Sevgili
Anneciğim!..
Uzun zamandır mektup yazamadım. Kusura bakma.
Ancak Salı günkü Demokrat Gazetesi’nde yayınlanan bir
devrimcinin mektubu cezaevindeki tüm devrimcilerin yaşamlarını, duygularını
yansıttığından bu mektubu size gönderiyorum.
Mektup şöyle:
Ana!..
Neden mi burdayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman
yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum,
düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?
“O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp
ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız.”
Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde içeride olmak,
çiçek kokusunu alamamak, geniş yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda
anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu duygu öyle karamsarlığın,
yılgınlığın, bitkinliğin ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.
Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha hırçınlaştırıyor, bir
yerlerden uzaklaştırıyor, bir yerlere yakınlaştırıyor. “Ne yapmalı?” “Nasıl
savaşmalı?” sorusuna cevaplar arıyorum günlerce.
Sizi de düşünüyorum. İçeriye düşmeden önce anlatmak
istediklerimi ama anlatamadıklarımı herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız.
Bizi anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe, dosta, herkese ama herkese
anlatın daha vakit varken.
Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var ve eğer biz
değerlendirmesini bilirsek yeter de artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek
ancak kazanabiliriz.
Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir birine güç vererek. Ve
anam, bu savaşı ne pahasına olursa olsun kazanmalıyız, kazanacağız. Kazanacağız
ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim, senin torunların görsün ve
torunlarının çocukları görsün.
Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz halkız. Bak sana
bizden olanları iyiyi, güzeli, haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım, babam
var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam bacım var, sonra köydeki dayılarım,
şehirdeki amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var, onların arkadaşları,
onların oğulları, kızları, benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları,
onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve yine onların… Saymakla
bitiremeyeceğim kadarız biz.
Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum.
Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde.
Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve
demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun
bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Giderken gözün arkada
kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle ol.
Sana ve soranlara devrimci selamlar.
Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen, hemen hepsi bu
mektupta var. Bu da cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin, yaşamlarının
ve mücadelelerinin aynı olduğunu gösterir.
Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat edin ki yaşamın
zorluklarına göğüs gerebilesiniz.
Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci selamlar.
Ellerinizden
öperim.
Erdal
10 – 4 –
1980 Perşembe.