SON ÇARE: "BİR İNEK KESMEK"
Artık hukuk yolları tıkandı hukuksuzluğa karşı son bir seçenek kaldı. Rahmetli Uğur Mumcu'nun Mezarında bir inek kesmek ve onun bir parçasıyla rahmetliyi dürterekten "Abi Abdulhami'in seni öldürmediği doğru mu?" sorusunu yöneltmektir. 16.04.2014 00:00
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin Umut Davası kapsamında verilen cezaları onamasıyla yeniden cezaevine girecek olan ve son dönemde telefon dinlemeleri listesinde sözde Selam Örgütü mensupları sıfatıyla adları yer alan Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Şahin ve Abdülhamit Çelik bugün MAZLUMDER İstanbul Şubesi’nde bir basın toplantısı gerçekleştirdiler.
Birçok STK’nın destek verdiği basın toplantısında ilk olarak MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar konuştu. 28 Şubat’ın bir düşünceye kastetmenin devletçesi olduğunu söyleyen Sarıyaşar “Yaşananlar açıkça gösteriyor ki 28 Şubat bitmemiştir. 28 Şubat sürecinin davalarından bir tanesi ile, Umut Davası’nın son kararı ile karşınızdayız. Bunun gibi pek çok benzer dava konularıyla ilgili daha önce de burada bir araya geldik; İslami Dayanışma Vakfı/Malatyalılar Davası, İBDA-C/Salih Mirzabeyoğlu ve arkadaşları Davası, Hizbu-t Tahrir Davası, İslami Hareket Davası vs.” diyerek basın açıklaması metnini okudu. Metinde şu ifadelere yer verildi: “Bir taraftan 28 Şubat darbesinin failleri yargılanırken, diğer taraftan – Yakup Köse’lerin evlerine yapılan baskınlarda da görüldüğü üzere- bu faillerin brifinglerle yargılattığı insanların halen tutsak konumda olmaları ciddi bir çelişkidir. MAZLUMDER olarak bu hukuksuzluğu kınadığımızı yineliyor, bu konudaki sorumluluklarını defalarca hatırlattığımız bütün Milletvekillerine, TBMM’ne, hükümete ve yargı erkine bir kez daha sesleniyoruz: Binlerce insanın hayatını karartmış olan 28 Şubat sürecinin sivil-asker bütün unsurlarıyla aydınlatılması ve 28 Şubat sürecindeki askeri brifingli siyasi yargı kararlarının iptal edilmesi gerekmektedir. Hâlen devam ettiği anlaşılan 28 Şubat siyasi yargılamalarının yok addedilerek tutsakların serbest bırakılması ve zararlarının tazmin edilmesi hayati bir önem kazanmıştır.”
Daha sonra davanın avukatlarından Cüneyt Toraman bir konuşma yaptı. Toraman şunları söyledi: “Bu davanın böyle bir sonuçla tekrar gündeme gelmesi çok üzücü. 28 Şubat döneminde Türkiye’de 18 irticai terör örgütü var denilen bir liste Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından ilan edildi ve bu listedeki cemaatlere, kişilere, sivil oluşumlara birer birer operasyon yapılmaya başlandı. Umut Operasyonu da İstanbul’daki Selam Gazetesi’ne yapılan bir operasyondu. Abdülhamit Çelik, Uğur Mumcu’yu öldüren katil diye ilan edildi ancak olayın yaşandığı gün Çelik’in İstanbul’da düğünü vardı. Bu ortaya çıkmasına rağmen yüzsüz bir şekilde soruşturma devam etti. Soruşturmalar sırasında tek bir iddiayı atlamadan 80 sayfalık savunmamda iddiaları tek tek çürüttük. Delillerin toplanmasını istedik ama mahkeme reddetti, hedefe kilitlenmiş bir roket gibi ilerledi. Ben de istifa ettim”. 28 Şubat’ın şartlarının ortadan kalkmasıyla başından sonuna kadar hukuksuz giden davanın bozulacağını beklediklerini ancak bu şekilde olmadığını ifade eden Toraman, “Selam Gazetesi’nin sahibi, yöneticileri, dağıtıcıları İstanbul’da bulunduğu ve bu kişilerin Ankara’da ikametleri bulunmadığı halde bu kişiler yetkisiz bir mahkemede yargılandı. Dikkat ederseniz bunun gibi bütün şaibeli davaların Ankara’ya nakledildiğini görürüz. O dönemde işkence altında alınan ifadeler 2014 yılında ‘youtube’dan servis edildi, ben bunları izleyince kanım dondu. Bu insanlar, 13-14 gün işkenceye maruz kalmışlar, müvekkilim diyor ki ‘Roma’yı sen mi yaktın deseler evet diyecektik’, yani böyle bir işkence. Bu davada adil yargılamanın ‘a’sı tartışılamaz. Biz, 17 Aralık’ta ortaya çıkan Selam-Tevhid soruşturması ile bu operasyonun halen devam ettirildiğini öğrendik. 2011 yılından buyana olmayan bir örgüt ve eylemleri için telefonlar dinleniyormuş. Benim telefonum da dahil… Neyi dinliyorsunuz? 3 yılda bir delil bulduysanız neden dava açmadınız? Bu olay şunu gösterdi ki emniyetin içinde, yargının içinde bir cunta var ve bu cunta 28 Şubat dönemindekiyle aynı. Bu karar bir hukuk cinayetidir. Bu davanın sanıklarına tazminat ödenmesi, özür dilenmesi gerekirken cezaları onandı. Ben avukat olarak hodri meydan diyorum. Tek tek iddialar açıklansın, kamuoyu önünde tartışılsın. İddiaları ispat edilsin. Edemezlerse de görevlerinden istifa edip özür dilemeliler” dedi.
Daha sonra Hasan Kılıç söz aldı. Kılıç 14 yıldır süren davada bir arpa boyu yol alınamadığını söyleyerek sözlerini şöyle devam ettirdi: “Umut davasının Siyonist dış güçler tarafından ortaya çıkarıldığını ve devam ettirildiğini düşünüyorum. Türkiye’nin bütün siyasi sistemini bu örgüt üzerinden değiştirmek istiyorlar. Biz bu davadan dolayı kendimizi mağdur olarak görmüyoruz, belki mazlum olabiliriz. Sorgulamada çok sıkıntılar işkenceler gördük. Mahkemede hatalar düzeltilir zannettik olmadı. Yargıtay’da da avukatsız temsil edildik. Ben usuli bir savunma yapmak üzere gittim. Savunmaya başladıktan sonra tüm usulsüzlükleri anlattım ve bütün heyet şaşırdı. Heyet başkanı ilk defa böyle bir şeyle karşılaştıklarını söyledi. Bana yeni bir temyiz süresi verdiler. Aslında bu da bir usulsüzlüktü. Daha sonra avukatımız gitti ve 14 yıldır süren dava için 7 günlük savunma süresi verdiler ki 70-80 klasörden oluşan evrak, belge var. Avukatımız bunun mümkün olamayacağını sundu ve istifa etti. Biz, bize tekrar süre verilir zannederken 1 hafta sonraya gün verdiler, 1 hafta sonra da duruşmasız dosyanın incelemesine karar verip 15 gün sonra kendi aralarında müzakere ederek kararı onadılar. Usulsüzlük üzerine usulsüzlük yaptılar.”
Kılıç’ın ardından konuşan Abdülhamit Çelik ise “Hukukun işlemediği bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede insanlar sorgusuz, sualsiz istiklal mahkemelerince idam edildi. Halen de bu zihniyetin devam ettiğini görüyoruz. 28 Şubat bir psikolojik bir savaştır. Herkes bu süreçten dolayı korkuyla yaşıyor. İşkenceyi, zulmü yaşamış biri olarak söylüyorum; Bir gece evinizden alınıyorsunuz, ertesi gün sizi tüm ulusal ve uluslararası kamuoyu önünde dünyanın en büyük katili ilan ediyorlar. Bu hepinizin başına gelebilir. Ben bu hukuki süreci tanımadım ve tanımıyorum da. Ama başımıza ne gelirse gelsin Allah’a teslim oluyoruz” dedi.
Mehmet Ali Tekin de bir konuşma yaparak Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nde çeşitli işkenceler altında ifadelerinin alındığını belirtti ve “Bize işkenceler sırasında ‘Biz sizin bu işi yapmadığınızı biliyoruz ama ihale size kaldı. Ya bizim yazdıklarımızı imzalarsınız ya da buradan ölünüz çıkar’ dediler. Biz gözaltındayken bize önce Hizbu-l Tevhid dediler. Aradan birkaç saat geçtikten sonra Tevhid Örgütü dediler, öyle çıktılar alıp bize imza attırdılar. Bir saat sonra bu sefer Selam Örgütü demişler, onlara imza attık. En son da Selam-Tevhid Örgütü dediler, bir hafta sonra buna bir de Kudüs Savaşçıları eklenerek Uğur Mumcu’nun katilleri olarak kamuoyuna sunulduk. Bizi daha sonra Ankara’da 1989 yılı ile 1999 yılları arasındaki tüm siyasi cinayetlerden mesul tutarak yargıladılar. Bugüne kadar yaşanan tüm hukuksuzluklar neticesinde ise gelinen noktada bizi 4 yıl 2 ay mahkumiyet bekliyor” dedi.
Davanın diğer bir mağduru Mehmet Şahin ise konuşmasında şunları söyledi: “Hukuk normlarının geçerli olmadığı siyasi bir davanın üzerine konuşuyoruz. 28 Şubat sürecinde kendileri için tehlikeli gördükleri Müslümanları susturmak, sindirmek, önlerini kesmek ve bitirmek için başlatılan bir dava da Umut Davasıdır. Bu davalar tepeden tırnağa siyasi, arkasında küresel güçlerin olduğu, senaryosu hazırlanmış ve yerli işbirlikçiler tarafından sahnelenmiş davalardır. Bu dava sürecinde hükümet değişti ve bugün, yaklaşık 11 yıldır iktidar olan bir hükümet var ve buradaki arkadaşları bizzat tanırlar. Zamanında birlikte İslami çalışmalar yaptığımız kişiler bunlar. Hukuk, insanlık, adalet adına sözün bittiği noktadayız. Bizler bundan önce bize verilen hükümleri de bundan sonrakileri de bir onur nişanı olarak taşımaktan gurur duyacağız. Bu hükümler beklemediğimiz şeyler de değildi. Bugün dünyanın her yerinde Müslümanların kanı oluk oluk akıtılmakta, Müslümanlara zulüm yapılmakta. Biz de Müslüman kimliğimizden dolayı aldığımız bu cezaları onurla karşılıyoruz. Bize bu oyunları tezgahlayanlar şunu bilsinler ki biz ne dinimizden ne de onun gerektirdiği mücadeleden bir adım geri adım atmayacağız”.
28 Şubat dönemi mağdurlarından Ramazan Kayan da söz alarak “Bu salonda 5 ay önce kardeşim Nurettin Kayan için benzer bir basın toplantısı yapmıştık. Kardeşim şuan 3 yıl 9 aylık cezasını çekmek üzere cezaevinde. Malatyalılar Davasından Zekeriya Şengöz ve Fahri Memur da hala cezaevindeler. Acaba kaç ay sonra benzeri bir basın açıklaması yapacağız? Biz tam Türkiye askeri vesayetten kurtulmak üzere diye sevinirken bir de baktık ki yargı vesayetiyle karşı karşıyayız. Bu ülke insanları vesayet sisteminden çok çektiler. Bugün bir yargı terörüyle karşı karşıya olduğumuzu daha iyi görüyoruz. Selam grubuna yapılanlar küresel bir kıyımın parçasıdır. Bu tüm ümmeti tehdit etmektedir” dedi.
Daha sonra Haksöz Dergisi yazarlarından Hamza Türkmen İslami yapıları cezalandırmaya, yok etmeye çalışan tüm bu hukuksuz davaların yeniden ele alınması çağrısında bulundu.
İHH Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Emin Dağ ise “Suçlanan bu insanlar aramızda yaşıyorlar, ailece tanıdığımız insanlar. Biz bu insanların suçlu olduğuna inanmıyoruz, baştan beri de inanmadık. Tüm bunlar bir tiyatrodan ibaret. Umuyoruz ki gerçek adalet ortaya çıkar” dedi.
Nurettin Şirin de davanın ortaya çıkış sebebinin Siyonizme karşı verilen mücadele olduğunu söyleyerek “Eğer Siyonistlerin nasırına basıldıysa, canı yandıysa ben bu davadan dolayı ceza alan bütün kardeşlerimi tebrik ediyorum. Bu ülkede nasıl uyduruk örgütler icat edip bunun üzerinden birilerini mahkum edebileceklerini açıkça gösterdiler. 28 Şubat süreci devam ediyor” dedi.
Şirin’in ardından Fatih Akıncıları’ndan Ali Akgün bir konuşma yaptı. Akgün “Onursal başkanımız Mehmet Şahin ve üyelerimizden Mehmet Ali Tekin, arkadaşları Hasan Kılıç ve Abdülhamit Çelik yeniden cezaevine konulacaktır. Mehmet Şahin, arkasında duramayacağı hiçbir şeye karışmamıştır. Onursal başkanımızın ülkemizin karanlığa mahkum olmaması için her zaman kendisini feda edebilecek bir kişilik olduğuna biz şahidiz. 28 Şubat sürecinde İslami camia dernek ve kurumlara yönelik operasyonların arka planı bugün ortaya çıkmıştır. 28 Şubat’ın tüm aktörleri serbest bırakılmış fakat mağdurları halen yargılanmakta ve ceza almaktadırlar. Bu haksız durumu düzeltmeleri için Adalet Bakanı ve TBMM’yi göreve çağırıyoruz” dedi.
Toplantının sonunda Cüneyt Sarıyaşar 3 yıldır sürdürdükleri ‘28 Şubat Yargı Kararları İptal Edilsin’ kampanyasını hatırlatarak duyarlı herkesi kampanyaya destek vermeye çağırdı.
MAZLUMDER İstanbul Şubesi Basın Bürosu
BASIN AÇIKLAMASI
\r\n\r\nYARGITAY 9. CEZA DAİRESİ
\r\n\r\n“28 ŞUBAT’A TAM GAZ DEVAM!” DEDİ
\r\n\r\n
\r\n\r\nOrganize olan güçler arasında en organize\r\ngüç olan devletler kendi mevcudiyetlerini korumak ve devam ettirmek üzere\r\nçeşitli güvenlik politikaları uygulamakta, kendilerine has terör tanımları ve mevzuatları\r\noluşturmaktadırlar. Devlet politikaları, çoğu zaman Ceza Hukuku’nu da alet\r\nederek, aralarında organize olan muhtelif muhalif grup ve vatandaşları terörist\r\nilan ederken, ülkeyi de bir terörizm yuvasına dönüştürmektedir.
\r\n\r\n
\r\n\r\nBu kapsamda sivil siyasete ve toplumsal hayata “gayr-i\r\nnizami” yöntemlerle müdahale edilen ve kurgulayıcıları tarafından etkisinin bin\r\nyıl süreceği iddia edilen 28 Şubat post modern darbesi, aktörlerinin yargı\r\nönüne çıkarıldığı şu dönemde dahi karanlık etkisini sürdürmeye devam etmektedir.\r\n28 Şubat’ın bitmediği ve mağdurlar açısından bir zulüm mekanizması olarak devam\r\nettiği gerçeği her geçen gün kendisini farklı örneklerle ve yeniden\r\ngöstermektedir.
\r\n\r\n
\r\n\r\nBu örneklerin sonuncusu 5 gün önce gerekçeli kararı Yargıtay\r\ntarafından onanmış olan sözde “Selam Terör Örgütü” davasıdır. 28 Şubat sürecinin\r\nson model zulümleri, bu davada bir kez daha sahnelenmiştir.
\r\n\r\n
\r\n\r\nKısaca özetlemek\r\ngerekirse:
\r\n\r\n
\r\n\r\nSelam Terör Örgütü\r\ndavası Türkiye gündemini bu isimle değil Umut Davası ismiyle meşgul etmiştir.\r\n“Uğur Mumcu Uzun Takip” ifadelerinin kısaltılmış şekli olan “UMUT” Operasyonu\r\nbu davanın açılmasına zemin hazırlayan operasyondur.
\r\n\r\n
\r\n\r\nHatırlanacağı üzere\r\nbu operasyon kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından 6 Mayıs 2000\r\ntarihinde sabaha karşı İstanbul’un çeşitli yerlerinde eş zamanlı baskınlar\r\nyapılmış, 200’e yakın insan hukuksuzca gözaltına alınmış, polis günlerce\r\ngözaltına alınan insanların evlerinde karakollar kurmuş, evde bulunanların\r\ndışarıya çıkmaları ve eve gelenlerin içeriye girmeleri dahi engellenmişti.
\r\n\r\n
\r\n\r\nBu tarihten sonra\r\nTürkiye’nin gündemini uzun süre meşgul edecek olan operasyonlar dizisinin,\r\nTürkiye’nin 90’lı yıllarında suikasta uğramış bazı yazar ve akademisyenin\r\nfaillerinin “bulunması” için yapıldığı iddia edilmişti. Böylece Türkiye’nin\r\nAvrupa Birliği üyeliği önündeki engellerden en önemlisi sayılan, “faili meçhul\r\ncinayetler” sorunu da ortadan kaldırılmış olacaktı.(!)
\r\n\r\n
\r\n\r\nOperasyon sürecinde\r\nİstanbul Emniyeti hazırladığı fezlekeyi defalarca değiştirmek, düzeltmek zorunda kalmıştı. Gözaltına alınan\r\nve Uğur Mumcu cinayetinin faili olmakla suçlanan Abdülhamid Çelik’in Uğur\r\nMumcu’nun öldürüldüğü gün düğünü olduğunun ortaya çıkması operasyonun ne denli\r\ntutarsızlıklar içerdiğinin ilk işareti olmuş ve dava süreci de dâhil bütün\r\naşamalarda bu tutarsızlıklar artarak devam etmişti. Operasyon başladıktan 3 gün\r\nsonra tüm basın organlarında dönemin başbakanı Bülent Ecevit ve İçişleri Bakanı\r\nSaadettin Tantan tarafından katillerin yakalandığı şeklinde beyanlar verilmiş\r\nve “kişi suçu sabit oluncaya kadar suçsuzdur”\r\nilkesi devlet eliyle ihlal edilmişti.
\r\n\r\n
\r\n\r\nAnkara 2. Devlet\r\nGüvenlik Mahkemesi’nde açılan Umut Davası, mahkeme başkanı Hüseyin Eken’in, “Bu\r\ndava Apo davasından sonra Türkiye’nin ikinci büyük davasıdır” vurgusuyla\r\nbaşlamıştı.
\r\n\r\n
\r\n\r\nSanıklar silahlı\r\nterör örgütü kurmak ve yöneticisi olmak, örgüt kapsamında silahlı eylemler\r\nyapmak suçlamasına maruz kalmış, 5\r\nbuçuk yıl tutuklu kalan sanıklar adil yargılanma ilkesine aykırı olarak, 2014\r\nyılına kadar yargılanmaya devam edilmişlerdir. Neticede Yargıtay 9. Ceza\r\nDairesi 11 Nisan 2014 tarihinde sanıklardan Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin,\r\nMehmet Şahin ve Abdülhamit Çelik’in savunmalarını almaksızın yeniden cezaevine\r\ngirmeleri yönündeki yerel mahkeme kararını onayarak sanıklara tekrar cezaevi\r\nyolunu göstermiştir.
\r\n\r\n
\r\n\r\nBir\r\ntaraftan 28 Şubat darbesinin failleri yargılanırken, diğer taraftan – Yakup\r\nKöse’lerin evlerine yapılan baskınlarda da görüldüğü üzere- bu faillerin brifinglerle yargılattığı\r\ninsanların halen tutsak konumda olmaları ciddi bir çelişkidir.
\r\n\r\n
\r\n\r\nMAZLUMDER\r\nolarak bu hukuksuzluğu kınadığımızı yineliyor, bu konudaki sorumluluklarını\r\ndefalarca hatırlattığımız bütün Milletvekillerine, TBMM’ne, hükümete ve yargı\r\nerkine bir kez daha sesleniyoruz:
\r\n\r\n
\r\n\r\nBinlerce\r\ninsanın hayatını karartmış olan 28 Şubat sürecinin sivil-asker bütün unsurlarıyla\r\naydınlatılması ve 28 Şubat sürecindeki askeri brifingli siyasi yargı\r\nkararlarının iptal edilmesi gerekmektedir.
\r\n\r\n
\r\n\r\nHâlen devam\r\nettiği anlaşılan 28 Şubat siyasi yargılamalarının yok addedilerek tutsakların\r\nserbest bırakılması ve zararlarının tazmin edilmesi hayati bir önem\r\nkazanmıştır.
\r\n\r\n
\r\n\r\nKamuoyuna saygıyla arz ederiz.
\r\n\r\n
\r\n\r\nCüneyt Sarıyaşar
\r\n\r\nMAZLUMDER İstanbul Şubesi
\r\n\r\nYönetim Kurulu Başkanı
\r\n\r\n
\r\n\r\n
Etiketler:
Abdulhamit Çelik
Diğer Basın_Bildirileri haberleri