Bimillahirahmanirahim
İŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırılarını protesto
etmek amacı ile HDP eş başkanlarının halkı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olan
protestoculara destek olmaya çağırmasının ardından başta Kürdistan’da olmak
üzere Türkiye’nin birçok yerinde başlayan gösteriler, Kürt halkının mütedeyyin
kesimini hedef alan saldırılara dönmüş, bu saldırılar sonucu birçok şehirde
başta sivil toplum kuruluşları, partiler, kamu kurumları, vatandaşlara ait
işyerleri ve arabaları olmak üzere her yer ateşe verilerek tam bir yıkım ve
kaos ortamı oluşturulmuştur. İŞİD
bahanesi ile özelikle İslami kimlikli kurum ve şahıslara yönelik saldırılar
sonucu birçok kişi vahşice katledilerek şehirler savaş alanına dönmüş, çok
sayıda masum insan hayatını kaybetmiştir. Son
olarak Bingöl’ün Karlıova ilçesinde bir Hüda Par üyesinin İŞİD’çi olduğu
bahanesi ile katledilmesi birilerinin Kürdistan’ı kaos ortamına sürüklemek
istediğini göstermektedir.
Hiç şüphesiz Kobanî halkına yönelen İŞİD
saldırıları gayrimeşru ve haksız saldırılardır. Yüz binlerce insanın en temel
haklarını ihlal eden bu saldırıları protesto etmek Kürt halkının en temel
hakkıdır. Ancak protesto eylemlerinin
başka insanların hak ve özgürlüklerini ihlal etmesi, şiddete dönüşmesi, toplumu
kutuplaştırarak, ayrıştıran bir kimliğe bürünmesi; protestoların hem farklı bir amaca hizmet
etmesine sebep olmuş hem de meşruluğunu sorgular hale getirmiştir. Zalimi protesto etmek, zulme karşı çıkmak,
bireylerin en doğal hakkıdır. Fakat zulmü protesto ederken geride bir enkaz
bırakarak zalimleşmek, yeni fitnelere davetiye çıkarmak, kardeş kavgasını
körüklemek, Kürt halkı arasında yeni bırakujilerin oluşmasına zemin
hazırlayacak tavırların içine girmek, Kurd halkının yararına bir duruş olmadığı
gibi kabul edilebilir bir durum da değildir. Bu durum sadece Kürt halkının düşmanlarını sevindirir dostlarını da
üzer. Geçmişte yaşanan olaylar da bize göstermiştir ki kardeş kavgasının
kazananı yoktur, tek bir kazananı vardır o da Kürd halkının temel
özgürlüklerini gasp eden güçlerdir.
Yüzlerce mağaza, market, kuyumcu ve bankanın
yakılarak yağmalanmasını, yolların ve arabaların ateşe verilmesini, masum
insanların vahşice katledilmesini sıradan bir olay ve protesto gösterisi olarak
göstermek de başlı başına trajedidir.
Kendilerinden olmayan insanlara karşı kışkırtıcı söylem ve tutumlarıyla
gençleri sokağa dökenler, bölgeyi yangın yerine çevirenler ve masum insanların
katledilmesine zemin hazırlayanlar sadece farklı kimliklerden insanlar ve
kesimler için değil, aynı zamanda kendileri için de bölgeyi yaşanmaz hale
getirdiklerini artık idrak etmelidir.
Kontrol edemediğin bir gençliği sokağa çağırarak Kürt halkı arasında
uzun yıllar sürecek kin ve düşmanlığın temellerini atmak ve Kürtler arasında
meydana gelecek olaylara sebep olmak büyük bir vebal ve sorumluluktur. Şu da
bilinmelidir ki kontrol edemediğin güç senin gücün değildir. Olayların seyri izlendiğinde de derin
devletin olayların birçok noktasında belirleyici güç olduğu anlaşılacaktır.
Kobane’de yaşanan insanlık dışı tablonun doğrudan
ya da dolaylı bir şekilde müsebbibi olmayan kişilere, sivil toplum örgütlerine
ve siyasi partilere yönelik kör bir şiddete dönüşmesinin, yaşanan acıları
hafifletmeyeceği, bilakis yeni acılara ve krizlere yol açabileceği
unutulmamalıdır. Doksanlarda meydana
gelen ve Kürt halkına büyük acılar ve travmalar yaşatan olayların tekrarlanması
halkımıza büyük felaketler yaşatacaktır.
Medyaya sorumsuzca beyanlarda bulunanlar,
Diyarbakır’da 400 İŞİD bağlantılı dernek var gibi tamamı ile asparagas haber ve
yorumlarda bulunanlar; meydana gelen üzücü olayları kınayarak toplumdan ve
mağdurlardan özür dilememiştir.
Sakallı veya
tessetürlü oldukları için tüm İslami
kesimi İŞİDçi göstermek veya böylesi bir algı oluşturarak bu algı üzerinden
İslami kesimi köşeye sıkıştırmaya çalışmak
halkımıza yapılabilecek en büyük zulüm ve ihanettir. IŞİD bahanesiyle
Müslümanları düşman olarak göstermek,
İslami kimliğe saldırmak, halkımızı bir felakete doğru sürüklemekten
başka bir şey değildir. Kürdistan’daki tüm güçler artık İslami kimliğin
Kürdistan’ın asli kimliği ve tek ortak paydası olduğu gerçeğiyle yüzleşmek ve
bunu kabul etmek zorundadır.
Masum
sivillere yönelik, göstericilerden ya da polisten kaynaklanan ihmal ve hak
ihlallerini önlemeyen devlet de yaşanan vahşice cana ve mala yönelik ihlallerin
sorumlusudur.
Bu sorumluların yargı ve toplum önünde açık bir yüzleşmeyle hesap vermesi
zaruridir. Tüm bu olaylar ciddi bir kaosun habercisi iken, Emniyet güçlerinin
ve hükümetin tüm bu yaşananlara ilgisiz kalması düşündürücüdür. Geçmişte
yaşanan ve hala hafızalarda canlı olan devlet destekli kışkırtma ve
yönlendirmeler toplumun hafızasından silinmiş değildir. Eğer devlet bu olayları
yeterince araştırmaz ve üzerine gitmez ise bu olayların devletin bilgisi
dâhilinde gerçekleştiği şüphesini güçlendirecektir.
Kürdistan’da farklı fikirlere, inançlara,
ideolojilere mensup birçok parti, hareket ve siyasi görüşten kurum ve kuruluş
vardır. Kürdistan halkının çıkarı ve Kürdistan’da barış ortamının oluşması her
farklı fikir ve düşüncenin hoşgörü ile kabul edilmesi ve farklılıklara tahammülü
ile gerçekleşecektir. Silahı ve gücü elinde bulunduranların kendileri dışındaki
güçlere yaşam hakkı tanımaması ya da bu güçleri baskı altına alarak
Kürdistan’da alan hakimiyetini pekiştirmek istemesi veya rakip olarak görülen
yapıları ezmeye ve sindirmeye çalışması kabul edilebilecek bir durum değildir.
Öze Dönüş Platformu olarak öncelikle olaylar
nedeniyle vefat edenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır,
yaralılara şifa diliyoruz. Olaylarda şiddete başvuran, cana ve mala kasteden
kişileri şiddetle kınıyoruz. Öldürülenler ile ilgili adil, etkin ve hızlı bir
soruşturmanın derhal yapılarak faillerin yargı önüne çıkarılmasını talep
ediyoruz.
ÖZE DÖNÜŞ
PLATFORMU