“ROJAVA’DA KATLİAM” YALANININ SAVUNUCULARI
ESED ZULMÜNÜN İŞBİRLİKÇİLERİDİR!
Tam iki buçuk yıldır Suriye’de Baas diktatörlüğüne
karşı mücadele veren İslami direniş güçleri aleyhine yürütülen karalama
kampanyası son günlerde Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gelişmeler üzerinden ivme
kazanmış görünüyor. PKK çevrelerinin bütünüyle yalan üzerine kurguladıkları
“Rojova’da katliam” söylemi gerek sol, gerek liberal basın yayın organlarının
da desteğiyle Suriyeli direnişçiler aleyhine müthiş bir iftira sağanağına
dönmüş durumda.
O kadar tutarsız ve ahlaksız bir kampanya ki bu,
Baas rejiminin vahşet tabloları kamuoyuna “İslamcı örgütler tarafından
katledilen Kürtlerin görüntüleri” şeklinde sunulabiliyor. Bu görüntülerle bir
yandan milliyetçi nefret kışkırtılırken, diğer yandan Suriye direnişi
karalanmaya çalışılıyor ve aynı zamanda da direnişe destek veren Türkiye
içindeki İslami kuruluşlar hedef gösteriliyor.
Öncelikle Kürt milliyetçi çevrelerinde
dillendirilen ve hem medyada hem de siyaset düzleminde farklı kesimlerden
destek gören “Rojova’da katliam” söyleminin sadece yalandan ibaret olmayıp, tam
bir ikiyüzlülük olduğunu vurgulamakta yarar var. Bu çevrelerin eğer bir nebze
samimiyeti, bir parça vicdanı bulunmuş olsaydı, bugün saptırmalarına konu olan
o katliam görüntüleri ilk ortaya çıktığında tepki göstermeleri gerekmez miydi?
Ama yapmadılar! Görmezden geldiler, sustular,
hatta direnişçileri suçladılar. Ve şimdi ise daha bir vicdansızlıkla
saptırılmış veriler üzerinden direnişçileri karalamaya kalkışıyorlar. Açıkçası
başta Cephetun Nusra olmak üzere Suriye’de Esed zulmüne karşı mücadele eden İslami
örgütleri katliamcı, despot, Arap ırkçısı ve benzeri sıfatlarla karalamaya
çabalayan çevrelerin bizatihi kendileri katliamcıdır, despottur ve ırkçıdır.
Suriye Kürdistanı’nda silah zoruyla halkı
sindiren, muhaliflere göz açtırmayan, daha bir ay öncesinde Amude’de yaşandığı
üzere savunmasız muhalif göstericileri katleden PYD/YPG’nin propagandasına alet
olanlar “Rojava halkını savunma” adına diktatörlük özlemcilerinin
savunuculuğuna girişmişlerdir. Esed rejimiyle flört halinde Suriye halkının
özgürlük mücadelesinin karşısında yer alanların tesis etmek istedikleri dikta
düzenini “Kürt halkının özgürleşmesi ve statüye kavuşması” yalanı ile örtmeye
çalışmaktadırlar. Oysa milliyetçi/ulusalcı hareketlerin özgürlük değil, sadece
tutsaklık, daha fazla tutsaklık getireceği gayet iyi bilinmektedir.
Ve bu milliyetçi körlük, gelinen noktada ölçü
tanımazlığını bugüne kadar işbirliği içinde olduğu Esed rejiminin cinayetlerini
İslami güçlere mal etmeye kalkışmaya kadar vardırmıştır. Ne enteresandır ki,
dün o cinayetler işlendiğinde konjonktür gereği ağızlarını açmayan, sessiz
kalarak zulme arka çıkan seçici insan hakları savunucuları ve sahte vicdan
sahipleri ise bugün çarpıtılmış veriler üzerinden kınama yarışına kalkışmakta,
katliam protestolarına girişebilmekte ve bundan da hiç utanmamaktadırlar!
Halen Rasulayn/Serekaniye, Tel Abyad gibi
bölgelerde yaşanan çatışmaların sorumlusu Nusra ya da diğer İslami örgütler
değil, direnişçilerin ağır bedeller ödeyerek Esed rejiminden kurtardıkları
bölgelerde fırsatçı bir tutumla mevzi kazanma çabasına girişen PYD/YPG’dir.
PYD/YPG’nin kendisinin başlattığı savaşı Suriye muhalefetinin Kürt halkına
karşı saldırısı şeklinde sunması tamamen saptırma ve çirkin bir propaganda
taktiğidir. PYD/YPG Kürt halkının değil, Esed rejimiyle işbirliğine hevesli
Kürt milliyetçilerinin temsilcisidir. Kaldı ki, başta Nusra olmak üzere direniş
grupları ne Arap örgütüdürler ne de sadece Araplardan oluşmaktadırlar. İslami
kimliğe sahip sayısız Kürt genci de bu gibi direniş örgütlerinin saflarında savaşmaktadırlar.
Nasıl Beşşar rejimine ve onun katil sürüsü “Suriye Arap Ordusu”na karşı savaşan
mücahitler Arap halkına karşı savaşmıyorlarsa, PYD/YPG ile savaş da Kürt
halkına karşı bir savaş olarak tanımlanamaz.
Direniş gruplarının ağırlıklı olarak yabancılardan
müteşekkil oldukları iddiası da tipik bir milliyetçi propagandadır. Bir kere,
İslami örgütler açısından etnik ayrımlar da coğrafi sınırlar da bir şey ifade
etmediğinden, bölgeye dışarıdan gelen mücahitleri yabancı olarak tanımlamak
anlamsızdır. Nasıl Kürt milliyetçileri bütün Kürdistan’ı tüm Kürtlerin ortak
vatanı olarak algılamaktaysa, İslami bilinç sahipleri açısından da tüm İslam
coğrafyası, hatta tüm yeryüzü Müslümanların vatanıdır. Bununla beraber şunu da
vurgulayalım ki, Suriye’de savaşan grupların geneli Suriyelilerden oluşmakta,
içlerinde sadece sınırlı sayıda Suriye dışından gelmiş mücahit
barındırmaktadırlar. Dolayısıyla hem Türkiye Kürdistanından, hem Kandil’den
desteklenen Esed/Baas işbirlikçisi Kürt milliyetçilerini yerli, İslami güçleri ise
yabancı olarak sunmak tutarsız olduğu kadar ahlaksız bir yaklaşımdır.
Bu vesileyle bir kez daha Suriye’de Kürt nüfusun
yoğun olduğu bölgelerde yaşanan son gelişmeler üzerinden İslami direnişi mahkûm
etmeye ve Suriye İslami direnişini destekleyen Türkiye’de yerleşik kuruluşları
ve basın yayın organlarını hedef göstermeye yönelik kirli propaganda
kampanyasını kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. İnsan hakları, vicdan, insani
hassasiyet ve benzeri kavramlar eşliğinde sürdürülen ve bariz bir şekilde
adaletsizlik ve vicdansızlık zeminine oturmuş bu kirli kampanyanın sonuç alması
mümkün değildir. Müslümanlar milliyetçilik bataklığında debelenenlerin
tezviratına aldırmaksızın ve Kürt, Arap, Türkmen vs. ayırt etmeksizin zulme
maruz kalmış kardeşleriyle dayanışma çabalarını sürdürecek, adaletin tesisi
için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceklerdir.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı