Aziz Türkiyeliler,
Malumunuz olduğu üzere son yıllarda devletin ciddi
bir dönüşüme tabi tutulduğu süreçlerden geçmekteyiz. Ülkemizin kronik sorun
alanlarının çözüme kavuşturulması adına sivil siyasetin demokratikleşme
paketleri, çözüm süreçleri, alevi kurultayları vs. gerçekleştirdiğini
görüyoruz. Türkiye’nin daha adil, daha özgür bir yapıya evrilmesi noktasında
atılan bu adımları desteklemiş olmakla birlikte başka alanlarda yapılamayan
düzenlemelerin, giderilmeyen eksikliklerin ya da yapılan yanlışların takipçisi
olmaya da devam ediyoruz.
Ey Ehli Vicdan,
Türkiye adeta kabuk değiştiriyor. Bu dönüşüm
sürecini baltalamak isteyen, önüne set çekmek isteyen, sistemin dönüşümünü
nalıncı keseri gibi kendine yontmak isteyen pek çok aktör de canhıraş bir
şekilde çalışıyor. 76 milyonun ve gelecek nesillerin insanca yaşaması için
verilen mücadeleyi şahsi menfaatlerine payanda yapmak isteyen açgözlüler kural,
kaide tanımaksızın her tarafı yağmalamaya çalışıyorlar. Ahbap-çavuş
ilişkileriyle, yandaşlık düzeniyle sistemi arpalığa çeviriyorlar. Milletin
iradesine sahip çıkmak gerektiği gibi malına, mülküne, makamına sahip çıkması
gerekenler yaşananlar karşısında kör, sağır ve dilsiz olmayı seçmektedirler.
Ey Ehli İnsaf,
Ey, sistemin dönüştürülmesi için yıllardır canla
başla çalışanlar,
Ey, hak ve adalet mücadelesinin neferleri, çilekeş
sevdalıları, yılmaz savunucuları,
Türkiye’nin hak ve adalet ekseninde yeniden
yapılanmasının mücadelesi, bu sistemin “bizden” olanlara kapatılması için
yapılmadı. Çetin mücadele sistemin başkalarına kapatılarak “bizimkilerin” paşa
gönüllerine meze yapılması için verilmedi. Bizim için değil, bizimkiler için
değil, bizden olanlar için değil “herkes için” olsun diye verildi mücadele.
Sadece kendine adalet istemenin, sadece kendine özgürlük istemenin erdem ve
ahlak olmadığı, örtülü bir ayrıcalık ve imtiyaz talebi olduğunu peşinen kabul
edenlere yoldaşlık eder gibi duran çıkar ve menfaat düşkünlerini sizin
vicdanınıza ve insafınıza havale ediyoruz.
Ey Ehli Adalet,
On yıllardır bin bir emekle, gayretle verilen
mücadele, sistemin hak ve hukuk ilkelerini gözeten bir yapıya oturtulması için
değil miydi? Hiçbir kulun kula kul olmayacağı, hiçbir ferdin namerde muhtaç
olmayacağı, hiç kimsenin inancı, ırkı, görüşü ve yaşam biçimi nedeniyle
ötekileştirilmediği, partisi, cemaati, derneği, vakfı, örgütü, sendikası
nedeniyle sistemin alt basamaklarına iteklenmediği bir yaşam standardının
kurulması için verilmedi mi? Talip olana değil, layık olana ilkesi için
verilmedi mi mücadele? Mücadele, “işi ehline veriniz” düsturunun hayat bulması
için değil miydi?
Aziz Türkiyeliler,
Yeni Türkiye’yi ihtirasları uğruna kurban etmeye
kalkanları 76 milyonun, dünün ve yarının vebalini omuzlarında taşıması gereken
yetkililere şikâyet ediyoruz. Yetkilerinin, sorumluluklarının gereğini yerine
getirmeyen yetkilileri de Allah’a, tarihe ve ma’şeri vicdana şikâyet ediyoruz.
“Tarihin derinliklerinden gelen ve ebediyete kadar devam edecek bir hak ve
adalet mücadelesinin adıdır Ak Parti” diyordu Genel Başkan seçildiği gün
Davutoğlu. “Adaletin olmadığı devletin yaşaması mümkün değildir”, “Başbakan
olarak vatandaşımıza uzanan, tüyü bitmemiş yetimin hakkına uzanacak eli
kardeşimizin dahi olsa kırarız.” “Ahi Evran’ın ilkelerinden bir gün saparsak
bir gün dahi bu koltukta oturmak bize nasip olmasın” diyordu teyiden Başbakan
ve başka bir yerde şöyle soruyordu: “on binlerce insanın bir sınavda şu veya bu
kadrolaşma için daha önceki soruların ipuçlarını, benzerlerini kendi
yandaşlarınıza verip binlerce, on binlerce, yüz binlerce insanın hukukuna
girmesi yolsuzluk değil mi?” Peki,
Aziz Türkiyeliler, Ey Ehli Vicdan, Ey Ehli Adalet,
Ey Ehli İnsaf,
Bildiğiniz üzere 01/03/2014 tarihinde Milli Eğitim
Temel Kanunu ve bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına dair
kanun ile 4 yıllık görev süresi dolan tüm Okul Müdürlerinin görev süreleri
dolmuş oldu. Daha sonra MEB’in yaptığı Yönetici Görevlendirme Yönetmeliği ile
Okul Müdürlerinin ataması İl Milli Eğitim Müdürlükleri bünyesinde kurulan
komisyonların mülakat sınavına bırakıldı. Türkiye genelinde yapılan mülakatlar
neticesinde açıklanan puanlamalar Milli Eğitim Sisteminin alenen rant alanına
çevrildiğini göstermekte değil midir? Türkiye’de eğitim işleri kolunda örgütlü
30’a yakın sendika bulunmaktadır. Bunların dışında hiçbir sendikaya üye olmayan
hatırı sayılır bir eğitimci sayısı mevcut. Sonuçları liste olarak yayınlayan 23
ilde mülakatta başarılı olanların sendikalara göre dağılımı vicdan, insaf ve
adalet duygusuna kastetmekte değil midir? Bu 23 ilde mülakata katılan 12,176
kişiden 5998 kişi başarılı sayılmış ve bu başarılı sayılanların 5019’u yani
%83, 677’si aynı sendikaya mensupsa liyakatin, ehliyetin gözetildiğinden
bahsedilebilir mi? Milli Eğitim Sisteminde kayırmacı bir düzenin kurulduğunun
göstergesi değil midir? Bakanlığın, belirli bir kesimin tatminsiz arzularına
teslim edildiğinin fotoğrafı değil midir?
Aziz Türkiyeliler,
Yapılan yanlışlıklara, haksızlıklara göz
yumulmasını nasıl sessizce geçiştirebiliriz? Yapılan yanlışlık kimden ve
nereden gelirse gelsin karşı çıkmak, elimizle-dilimizle düzeltmeye çalışmak
insan olmanın gereği değil midir? Bilindiği üzere kamu politikası “Hükümetin
yaptığı ve yapmadığı her şey”dir. Dolayısıyla yapılan yanlışların sorumluluğunu
taşıdıkları gibi göz yumdukları ya da rıza gösterdikleri yanlışlıkların
sorumluluğunu da taşımaktadırlar. Eğitim camiasındaki her bir çalışanının hak
ve hukukunu korumak Bakanlığın ve Hükümet’in namus borcudur, var oluş
gerekçesidir. Bunun hilafına yapılan tüm uygulamalar kamu düzenini, çalışma
barışını baltaladığı gibi eğitim sistemini ranta, kayırmacılığa, yandaşlığa,
çürümüşlüğe sürüklemek anlamına gelir. Oysa
Aziz Türkiyeliler
Eğitim sisteminin boğuştuğu, içinde debelendiği
yapısal sorun alanlarına yenisini eklemek değil esaslı çözüm arayışında olmak
icap eder. İş görmeyen obez bürokrasisi, güvenlikten yoksun eğitim ortamları,
eğitim çalışanlarının insan dışı çalışma koşulları ve hedef kitlesinin sosyal,
fiziksel ve psikolojik gereksinimlerini karşılamaktan uzak yapılanması ile
sorun yumağı olan eğitim sistemini dönüştürmek yerine ele geçirmeye çalışmak
“Medeniyet” iddiasına ihanet değil midir? Sosyolojik dönüşümü, yeni
teknolojilerin yaratığı sosyalleşme biçimlerini, zorunlu eğitimi, eğitim
çalışanlarının mali ve özlük haklarını, okul mekânlarını, müfredatı sorun
etmeyen, edemeyenlerin tüm enerjilerini-motivasyonlarını sistemin mevki ve
makamlarına yöneltmeleri ve buna aleni bir şekilde çanak tutulması “Yeni
Türkiye’nin daha doğum anında boğazlanması değil midir? Olanı olduğu gibi
muhafaza ederek eğitim sistemini yönettiğini zanneden bir yaklaşım sorunun
çözümünde yer almadığı gibi bizatihi sorunun parçasıdır.
Aziz Türkiyeliler,
Ey Ehli Vicdan,
Ey Ehli Adalet,
Ey Ehli İnsaf,
İşte ahval işte şerait. Kişisel ikballeri uğruna
“eğitim-öğretim” sistemini alt üst eden, tüm mevki ve makamları “saadet
zinciri’ parçası kılan, kendisi dışındaki herkesi “kendisine katılma” seçeneği
dışında yok olmaya icbar eden bu hukuk tanımazlığı, bu insandışılığı, bu insaf,
vicdan ve adalet duygularını hiçe sayan uygulamaları ve bunları bir türlü
görmeyen-görmek istemeyen yetkilileri “Herkes İçin Adalet, Herkes İçin
Özgürlük” diyen Özgür Eğitim-Sen olarak sana şikâyet ediyoruz.
Senin adaletine, insafına ve vicdanına şikâyet
ediyoruz.
Bin yılların ardından gelen tarihsel birikime
şikâyet ediyoruz.
Hak, adalet ve özgürlük ilkeleri üzerinden
yükselecek yarınlara şikâyet ediyoruz.
ÖZGÜR EĞİTİM-SEN YÖNETİM KURULU