Zilan’ın konuşmasına damga vuran iki söylemi
1-PKK, Demokratik İslam Kongresinin ardında artık
farklı bir yorumu olan İslami bir harekettir
2-Kabul edilebilirliği İslamcılar tarafında
tartışmalı da olsa, Kürtler Osmanlı Halifesine bağlılıklarını bildirdikleri
için Kürdistanda Osmanlıların bir meşruiyeti vardı. Osmanlının yıkılışının
ardında yeni kurulan Devlet, Halifelik Kurumunu kaldırdığı için Kürdistan’da
bir meşruiyeti kalmadığı gibi, Kürdistan’daki Bayrağı ve kurumları gayri
meşrudır. Kürtleri temsil etmiyor.
AZADÎ HAREKETİ Genel Sekreteri Sıdkı Zilan'ın,
yaptığı konuşma ve sunduğu tebliği aşağıda siz okuyucularımız için
paylaşıyoruz.
Kürdistan İslami Hareketi / AZADÎ HAREKETİ Genel
Sekreteri Sayın Sıdkı Zilan'ın, 19-20 Aralık 2015 tarihlerinde Mêrdîn'de
Artuklu Üniversitesi tarafından düzenlenen Kürt Sorunu ve İslam(cılar) Panel ve
Çalıştayı’na sunduğu tebliğ..
Kürd ve Kürdistan Meselesi:
Kürtlerin ekseriyetle yaşadığı ve Kürdistan olarak
tanımlanan coğrafyadaki halkın milli, medeni haklarının haleldar olmasıyla ortaya
çıkan meseleye Kürd ve Kürdistan meselesi denir.
Osmanlı dönemi sonuna kadar siyasi iktidar
meselesi olan bu sorun, 1.Paylaşım savaşından sonra bir halkın beka sorunu;
dilini, kültürünü, dini ve milli değerlerini muhafaza edip-edememe sorununa
dönüştü.
Türkiye’de Koçgiri, Dersim, Piran, Ağrı-Zilan
pratiği, İran’da Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin tasfiyesi ve Çarçıra meydanı,
Irak’ta Halepçe ve Enfal ile somutlaşan fiiliyat; Küdlerin insaniyette
eşitleri, dinde kardeşleri olan Fars, Arap ve Türklerle veya bunlar adına
hareket eden devletlerle çelişkileri ortaya çıktı.
Bu çelişkiler; Kürtlerin kendileri olarak kabul
edilmemeleri, asimilasyona, kültürel ve siyasi soykırıma tabii tutulmaları,
itirazlarda ısrar edilince veya pasif direniş edip dönüşmeyince insani
soykırıma dönüştü.
Irak, İran ve Türk(iye) devletinin nazari ve fiili
yaklaşımı insani ve İslami değerlere aykırılık teşkil ettiği halde; İslam
dünyasından, gayri Kürd İslami çevrelerden ve hatta kimi İslami Kürd ve
Kürdistan’daki çevrelerde de sessizlikle karşılandı.
Türk(iye) devleti, İran ve Irak’ın devlet ve rejim
olarak yüzyıllık fiiliyatı, toplumsal dinamikleri, toplumun İslami hassasiyeti
ve potansiyeli bu meselenin çözüme kavuşturulmasına imkan tanımadı.
Hatta İslami potansiyel bu devletler, rejimler ve
hükümetler tarafından Kürtler ve Kürtler adına siyasi, askeri, toplumsal,
kültürel mücadele yürüten kesimlere karşı gayri ahlaki bir şekilde kullanıldı.
Diyanet, medya, eğitim ağı, siyasi arena, istihbarat ağı Kürtlerin kazanım elde
etmemesi konseptine uygun olarak kullanıldı.
Kürdistan’ın işgalcisi olan devletlerin
askerlerine ‘şehitlik’ payesi verildi. Kürtler için bedel ödeyenlere eşkiya,
bölücü, dinsiz, sünnetsiz, hain denildi.
Kürdlerin devlet talebi ‘2.İsrail’ olarak topluma
sunuldu.
Bu oyunda İslami olarak nitelenen şahsiyetlerin,
cemaatlerin, siyasi hareketlerin az bir kısmı müstesna, ekseriyetle Kürd
karşıtı cephede yerini aldı. Bugün de durum fazla değişmiş değildir.
Bu konuda üç yaklaşım söz konusudur.
a-) Kürd ve Kürdistan Karşıtı Çevreler: Kürtlerin
tabii haklarını vermemede direnen devlet, rejim ve hükümetlere destek olanların
durumu; ki bu kesimlerin söylemi, medya dili bir delildir.
Bu çevreler Kürd Meselesi kapsamında hayatını
kaybeden asker ev polisleri ‘şehit’ olarak tanımlar, Kürt tarafının saflarında
hayatını kaybedenleri ‘terörist’ olarak tanımlar.
Bu kesimler Kürdistan’ın Kuzeyine yani Türkiye
Kürdistan’ına ‘Doğu ve Güneydoğu’ der, Güney’e ‘Kuzey Irak’, Rojava’ya da
‘Kuzey Suriye’ derler.
b-) Kürd veya Kürdistan Meselesinde Tarafsız-Duyarsız
Kesim: İslami gerekçelerle tarafsızlık iddiasındaki kesim; bu kesimin söylemi
daha tarafsızdır. Lakin Kürdistan’ın işgalcisi, zalim taraf ile hakkı yenilmiş,
alacaklı arasında tarafsızlık insani ve İslami açıdan sorunludur.
Bu kesim, Türkiye örneğinde PKK karşıtlığı
üzerinden bilerek veya bilmeyerek Kürdistan karşıtlığı yapmaktadır. Siyaset,
irşat ve eğitim dilleri genel olarak Türkçe’dir.
Fiili olarak Kürtçenin alehine, Türkçenin lehine
tutum takınmaktadırlar. Bariz bir örnek olarak; Nur talebeleri, Risale-i
Nurları Türkçe dığındaki dillere çevirirken Kürtçe’yi yeni yeni keşfetmiş
bulunmaktadırlar. Oysa Kürtçe ilk sırada olmalıydı, diye düşünüyorum. Kürd
diline önem veren çevleri biliyoruz ve çalışmalarının uzun dönem engellendiğini
de biliyoruz.
c-) Kürdistani ve Kürdî hassasiyeti sahip İslami
çevreler: Bu kesim tarihi mirası çok zengin olmasına rağmen, günümüzde etkinlik
açısından etkinlikleri sınırlıdır. Güney Kürdistan’da iktidarda olan KDP’nin
bir nebze bu kesimin hassasiyetini kısmen temsil ettiği iddia eidlebilir. Bunun
dışındaki İslami parti, cemaatler ya Mısır-İhvan ya da İslami İran’ın veya
Ankara-İstanbul merkezli İslami kesimlerin etkisindedirler.
Mustakil, tarihi köklerine dayalı yani Şeyh Ahmedê
Xanî, Şeyh Said, Seyyid Rıza, Qadî Muhammed, Saidê Kurdî/Nursî ve Mele Mustafa
Barzani’nin fikriyatını, fiiliyatını esas alan çok az İslami hareket, parti
veya örgüt bulunmaktadır.
Kürdistan’ın Kuzeyinde yani Türkiye Kürdistanı’nda
faaliyette olan Azadî Hareketi, kendini Xanî’nin Kürdistan Mefkuresi, Şeyh
Said’in Kürdistani ve İslami & insani fiiliyatı, Saidê Kürdî’nin Ümmet ve
İslam anlayışı, Seyyid Rıza’nın mezlumiyeti üzerinde inşa etme iddiasındadır.
Cemaat boyutuyla Risale-i Nur Camiasına mensup
bazi çevrelerin Kürdi-Kürdistani hassasiyeti bulunmaktadır. Bu kesimlerin
kültürel-medya hizmetleri deavmlılık arz ettiğinden önemlidir.
Netice Olarak: Yakın dönemde ve hasseten
Kürdistan’ın Kuzeyi yani Türkiye Kürdistanı ve Türkiye sathında; İslami
devlet-rejim-düzen talebi-söylemi ile piyasada olanların duruşu sorunludur ve
çoğu bölge devletlerinin gizli-açık etkisindedirler. Bunların Kürdistan’a
ilişkin sağlıklı bir bakış açısına kavuşması zordur. El Kaide ve türevleti ve
İŞİD gibi yapılanmaların ise Kürt ve Kürdistan karşıtlığı aşikardır.
Türkiye’deki Selefi çizginin hem nazari hem de
ameli olarak bu meseleyi ihate etmede yetersiz kaldığı da görülmektedir.
Geleneksel cemaatler, tarikatler, medreseler ise
devlet ve hükümetlerle uyumlu bir fiiliayat içerisindedirler. Devletin izin
verdiği ölçüde Kürd ve Kürdistan meselesine duyarlılık göstermektedirler.
Türkiye veya Türkî cenahtan sadra şifa bir adım
beklemek yakın zamanda ihtimal dahilinde değildir.
Kürdistani cenahta ise Hüda-Par camiası, Azadî
Hareketi siyasi sahada yerini alırken; STK, Cemaat olarak bu meseleye duyarlı
kesimmler bulunmakla beraber, imkanları ve kabiliyetleri sınırlıdır.
Öneri: Kuzey Kürdistan’da İslami Cephe’nin acilen
kurulması gerekmektedir. Kürdistani İslami Cephe’nin PKK karşıtlığı üzerinde
değil; Türk(iye) devleti, Kemalizm karşıtlığı üzerinde kurulması elzemdir.
Türk(iye) devleti, TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri), Türk Bayrağı tanımı mevzuatta
yerini muhafaza ettiği sürece de bu karşıtlık devam etmelidir.
Yeni bir anayasa ile Kemalizm tasfiye edilip, adil
ve tarafsız bir devlet tesis edilinceye kadar da mücadeleye devam eidlmelidir.
O güne kadar Kürdi ve Kürdistani tarafı desteklemek İslami kesimin vazifesi
olmalıdır. Türkiye’yi dönüştürecek yegane dinamik Kürdistani dinamiktir.
Kürdistan’da İslami Hareket olmak ile Kürdistani
İslami Hareket olmak arasında fark vardır. Kürdistan’daki tüm İslami
hareketler, cemaatler, STK’lar Kürdistani olana evrilmelidir.
Türkiye sathındaki İslami Camialar da Kürdistani
İslami Camialar karşılıklı saygı çerçevesinde, ittifaklar çerçevesinde ilişkide
bulunmalıdır. Ankara veya İstanbul merkezli İslami çalışmaların Kürdistan’da
meyve vermesi imkanı kalmamıştır.
Zamanın ruhu ve zemin yeni bir adım atmamızı ve
bunu hem ivedi olarak hem de radikal bir bir şekilde yapmamızı emretmektedir.
Kürdistan’ın dört parçası ve Türkiye sathındaki,
dünya sathındaki Kürdistana mensup olanların sorunları Diyarbekir merkezli
Kürdistani İslami Cephe’nin ana gündemi olmalıdır.
Aksi halde İslami Kesimin Kürdistan meselesinde
varlık göstermesi, asıl aktröler içerisinde yer alması imkan dahilinde
değildir. Türk(iye) veya AKP gibi partilerin, hükümetlerin yedeğinde bu
vazifenin deruhte edilemeyeceği iyi anlaşılmalıdır.
Düşmanlığı değil, dostluğu; ihtilafı değil,
ittifakı; köleliği değil, özgürlüğü; tahakkümü değil, adaleti ve hukuku,
eşitliği esas almalıyız.
İnsaniyette eşitliği, İslam’da kardeşliği,
ideolojik olmayan, tarafsız, hizmet şebekesi olan devleti, Kürdistan’a hükmi
şahsiyeti, birleşik İslam cumhuriyetlerini, ittihadı İslam’ı yol haritamıza
almalıyız.
İslam aleminde ibahiye ve tekfir çizgileriyle
yollarımızı ayırmalı, emri bil maruf ve nehyi anil münkeri yürürlüğe koymalı,
marufu iyi anlamalı, kerih olandan uzak durmalıyız.
Mezhepler üstü, ideolojiler, partiler, örgütler,
cemaatler üstü bir İslami mefkureye ulaşmalıyız.
Dünya ile medeni ilişkler geliştirmeli, İslam
alemindeki ideolojik rejimlerin, bağımlı rejimlerin, adil olmayan rejimlerin
tasfiyesi için iç ve dış dinamiklerden istifade etmeliyiz.
İslam alemindeki gayri Müslimlere ihtimam
göstermeliyiz. Onlara yönelik hukuk dışı fiiliyatı mahkum etmeliyiz.
Ermenileri, Süryanileri, Yahudileri, Hıristiyanları, Rumları, Êzidileri
kendimizle eşit haklara sahip kabul etmeliyiz.
Alevileri, Kürtleri müdafaa etmeliyiz.
Allah’tan şahsımıza, ailemize, halkımıza, milletimize,
ümmete, insnalığa barış ve esenlik nasip etmesini niyaz ediyorum.
Kürd Meselesi ve İslami Söylem:
2. Kürd Meselesi ve İslami Kesimin Fiiliyatı:
Yukarıda da izah ettiğimiz gibi, İslami kesim
Türkiye sathında en önemli dinamiği temsil etmesine rağmen, devlet ve
hükümetlerle doğrudan veya dolayısıyla bağımlılık ilişkisi yaşadığından ve
yanlış fiiliyat ile söyleme ortak olduğundan; İslam tabi olunan değil, olumlu
anlamda istifade edilen değil, kullanılan bir araca dönüşmektedir.
İslami Camiaların fikri, ameli ve kurumsal açıdan
özerkleşmesi gerekmektedir. Eskiler bunu “Halk içinde halk ile beraber” diye
söylerdi.
Biz de Türkiye siyasi sınırları içerisinde ama
devletten bağışık olarak kararlar almalı ve bunları fiiliyata
yansıtabilmeliyiz. Devletle, hükümetlerle ilişkimiz de etkilenen değil,
etkileyen; emredilen değil, talepte bulunan ve itiraz eden, halkı müdafaa eden
bir konumda olmalıyız.
Bunun için siyasi alanda, Cemaatler, Medya,
STK’lar alanında yeni bir yapılanmaya, mevcutları ortak bir platformda
buluşturmaya ve fikriyatta, amelde yenilenmeye ihtiyaç bulunmaktadır.
a- Siyasi Yapılanma: Türkiye genelinde İslami
söyleme sahip iki siyasi-kanuni parti bulunmaktadır. İslami geçmişe sahip
kadroların öncülünde kurulan AKP bugün iktidarda ve devleti evirip çevirme
manasında hükümettir.
Haliyle AKP’ye güvenmek, onun emrine girmek;
mevzuat ve fiiliyat olarak Kemalist rejime, hukuki olana, adil olana evrilmemiş
devlete güvenmek ve onun emrine girmek manasına gelir.
AKP veya başka parti-hükümetleriyle ilişiklenmek,
olumlu kararlarını desteklemek, doğrularını sahiplenmek kadar; yanlışlarına
karşı durmak da önemlidir. Türkiye’nin AB ile uyum çerçevesinde
demokratikleştiği, dönüştüğü görülmelidir. Bu konuda iç dinamik Kürd Meselesi
idi ve bu dinamik şimdi daha önemli hale gelmiştir. İslami kesimin bu haklı
davada devlet ve hükümetten yana değil, haktan ve adaletten yana, hukuktan yana
tavır alması hayati önemi haizdir.
Saadet Parti gibi İslami ama Türki olan partilerin
de de kendini yenilememesi ve söylemiyle ulusalcı Kemalistlerle aynilik arz
eden tutumu güven vermemektedir.
Kürdistani ve Kürdî itirazı siyonistlerin oyunu,
2.İsrail söylemi Kürtlere çok itici gelmektedir.
Kürdistan’da ise kanuni siyasi parti olarak
Hüda-Par bulunmaktadır. Parogramı itibariyle Kürt ve Kürdistan meselesine
duyarlı olan bu partinin üzerindeki ideolojik, siyasi vesayet ile PKK ile
devlet-hükümet arasında sıkışması nedeniyle yapacağı hizmetler
sınırlanmaktadır.
PKK, Hüda-Par’ı düzenli olarak sıkıştırarak,
kriminal hale gelmesine yol açmakta, devlet de PKK karşıtlığı üzerinden
kendisinden istifade etme peşindedir.
Azadî Hareketi ise fiili bir örgütlenme ve siyasi
parti hükmünde bir hareket olarak devletten bağışık, AKP ve Saadet Partisi gibi
Türki-İslami partilerin tabanına hitap etmede başarılı olsa da, HDP ile kurulan
seçim ittifakı, HDP’nin program ve fiiliyatı, HDP üzerindeki PKK’nin ideolojik,
askeri ve siyasi vesayeti sebebiyle yönelen eleştirilerden kendisi de nasibini
aldı.
Hüda-Par’ın AKP’ye, Azadî Hareketi’nin ise HDP’ye
anlayışlı davranması; hem Kürdistan’daki İslami Camia arasında hem de geleceğe
dair karamsarlığa sebep olmuştur.
HDP ile AKP’nin ilişkisi aynen Hüda-Par ile Azadî
Hareketi’nin ilişkisine de yansımış bulunmaktadır. Kimden kaynaklı olması
önemli olmamakla beraber, siyasi tecrübe, tolerans, müsamaha kültürü açısından
incelenmeye değer ve öğretici bir durum.
Bunun aşılması, kamsamlı bir İslami Cephe ile
mümkündür. Bu Cephenin Kürdistani olması gerektiği ise yukarıda izah edildi.
b- Medrese & Cemaat& Tarikat:
Kürdistan coğrafyasındaki medreselerden sonra en
etkili kurum tarikat, sonrasında ise cemaatler gelmekte(ydi).
PKK’nin bu zemini zayıflattığı doğrudur, lakin
sadece mesele bundan ibaret değildir.
Medreseler, Tarikatler ve Cemaatler; Kürdistani
hassasiyetini ya kaybetmiş bulunmaktadır. Kürdistanilikle barışık olmayan bir
İslami anlayışın ise zaman ve zemine dair ne kadar sağlıklı olduğu münalaşa
konusudur.
Buna rağmen, Güney Kürdistan’da KDP iktidarı ve
Barzani faktörü psikolojik açıdan olumlu bir etkiye sahiptir.
Kürdistan’da medrese ismiyle, dernek veya Kur’an
Kursu statüsünde çok sayıda eğitim kurumu bulunmasına rağmen, hiçbiri üniversiteye
dönüşmüş değildir. Bu konuda Mısır’daki, İran’daki, Irak’taki hatta
Malezya’daki medrese-üniversitelerle yarışacak bir üniversite-medrese girişimi
de bulunmamaktadır.
Kuzey Kürdistan sathında halka malolmuş, halkın
ekseriyeti tarafından tanınan bir şeyh, alim, vaiz, toplum önderi veya siyasi
ve İslami kişilik de bulunmamaktadır.
Herkes kendi müritlerine, talebelerine, seçmenine
hitap etmektedir. Bunu aşmanın bir yolu bulunmalıdır.
c- Medya: Kürdistan halkına hitap eden ve
özellikle Kürd dili ile yayın yapan medya meselesinde İslami Camianin elinde
sınırlı imkanlar bulunmaktadır.
Kürdçe yazma geleneği medreseye dayanır. Şeyh
Ahmedê Xanî Kürmanci Kürtçesiyle yüzyıllar önce bunun önclüğünü yaparken,
Lice’li Amedê Xasî de ilk Kırdkî-Dımılkî –Zazakî metni kitabı yazarak bu işe
öncülük etmişlerdir.
Sorani resmi eğitim dili olduğundan mesafe almış,
Kurmanci ve Zazaki ise yasaklı olduğundan bedeller ödenerek kullanılabilmiştir.
Bugün tamamı Kurmanci veya Zazaki olarak
Türkiye’de yayınlanan az sayıda yayın bulunmaktadır.
Gazete olarak PKK çevresinin yayınladığı Kurmanci
Azadiya Welat gazetesinin sınırlı sayıda okuru bulunmakatdır. Nubihar dergisi
de Risale-i çizgisinde Kurmanci yayın yapan kıdemli ve istikrarlı bir dergi.
Newepel Gazetesi ise Zazaki Kürtçesiyle yayın
yapmakta ve bağımsız bir kadro tarafından yönetilmekte, kültürel içerikli yayın
yapmaktadır.
Vate ve Şewçila dergileri de tarafsız, kültürel
çizgide yayın yapmaktadırlar.
Bunun dışında Hüda-Par camiasının Kelhaamed
dergisi de anlamlıdır. Bunun dışında onlarca dergi, Radyo istasyonu, TV’lerde
de tamamen veya kısmen Kürdçe yayın yapılmaktadır.
İlk Kürdçe TV’nin PKK tarafından kurulması ile
PKK’nin kitleselleşmesi arasında doğru bir ilişkinin bulunduğu analiz
edildiğinde durum daha anlaşılır.
Güney Kürdistan’daki gelişmeler ve özellikle Rudaw
TV’nin kurulmasıyla PKK medyasının tekeli kırılmış gibidir.
Türkiye’de devlet destekli TRT-Kurdi, Gülen
Cemaatinin Dünya Tv ve Zaman Kurdî deneyimi de önemlidir.
Üniversitelerin Kürd Dili Bölümleri, özellikle de
Artuklu Üniversitesi’nin bir kaç yıllık deneyimi çok hayırlı gelişmelere sebep
olmuştur.
İslami Camianın Kürd diline önem vermesi gerekir.
Bu konuda mevcut medyayı destelemek ve geliştirmek gerekir. Siyasi, kültürel ve
sosyal çalışmaların Kürdistan’da Kürtçe olarak yapılması elzemdir.
d- STK’lar: Bağımsız STK anlayışı ve fiiliyatı
Türkiye ve Kürdistan’da sınırlıdır. Mevcut STK’lar ya hükümetlerin, ya da örgüt
ve cemaatlerin paralelinde hareket etmektedirler.
Bunun istisnası Mazlum-Der vs olarak
gösterilebilir, belki.
ÖNERİLER:
Kuzey Kürdistan merkezli (Diyarbekir), Kürdistani
İslami Cephe’nin kurulması ve bu yapılanmanın; siyasi, kültürel, içtimai, dini
hizmetleri koordine etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Başka bir yolla mevcut durumu avantaja
dönüştürmenin imkanı yoktur. Kürdistan gençlerinin, halkının, coğrafyasının
şiddet sarmalından, şiddeti esas alan radikal dini ve sol akımlardan, devletten
kendimizi ve halkımızı kurtarmanın başka bir yolu bulunmamaktadır.
İran, Türkiye devleti ve hükümetlerinden bağışık,
şiddet yanlısı İslami akımlara ve diğer akımlara karşı ancak; ittifak, muhabbet
zırhıyla koşanarak korunabiliriz.
Türkiye’deki İslami yapılar ise buna yardımcı
olmalıdır, belirleyici değil. Kürdistan’ın kurulması, hükmi şahsiyet kazanması,
devletler düzeyinde temsili tarihi bir gelişmedir; insanlık ve İslam alemi
için.
Kürdistan İslam aleminin kalbidir ve İslami camia;
Kürdistan’ın kurulmasında, harcında, mayasında, geleceğinde emeğiyle, sözüyle,
temsiliyle var olmalıdır. Bu fırsat geçmiş değildir.
“Ya şimdi ya hiç bir zaman” zamanında ve
makamındayız. Ya bu tarihi fırsatı ıskalarız ya da tarihe mührümüzü vururuz.
Zaman ayak oyunlarını; İŞİD’i, Türkiye’yi, AKP’yi aşma günüdür.
Bunu aşan kurtulur, aşamayan boğulur. Nuh’un
gemisi Kürdistan’dadır, Kürdistan’dır.
19.12.2015
Sıdkı Zilan
Kürdistan İslami Hareketi / AZADÎ