Şartsız ‘’Barış sürecine başlatmak doğrudan doğruya teslimiyetçiliktir. 1984`den beri Kürt ve Türk silahlı çatışmalar 2013 Mayıs 08’de PKK Gerillaların sınır dışına çıkma talimatı İmralı teşkilatı tarafından verildi.
Asıl sorunu çözmek için deneyli
ve bilimsel yaklaşım olmadığı Kürt kamuoyu tarafından hoş görülmedi. İrade
birliğin cephesinin olmayışı da birçok Kürt aydınların kafasını bozdu ve kafa
karışıklığı olumsuz sonuçlandı. Kürt paketin içi boş, Türk paketi ise içi dolu
ve Kemalizm ilkelli ideolojilerle Üniter sistem korunuyor. PKK dışındaki kör
topal Kürt siyasetçiler ve yazar düşünce sahipler ise muhatap alınmayan
faktörler olarak bu barış süreci içinde eritilmeye çalışılıyor ama farkında
değiller. Bu seyirci aktörler eylemlerinde sadece barış ve silahların bırakma
kavramının anlamını ve farklılıkları muhalefet Kürt halkını ikna etme
olanaklarında zayıf kaldıkları tarafımdan tespit edildi.
Anlamsız olan ‘’Barış Süreci’’
Kürdistan bölgelerinde kazan gibi kaynamaya başladı, Kürdistani açısında,
destekleyenler var, destek vermeyenler de. Destek verenler ulusal çıkar ve Kürt
halkın kaderini bir kez daha egemen sınıflara ve egemen devletlere teslim
bayrağını çekmeye başladı. İvedilikle Barış Sürecin hızlı ilerlemesi
için bizzat Erdoğan tarafından seçilen Akil İnsanların olgun olmadıkları
ve Kürt Ulusal meselesinden uzak oldukları ve bu konuda hiç bilgisi olmayanlar
karma komisyon olarak oluşturuldu. Bu Akiller Grupları şehir şehir
gezdiriliyor. Sırf barış çağrısı var, Kürtler ne istiyor? Üzerinde
pek konuşlandırılmıyor.
Kürdistan’ın her bir parçası ateş
çemberi içinde korkulu rüyaların kâbusunda ama Akil İnsanların umurunda
bile değil. Kimlerin-kimilerin ne yaptıkları belirsiz ve işbirliği kol ve kol
geziyor. Bu işbirlikçilik nereye kadar uzandığı belirsiz, ipsiz ve bucaksız...
Oslo süreci ile bitmeyen ve başarısız geçen görüşmelerin sonucunu
İmralı Adasına tepeden aşağıya doğru indirildi. MİT, Hikmet Fidan sözde
aracı olarak PKK ve AK Partinin arasında mekik dokumaları uzmanı olarak
görüşmelerde bulunduğunda Oslo`da başarısız kaldı. Kandil bu görüşmeleri
kontrolü altına almıştı. T.C sadece etkileyici nabız yokluyordu. Birileri
tarafından görüşmeleri dışarı patlatarak Oslo görüşmeleri çatladı ve Türk
muhalefet siyasetçileri tarafından sertçe eleştirilere yüz tuttu.
Erdoğan talimatıyla MİT`çi H.
Fidan`ı ekipleri A. Öcalan`la oturdu ve
Kürt sorunu üzerinde anlaşmalara imza attı ve atıldı. A.Öcalan MİT`e Kürtlerin
sadık statüsü olan Ulus-Devlet
olmayı reddetti. Demokratik Özerklik, Otonomi, Federal sistemini ve Kürtlerin
kendi kendini idare etme bölgeciliğini de reddetti. T.C devletin
demokratikleşmesinde ancak Kürtler Eğitim ve öğretimi Üniter sistemin içinde
hakkını alabilecek
Körükleme dışında başka
kimselerin olmadığı görünüyor. Kürt sorunu çözmek ve aracı olanı da yok sadece
siyasi üstatlar arasında boş ve sert lafların dışında üretkenci olmadığını
gördüğüm kadarıyla ilkel kültürün dışında başka perspektifi görmek mümkün
olmadığıdır. Ortadoğu`da coğrafyanın daralması ve genişlenmesi üzerinde ABD ve
Büyük Britanya büyük planlamalar genişletip yavaş yavaş petrol emelleri için
gelişmeyen ülkeleri savaş-dövüş ve barış projeleri üzerinde planlanmadalar. Bu
planlamanın içinde en büyük rolü Türk devletine verilmiş. Bu felaket dev
kazanın kaynamasında Kürtlerin kaderi hakkında at kısrağı boynuna benzer
planlar da var. Bu harita ne kadar büyük olduğunu kimseler bilmez. Ama
Kürtlerin zayıf politika halkasında iş politika olgun ruhu olmadığından dolayı
Türk devleti tarafından çok güzel kullanılıyor. Erdoğan bu konuda İmralı ile
hemfikir olarak anlaşmış ve tek derdi muhalefetleri susturmaktır.
Erdoğan politikasına uygun
olamayana darbe ile vurup susturmasını bildiği kadarıyla örtbas etmesini de
beceriyor. Örneğin; Uludere katliamını kendisi yaptı, örtbas etti. Reşadiye
olayını Türk MİT`i ile gerçekleştirdi. Hatay-İskenderun Askeri karakola
PKK’lıya saldırması alavere dalavere ile konuyu kapattı. Reyhanlı`da meydana
gelen olayda ölü ve yaralılara derman bulamadan dış politikasının turuna çıktı
ve gittiği yerlerde AB`ni, BM`ni ve beceriksiz Arap devletlerini eleştirip
kendini rahatlattı. Bunun dışında Türkiye`den PKK’lıları sınır dışına çıkmasını
istedi ve 08 Mayıs 2013 tarihinde başlattılar çekilmeler yavaşça Güney
Kürdistan`a yerleştiriliyor. Güney kazanımlar için büyük problem doğacağından
hiç şaşmayınız.
Bunca kaybımıza rağmen
utanmadık;
1984`ten bugüne kadar 40. bin
insanımız öldürüldü, Türk tarafından da 10. kadar ölü sayısı vardır söyleniyor.
PKK 33 yıl dağda kalarak kararlı Gerillalarıyla müdahale mücadelesini verdi.
Dikkat; Gerillalar siyaset oyunların, iniş çıkışların dışında saf bırakıldı.
Barışın nedenlerini ve Kürdistan hakkında gelişen bütün siyasi gelişmelerden
gizli bırakıldı. Gerillalara sadece Kürdistan`ın mücadelesini veriyoruz ve
Ulusal Önder A. Öcalan`ı kurtaracağız sloganı körüklendi. Ayrıca hiç
unutulmayan kayıpların üzerinden teğet geçen İmralı, Kandil ve BDP tarihi
sorumluluk duymadan AKP ile barış sürecinin başlatılması ve geçmişten hiç ders
çıkartmaması çok garip bir çıkmaza imza atıyor.
Ne oldu bitti Barış Sürecin
başlatılmasında T.C devletin katliamına seyirci kalmaması hatıralarda;
07 milyon insanların Türk
metropollerine olan göçü ve onları açlığa sefalete sürüklenmesi, 4 bin Kürt
aileleri evsiz barksız bırakılması ve evinden, yurdundan kovulması ve de
Avrupa`ya Kürt aydınların sürgün durumu ve hali. Abdullah Öcalan için 70
kişinin kendini ataşe verip yakmaların hakkında hiç matematik hesabı yapılmadan
İrademiz A. Öcalan`dır, biz onun vermiş olduğu bütün kararlarlarını
selamlıyoruz kamuoyuna sunuyorlar. Bir Örgütün lideri ilhakçı ve sömürgeci
devletin elinde tutuklu bir ‘’ESİR’’ nasıl olur da bir esirin iradesi
hapishane havlusunun dışında gerçekleşsin, bence gerçekleşmez! Gerçek anlamıyla
gerçekleşirse iradesiz özgürlükçülerin iradesi de İmralı adasında mahkûmdur.
Ki, hem fikiriz demeleri Kürdistan tarihine geçen bir kara leke ve affedilmeyen
tarihi kirliliktir.
Haa bakın daha neler var;
Kandil, İmralı ve BDP Atatürk
ilkelerini T.TC’nin ÜNİTER sisteminde harfiyetle yerine getiriyor. Nedir bu
ilkeler?
Bir; Kemalizm’in çizmiş olduğu sınırlarına ittihat ediyoruz
vaadi var.
İki; 1923 cumhuriyetin sistemini kabul ediyor ve Lozan
antlaşmasını tazeleyip Türk Bayrağına, bizim ortak bayrağımızdır diyor ve
çirkin yüzü, Kürdistan Ulusal Bayrağına karşı geliyor. Güney Kürdistan
kazanımlarına karşı geliyor ve gerekirse Güney Kürdistan kazanımlarından yani
Federal sistemine son vererek Bağdat`ta Irak cumhuriyeti içinde Kürt eğitim ve
öğretim hakkını alsın diyor.
Üç; Apo ve Murat Karayılan ağzından çıkan sözcükler, Güney
Kürdistan Federal devlete hayır ve Kürdistan devleti kurulursa kabul etmeyiz ve
altına imza atıyor.
Dört; Suriye Batı-Güney Kürdistan Kürtlerin idari sistemine
karşı gelerek İmralı`nın vermiş olduğu mesaja sıcak baktıklarının altına imza
atıyoruz dediler. Bu mesajı yazan ve medya ekranına bildiren bizzat Salih Muslimi kendisidir. Muslümi buna
kalmayarak 74 kişi El-Parti üyesi, PKK-PYD güçleri tarafında gözaltına
alıyor ve kendi dışında başka örgütlerin silahlanmasına karşı geliyor. Böylece
Hewler antlaşmasının geçerliliğinin kalmadığını dile getirip Sayın Barzani’yi
de provoke edecek bir yaklaşım sergilemeden de geri kalmıyor. PKK’nın Kuzey
Kürdistan’daki yaklaşımını, PYD de Suriye parçasında aynı metodu uygulamaya
çalışıyor, ama başarmayacak… Güney Kürdistan’daki gibi başarmayacaktır.
Beş; Binlerce Kürdistanlı işçiler işinden kovuldu ve binlerce
de Kürt öğrenciler okullarından kovularak caddelere atıldı. 10 bine yakın
KCK`lar içeri tıkandı 8 Kürt mini çocuklar hapishanelerde anasız, babasız
büyüyorlar, gelecekleri karanlık.
Altı; Kandil, BDP ve diğer belediye Başkanları, (Meclisi) ve
İmralı (APO) kalıplı-irade hakkı elinde alınmış ve iradelerini kullanamayan
Kürt Milletvekillerin garip halleri. Ki, bu kahraman Kürtlerin Kürdistani haklı
talepleri olan statüsüne karşı olmaları, ULUS-DEVLETİ reddetmeleri,
bunların kimlere hizmet ettiklerini hesaplamak, çıldırmak elde değil. Yanlış
anlaşılmasın barışın yanındayım, yanındayım ama Barış istemenin de bir
onuru-gururu ve ilkeleri vardır.
Barış Sürecini başlatan ve
geçmişini sergilemeyen sorumluları yargılıyor ve bunların haklarında tarihi
soruşturma açılmasına dair talep ediyorum.
Sevgi ve Saygılarımla
Yazar ve Gazeteci