Dünyadaki hemen her milletin tarihinde, özel günleri vardır. Bunlar o milleti mutlu eden, büyük bir başarıyı gerçekleştirdikleri, zaferler kazandıkları günler olduğu için,“bayram” olarak kutlarlar. Yeryüzündeki hemen her milletin tarihinde vardır bu günler.
Kürtler hariç!
Kürtler’in son dörtyüz yıllık tarihinde yalnızca acı, üzüntü, katliâm, soykırım, idamlar, işgal ve asimilasyon olduğu için, onların sadece “yas günleri” vardır.
“Özel günler” dendiğinde diğer milletlerin anladığı “bayram günleri” iken, Kürtler’in anladığı “yas günleri”dir.
365 günlük takvimin hemen her yaprağı, başka bir acının yıldönümüdür Kürt halkı için.
16 Mart, Halepçe Katliâmı’nın yıldönümüdür örneğin. Halepçe şehîdlerini anarlar.
31 Mart, Pêşava Qazî Muhammed’in idam edildiği gündür. Qazî Muhammed’i anarlar.
14 Nisan, Enfal Soykırımı’nın yıldönümüdür. Enfal kurbanlarını anarlar.
4 Mayıs, Dersim Katliâmı’nın yıldönümüdür. Katliâmın mazlumlarını anarlar.
27 Mayıs, Seyyîd Abdulkadir’in idam edildiği gündür. Seyyîd Abdulkadir’i anarlar.
28 Haziran, Şeyh Said’in idam edildiği gündür. Şeyh Said ve dâvâ arkadaşlarının yasını tutarlar.
13 Temmuz, Zilan Katliâmı’nın yıldönümüdür. Zilan kurbanlarının yasını tutarlar.
15 Kasım, Seyyîd Rıza’nın idam edildiği gündür. Pîr’in yasını tutarlar.
28 Aralık, Roboskî Katliâmı’nın yıldönümüdür. Roboskî’de hunharca katledilen köylüleri anarlar.
Diğer milletlerin “bayram kutlaması” yaptıkları “özel günleri” varken, mazlum ve mustaz’âf Kürt milletinin sadece “yas tutup” ağıt yaktıkları “özel günleri” var.
Kürtler’in bayramı yoktur. Çünkü tarihleri boyunca yaşadıkları tek şey, acıdır. Katliâm, soykırım, idamlar, işgal ve asimilasyondan başka şey yaşamadılar.
* * *
Kürtler’in bayramı olmadığı için, ve fakat, “bayram yapmak” ve “sevinmek” de insanî bir gereksinim olduğu için, bu duygu insan topluluklarında fıtrî bir ihtiyaç olduğu için, Kürtler bu ihtiyaçlarını Doğa’dan karşılama yoluna gittiler.
Çiçeklerden, ağaçlardan, yağmurdan karşılamaya çalıştılar bu ihtiyaçlarını.
21 Mart baharın gelişini, kış mevsiminin bitip bahar mevsiminin başladığı “Nevruz”gününe “Newroz” deyip, kendilerine “bayram” yaptılar.
Doğa, Kürtler’in bu “bayram” ihtiyaçlarını karşılamak için en hatta tek uygun kaynaktı. Çünkü Tanrı’nın bir lütfu olan Doğa, tüm insanlığa ve canlılara nimetlerini cömertçe, bedava sunuyordu.
Bu yüzden “Tabiât Ana” deniyordu kendisine. Çocuklarına (insanlara ve hayvanlara) bütün nimetlerini ve tüm sevgisini karşılıksız sunduğu için. Çocuklarına tıpkı bir anne gibi baktığı, onları bir anne şefkatiyle kucakladığı için.
Doğa. Annemiz.
Senin, benim, onun, onların, sizin, bizim; hepimizin annesi.
Doğa; öylesine cömert, öylesine merhametli ve kucaklayıcı ki. Ondan faydalanmanız için devlet sahibi olma şartı yok, bir “siyasî statüye” sahip olmanız gerekmiyor.
Doğa; o derece şefkatli bir anne ki, çocukları (canlılar) arasında hiçbir dîn, mezhep, ideoloji, ulus, dil ve sosyal sınıf ayrımı yapmıyor. Çünkü doğayı Tanrı yarattı; öbür şeyler ise, sizin yarattıklarınız.
Kürtler bu “bayram ihtiyaçlarını” ancak ve ancak Doğa’dan karşılayabilirdiler ve öyle yaptılar.
Neredeyse bütün dünyanın, Asya’dan Kızılderili Kıtası’na, Afrika’dan Avrupa’ya yeryüzündeki bütün halkların, “baharın gelişini karşılamak” amacıyla “bayram”olarak kutladığı 21 Mart gününü “Kürtler’in bayramı” yaptılar. Hem kendilerini buna inandırdılar, hem de başkalarını.
Mecburduk ama bunu yapmaya. Çünkü bayramımız yoktu.
Biz Kürtler, tarihimiz boyunca kimsenin toprağını işgal etmediğimiz için, kimsenin ordularına savaş açıp memleketlerine girmediğimiz için, bizim tarihimizde öyle “anlı şanlı zaferler” yoktu.
Biz Kürtler, tarihimiz boyunca hiçbir kavme ve topluluğa haksız yere savaş açmamıştık, kimsenin toprağını fethetmemiştik, kimsenin erkeklerini “köle” kadınlarını “cariye” yapmamıştık. Hiçbir kavmin dilini yasaklayıp asimile etmemiştik, kimseleri haritadan da silmemiştik. Bütün bunların hepsi – üstelik “kardeş” bildiklerimiz tarafından – bize yapıldığı halde, biz kimseye yapmamıştık.
Yapmadık ve yapmayız da.
Bir Türkmen’in Türkiye’de bile bulamayacağı özgürlük ve emniyeti Kürdistan’da bulması, bir Arap’ın Irak’ta bile bulamayacağı özgürlük ve emniyeti Kürdistan’da bulması, bir Şiî’nin İran’da bile bulamayacağı özgürlük ve emniyeti Kürdistan’da bulması, bir Alevî’nin Suriye’de bile bulamayacağı özgürlük ve emniyeti Kürdistan’da bulması, bir Sünnî’nin Arabistan’da bile bulamayacağı özgürlük ve emniyeti Kürdistan’da bulması, bir Hristiyan’ın Ermenistan’da bile bulamayacağı özgürlük ve emniyeti Kürdistan’da bulması, bir Yahudî’nin İsrail’de bile bulamayacağı özgürlük ve emniyeti Kürdistan’da bulması, nasıl asil ve erdemli bir millet olduğumuzun kanıtıdır.
Bütün bu toplulukların hepsi de dînlerini ve dillerini özgürce yaşıyorlar, Azad Kürdistan’da.
Herkes, kendi kimliğiyle yaşıyor.
Hiçbir dağın tepesine ve hiçbir ilçe girişine “Ne mutlu Kürdüm diyene”yazmamışız, kimsenin çocuklarına her sabah okullarda “Varlığım Kürt varlığına armağan olsun” dedirtmiyoruz.
Kürdistan Devleti’nin tam 5 tane resmî dili var; herkes kendi anadiliyle eğitim görüyor.
Diyanetimiz tüm dîn ve inançları kapsıyor; herkesin kendi temsilcileri var.
Kadınlar, erkeklerle tam eşit. Ataerkil ve erkekegemen zihniyet yok.
Herkes kardeş.
Tıpkı Tanrı’nın istediği gibi; Doğa’nın tüm çocukları kardeş.
Tarihimiz boyunca kimsenin toprağını işgal etmediğimizden ve kimseye savaş açıp kendimize esir ve cariye yapmadığımızdan dolayı bizim tarihimizde öyle “anlı şanlı zaferler” olmadığı için, bayramımız yoktu bizim.
Fakat dedik ya, “bayram yapmak”, “sevinmek”, “sevinç ve mutluluk etkinlikleri yapmak”, bunlar insanî bir ihtiyaç. Fıtratında var insankızının/oğlunun. İnsan toplulukları için bunlar fıtrî bir gereksinim.
Kürtler’in bayramı olmadığı için, ve fakat bayram yapmak da insankızı/oğlu için bir ihtiyaç olduğu için, bu gereksinimlerini Doğa’dan karşılama yoluna gittiler. Çiçeklerden, ağaçlardan, yağmurdan karşılamaya çalıştılar bu ihtiyaçlarını.
Doğa, Kürtler’in bu “bayram” ihtiyaçlarını karşılamak için tek kaynaktı. Çünkü Tanrı’nın bir lütfu olan Doğa, tüm insanlığa ve canlılara nimetlerini cömertçe, bedava sunuyordu.
O, “Tabiât Ana” idi. Çocuklarına (insanlara ve hayvanlara) bütün nimetlerini ve tüm sevgisini karşılıksız sunuyordu. Çocuklarına tıpkı bir anne gibi bakıyor, onları bir anne şefkatiyle kucaklıyordu.
Doğa; annemiz.
* * *
Ama artık Kürtler’in de bir bayramı var.
25 Eylül.
Artık bundan sonra her sene, 25 Eylül gününü “Bağımsızlık Referandumu Bayramı” olarak kutlayacağız.
Dünyanın en şerefli bayramı. Yeryüzünün en onurlu, en asil, en erdemli bayramı.
Bu bayram, bir askerî zafer veya fetih / işgal sonucu edinilmiş bir bayram değil. Bu bayram, uygar bir millet olarak demokrasinin en temel nişanesi olan Referandumgerçekleştirilerek edinilmiş bir bayram.
Medenîce bir davranışın yaşattığı muazzam bir olayın doğurduğu bayram.
Aziz ve uygar Kürt milletine en çok yakışan bir ulusal duruşun meyvesi.
Kan dökmeden, savaşmadan, sivil ve demokratik bir yöntemle, uygar bir millet olarak millî birliğimizi sağlayıp dünyaya ulusal bir mesaj vererek kazanılmış bir zaferden daha asil bir zafer, böyle bir bayramdan daha şerefli bir bayram olabilir mi dünyada?
Bayramımız kutlu olsun, ey Kürtler.
Hakkettik bunu.
sediyani@gmail.com