Haber şöyle başlıyordu: "İnönü
Üniversitesi'ndeki türban yasağı gerekçe gösterilerek Malatya'da cuma namazları
sonrası düzenlenen gösterilerle ilgili olarak Malatya 1 Nolu DGM'de açılan 75
sanıklı, 51 idam istemli davaya dün başlandı. İdamı istenen sanıklar arasında yer
alan anneyle üç kızı suçlamaları reddetti." Başörtüsü uğruna idamla
yargılanan o anneni adı Hüda Kaya'ydı, kızlarıysa o dönemde 18 yaşında olan
Nurulhak, 17 yaşında olan İntisar ve 15 yaşında Nurcihan Saatçioğlu'ydu. 28
Şubat sürecinin en önemli kadın mağdurları olan Hüda Kaya ve kızları bu uğurda
onlarca kez gözaltına alındı, tutuklandı, idamla yargılandı. Hatta kızların
büyüğü olan Nurulhak Saatçioğlu, Bandırma Cezaevi'nde yatarken kurdukları
dostluk ilişkileri nedeniyle yıllar sonra ailecek yaptıkları tatil sırasında
geçirdiği kaza sonucu yaşamını yitirdi. Eşinden ayrıldıktan sonra üçü kız beş
çocuğuyla Malatya'ya yerleşen Hüda Kaya ve hayatta olan iki kızı İntisar ve
Nurcihan Saatçioğlu'yla, 28 Şubat'ın karanlık günlerini ve yeni başlayan 28
Şubat yargılamalarını konuşmak üzere bir araya geldik.
CAMİDEN
CEZAEVİNE
İlk kez İstanbul'daki başörtüsü eylemlerinde
gözaltın alınan Hüda Kaya daha sonra yerleştiği Malatya'da bir yandan ticaretle
uğraşırken, bir yandan da çeşitli dayanışma çalışmalarının içinde yer aldı.
Aynı zamanda Radyo Nida'da programlar da yapıyordu. Başörtüsü yasağıyla da
Malatya'da tanıştılar ailecek. 'Başörtüsüne Özgürlük' yılı ilan edilen 1997'de,
anne Hüda Kaya kaleme aldığı bir yazı nedeniyle ilk kez yargılandı. 1998'de ise
'Ulusal bir heyecan gecesi ve başörtüsü' başlıklı yazısı nedeniyle bu kez
hakkında TCK 312. Madde'den dava açıldı ve 20 ay ceza aldı. Diğer sanık 13
yaşındaki oğlu Muhammet Cihat Saatçioğlu'ydu: "Cuma namazından çıkmış eve
dönüyordum ki, polisler yolumu çevirdi. Gözaltına alındım, hapsettiler.
Cezaevinde kimsenin suçlu olmadığına dair bir ironik şaka varmış. 'Camiden
geldik' denirmiş. Bana sorduklarında camiden geldiğimi söyleyince inanmadılar,
halbuki gerçekti."
15-16
YAŞLARINDA ARANMAYA BAŞLADILAR
Aylar süren tutukluluktan sonra tahliye edildi. O
günlerde Malatya'daki İnönü Üniversitesi'nde de başörtüsü yasağı başlamıştı. O
süreci şöyle anlatıyor: "Malatya'da lise kısmımda böyle bir problem vardı
ve bizler liseli kızlarımıza destek olmaya çalışıyorduk. Üniversitede de
başörtüsü yasağı başlayınca, üniversite önünde oturma eylemleri başladı. Daha
cuma namazları çıkışlarında büyük protesto eylemlerine dönüştü." Bir eylem
sırasında küçük kızı Nurcihan'ın okutmuş olduğu 'özgürlük duası' ve ortanca kızı
İntisar'ın okuduğu 'özgürlük türküsü' onlar için ailecek yaşayacakları ve idama
kadar gidecekleri yeni bir sürecin de başlangıcı oldu. Haklarında aranma kararı
çıktı. Avukatlarının önerisiyle ve cezaevinden henüz çıktığı için, aynı evde
kalmamaya karar verdiler. Hüda Kaya iki çocuğuyla ayrı bir evde, kızlarıysa
tanıdıklarının evinde kalmaya başladı. Buna rağmen başörtüsü mücadelesinde yer
almaktan geri durmadılar, ancak o günlerde devleti yönetenlerin ne başörtüsüne
ne de başörtülülere tahammülü yoktu. Şunları anımsıyor Kaya: "En son 99
Mayısının ilk haftalarında Malatya'daki başörtüsü eylemlerinde çatışmalara
dönüşecek kadar saatlerce süren müdahaleler istenmeyen olaylara dönüştü.
Elazığ, Kahramanmaraş, Adıyaman'dan özel kuvvetlerin getirilmesiyle olay amacından
saptırılmaya çalışıldı. Yüzlerce kişi gözaltına alındı. Günler ve geceler
boyunca evlere baskınlar yapıldı, insanlar evlerinden alınıp götürüldü. Orta,
lise çağındaki çocuklar dahil olmak üzere her yaştan inanan insanlara
işkenceler yapıldı. Öyle ki erkeklerimiz bu olayları onur meselesi ederek
işkencelerin mahiyetini açıklamakta zorlanıyorlar."
YARGITAY
CEZAMIZI AZ BULDU
Hüda Kaya o yıllarda henüz çocuk yaştaki kızlarını
kurtarmak için uzun süreli raporlar aldı Hüda Kaya, ancak raporların bitmesiyle
kızlar okullarına geri dönünce olanlar oldu. Kızları okula döner dönmez Terörle
Mücadele ekipleri tarafından dersleri kesilerek, sınıflarından alınıp
götürüldüler, anneleri de saklandığı evden. Dördü de Malatya E Tipi Cezaevi'ne
konuldu. Söz yine Hüda Kaya'da: "Cezaevine götürüldüğümüzde başörtüsü
eylemleri sebebiyle okul öğrencileri ve yetişkinlerden oluşan 28 kişi aynı
koğuşa alındık. Yüzlerce kişiye asliye hukuk mahkemesin de dava açıldığını
öğrendik. Fakat bizim isimlerimiz yoktu. Daha sonra koğuşa gelen gazete ve
haberlerden 3 kızım ve benim hakkımda idam istemiyle dava açıldığını öğrendik.
7 ay kızlarımla beraber kaldık. Diğer arkadaşlar ilk mahkemelerinde tahliye
edildiler. Bizler idam istemiyle yargılanarak, 7 ay süresince mahkemelere gidip
geldik. Karar mahkemesinde idam talebi düşürüldü ve 2911 sayılı toplantı ve
gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefetten cezalandırıldık ve tahliye edildi.
Karar Yargıtay'a gitti, cezalar az bulundu ve artırılması talep edildi. Bu
süreçe birkaç yıl sürdü. Ama ben bu arada 2002 yılına kadar dört kez içeri
girip çıkmış oldum. En son ben 2002'de ceza evinden çıktığımda, bu kez kızların
cezaları kesinleştiği tekrar cezaevine geri döndü. Nurulhak Konya/Akşehir'e 10
ay, İntisar Bandırma'da 1 yıl, Nurcihan ise olaylar sırasında yaşı 18'den küçük
olduğu için cezası yarı yarıya düşürüldü, kalan 2 aylık süreyi Bakırköy
Cezaevi'nde tamamlayarak çıktı."
28 ŞUBAT
CİNSİYETÇİYDİ
Hüda Kaya, 28 Şubat'çıların yargılanmasını
'adaletin tecellisi' olarak yorumluyor ve şunları söylüyor: "Bu tarihin
zulme şahitliğidir, zalimlerin sonuna insanın şahitliğidir. Tarih boyunca
zulmedenler mutlaka sonuçlarına katlanmıştır. Operasyonların başladığını
duyduğumda, o günkü ruh halimi anlatamam. Çevik Bir'in alındığını öğrenince
hemen Merve Kavakçı'yı aradım. Çünkü 28 Şubat'ın en önemli mağdurları başörtülü
kadınlardır, erkekler bizim kadar zulüm çekmediler. 28 Şubat darbesini diğer
darbelerden çok daha ahlaksız kılan yönü, cinsiyet ayrımcılığı
yapmasıdır."
İNTİSAR
SAATÇİOĞLU: TV EKRANLARINDA İDAM SEHPASIYLA GÖSTERİLDİK
"Malatya DGM'deki ilk iki duruşmamız,
Abdullah Öcalan'ın yargılamalarının olduğu günlere denk gelmişti. Onun
duruşmalarına basın girebiliyordu, ama bizim duruşmalarımız basına kapalıydı.
Yapılan TV haberlerinde, bizden bahsedilirken ekranda bir de idam sehpası yer
alıyordu. Duruşmalarda annemin kızı olmakla ve imam hatipli olmakla
suçlanıyorduk. O kadar komikti ki, beraat bile talep etmedik. Çıktıktan sonra
da DGM Savcısı Ahmet Kelebek haftada üç kez evimiz bastırmaya başladı. Artık
öyle ki evi toplamaktan vazgeçtik, nasılsa gelip yine dağıtacaklar diye. Beni
sorguda döven bir komiser vardı, ama ismini öğrenememiştim. Bana sürekli 'Yolda
kaza kurşununa gideceksin' diyordu. Bir eylemde beni tutup arabaların altına
atmıştı. Okula gidip gelirken, beyaz renolar peşimizden hiç ayrılmazdı.
Gözaltında sürekli başımızı açmaya çalışırlardı. Üçümüz de tekvandoda siyah
kuşak sahibiydik ve başörtülü olduğumuz için maçlara çıkamadık, bırakmak
zorunda kaldık."
NURCİHAN
SAATÇİOĞLU: ABLAMIN HAYALLERİ YARIM KALDI
"Vefat eden ablam, hep gazeteci olmak
isterdi. Ama sürekli gözaltına alındığımız ve başörtülü olduğumuz için eğitim
alamadı. Hayatı hep engellendi. Hayalleri yarım kaldı. Hiçbirimiz başımızı
açmayı düşünmedik, o yüzden liseyi bitirdikten sonra eğitimimiz yarım kaldı.
Onu kaybettiğimiz günlerde, yedi yıl sonra ilk defa ailecek bir araya
gelmiştik. Hepimiz cezaevinden çıktıktan sonra, annemin Bandırma'da cezaevi
sürecinde tanıştığı bir ailenin konuğu olarak denize gitmiştik. Yıllardır ilk
defa o kadar eğleniyorduk. Deniz kenarında yürürken, yoldan çıkan bir arabanın
altında kaldı ve onu kaybettik."
Ayrıntı ve kaynak için Müjgan HALİS