak AB üyeliğinin
gereklerini yerine getirmelidir.
Türkiye, tam üyeliğin gecikmesiyle ilgili olarak
AB ülkelerini suçlamasına rağmen, kendisi söz konusu reformları yapmakta hep
gecikti, ağır davrandı, ayak sürüdü. Kopenhag Kriterleri’nin gereğini yerine
getirmek ve AB üyeliğinin gerektirdiği diğer adımları atmak Türkiye’nin demokratikleşmesi,
şeffaflaşması, ekonomik gelişmesi için de hayati önemdedir. Biz AB
standartlarında çoğulcu, katılımcı bir demokrasiyi savunuyoruz.
Düşünce, örgütlenme ve basın özgürlüğü önündeki
tüm engeller kaldırılmalıdır. Venedik Şartı’na uygun olarak şiddeti dışlayan
tüm siyasi partiler, dernekler serbest olmalıdır.
Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası, Ceza Yasası
demokratikleştirilmeli; TMK kaldırılmalı. Seçim barajı tümden kaldırılmalı, her
parti aldığı oy oranında
Parlamento’ya temsilci sokabilmeli ve aldığı oy
oranında hazine yardımı alabilmeli. Ülke genelinde ya da yerel planda
yurttaşların hayatını etkileyecek önemli konularda genel ya da yerel
referandumu savunuyoruz.
Böylece yurttaşların kendilerini ilgilendiren
konularda söz ve karar sahibi olmasını istiyoruz. Barış ortamı ve çağdaş
standartlarda bir demokrasi, yönetimin açık ve şeffaf olması, iyi bir yönetimin
de koşuludur.
YENİ, SİVİL,
DEMOKRATİK BİR ANAYASA
Bugün parlamentoda bulunan partiler bir önceki
seçimde de yeni sivil bir anayasa yapacakları sözü ile sizlerden oy istediler.
Ancak 12 Eylül darbe anayasası halen orta yerde
duruyor.
Aradan geçen bunca yıla rağmen bir anayasa
yapamayan partiler bir kez daha sizden oy isteyecekler. Onlar anti demokratik
bu anayasadan memnunlar. Sadece işlerine geldiği kadar bir değişiklikle durumu
kurtarmaya çalışmaktadırlar.
Bu anayasa bir an önce tümden değişmelidir.
HAK-PAR olarak yeni, sivil, demokratik bir
anayasadan yanayız.
Öyle bir anayasa ki bugün ülkenin yüz yüze olduğu
önemli sorunların, Kürt sorununun, Alevi sorununun çözümü için zemin oluştursun
ve çağdaş, çoğulcu, katılımcı bir demokratikleşmeyi sağlayabilsin.
Yeni anayasa özellikle şu üç esası içermelidir:
Ülkenin çok renkli toplumsal yapısına uygun olarak herkesi kapsayan bir
vatandaşlık tanımı, yerinden yönetime
elveren ademi merkeziyetçi bir siyasal ve idari
yapılanma, anadilde eğitim.
Yeni anayasa bunun yanı sıra AB standartlarında
temel hak ve özgürlükleri içermelidir.
KADIN
HAKLARI VE KADINA ŞİDDETİN ÖNLENMESİ
Ülkemizde kadınların toplumsal ve siyasal yaşama
katılımı henüz AB standartlarından oldukça geridedir. Birleşmiş Milletlerce
kabul edilen ve Türkiye’nin de tarafı olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne (CEDAW) uygun olarak ülkemizde kadınların
toplumsal ve siyasal yaşama eşit katılımı önündeki engellerin kaldırılmasından
yanayız.
Ülkemizde kadına karşı şiddet ne yazık ki yoğun
biçimde devam etmekte.
Her gün, ortalama olarak 3-4 kadın, yakınları,
eşleri ve sözde sevdikleri tarafından katlediliyor.
Biz HAK-PAR olarak kadına karşı şiddeti önlemek ve
onların toplumsal ve siyasal yaşama daha etkin biçimde katılımını sağlamak için
yoğun çaba gösterilmesinden yanayız.
Kadınları şiddetten korumak için yeter sayıda
koruma evi, güvenlik tedbiri ve kadının ayakları üstünde durmasına yarayacak
diğer ekonomik ,sosyal ve hukuki tedbirleri alınmalıdır. Kadına karşı şiddeti
besleyen günü dolmuş yargıları gidermek için çocukların ve yetişkinlerin
eğitimi önemlidir. Ders programların içeriği buna uygun düzenlenmeli.
Eğitim sistemini, savaşları ve şiddeti kutsayan
anlayışlardan, ırkçı-şoven söylemlerden arındıracağız.
Kendisinden başkasını, toplumdaki ve dünyadaki
farklı renkleri düşman gibi gören anlayışla mücadele edeceğiz. Çocuk ve
gençlerde insana sevgiyi, hoşgörüyü teşvik edeceğiz. Yıllardır süre gelen iç
savaş da toplumda şiddet eğilimini besledi ve bu, kadına ve çocuğa karşı şiddet
dahil, çeşitli biçimlerde dışa vuruyor.
Toplum öfkeli ve her an patlamaya hazır insanlarla
dolu. HAK-PAR olarak sorunları barışçı yöntemlerle, adalet ve eşitlik temelinde
çözerek, böylece iş barışı sağlayarak şiddeti toplum yaşamından çıkaracağız.
Biz buna talibiz.
İŞÇİ HAKLARI
Ülkemizde işçi hakları henüz AB standartlarından
oldukça geride. İşçilerin yüzde olarak büyük oranı sendikasız. Özellikle
taşeron şirketlerdeki işçilerin durumu daha da vahim.
Her gün ortalama 3-4 işçi iş kazalarında hayatını
kaybediyor. İşçi haklarını koruyan mekanizmalar yetersiz veya iyi işlemiyor;
yeter bir denetim yok. Bunu sağlamak emekten yana bir yönetim anlayışıyla
mümkündür.
HAK-PAR olarak işçi haklarının çağdaş, uygar
ülkeler düzeyinde gerçekleşmesi için çalışacağız. Çalışanların iş sağlığı ve
güvenliği için ciddi ve etkin tedbirler alacağız. Türkiye’de 2015 yılında, dört
kişilik bir aile baz alınarak tespit edilen yoksulluk sınırı 3500 tl, açlık
sınırı ise 1.427 tl iken Asgari ücretin 1200 tl olarak tespit edilmesi utanç
vericidir.
Türkiye’de işçilerin nerdeyse yarısı asgari ücret
almaktadır. Türkiye’nin ekonomik olarak da “çağ atladığını” söyleyen Hükümetler
asgari ücretten dahi vergi almaktadırlar.
HAK-PAR asgari ücreti yoksulluk sınırının üstünde
olması gerektiğini savunmaktadır. HAK-PAR emekten, emekçiden yanadır.
ÇOCUK
HAKLARI
Türkiye pek çok uluslararası antlaşmalar gibi
“çocuk hakları” antlaşmasına da imza atmıştır.
Ancak bu konuda da yükümlülüklerini yerine
getirmekten çok uzaktır. Çocuklar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
sürdürülen kirli savaşın en büyük mağdurudurlar.
Bu gün 20 milyondan fazla bir nüfusa sahip
Kürtlerin çocukları en temel hak olan ana dillerinde eğitimden yoksundur.
Ana dillerini kullanamayan çocuklar çocuk hakları
bildirgesi”nde sıralanan hangi haklarını sağlıklı kullanabildiklerinden
bahsedilebilir?
HAK-PAR “Çocuk hakları sözleşmesi”nde yer alan tüm
hakların hayata geçirilmesi için öncelikli çaba içinde olacaktır.
Çocuklarla ilgili düzenli ve güncel veri ve bilgi
sağlanması için kapsamlı bilgi üretim sistemi kurulmasını sağlayacaktır
HAK-PAR, tüm ilgili konu ve süreçlere çocukların
anlamlı katılımının sağlanması için fırsatların yaratılması için çalışacak,
çocukların düşünce özgürlüğünün ve adalete erişiminin güvence altına alınması
için çaba harcayacaktır.
ENGELLİLER
ALEYHİNE VAR OLAN KOŞULLAR DÜZELTİLECEKTİR
Türkiye’de engelli vatandaşların sorunlarına
yönelik yeterli duyarlılık yok.
Bu alanda da dünya standartların oldukça
gerisindeyiz. Engellilerin nerdeyse yüzde 90’ı eğitim olanaklarından yoksundur.
Çoğunlukla yoksullukla cebelleşen, istihdam
edilmeyen engelliler, kentlerde , iş yerlerinde, okullarda ve toplumsal yaşamın
diğer alanlarında sayısız fiziki engelle de mücadele etmek zorunda
kalmaktadırlar.
HAK-PAR engelliler aleyhine var olan fiziksel
koşulların, engellilerin yaşamını kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi,
toplumun bu konudaki bilincinin yükseltilmesi için özel çaba içinde olacaktır.
Öncelikle engelli vatandaşlara yönelik mesleki
eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine önem verilecek, hangi işlerde
çalışabilecekleri bilimsel yaklaşımlarla tespit edilecek ve çalışma hayatında
yer almaları sağlanacaktır.
HAK-PAR engellilerin aile yaşamına tam olarak
katılmalarını destekleyecek, Engellilerin kendi kendilerine yeterli olabilmesi
hedefiyle, tüm engelliler koruyucu, bakıcı aile ile birlikte sosyal güvenlik
kapsamına alınacaktır.
DOĞAL
ÇEVRENİN KORUNMASI
Modern, çağdaş kent ve bölgeler, yaşanılır bir
kırsal alan için doğayı gözümüz gibi korumak, doğanın tahribini önlemek
gerekir. Biz HAK-PAR olarak bunun öneminin bilincindeyiz.
Yeşil alanları korumak, çoğaltmak; yani ülkenin
orman ve bitki örtüsünü, hayvan türlerini korumak ve zenginleştirmek, yapılması
gereken işlerin başında geliyor.
Kentleşme ve sanayileşme titiz bir doğayı koruma
anlayışıyla paralel yürümeli. Havayı, toprağı, akarsuları, göl ve denizleri
kirleten, su alanlarını kurutan, plansızca ve bilinçsizce bir sanayileşme ve
kentleşme insanı mutlu etmez, Dünyamızı yoksullaştırır, hayatı yaşanılmaz hale
getirir.
Kimyasal zehirlerle, ilaç ve hormon takviyeleri
ile, genetiği değiştirilerek yaratılan gıdalar ve ürünlerle sağlıklı bir yaşam
sürdürülemez.
Fosil yakıtların yakılması ile elde edilen
enerjinin doğaya, insan sağlığına ağır bir maliyeti olduğu görülerek
yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeli, çevre sorunlarının çözümünde
alanlarında uzman sivil toplum örgütleri ile işbirliği esas alınmalıdır.
Doğayı korumak geleceğimizi korumaktır. Doğayı
korumak çocuklarımıza iyi bir dünya bırakmaktır.
Bu nedenle anaokulundan başlayarak eğitim
sisteminde doğayı korumanın önemini işleyen programlara yer vermeliyiz.
Gençlerimiz bu anlayışla şekillenmeli
EKONOMİK
GELİŞME, İŞSİZLİĞİ VE YOKSULLUĞU GİDERME
Ekonomik gelişme, istikrara ve kaynakların iyi
kullanılmasına bağlıdır. Yukarda dile getirdiğimiz sorunların, özellikle de
Kürt sorununun çözümü, çağdaş bir laikleşme ve demokratikleşme, ülkeye barış ve
istikrar getirecek, önemli kaynakların tasarrufuna yol açacaktır.
Bu ülke, iç ve dış barışını sağlayamadığı için,
yıllardır kaynaklarının önemli bir bölümünü silahlanma gibi ölü bir alana
yatırmaktadır. Diğer bir deyişle yüz milyarlar savaş uçaklarına, savaş
gemilerine, tanklara, toplara, kurşuna, bombaya gitmektedir. Salt 1980’li
yıllardan
beri Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş
nedeniyle, yitirilen ve parayla ölçülemeyecek 50 bini aşkın can bir yana, resmi
rakamlara göre bir trilyonu aşkın savaş harcaması yapılmıştır. Ülkenin yanıp
yıkılması, özellikle Kürdistan ekonomisinin çökmesi bir yana. Bölge ekonomisi
canlı hayvan ve yün, deri, süt, yağ, peynir gibi hayvan ürünleri bakımından hem
Türkiye’yi, hem tüm Ortadoğu’yu beslerken, yıllardır yaşanan savaş ve yıkım
nedeniyle Kürdistan’da hayvancılık çökmüş, Türkiye hayvan ürünleri bakımından
dışarıya muhtaç hale gelmiş, gıda maddeleri fiyatları bakımından akıl almaz
derecede pahalı bir ülke olmuş, bu ise yoksulluğu katlamıştır.
Yunanistan, Kıbrıs ve diğer komşularla barış
içinde bir arada yaşama, sorunları diyalog yöntemleriyle çözme yerine, izlenen
yanlış politikalar da silahlanmanın diğer bir nedenidir. Oysa hem iç, hem dış
barış mümkündür ve bu izlenecek doğru politikalara bağlıdır.
Biz HAK-PAR olarak iç ve dış sorunların barışçı ve
adil çözümünü temel alan bir partiyiz. Böylece hem iç barışı sağlamak, hem de
bölge barışına katkıda bulunarak, komşularımızla barış içinde yaşamak
mümkündür. Böyle bir durumda ülkenin büyük kaynakları silahlanma gibi ölü ve
savaş gibi yıkıcı alanlara harcanmayacak, ekonomik ve sosyal gelişmenin
hizmetine koşulacaktır. Böylece silaha ve savaşa giden yüz milyarları üretime
yönelteceğiz, yeni ve geniş istihdam alanları yaratacağız, işsizliği
önleyeceğiz, yoksulluğa son vereceğiz.
Ülkenin kaynaklarını tanka topa, bombaya kurşuna
değil, işe, ekmeğe, kitaba harcayacağız. Barış, özellikle Kürdistan bakımından
tarım ve hayvancılığın canlanmasına yol açacak ve bu alanda bugünkü dar boğazı
aşacağız.
Barış ve demokrasi Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi
de sağlayacak ve bu ülkemizin ekonomik gelişmesi, işsizliğin ve yoksulluğun
önlenmesi için yeni geniş olanaklar sağlayacaktır.
Türkiye"de bölgeler arası gelir dengesizliği
had safhada. Özellikle Kürdistan"ın birçok şehrinde kişibaşına milli gelir
bin doların altındadır.
Hak-Par, bu dengesizliği ortadan kaldırmak için bu
bölgelere ilişkin özel bir yatırım ve kalkınma programı uygulayacaktır. Halk
yığınları ile varlıklılar arasındaki gelir dengesizliğini azaltmak için vergi
ve ücret politikası gözden geçirilecektir. Dolaylı vergilerle çalışan
yığınların üzerine yüklenen vergi sistemi yeniden değerlendirilerek çok
kazanandan çok vergi alınacak. Buradan sağlanan gelirler sosyal transfer
politikaları ile yoksul halk yığınlarına aktarılacaktır.
Kürdistan"da yaşanan kirli savaş, milyonlarca
insanın yerini yurdunu terk etmesine neden oldu. Kirli savaşın ve devlet
terörünün mağduru olan halkımızın tekrar topraklarına dönmesi, maddi ve manevi
kayıplarının karşılanması için özel bir ekonomik ve sosyal politika
uygulanacaktır.
GÖÇ VE
GERİYE DÖNÜŞÜN ÖZENDİRİLMESİ
Bu gün Kürdistan’dan savaş, yoksulluk ve işsizlik
nedeni ile göç ederek metropollere sığınmış olan milyonlarca Kürt, adeta
mülteci konumuna düşmüştür.
Metropollere sığınmış olan halk en ağır işlerde ve
en geri hizmetlerde çalışmak zorunda kalmıştır.
Ağır çalışma ve barınma sorunları ile
boğuşmaktadır. Gençler büyük kentlerde hızla savrulmuş ve bataklıklara
sürüklenmiştir.
Bu düşürülmüşlük bir kader değildir.
Bu nedenle göç eden Kürtler derhal memleketlerine
dönebilsin diye gerekli tüm koşullar hazırlanmalıdır.
Kürdistan"da yaşanan kirli savaş, milyonlarca
insanın yerini yurdunu terk etmesine neden oldu. Kirli savaşın ve devlet
terörünün mağduru olan halkımızın tekrar topraklarına dönmesi, maddi ve manevi
kayıplarının karşılanması için özel bir ekonomik ve sosyal politika
uygulanacaktır.
Savaş sırasında yakılan, yıkılan ve boşaltılan
köyler yeniden onarılmalı, yaşanılır kılınmalıdır.
Mağdurlara devlet tazminat ödemelidir.
Savaş, işsizlik ve yoksulluk nedeni ile
metropollere göç etmiş insanların geriye dönüşü özendirilmeli ve yaşam
standartları yükseltilmelidir.
BÜROKRASİ
DEVLETİ YERİNE HALK DEVLETİ
Türkiye’nin büyük kentleri, özellikle de Başkenti
Ankara’ya bakınca, bu ülkede bürokrasinin ne derece yaygın ve ağır biçimde
toplumun üstüne çöktüğü görülür.
Her yanda dev hükümet binaları, bakanlıklar, genel
müdürlükler, askeri garnizonlar, devasa komutanlık binaları, envai çeşit resmi
kurum…
Türkiye bir sivil asker bürokrasi devletidir.
Dünyanın hiçbir ülkesi, hiçbir başkent böyle
değildir. Bu devasa bürokrasi çarkı ülkenin kaynaklarını tüketen, üretici
olmayan, aynı zamanda hantal ve hayatı zorlaştıran bir işleyişe sahiptir.
Bir devletin büyüklüğü binalarının ihtişamıyla
değil, halkına verdiği hizmet ve sağlayabildiği özgürlük ve mutlulukla ölçülür.
Bürokrasiyi küçültmek, devleti halka hizmet için
daha verimli hale getirmek gerekir.
Gereksiz yere büyük devlet binaları yerine sosyal
ve kültürel kurumlar, spor alanları, parklar; yeni hastaneler, okullar açmak
gerekir.
Devasa büyük binalar yerine kentlerin metro, yol,
geçit gibi altyapı tesislerini sağlam biçimde kurmak, toplu ulaşıma ağırlık
vermek, böylece, özellikle büyük ve orta büyüklükteki kentlerde bir işkenceye
dönüşen trafik sorununu çözmek gerekir.
HAK-PAR YENİ
BİR SİYASET TARZINI SAVUNUYOR
Sevgili
yurttaşlar,
Biz HAK-PAR olarak yeni bir siyaset tarzını
savunuyoruz:
Dürüst, açık, prensipli ve kararlı bir siyaset
tarzı.
Bu ülkede siyasette prensiplere değil,
önyargılara; akla değil, öfkeye dayanan bir kamplaşma ve kavga geçerlidir.
Bu anlayış uygarca tartışmanın yerine kavgayı
koyuyor. Ama bununla gerçeği görmek, ortak noktalarda buluşmak ve sorun çözmek
mümkün değildir.
Biz önyargılara ve öfkeye değil, prensiplere ve
akla uygun bir siyaset izliyoruz.
Biz sorunların kavga ve şiddetle değil, barışçı
yöntemlerle çözümünden yanayız.
Şiddet yöntemleriyle sonuç alınamayacağını bugüne
kadarki deneyimler bize gösterdi.
Sorunlarımızı barışçı yöntemlerle, tartışarak,
halka anlatarak ve halkın desteğini alarak çözebiliriz.
Biz yeni bir siyaset tarzı izliyor ve halka
güveniyoruz. Özgür, barışçı, yaşanılır bir dünyayı birlikte kurabiliriz.
Tüm bu nedenlerle sizden oy ve destek istiyoruz.
* * *
Değerli
Yurttaşlar,
Özgürlük, demokrasi, barış ve değişim isteyen
herkes, Hak ve Özgürlükler Partisi talepleriyle, siyaset tarzıyla, yöntemleriyle
farklı bir partidir.
HAK-PAR özgürlüğün ve barışın partisidir.
HAK-PAR demokrasi ve değişimin partisidir.
Kürt sorununun barışçı ve eşitlikçi bir çözümü
için;
HAK-PAR!
Anadilde parasız ve genel eğitim için;
HAK-PAR!
Alevi sorununun çözümü ve gerçek bir laiklik için;
HAK-PAR!
Çağdaş, çoğulcu, katılımcı bir demokrasi için;
HAK-PAR!
Kadın ve işçi hakları için, geniş sosyal haklar
için;
HAK-PAR!
Çocuklarımızın ve gençlerimizin özgür geleceği
için; HAK-PAR!
Federal Cumhuriyet için;
HAK-PAR
Kaynakları gelişmeye yöneltmek için;
HAK-PAR!
Yeni bir siyaset tarzı, iyi bir yönetim için;
HAK-PAR!
Bürokrasi Devleti değil, Halk Devleti için;
HAK-PAR!
HAK VE
ÖZGÜRLÜKLER PARTİSİ