28 Şubat’ın İdamlık Kadınları

28 Şubat’ın İdamlık Kadınları
23 Haziran 1999 günü yayımlanan gazetelerin ilk haberlerinden biri "51 İdamlı Türban Davası" başlıklı bir haberdi.28.02.2015 20:38

 


 

Haber şöyle başlıyordu: "İnönü Üniversitesi'ndeki türban yasağı gerekçe gösterilerek Malatya'da cuma namazları sonrası düzenlenen gösterilerle ilgili olarak Malatya 1 Nolu DGM'de açılan 75 sanıklı, 51 idam istemli davaya dün başlandı. İdamı istenen sanıklar arasında yer alan anneyle üç kızı suçlamaları reddetti." Başörtüsü uğruna idamla yargılanan o anneni adı Hüda Kaya'ydı, kızlarıysa o dönemde 18 yaşında olan Nurulhak, 17 yaşında olan İntisar ve 15 yaşında Nurcihan Saatçioğlu'ydu. 28 Şubat sürecinin en önemli kadın mağdurları olan Hüda Kaya ve kızları bu uğurda onlarca kez gözaltına alındı, tutuklandı, idamla yargılandı. Hatta kızların büyüğü olan Nurulhak Saatçioğlu, Bandırma Cezaevi'nde yatarken kurdukları dostluk ilişkileri nedeniyle yıllar sonra ailecek yaptıkları tatil sırasında geçirdiği kaza sonucu yaşamını yitirdi. Eşinden ayrıldıktan sonra üçü kız beş çocuğuyla Malatya'ya yerleşen Hüda Kaya ve hayatta olan iki kızı İntisar ve Nurcihan Saatçioğlu'yla, 28 Şubat'ın karanlık günlerini ve yeni başlayan 28 Şubat yargılamalarını konuşmak üzere bir araya geldik.

 

 

CAMİDEN CEZAEVİNE

 

İlk kez İstanbul'daki başörtüsü eylemlerinde gözaltın alınan Hüda Kaya daha sonra yerleştiği Malatya'da bir yandan ticaretle uğraşırken, bir yandan da çeşitli dayanışma çalışmalarının içinde yer aldı. Aynı zamanda Radyo Nida'da programlar da yapıyordu. Başörtüsü yasağıyla da Malatya'da tanıştılar ailecek. 'Başörtüsüne Özgürlük' yılı ilan edilen 1997'de, anne Hüda Kaya kaleme aldığı bir yazı nedeniyle ilk kez yargılandı. 1998'de ise 'Ulusal bir heyecan gecesi ve başörtüsü' başlıklı yazısı nedeniyle bu kez hakkında TCK 312. Madde'den dava açıldı ve 20 ay ceza aldı. Diğer sanık 13 yaşındaki oğlu Muhammet Cihat Saatçioğlu'ydu: "Cuma namazından çıkmış eve dönüyordum ki, polisler yolumu çevirdi. Gözaltına alındım, hapsettiler. Cezaevinde kimsenin suçlu olmadığına dair bir ironik şaka varmış. 'Camiden geldik' denirmiş. Bana sorduklarında camiden geldiğimi söyleyince inanmadılar, halbuki gerçekti."

 

15-16 YAŞLARINDA ARANMAYA BAŞLADILAR

 

Aylar süren tutukluluktan sonra tahliye edildi. O günlerde Malatya'daki İnönü Üniversitesi'nde de başörtüsü yasağı başlamıştı. O süreci şöyle anlatıyor: "Malatya'da lise kısmımda böyle bir problem vardı ve bizler liseli kızlarımıza destek olmaya çalışıyorduk. Üniversitede de başörtüsü yasağı başlayınca, üniversite önünde oturma eylemleri başladı. Daha cuma namazları çıkışlarında büyük protesto eylemlerine dönüştü." Bir eylem sırasında küçük kızı Nurcihan'ın okutmuş olduğu 'özgürlük duası' ve ortanca kızı İntisar'ın okuduğu 'özgürlük türküsü' onlar için ailecek yaşayacakları ve idama kadar gidecekleri yeni bir sürecin de başlangıcı oldu. Haklarında aranma kararı çıktı. Avukatlarının önerisiyle ve cezaevinden henüz çıktığı için, aynı evde kalmamaya karar verdiler. Hüda Kaya iki çocuğuyla ayrı bir evde, kızlarıysa tanıdıklarının evinde kalmaya başladı. Buna rağmen başörtüsü mücadelesinde yer almaktan geri durmadılar, ancak o günlerde devleti yönetenlerin ne başörtüsüne ne de başörtülülere tahammülü yoktu. Şunları anımsıyor Kaya: "En son 99 Mayısının ilk haftalarında Malatya'daki başörtüsü eylemlerinde çatışmalara dönüşecek kadar saatlerce süren müdahaleler istenmeyen olaylara dönüştü. Elazığ, Kahramanmaraş, Adıyaman'dan özel kuvvetlerin getirilmesiyle olay amacından saptırılmaya çalışıldı. Yüzlerce kişi gözaltına alındı. Günler ve geceler boyunca evlere baskınlar yapıldı, insanlar evlerinden alınıp götürüldü. Orta, lise çağındaki çocuklar dahil olmak üzere her yaştan inanan insanlara işkenceler yapıldı. Öyle ki erkeklerimiz bu olayları onur meselesi ederek işkencelerin mahiyetini açıklamakta zorlanıyorlar."

 

YARGITAY CEZAMIZI AZ BULDU

 

Hüda Kaya o yıllarda henüz çocuk yaştaki kızlarını kurtarmak için uzun süreli raporlar aldı Hüda Kaya, ancak raporların bitmesiyle kızlar okullarına geri dönünce olanlar oldu. Kızları okula döner dönmez Terörle Mücadele ekipleri tarafından dersleri kesilerek, sınıflarından alınıp götürüldüler, anneleri de saklandığı evden. Dördü de Malatya E Tipi Cezaevi'ne konuldu. Söz yine Hüda Kaya'da: "Cezaevine götürüldüğümüzde başörtüsü eylemleri sebebiyle okul öğrencileri ve yetişkinlerden oluşan 28 kişi aynı koğuşa alındık. Yüzlerce kişiye asliye hukuk mahkemesin de dava açıldığını öğrendik. Fakat bizim isimlerimiz yoktu. Daha sonra koğuşa gelen gazete ve haberlerden 3 kızım ve benim hakkımda idam istemiyle dava açıldığını öğrendik. 7 ay kızlarımla beraber kaldık. Diğer arkadaşlar ilk mahkemelerinde tahliye edildiler. Bizler idam istemiyle yargılanarak, 7 ay süresince mahkemelere gidip geldik. Karar mahkemesinde idam talebi düşürüldü ve 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefetten cezalandırıldık ve tahliye edildi. Karar Yargıtay'a gitti, cezalar az bulundu ve artırılması talep edildi. Bu süreçe birkaç yıl sürdü. Ama ben bu arada 2002 yılına kadar dört kez içeri girip çıkmış oldum. En son ben 2002'de ceza evinden çıktığımda, bu kez kızların cezaları kesinleştiği tekrar cezaevine geri döndü. Nurulhak Konya/Akşehir'e 10 ay, İntisar Bandırma'da 1 yıl, Nurcihan ise olaylar sırasında yaşı 18'den küçük olduğu için cezası yarı yarıya düşürüldü, kalan 2 aylık süreyi Bakırköy Cezaevi'nde tamamlayarak çıktı."

 

28 ŞUBAT CİNSİYETÇİYDİ

 

Hüda Kaya, 28 Şubat'çıların yargılanmasını 'adaletin tecellisi' olarak yorumluyor ve şunları söylüyor: "Bu tarihin zulme şahitliğidir, zalimlerin sonuna insanın şahitliğidir. Tarih boyunca zulmedenler mutlaka sonuçlarına katlanmıştır. Operasyonların başladığını duyduğumda, o günkü ruh halimi anlatamam. Çevik Bir'in alındığını öğrenince hemen Merve Kavakçı'yı aradım. Çünkü 28 Şubat'ın en önemli mağdurları başörtülü kadınlardır, erkekler bizim kadar zulüm çekmediler. 28 Şubat darbesini diğer darbelerden çok daha ahlaksız kılan yönü, cinsiyet ayrımcılığı yapmasıdır."

 

 

İNTİSAR SAATÇİOĞLU: TV EKRANLARINDA İDAM SEHPASIYLA GÖSTERİLDİK

 

"Malatya DGM'deki ilk iki duruşmamız, Abdullah Öcalan'ın yargılamalarının olduğu günlere denk gelmişti. Onun duruşmalarına basın girebiliyordu, ama bizim duruşmalarımız basına kapalıydı. Yapılan TV haberlerinde, bizden bahsedilirken ekranda bir de idam sehpası yer alıyordu. Duruşmalarda annemin kızı olmakla ve imam hatipli olmakla suçlanıyorduk. O kadar komikti ki, beraat bile talep etmedik. Çıktıktan sonra da DGM Savcısı Ahmet Kelebek haftada üç kez evimiz bastırmaya başladı. Artık öyle ki evi toplamaktan vazgeçtik, nasılsa gelip yine dağıtacaklar diye. Beni sorguda döven bir komiser vardı, ama ismini öğrenememiştim. Bana sürekli 'Yolda kaza kurşununa gideceksin' diyordu. Bir eylemde beni tutup arabaların altına atmıştı. Okula gidip gelirken, beyaz renolar peşimizden hiç ayrılmazdı. Gözaltında sürekli başımızı açmaya çalışırlardı. Üçümüz de tekvandoda siyah kuşak sahibiydik ve başörtülü olduğumuz için maçlara çıkamadık, bırakmak zorunda kaldık."

 

NURCİHAN SAATÇİOĞLU: ABLAMIN HAYALLERİ YARIM KALDI

 

"Vefat eden ablam, hep gazeteci olmak isterdi. Ama sürekli gözaltına alındığımız ve başörtülü olduğumuz için eğitim alamadı. Hayatı hep engellendi. Hayalleri yarım kaldı. Hiçbirimiz başımızı açmayı düşünmedik, o yüzden liseyi bitirdikten sonra eğitimimiz yarım kaldı. Onu kaybettiğimiz günlerde, yedi yıl sonra ilk defa ailecek bir araya gelmiştik. Hepimiz cezaevinden çıktıktan sonra, annemin Bandırma'da cezaevi sürecinde tanıştığı bir ailenin konuğu olarak denize gitmiştik. Yıllardır ilk defa o kadar eğleniyorduk. Deniz kenarında yürürken, yoldan çıkan bir arabanın altında kaldı ve onu kaybettik."


Ayrıntı ve kaynak için Müjgan HALİS



 

Diğer GÜNDEM haberleri

  • PAYLAŞ

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.