ÖZGÜR EĞİTİM-SEN BAŞKANIYLA

ÖZGÜR EĞİTİM-SEN BAŞKANIYLA
Bir Müslüman zihnini farklı bir ideoloji ile kirletmedikçe ana dilde eğitime karşı çıkması mümkün değildir21.05.2013 12:28

Eğitim-Bir Sen, Anadilde eğitime karşı çıktıkları için ben üye olmadım. Ta o zamanlarda tavrım çok netti. Yani o zihniyet biraz İslamcı, biraz milliyetçi, biraz devletçi, biraz sağcı ve devletin resmi politikalarından da kimi yerde hiç ayrılamayan bir zihin yapısının atmosferi içerisinde kurgulandı. O da bizim aldığımız devrimci kültüre, devrimci anlayışa ki biz böyle bir okuma yaptık ve geldik. Aykırıydı onun için o sendikada hiç olmadık olmayı da düşünmedik. 

Sendikalaşma süreci içerisinde, o 90’larda ki kamu sendikacılığı süreci başladığında biliyorsunuz. Kamu sendikalarına önce izin vermiyorlardı. Bu noktada işte Eğitim-Sen kuruldu. Eğitim-Sen’liler götürdüler dilekçeleri valiliklere vermek istediler. Almadılar dilekçeleri, bunlar teşkilatları açtılar. Posta ile gönderdiler, polis geldi kapılara mühür vurdu, tutuklamalar yaptı, kovuşturmalar yaptı buna rağmen direndiler ve o süreci, ön süreci kabul ettirdiler. 

Yani kamu sendikacılığının başlangıcı kimse aşağılamasın küçümsemesin, şimdi Eğitim Bir Sen’cilerin şeyi çok kabardı, ne hak ne hukuk tanıyorlar. Yani sanki kamu sendikacılığı onlar yapıyormuş yapmış gibi bu memlekete ya siz ancak gölgede ve ayak izinde yürüyen insanlarsınız başka değilsiniz zihniyet olarak. 

Eğitim-Sen’in hakkını bu noktada takdir etmek lazım. Kamu sendikacılığını onlar başlattılar. Ta ki iş yasal süreç boyutuna dönüştüğünde, biran önce açıklama yapıyorlardı o Türk Eğitim-Sen’cilerin bir derneği vardı, önce dernekti bunlar. Sendika mı olurmuş ne olurmuş böyle işte filan bunlar bu ülkeye zarar verir şeylerdir diye açıklama yaptıktan bir ay sonra Türk Eğitim-Sen kuruldu. Aynı kadro tarafından, ardından Eğitim-Bir Sen kuruldu. 

Bunlarda o federasyonlaşma oluştuğunda da bu sendika yasası tartışması vardı hazırlanıyordu. Keskin öncülüğünde o zaman yine Memur-Sen, Türk Kamu Sen ve Kesk birlikte oturup dediler ki birlikte istişare edelim birlikte karar alalım. Bu süreçte birlikte tavır alalım ve Sendika yasasını grevli toplu sözleşmeli çıkartalım. Üç beş etkinlikte yaptılar birlikte, boykotlar oldu, mitingler oldu birlikte yapıldı bu mitingler ondan sonra dönemin iktidarı bu Memur-Sen’cilerle Kamu-Sen’cileri kenara çekti. Dediler ki; “Yav bu Grev Mrev falan filan bu ülkeye zarar verir. Bunu solcular kullanır, bu onların işine yarar sizin işinize yaramaz bu ülkeye de zarar vermiş olursunuz. Bunlara alet olmayın siz çekilin biz bir sendika yasasını çıkartacağız tamam mı grev ve toplu sözleşmesi olmayan ama sizleri de tanıyacağız. Sizlerde zaten bizlere lazımsınız. Ve bu kadar yapacağınız işlerde yeterlidir.” Dediler ikna ettiler. Memur-Sen ve Kamu-Sen, Kesk’i meydanda yalnız bıraktı. Sattı ihanet ettiler ve Kesk yalnız kaldı meydanda. 

O zamanlar ben okul müdürüydüm başta, onların üyesi değildim fakat adamlar çıkıyorlar, benim haklarım için bir mücadele veriyorlar, joop yeyiyorlar, bomba yeyiyorlar, ben buna sessiz kalamazdım. Ben o zaman okul müdürüydüm okulu kapatıp gidiyordum. Öğretmenlere de gelmeyin diyordum. Gitmiyorsanız eylemede okula da gelmeyin şeklinde.  Ve o eylemlerde biz çok bomba yedik çok kavgalar verildi o Kızılay alanlarında resmen Meydan muharebeleri verildi. Ve sendika yasası çıktı ama sendika yasası yine iktidarların istediği gibi grevsiz ve toplu sözleşmesiz bir şekilde çıktı. Orda iktidarlar işleri götürdüler ve bu iki kamu kuruluşu da maalesef orda hainleri oynadılar. Resmen İhanet ettiler yani. 

Kamu Sendikası Yasası çıkması önemliydi o süreçte ben onun için Eğitim-Sen üyesi oldum. Eğitim-Sen’e destek verdim. Ama ben eğitim-Sene destek verirken eleştirilerimle birlikte orada oldum. 

Hata bir toplantıda beni de davet etmişlerdi temsilciler vardı. İstanbul’dan bir profesör o profesör iletişim konusunda dersler veriyor. Hoca şöyle başladı sabah ve hem de öğleden sonra devam edecekti. Bizim Urfa’daki Cengiz’de ameliyata gelmişti öğleden sonra ona gidecektim aslında vatandaşta diyor: “öğleden sonrada kalın bu programı birlikte bitirelim” istiyordu. 

Söze şöyle başladı orada: “Ya” dedi “bizim arkadaşlar” dedi. “Gidiyorsunuz” dedi. “Bir kahveye giriyorsunuz.” Dedi.  “Merhaba dostlar diyorsunuz.” Dedi. “İnsanlarda kafalarını geri çeviriyorlar.” Dedi. “ Sizin selamınızı almıyorlar” dedi. “Peki, niye Selamü Aleyküm” demiyorsunuz tabi homurtular başladı. Ya gericilik mericilik falan filan, hoca dedi ki “Ya bırakın bu işleri” dedi. “Asıl gericilik böyle düşünmektir.” Dedi. “Şu” dedi cep telefonunu gösterdi. “Bu cep telefonun” dedi “Bir pin numarası vardır. Bu pin numarasını girerseniz kendini açar size bu pin numarasını doğru girmezseniz açmaz size, bu toplumun” dedi.  “Pin numarası Selamü aleykümdür. Merhaba değildir.” dedi. “Bunu verin ve bunu da samimiyetle yapın, yoksa insanlar gözünüze bakar samimiyetsizliğiniz anlar.” Filan dedi. 

Bende dedim: “Ya hocam bir İslamcı olarak sevindim böyle bakmanıza olaya filan dedim. 

Ya öylemi dedi bizde bunlar toplayıp bir rapor haline getirmeye çalışacağız dedi ben orada bir takım eleştiriler yapmıştım bu arada yemeğe geçtik öğleden sonraya kalamayacağımı ayrılacağımı söyleyince. Yav şu eleştirileri bu kalabalığa yap ta öyle git dedi. Dedim yapayım. 

Sol kendini zihin olarak sorgulamak zorunda mesela bir emperyalizmden bahsediyorsunuz, emperyalizme karşı nasıl bir mücadele vermeyi düşünüyorsunuz. Hangi paremetrelerle yapacaksınız. Peki, bu işin kültür emperyalizmin boyutu ne olacak, sizin bu topluma bakışınız, değerlerine bakışınız tamda oryantalist bir söylem, Yani emperyalistlerin söylemleriyle denk düşen bir söylem. Geridir, ilkeldir, aşağıdır vs.dir sürekli aşağılayan ve hakaret eden bir söylem ve o dönem kimi eğitim senliler 28 Şubat döneminde başörtülü öğretmenleri ihbar edip işlerinden attırdılar. 

Dedim; Sizin için sadece solcu ve sosyalist olanların emeği mi kutsaldır yoksa bizatihi emeğin kendisi mi kutsaldır. Bunu bir eleştirmeniz lazım, bir sorgulamanız lazım. Yani bir insanın suratında sakalı olursa başında başörtüsü olursa kapitalistler onun canını mı okusun onun önüne terk mi edeceksiniz yoksa emekçidir diye sahip mi çıkacaksınız? Filan noktasında eleştiriler de yapmıştım. 

O zaman ben Keskin, tabi doğru bir iş yapıyordu ve doğru olduğu noktada destek verilmesi gerektiğini düşünüyordum. Sonra olay biraz daha bu işte şeriat falan filan bu Kemalistler gündemi o yöne yıktığında bunlar yine dolmuşlara bir türlü hesaplaşamadıkları Kemalistlerle Türk solu yine evrilmeye başladılar. 

Sami Evren kaktı; “Kuran gibi 1400 yıl öncesinin.” Dedi. “Köhne kitabı ile mi biz meselelere bakacağız .” filan lafı etti. O ki zaman Eğitim-Sen başkanı gerçek hayat dergisine bir röportaj vermişti. Diyor ki, İmam-Hatipliler meselesini soruyorlar niye karşısınız? Diye. Vatandaş diyor ki;  “Bu imam-hatipliler var ya!” Diyor “dişleri ağrıdıkları zaman” diyor “dişçiye gitmezler.” Diyor. “Nereye giderler?” Diyor.  “Üfürükçüye giderler” diyor. 

Ya sen bir sendika başkanısın yani az çok bir şeyler okumuş bir adamsın, yani imam-hatip meselesine karşı olacaksan ol da, daha böyle sosyolojik, daha siyasi, demi? Daha bir derinliği olan bir cümle kur yani ne demek? 

Hâlbuki ki Ankara da gidin bakın o medyumların o üfürükçülerin kapılarına muhafazakâr kesimin eğitimsiz alt sınıfı ile sosyal demokratlarında okumuş üst sınıf kadınlarıyla doludur. Bir de o dönem zaten imam-hatipli filan pek çok insan Eğitim-Sendeydiler, Eğitim-Sen’e destek verdiler. Ki o tavır haklıydı, doğruydu Eğitim-Sen’e destek verdiler. Ya sen aç bir bak senin kaç tane imam-hatipli üyen var, bu lafı ediyorsun da sorumluluk taşı 

Baktık olmayacak orda da çünkü adam kalkıyor kahrolsun şeriat diye yürüyüş yapıyor. Uğur mumcu öldürülüyor. Kahrolsun şeriat diye ya sen şeriatçıların öldürdüğünü nereden biliyorsunuz kim fısıldadı sizlere ya bir durun bir düşünün bak ortaya çıkıyor derin yapılar. 

Başkanım; “Dün istihbarat raporu açıklandı Uğur mumcunun öldürülmesi dincilerle hiç alakası yokmuş. İstihbarat ta o zamanda bunu raporla bildirmiş ama birileri sulandırmış..” 

Tabi alakası yok tabi ki, ondan sonra baktık ki bu süreç böyle gitmeyecek, ayrıldık tabi oradan. Sonra bir gurup arkadaşlarla konuşuyoruz ya sendikal mücadele önemli bir mücadele, ha Müslümanların zaten o dönemki kafa yapılarıyla da biraz da bu türden kurumsal işlere girmiyorlardı. Daha çok teolojik diyebileceğimiz, daha düşünsel boyutta bir okumaya yapmayı değişip dönüşeceğimiz zannediliyordu. Daha çok o noktada işler tutuluyordu. En azında batı cephesinde öyleydi. 

Dedik bu iş böyle olmamalı, bu eğitim öğretim süreci içerisindeyiz. Bu sürece karşı bizim bir itiraz yükseltmemiz lazım, bunun için okumalar yapmamız lazım, bu eğitim sisteminin her yönüyle yani devlet tekelinde olmadı ideolojisini dayatması, çocuğu şekillendiren belirleyen bir işlev görmesi beyin yıkama merkezi olarak işlev görmesi öğretmenlerin bunun misyonerleri pozisyona düşürülmesi,  resmi ideolojinin taşıyıcı misyonerleriyiz. Bize biçilen verilen rol bu ve bunları bozmak lazım. Bunları değiştirip dönüştürmek lazım, e bunun içinde ne lazımdı bir sendika lazımdı. 

Ve bunu Eğitim-Sende yapamayız. Tamam, anadilde eğitime sahip çıkıyor ama iş din özgürlüğüne inanç özgürlüğüne gelince tam karşıda. 

E Eğitim Bir-Sen ile yapamayız başörtüsü katsayı imam-hatip tamam ama kazıyorsun gene ırkçılık çıkıyor temelinde, ana dilde eğitime karşı çıkıyor bu kimin politikası, bu Kemalistlerin politikası siz hani Kemalist değildiniz? Siz Kemalistlerin politikasını sürdürüyorsunuz. En son çıkardıkları bir dergide rahmetli oldu …………….. Yazmış sendika adına çıkan bir kitaptı,  orada anadil meselesini şöyle tartışıyorlardı. 

Diyor ki: “birileri” diyor “bunu dışarıdan” diyor. “ülkenin birliğini dirliğini bozmak için” diyor “dışardan empoze ediyor,  ülkeyi karıştırmak için buna ancak marjinal guruplar sahiplenir. O marjinal guruplarında bu ülkede başına neler geldiği de çok belidir diye tehdit de savuruyor. 

Sonra diyor Kürt diyor çocuğuna yapılabilecek en büyük kötülüktür diyor onun Kürtçe eğitim almasını istemek, bu çocuk diyor İstanbul’a gidip nasıl iş bulacak diyor. Diyarbakır’a fabrika yapmayı düşünmüyor herkesin ila İstanbul’a gelmek zorunda çalışma yapmak için bu bir, 

İkincisi niye çalışamasın benim gariban köylüm kalkmış gitmiş Almanya’ya dil bilmez iş bilmez çalışmışta öyle değil mi? Çalışmak isterse çalışır. İki verirsin Türkçe dersini öyle mi? Öğrenir onu da yapar. Yani senin niyetin iyi olduktan sonra o türden sorunlara pek çok çözüm üretilebilir. 

Ama temelde bir kere o hakkın bir insan hakkı olduğunu bir yurttaşlık hakkı olduğunu kabul etmek lazım. Bizim en temelde tabi ki yani Allah bize diyor ki sizi farklı farklı yaratık tanışın diye kavga edin diye değil. 

Yani bir Müslümanın ben bunu söylediğimde Türk eğim-Sen başkanı hopladı o Rum süresindeki ayeti okudum ondan sonra dedim ki “bir Müslüman” dedim 

“Bir Müslüman zihnini farklı bir ideoloji ile kirletmedikçe ana dilde eğitime karşı çıkması mümkün değildir.” 

“Yav” dedi “Sen” dedi. “Saptırıyorsun o öyle değil” dedi. “Sen milleti yanlış yönlendirme filan” dedi. “Gerçek İslami filan” dedim. Nedir gerçek İslam söyle de öğrenelim. “E kuranda ki İslam” diyor.  “lan ne işte söyle” diyorum e yoktur cevap ne?  “Kuranda ki İslam” diyor. Bende onu diyorum. Ben bilmiyorum sen söyle. “Kurandaki İslam” diyor… 

Ondan sonra nereye geldiler. Diyorlar ki sadece kurslar açılabilir özel kurslar zaten hükümet o ara serbest bırakmıştı özel kursları şimdi nereye geldiler seçmeli ders olabilir niye? Çünkü hükumet seçmeli ders haline getirdi. Yani hükumet Ak Parti bile eğitim-Bir Sen yöneticilerinin kafasının çok ilerde zaten daha doğrusu onların kafası oraya bağlı olduğu için hep geriden gelmek zorundalar ha bir gün gelecek hükumet anadilde eğitimi de özgür kılacak, o hakkı da teslim edecek, bunlar o zaman anadilde eğitimi savunmaya başlayacaklar e sesleri de çok çıktığı içinde e biz zaten hep savunuyduk filan gibi bir duruma da yatabilirler.  Dönüşüm önemlidir yani yapsınlar ama yeter ki dönüşsünler. 

Ve orda da olamazdık o zaman biz adalet ve özgürlük konusunda çelişkiye düşmeyen sadece kendisi için yani sadece kendisine Müslüman olmayan herkese Müslüman olan her hak sahibinin, onun kimliğini, inancını sormadan yanında durabilecek, Çünkü Allah bunu emrediyor Adil olun soramazsın kişiye sen nesin? Söyle de ona göre tavır alayım yapamazsın yani kim haklı ise orda velev ki bun en yakındaki insanın aleyhinde de olsa onların karşısına geçmek karşılarında durmak bizim hem insanlık hem de inancımızın borcudur yani bunun haricinde bir tavır ortaya koyamayız. 

Bizim adalet meselesine bakışımız bir politik çıkar meselesi bir politik malzeme değildir. Bir değer eksenindedir. Bu gün kim haklıysa onun yanındayız yarın da eğer haklı gördüğümüz ve yanında durduğumuz haksız bir pozisyona düşerse o zamanda karşısında oluruz. 

Yani biz göreceli bir şeyle hareket etmeyiz. Yani şarta duruma göre şöyle verelim böyle verelim değil her eksende haklıysa yanındayız. Haksızsa karşısındayız. Biz hakikatin iyiliklerin güzelliklerin barışın daha çok artması için elimizden geleni yapmamız lazım bu ülke hakikatten yani yeter artık dökülen bunca kan, çok kan döküldü. Çok işkenceler eziyetler yapıldı. Niçin yapıldı bir tek işte o ulus devlet denilen o sapkın zihniyetin o ırkçı, dayatmacı, totaliter, iktidar gücü tarafından bu cinayetler işlendi. 

Müslümanların şu noktada bir sıkıntıları var,  bu Ayhan Bilgen vardı ya Mazlum-Der’in eski başkanı, Ankara’da bir program yapmıştı. Kürt meselesi ile ilgili konuşmacılar filan vardı. İkinci bölümde de soru cevap kısmı olacaktı benim misafirim vardı yolcu edecektim. Soru cevap kısmına kalamadım. Daha sonra bizim eski İslamcı abilerden ismini söylemeyeyim, tanıdığınız bir insan o da ordaydı onunla karşılaştım. 

“Ya” dedi. “Yusufçuk” dedi. “Sen gittin” dedi. “ortalık karıştı.” Dedi. “Ya gittikten sonra keşke kalsaydın görseydin” filan “Hayırdır” dedim. “Ne oldu?” 

“Ya” dedi “Kürtler” dedi. “Bizleri ezdiler ya” dedi. “Nasıl ezdiler sizleri” dedim.  “Kürtler” 

“Ya ağzını açan” dedi. “Kürdistan, Kürdistan, Kürdistan Türklük damarlarımı kabartılar” dedi. 

Dedim “Abi kusura bakma da o damar sizde hep vardı. Kürtler” dedim. “Kabartmadı O damarı O damar sizin hiç hesaplaşmadığınız bir damarınız.” Dedim. “Niye rahatsız oluyorsun ki Kürdistan denmesinden evet orası Kürdistan niye rahatsız oluyorsunuz, Cumhuriyet kurulana kadar orası Kürdistan” dedim.  “dirlik birlik falan filan” dedi. 

Dedim dirlik birlik istiyorsan bu dirliği birliği bozan inkâr politikalarıdır. Sen onu sorgula ve yargıla, bu inkâr politikaları bugün tehdit ediyor her şeyi. Bir hak talebi nasıl birliğimizi dirliğimizi bozar ya ama adam öyle düşünüyor. 

Zaten şuanda Türk İslamcılarda AKP üzerinden devlete yaklaştıkça o muhalif olma duruşları törpüleniyor. Eriyor devlet gibi artık düşünmeye onu içleştirmeye başladılar. 

Diğer Eğitim haberleri

  • PAYLAŞ

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.