Özgürlük Meydanına gelen grup basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında hükümet sık sık uyarılırken, doğa katliamcısı zihniyetin Kürdistan’da yıllar boyu yaptığı orman yakmalarına da dikkat çekildi, “Doğa katliamlarına, Taksim’de başlayan direnişi Barış müzakerelerine karşı eylemlere dönüştürmeye çalışan Milliyetçi, Irkçı ve Ulusalcı zihniyeti buradan kınıyoruz!” tavrı takdire şayan doğru bir açıklamaydı.
Eğitim-Sen bu açıklamasıyla daha önce Gezi Parkı için yaptıkları yürüyüşün ulusalcıların varmak istedikleri hedeflerine destek amacıyla yapılmadığını üyelerine hissettirdiği gibi, yürüyüşlerinde başörtülü eylemcilerin olması ise ayrı bir güzellik oluşturdu.Kızıltepe Çev-Gön Derneği başkanının bu eylemde kendileriyle beraber olduğunu ve kendilerine destek verdiği için teşekkürlerini açıklamaları dikkat çeken bir diğer husustu. Eğitim-Sen bugün ki eylem ve basın açıklamasıyla hem uyardı hem de bir önceki eyleminde yaptığı iki hata yüzünden aldığı uyarıları kısmen de olsa tamir etti.
Hem Çev-Gön’a teşekkür etti, hem ulusalcılara seslenerek biz sizden değiliz, eylemlerimiz masummanedir mesajını vermeye çalıştılar. Eylem ve Basın açıklaması, Özgürlük Meydanındaki Fiskiye Heykeline ait Mermer Çukurun etrafında davul zurna eşliğinde oynanan halayla sona erdi
BASIN AÇIKLAMASI
Değerli dostlar, Sivil Toplum Örgülerinin Değerli
Temsilcileri, Değerli Basın Emekçileri, Kentlerimizi, meydanlarımızı,
parklarımızı kısaca bizim olan ne varsa hepsini bizden alıp sermayeye peşkeş
çeken, diktatörlüğü demokrasi sanan,
Kibri ve zulmü ise marifet sayan muktedirlere
karşı;
"Faşizme Karşı Omuz Omuza" çağrısında,
"Her Yer Taksim Her Yer Direniş"
inancında,
"AKP`ye Teslim Olmayacağız"
kararlılığında,
"Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya
Hiç Birimiz" azminde,
“Demokratik kurtuluşla özgür yaşamı inşa etme
şiarı ile” yan yana geliyor ve zorbalığa, yok saymaya, bizim olanın elimizden
alınmasına karşı direniyoruz.
Türkiye’de son bir haftadır yaşananlar, çok uzun
süredir gecenin karanlığının hakim olduğu bir ülkede eşitliğe, özgürlüğe,
demokrasiye hasret bırakılan tüm kesimlerin umutlarını yeniden filizlendiriyor.
Silmeye, unutturmaya çalışanlara inat, topraklarımızda süren toplumsal
mücadeleler tarihine yeni sayfaların eklenişine tanıklık ediyoruz.
Taksim Gezi Parkı’na AVM yapılmasını dayatan
talana ve ranta karşı başlatılan protestoları zor kullanarak bastırabileceğini
zanneden AKP iktidarı tüm dikta rejimlerinin baş belası en sağlam kayaya, halka
toslamış bulunuyor. Gezi parkındaki doğa katliamına karşı demokratik haklarını
kullanarak tamamen barışçıl eylemler gerçekleştirenlerin canına kast eden
boyutlara ulaşan devlet terörü ile karşılaşması yıllardır haksızlık ve
hukuksuzlukla kuşatılanlar için bardağı taşıran son damla olmuştur. Baskı ve
zulüm düzenine karşı ülkenin dört bir tarafında milyonların sahiplendiği, omuz
verdiği Gezi Parkı direnişi bir halk hareketine dönüşmüştür. KESK olarak; tüm
baskıların, devlet terörünün üzerine direniş kararlılığıyla yürüyerek ülkesine
ve geleceğine sahip çıkan başta gençlerimiz olmak üzere tüm halkımızı
selamlıyoruz. Türkiye`nin aydınlık geleceği için yürütülen bu onurlu mücadelede
hayatını kaybedenlerin ailelerine, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil
şifalar diliyoruz.
Gezi parkı direnişi halkı kul olarak gören,
marjinal, çapulcu olarak nitelendirecek kadar pervasızlaşanların gaz
bombalarının dumanı, sisi ile perdelemeye çalıştığı emek ve demokrasi
düşmanlığını tüm çıplaklığıyla ortaya sermiştir.
Onlara göre ülkenin hapishanelerindeki
sendikacılar, gazeteciler, avukatlar, öğrenciler teröristtir. Bunun için
yargılanmalarına, mahkemeye çıkarılmalarına gerek de yoktur. Onlara göre her
istediklerinde boy gösterdikleri yandaş medya, sordukları çanak soruları
cevaplamalarında bile yardımını esirgemeyenler varsa basın özgürlüğü
sağlanmıştır. El etek öpen, iktidarlarında himmet bekleyen yandaş sendikaların
hormonlu büyümesi sürdükçe sendikal hak ve özgürlükler garanti altına
alınmıştır. İktidarlarının hedef gösterdiği her insan ve kurum hakkında dava
açabilen savcılar, muhalif tüm seslere ceza yağdıran özel yetkili mahkemeler
oldukça yargı bağımsızdır.
Oysa bugün ülkemizin içine her geçen gün daha
fazla içine çekildiği emperyalist savaşa, halkın üzerine yağan bombalara,
inançlara ve kimliklere yönelik ötekileştirmeye, emeğin haklarını yok etmeye
yönelik saldırılara, üniversiteleri sermayenin hükümranlığına açan
uygulamalara, yaşamlarına neoliberalizmin dini tevekkülcüğüyle yön verecek
daraltmalara, kısacası baskı ve zulüm düzenine karşı artık sabrı tükenen halk
ayaktadır.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yapması gereken tek
şey, günlerdir polis şiddetiyle engelleyemediği bu halk iradesi önünde boyun
eğmek ve bunun gereklerini yerine getirmektir. İstanbul’u gaza boğan, halka
saldırı emri veren İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü görevden
alınmalıdır. Tüm gözaltı ve tutuklamalar derhal serbest bırakılmalıdır. Taksim
Gezi Parkına Topçu Kışlası ve AVM yapılması planı iptal edilmelidir. Başta
Taksim olmak üzere şehirlerin meydanlarına konulan toplanma yasakları
kaldırılmalı, biber gazı kullanımı yasaklanmalıdır.
Bugün herkes bir ağacın gövdesine sarılmış kendi
yaşamına, milyonlarca insanın yaşamına, farklılığa sahip çıkmaktadır.
Militarist, faşist ve cinsiyetçi zihniyetin ilk kıyımı değilki bu… Otuz yıldır
yaşanan savaşta Kürdistan’ın birçok yerinde; Dersim’de, Cudi’de, Gabar,
Şırnak’ta, Bagog’ta yakılan binlerce hektarlık ormanları da eklemek lazım bu
doğa düşmanı zihniyetin, doğa katliamlarına. Taksimde başlayan direnişi barış
müzakerelerine karşı eylemlere dönüştürmeye çalışan, milliyetçi, ırkçı,
ulusalcı zihniyeti buradan bir kez daha kınıyoruz..
Değerli dostlar,
Yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun hüküm
sürdüğü, emeğin hakkının yok sayıldığı bir ülkede yaşayan tüm kesimler gibi biz
kamu emekçileri de geleceğe güvenle bakamıyoruz. Çünkü bir insanın geleceğine
güvenle bakabilmesi ancak kişinin gelirinin, sosyal güvenliğinin, sendikal hak
ve özgürlüklerinin garanti altı altına alınmasıyla mümkündür. Tüm çalışanlar gibi
kamu emekçileri de geleceğe ilişkin beklentilerini koruyabildikleri ölçüde
kendisini ve ailesini güvende hissedebilir. Oysa kamu emekçileri
istikrarsızlıkla kol kola giren güvencesizliği her geçen gün biraz daha fazla
hissetmektedir. Yıllardır hayata geçirilen yasalarla, kanun hükmünde
kararnamelerle, fiili uygulamalarla kamu emekçilerinin iş güvencesi
alabildiğine sınırlanmıştır.
Özellikle son on yılda esnek, performansa dayalı,
kuralsız, güvencesiz istihdam katlanarak artmıştır. Kamunun toptan tasfiyesinin
hızlandırıldığı, özelleştirme ve taşeronlaştırma ile kamu yararının rafa
kaldırılmak istendiği koşullar yetmiyormuş gibi her gün hayata geçirilen yeni
düzenlemelerle iş ve ücret güvencemiz adım adım yok edilmek istenmektedir.
Hangi ad altında istihdam edilirse edilsin tüm kamu çalışanları günümüzün
çağdaş köleliği dediğimiz 4/C’li istihdama doğru hızla sürüklenmektedir.
Son olarak 15 Mayıs’ta AKP iktidarı tarafından
TBMM’ye sevk edilen “hükümet memurluğu” torba yasa tasarısı kamuda kariyer ve
liyakat ilkelerini tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Ehliyetsiz,
vasıfsız ama sadece yandaş olduğu için özel sektörden kamuya üst düzey
yöneticiliğe atanmanın önünü açan düzenleme ile AKP’nin devletleşme sürecinin
önündeki son engeller de ortadan kaldırılmak istenmektedir. Yandaş-Tüccar-CEO
takımının açıktan atamayla müdür, genel müdür, müsteşar makamlarına taşındığı
bir kamu yapılanması yaratarak doğrudan kamu emekçilerinin iş güvencesini hedef
alınmaktadır.
Değerli Basın Emekçileri, değerli dostlar.
Her türlü baskıya rağmen sesini yükselten, kamu
emekçilerinin vicdanın sesi olma kararlılığından ödün vermeyen KESK olarak iş
güvencesinden asla taviz vermeyeceğimizi, sendikal hak ve özgürlüklerimizin
daha da daraltılmasına izin vermeyeceğimizi defalarca ifade ettik. 21 Mayıs
2013 tarihinde yaptığımız basın toplantısıyla kamu emekçilerinin iş ve ücret
güvencesini adım adım ortadan kaldırmayı hedefleyen saldırılara güçlü bir cevap
vermek için 5 Haziran’da bir günlük bir uyarı grevi gerçekleştireceğimizi tüm
kamuoyuna ilan ettik.
Ancak Gezi Parkı direnişiyle ülkenin dört bir
tarafına yayılan eşitlik, özgürlük ve demokrasi talebine kulaklarını
tıkayanların, halkın canına kast edecek kadar gözünü karartanların ortaya
çıkardığı vahşet tablosu yeni bir değerlendirme yapmamız gerektiğini
göstermiştir. Bugün ülkenin bütün şehirlerine yayılan halk öfkesi ve direnişi,
yıllardır mahkum edildiğimiz neoliberal yağma ve talan düzenine karşı açılmış
bir mücadele bayrağıdır. Yaşamını ve geleceğini savunan tüm halk kesimleri
gibi, kamu emekçileri de işine, geleceğine ve yaşam alanlarına sahip çıkmaya
kararlıdır.
Sömürü ve yağmaya karşı emeğin hakkını, savaşa
karşı barışı, emperyalizme karşı bağımsızlığı, ırkçılığa ve şovenizme karşı
hakların kardeşliğini kararlılıkla savunan KESK’liler olarak, bu değerlerin
hedef tahtasına konduğu koşullarda ne iş güvencesinden ne de sendikal hak ve
özgürlüklerden de söz etmenin mümkün olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle
grevimizi bugünden itibaren tüm yurtta başlatıyoruz.
Kamu emekçileri iş güvencesi başta olmak üzere,
kazanılmış haklarına nasıl sahip çıkıyorsa, halkımızla birlikte yaşam
alanlarımıza da aynı kararlılıkla sahip çıkmayı sürdürecektir. Siyasi iktidarı
kamu emekçilerinin ve halkın geniş kesimlerinin taleplerine kulak vermeye
çağırıyoruz. 657 sayılı DMK`yı değiştirerek kadrolaşmayı artırmayı öngören
hükümleri derhal geri çekin.
YAŞASIN EMEK, BARIŞ VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ
KIZILTEPE KESK