4+4+4
Hele bir sor?
Bu 4+4+4 konusunda eğitimciler niye susuyor?
Niye susuyoruz diye, hiç merak ettiniz mi?
Filmdeki gibi işte, önce "hele bir sor?"
Niye susuyoruz? diye...
Niye mi?
08.08.2012 01:33
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer: “Türkiye'de eğitim sisteminin yapısı ile ilgili konuları tartışıyoruz ama benim her gün telefonuma ve e-malime öğretmenlerden mesajlar geliyor. İnanın gelen mesajlardan hiç biri yeni eğitim sistemi yapısı üzerine tartışma ve fikir sunma odaklı değil. Tamamı, 'Bizim Ağustos'ta atama yapıp yapmayacağımıza dair sorular" diye haberlere yansıyan ifadeleri oldu.
Aslında bu konuya hiç girmeyecektim. Ama bu sabah ki haberlerde Sayın Bakanımızın yukarıda ki ifadeleri içimi çok acıttı. Yazmazsam iç kanama geçireceğim bu yüzden yazmaya karar verdim.
Sayın bakanım yerden göğe kadar haklısınız. Ama bilmem seyrettiniz mi? Klasik bir Türk filmi olan “Banker Bilo”yu. Her yeni bir dolandırmanın uzun bir kaçış sürecinden sonra yakayı/paçayı tekrardan İlyas Selman’a kaptıran, Şener Şen’in: “hele bir sor niye yaptım?” diye başlayan savunmasından habersiz olamazsınız.
İşte bizim ki de o misal. “Hele bir sor niye susuyoruz?” diye
Sizin yukarıdaki serzenişinizden sonra, artık bu konuya değinmek/yazmak üzerime farz oldu. Ve aşağıda ki sorularla başlamak istiyorum yazıma.
Hele bir sor?
Bu 4+4+4 konusunda eğitimciler niye susuyor?
Niye susuyoruz diye, hiç merak ettiniz mi?
Filmdeki gibi işte, önce "hele bir sor?"
Niye susuyoruz? diye...
Niye mi?
Çünkü bizi hem anlamıyorsunuz hem de korkutuyorsunuz. Belki anlamıyorsunuz cümlesi ağır oldu özür dilerim, cümlemi şöyle düzelteyim. Hem anlamak istemiyorsunuz ve hem de çok çok korkutuyorsunuz.
O kadar çok korkutuyorsunuz ki, polisin darp ettiği bir milletvekilimi diğer milletvekilim "Geçmiş Olsun" demekten bile korkuyor.
Milletvekiliniz bile bu kadar korkuyorsa? İktidar olarak saldığınız korkunun boyutunu varın siz hesap edin. Kabul edin korkutuyorsunuz. Hani korkanlarda haksız değil daha birkaç gün önce bile ilçemde sessiz sedasız sürgüne gönderilen öğretmenler oldu.
Birincisi, bu saldığınız korkudur ki öğretmenlerimizi susturan.
İkincisi, eğitim sisteminin gerçek amacını artık iyice kavradıkları ve görüşlerinin asla dikkate alınmayacağını çok iyi bildikleri içindir ki sala başını al maaşını moduna girmişlerdir.
Sayın bakanım inancınız olsun ben ilkokula başladığımın ikinci haftasında o küçücük yaşımla eğitim sistemimizin ne bo..an saçma bir şey olduğunu fark ettiğime göre herkes bunun farkında. Hiç kimse görüş bildirmedi diye bir daha ifade etmemeniz için ve hakkımda da hayırlı olmayacağını bile bile işte görüşlerimi bildiriyorum.
Eskiden kuran kurslarında şimdi ki gibi yaş sınırlaması yoktu. Bendeniz Kur’an Kursuna arkadaşlarımdan iki ay geç başlamıştım. Kursa gittiğimde arkadaşlarımın çoğunun Kur’an-ı Kerim’i bitirmek üzere olduklarını gördüm.
Çok çalıştım bir aydan da kısa bir sürede en öndeki öğrenciye yetişebildim. Hata geçtim de…
Kuran Kursundan iki yıl sonra ilkokula kayıt yaptım. Doğrusunu söylemek gerekirse ilkokula fakirlikten dolayı biraz geç başladım. Şimdi ekonomik nedenler diyorlar ya işte o sebepten.
Okula gittiğimde arkadaşlarımın çoğu 3.sınıfta okuyorlardı. Kendi kendime, içimden de büyük bir hırsla “ben size yetişmesini bilirim” dedim. Ve çok çalıştım öyle çalıştım ki, okulda bir ayım dolmadan okuma-yazmayı, çarpım tablosunu ve ritmik saymaları inanılmaz derece de çok iyi kavradım ve öğrendim...
Ama gelin görün ki! Öğretmenim beni arkadaşlarımın sınıfına göndermiyordu. Bir hafta daha sabrettim. Artık dayanamadım ve patladım.
- Öğretmenim beni ne zaman arkadaşlarımın sınıfına göndereceksiniz?
- Oğlum, onlar 3.sınıf sen birinci sınıftasın. O sınıfa ancak üç yıl sonra geçebilirsin o zamanda arkadaşların okulu bitirmiş olacaklar. Demezler mi?
Bu cevap karşısında dünyam başıma yıkılmıştı, “Neden!? Neden? Diye günlerce kendi kendimi yeyip bitirdim. Ama nafile, Bunu yapanlara ve sebep olanlara 444 kere değil de daha çok küfürler/bedualar ettim. Şimdi de aynı çocuk olsam yine de küfür ederdim. Hata 444 kere diye başlardım…
Şimdi sizin bu 4+4+4 eğitim sisteminizde 15 yaşında profesör yetiştirir mi? Yetişmez. 20 yaşında profesör yetişir mi? Yine yetişmez. 25 yaşında yetişir mi? Mümkün değil yetişmez.
Sayın bakanım samimi olarak soruyorum; “Bizim eğitim sistemimiz ülkenin genç beyinlerini 25 yıl boyunca okul sıralarında park etmekten başka ne işe yarıyor?”
Sonra da üniversitelerimizden neden bilim adamı yetişmiyor, Doktor ve Profesörlerimizin tezleri niye hep intihal diye yırtınıp duruyoruz. 25 yıllık bir parktan sonra o nesilden nasıl hala bilim adamı çıkmasını bekliyorsunuz. Hala anlayabilmiş değilim. Çıkıyorsa bilin ki o da mucizedir.
Eğitimciler biliyorlar “eğitimin” asıl dert olmadığını, bu yüzden susuyorlar. Ve bu eğitim sisteminde yetişenler zaten köreliyorlar artık en basit cümleleri bile anlamıyorlar. Anlamadıkları da yakın zamanda bizzat şahit oldum.
Şuayb (as) Kürtlere gönderilmiş Peygamberlerden biri olduğunu, Bilmem biliyor muydunuz? Toplumda ki bir olumsuzluğa müdahale edince Halkı ona: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında birisin." Hud-87
Evet, yukarıda ki ayeti kerimeye gönderme yaparaktan, özellikle “namazımın bana emrettiğini” de ifade ederek, önceki yazımda sayın vekilime, mürekkep yalamış biri olduğunu ve “eskilerin gittiği yoldan” gitmemesi gerektiğini “uyarı ve eleştiri” mahiyette bir yazıyı kaleme aldım. Çoğu yanlış anladı ya da hiç anlamadı.
O yazımın çok sert olduğunu kabul ediyorum, belki bu yüzden istemediğim kimi yanlış anlaşılmalarada sebep olmuştur. Ama sert olmazsanız da kimsenin sizi duyacağı da yok. Maalesef bu toplumda birilerine haklılığınızı anlatabilmek için ya sesinizi yükseltmeniz ya da bir tarafları yakıp yıkmanız gerekiyor. Çünkü, sessinizi duyurmanız için başka yol ve yordam bırakmamışlardır.
Sessinizi yükseltince de tehditler gelmeye başlıyor. Kuzu olacaksın kuzu diyorlar. Zaten çocukların yıllarca okul sıralarına mahkûm etmenin ana hedefi “kuzu” bir nesil yetiştirmek değil de nedir? Büyüyünce de doğal olarak birer "koyun" oluyorlar. Koyunların akibeti ise malumunuz.
Bu ülkenin çocukları o kadar geri zekâlı mıdırlar ki?
Çarpım tablosunu, dört işlemi ve okuma-yazma öğrenmeleri için yıllarca onları okul sıralarında PARK etmeye mahkûm ediyorsunuz. Ve şimdi de bu park etme sürecinin iki uçundan çekiştirip daha da uzatmak istiyorsunuz?
Ben çocukken müstahaklara yönelik çok ritmik saymalar yaptım/saydım. Bugünün çocukları da Müstahaklara 444 kere ile başlayan ritmik saymalar yapacaklarını unutmayınız...
Eğitim bir süreç işidir, bırakın bu süreci daha az bir zamanda tamamlayacaklar varsın tamamlasınlar, becermeyenlerde 4+4+4 üst limit süresini doldurunca onları da mezun ediniz.
Eğitim sürecinde yılları zorunlu kılanlar. Bu süreci daha kısa sürede tamamlayacak olanların "küfür ve beddua"larına duçar kalacaklarını/kaldıklarını iyi bilmelidirler.
Selametle
Mahmut Semen
Kızıltepe
27/03/2012