CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLE ADALET VE
KALKINMA PARTİSİNE UYARILAR
ADALETE DAVET
Cenab-ı Allah insanlar kendilerini değiştirmedikçe
onlar hakkındaki tasarrufunu değiştirmeyeceğini ifade buyurmuştur. Peygamber
Efendimiz de pek çok hadisinde Müslümanların yozlaşmasından bahsetmiştir. Bu
iki ölçü, başımızdaki gailelerin nefsimizden kaynaklandığını ortaya
koymaktadır. Müslümanın mümeyyiz vasfı olan eminlikten, samimiyetten, merhamet
ve adaletten uzaklaştığımız açıktır. Diğer taraftan ümmetin bir tevbe dönemine
girdiğinin emareleri de çoktur. İslami değer ve referanslar üzerinden siyaset üretenlerin
toplumda karşılık bulmaları bu emarelerdendir.
Fakat ne yazık ki İslami referanslar üzerinden
siyaset yapanların idaresindeki ülkemiz, bugün bir karmaşa ve sancı
içerisindedir. Bunda en önemli etken, gerek siyasete gerekse toplumsal hayata
ruh verecek tam, net, saf, sağlam bir Müslüman bilince erişememiş olmamızdır.
Gerekli fikir olgunluğuna ulaşmanın metotlarını geliştiremedik. Kişilere değil,
ilkelere göre şekillenen bir hukuk kültürüne hayat veremedik. Yoz siyasi
kültürümüzün arızalarına kapılarak söylemde Müslüman, eylemde ise Müslüman ilke
ve ideallerinden kopuk bir profil çizdik. Çirkinleştik; Müslümanlığın da sosyal
yüzünü çirkinleştirdik.
Şimdi fark ediyoruz ki, aslında Müslümanlar
olarak, geçmişten beri karşılaştığımız haksızlıklar ve tehlikeler karşısındaki
gayri İslami tepkiselliğimiz nedeniyle çeşitli davranış bozuklukları
geliştirmişiz. Güçlenince derunumuzdaki bozukluklar aktifleşti; ölçüsüzleştik,
insafsızlaştık, izansızlaştık, agresifleştik, sinsileştik. Hedeflere ulaşma
körlüğüne kapılarak hedeflerin manasından uzaklaştık. Bozuklukları doğuran
zihniyet problemlerini kabullenerek düzeltme anlayışı bizi yavaş yavaş
pençesine aldı, sorunların besleyicisine dönüştürdü. Bu dönüşümü birlikte
yaşadık. Birlikte yıprandık, birlikte bozulduk ve şimdi birlikte düzelmek
mecburiyetindeyiz.
Bugün Müslüman sıfat ve söylemini haiz kişi ve
kurumların kaygı verici bir güvenilmezliğe ulaştığını görmekteyiz. Bu, geçmiş
başarıları gölgede bırakacak büyük bir yıkımdır. İflasa gidiştir. Özellikle son
on üç yıldır Müslümanların siyasi sözcülüğüne soyunmuş olan Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi hareketinin,
yüklendiği ağır yükün ve siyasi dinamiklere uyum baskısının altında ezildiği,
pörsüdüğü ve derinden derine zararlı bir hal aldığı görülmektedir. Toplumun ve
devletin hekimliğini üstlenenlere hastalıklar bulaşmıştır. Hem hekimin hem
halkın fena bir akıbete sürüklendiği kanaati oluşmuştur.
Sayın Erdoğan ve AK Parti’nin artık duru bir ümit
ve heyecan kaynağı olamaması üzüntü vericidir. Müslümanların yakın geçmişte
önemli hizmetleri olan kişi ve kurumları bir kirlenmişlik içinde görmeye
başlaması, buna rağmen kamplaşma ve şartlanmaların etkisiyle, akl-ı selime
değil korkulara bağlı olarak desteklemesi iyiye işaret değildir. Erdoğan ve AK
Parti açısından ise; iman, ilim ve vicdan çizgilerinin yerini amansız siyaset
kaygısına bırakması, hakikatlerin propaganda tutumuna kurban edilmesi, adaletin
anlamsızlaşması, şeklin manaya ve niceliğin niteliğe baskın çıkması, hesap vermezliğe
erişmenin tüm değerleri zedeler bir önceliğe dönüşmesi iyiye işaret değildir.
Kilitlenmiş bir zihin yapısı içinde istişare kanallarını göstermelik hale
getirmiş her yönetim, hem İslami istikametten hem de dünyevi başarı kulvarından
uzaklaşmıştır.
Biz hiçbir fani şahsa hayran da değiliz, düşman da
değiliz. Allah ve Rasulünden başkasına iman etmiş değiliz. İmanımız sayesinde,
çok şükür aciz de değiliz. Allah’ın hikmetlerini görmeye çalışan, sonsuz kudret
ve merhametinden ümitvar olan Müslümanlarız. Hem kendi nefsimize hem de bizi
yönetenlere hakkı tavsiye ederiz. Hakka dayanarak içimizde ve dışımızda,
ülkemizde ve dünyada huzuru hedefleriz. Bu çerçevede, Sayın Erdoğan’a ve onun
şahsında AK Parti’ye şu tavsiyelerde bulunmayı borç biliriz:
1.Peygamberimizin kırk yaşına kadarki “El-Emin”
lakaplı hayatı, risaletinin yıkılmaz dayanağı olmuştur. Emin olma, güvenilme
hassanız fazlasıyla aşındı. Artık inançtan ziyade çaresizlik duygusuyla
destekleniyorsunuz. İslam bereketiyle çıktığınız bu yolda İslam’ı lekeler bir
noktaya geldiniz. Aşınmaları tamir etmek öncelikli derdiniz olmalı. Bilhassa
sosyal ve ekonomik adalet konularında güven kaybına yol açan davranışlardan ve
şahıslardan, örgütsel kaygılara takılmaksızın, uzaklaşınız.
2.Şahsınıza ve partinize, gizemli ve koşulsuz bir
güven duyulmasını hedeflemeyiniz. Size akıllı ve vicdanlı, hatta sert
eleştiriler getirmeyenleri yararlı bilmeyiniz. Eleştirileri savuşturma, etkisiz
kılma refleksinden kurtulunuz. Kimden, hangi niyetle gelirse gelsin, doğru söze
kulak veriniz. Propagandalara kapılan kitlelerin tezahüratlarına itibar
etmeyiniz. Oy, Allah indinde bir değer değildir. Siz de katılırsınız ki maddi
bir kriter olan oy çokluğu, manevi kıymet ve bereket kaybolursa kimseyi
bahtiyar etmez.
3.Siyasi manipülasyonlara başvurmayınız. Siyasette
cephe ve alan kazanmak gayesiyle ülkenin ve makamlarınızın enerjisini
tüketmeyiniz. Bu ülkenin çok büyük sorunları var. Devlet ve toplum katında algı
mühendislikleriyle uğraşarak halkın reel sorunlarını anlamayı ve çözmeyi ihmal
etmeyiniz.
4.Müslümanlara uzun yıllar baskı yapıldığı, bu
nedenle Müslüman oluşumların gayri resmi irtibat ve finansman ağları kurduğu
herkesçe malumdur. Bu gayri resmilik mutlak anlamda yanlış olmayabilir fakat
aracın amaçlaşması ve nefsaniyete bulaşması, gayri resmiliği bir tür gizli ve
kirli siyaset tarzına dönüştürmüştür. Bütün devlet işlerinde vitrine konulanlar
ile gerçekte olanlar ayrışmış durumdadır. Kamu görevlileri, kanunlara sadece
araçsal anlam yükleyen nüfuz sahipleriyle uyumlu olmaya zorlanmaktadır. Bu
ikilem devleti büyük bir riyakârlık sahasına dönüştürmüştür. Bu ahlaki ve
hukuki açmaz asla sürdürülebilir değildir. Hukuken izah edemeyeceğiniz
eylemlerden bir an önce el çekin. İslami bile görünse siyasi tutkulara
kapılarak Müslüman profilinin özsüzleşmesine ve nobranlaşmasına yol açmayın.
Sizden beklenen, Müslümanlık iddialarınızı simgesel hamlelerle değil, dürüst ve
emin sıfatlarla ispatlamanızdır. Birtakım tedbirlerde siyaseten kendinizi mazur
görseniz bile devlet katmanlarına zımnen riyakârlık telkin ettiğiniz için
gerçekte yanlıştasınız.
5.İkilem ve şaibe dolu yönetim tarzınızı
sürdürebilmek için kanunen belirlenmiş iş yapma ve ilişki kurma biçimlerini
hiçe saymak zorunda kalıyorsunuz. Kurumsallaşmaya inanan, sağlam karakterli,
liyakatli, ilkeli, profesyonel insanlarla çalışamaz oluyorsunuz. Güce aç bir
zayıflar kitlesi ile geniş bir menfaatçiler sürüsü çevrenizi sarıyor.
İktidarınız gün geçtikçe zihin tembelliği ve çıkarcılık ile özdeşleşiyor.
Söylemleriniz insanımızın fikrine, vicdanına, irfanına katkı sunmuyor.
Kanaatleri manipüle, düşünceyi hadım ediyorsunuz. Zaaflara oynamak üzerine
kurulu çirkin bir siyaset labirentinde bocalıyorsunuz. Ülkenin zaten bozuk olan
siyaset dilini, kültürünü siz de zehirliyorsunuz.
6.Siyasette, bürokraside ve ekonomide
eş-dostunuza, yakınlarınıza, hemşerilerinize, kullanabildiklerinize mazeretler
üreterek alabildiğince alan açtınız. “Ne istediler de vermedik” zihniyeti ile
ölçü, mizan ve teraziyi unuttunuz. Birçok hak sahibini hakkından mahrum
bıraktınız. Ehliyet ve liyakati sadakat vaatlerine kurban ederek hem kendinizi
tutsak ettiniz hem de şahsiyetli insanları küstürdünüz.
7.İnsanların şahsınızla ya da partinizle iyi
geçinmesi, kanunen de vicdanen de dinen de ahlaken de bir ölçüt değildir.
Siyasi hesaplarınıza bağlı nefsani ölçütler koymayın. Kimse şahsınızdan ve
partinizden korkmasın, menfaat ummasın. Herkes adaletten umsun ve korksun.
İnsanını küçülten yönetimler, onları büyük işler yapamaz hale getirir. Onların
inancını, motivasyonunu, kapasitesini köreltir. Yatırımlara ne kadar çok para
harcarsanız harcayın, insanların, özellikle gençlerin hayatı algılayışına zarar
verirseniz aslında en büyük kaynak olan insan sermayesini çarçur ediyorsunuz
demektir.
8.İktidarın ilk senelerinde görünür olan makul ve
hakkaniyetli davranış biçiminiz, yerini toplumsal kamplaşmaları diri tutma,
kaos ve korkudan nemalanma eğilimine bırakmıştır. Sürekli gerginleştirici dil
kullanılması, bizden-onlardan ayrımı yapılması, mukaddes duygular kullanılarak
insanların siyasi kâfir ilan edilmesi, dışlanması, ölçüsüz ve hukuksuz bir
şekilde ezilmesi hukuken ve vicdanen kabul edilemez bir utançtır. Gücü ele
geçirince Müslümanların değer tanımaz ve insafsız bir mücadeleciliğe
büründüklerinin düşünülmesi, yıllardır rüyası görülen adil ve huzurlu Türkiye
idealini sarsmıştır. Hırs ve inat sebebiyle en büyük sosyal sermaye olan
itimadı paramparça ediyorsunuz.
9.Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre
seçilmiş bir cumhurbaşkanıdır. Bu kanunlar ne kadar itibarlıysa Erdoğan da
ancak o kadar itibarlı olabilir. Erdoğan, ancak kendi dayanağı olan Anayasa ve
kanunları saygınlaştırarak saygınlaşabilir. Cumhurbaşkanlığının İslami biat
makamıymış gibi hayal edilmesi, toplumun biat edenler ve etmeyenler olarak
ayrıştırılması, biat edenlere mücadelenin kazanımlarının ganimet gibi
dağıtılması, biat etmeyenlerin bertaraf edilmeye ve ezilmeye layık görülmesi
son derece hatalı bir kurgudur. İslam, insanları kandırma pahasına egemenlik
kurmayı meşru saymaz. Biz de kanunların Müslüman fikriyatına tamamen uygun
olmadığının farkındayız. Fakat dürüst ve gönüllü dönüşümlerden yanayız.
İnsanları rencide ederek, İslam’ı tahrif ederek gerçekleştirilecek dönüşümleri
asla desteklemiyoruz. Mademki bir tür sosyal sözleşme olan Anayasa kuralları
Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptı, o da o sözleşmeye sadık kalmalıdır.
Peygamberimizin “rasul” sıfatıyla imzalamasına izin verilmeyen Hudeybiye
sözleşmesine sadakatini örnek almalıdır. Müslümanlık hedefe giden her yolu
mubah kılmaz. Müslümanlık hem öz hem de yöntem güzelliğidir. İktidarınızın dayanağı
olan kanun sistematiğine içten saygı gösteriniz. Aksi halde, her kişi ve grup
birbirine yalan ve hileyle yaklaşmakta mazur olur. Halkın huzuru, istikbali
dağılır.
10.Cumhurbaşkanlığı ile AK Parti ilişkisinde
oluşturulan fiili durum, kanuni düzenlemelere ve siyasi hakkaniyete aykırı olup
hukukun önemsiz, şahısların önemli olduğu mesajını topluma vermekte, herkesi
kanun tanımazlığa azmettirmektedir. Kanunlara uyarak kanunları değiştiriniz.
Yapabilirseniz başkanlık sistemini getiriniz. Fakat kanun tanımazlık mesajı
vermeyiniz. İkili oynama örnekleri sergileyerek toplumu, özellikle de size
uyanları daha fazla dejenere etmeyiniz. Yol açtığınız irili-ufaklı milyonlarca
yanlışın vebalini taşıyamazsınız.
11.Sizden Anayasa başta olmak üzere kanun
sistematiğini ve devlet kurumlarını daha adil, daha sade, daha şeffaf ve daha
profesyonel bir duruma getirmeniz beklenirken kavram ve kurumları kıymetten
düşüren tutumlar almanız ancak savaş güdüsüyle izah edilebilir. Savaş
psikolojisine teslim olmayın. Sulhu sağlama niyetiniz, donanım ve enerjiniz
yoksa daha fazla tahribata yol açmadan çekilin.
12.Bir Erdoğan kültü oluşması sosyal yarılmalara
yol açmaktadır. Tüm şahıs kültleri aynı verimsiz sonucu doğurmaktadır. Bir
ilkeler ve değerler toplumu olmadıkça, şahıslara göre ileri-geri gittikçe
aslında hep yerimizde sayıyoruz demektir. İnsanlarda koşulsuz itaat ve isyan
duygularını tahrik etmeyin; sağlam prensipler üzerinden vatandaşla ilişki
kurun. Şahsınızı güçlü göstermeyin; hukuka sizin de uyduğunuzu gösterin ve bu
uyumda samimi olun. Hukuk devletini zedelerseniz geçmişte sizi de mağdur eden
başıboşluğu diriltmiş olursunuz. Kin veya fırsatçılık ile hareket ederseniz
hakiki hiçbir değer bırakmadan göçüp gidersiniz.
13.Medyayı rahat bırakın. Medyanın çürümüşlüğü
yüzünden hak ettiğiniz kaliteli övgüyü de alamıyorsunuz. Sizi övmek bir tür
körlük ya da satın alınmışlık göstergesi haline geldi. Zira size menfaat
gözetmeden destek olan olgun ve onurlu insanları mahcup ettiniz. Düzelirseniz o
onurlu insanlar yine size destek olacaklardır. Para, itibar, mevki-makam,
fütuhatçılık gibi maddi-manevi menfaatler nedeniyle lehinize konuşanların
sözleri, sadece bu ülkenin gürültüsünü ve zaman kaybını arttırıyor. Sizin de
serencamınızı acılaştırıyor. Herkesin hakikate odaklanmasını sağlayın,
hakikatlerden gocunmayın ve hakikatinizi düzeltin ki her eleştiriden istifade
edip gerekli adımları atabilesiniz. Medyayı kontrol etmek siyaseten bir zafer
olabilir lakin unutmayın ki yenilgi yenilgi büyüyen zaferler gibi zafer zafer
büyüyen yenilgiler de vardır.
14.Kurumları rahat bırakın. İnsanlara sadece
görevleriyle ilgilenmelerini telkin edin. İşini layıkıyla yapanların
yükselmesini, ehil olmayanların elimine olmasını garanti altına alın. Dürüst
çalışmadıkları, organize hareket ederek devlet sistemini bozdukları anlaşılan
vesayetçi yapıların mensuplarıyla mücadelenizde siz hukuki ve dürüst olun.
Sakın siz de hukuk altı dayanışmalara tevessül etmeyin. Gruplaşmadan değil,
Allah’ın sevdiği adaletten kuvvet umun. Sizden de olsa suiistimali bulunanları
affetmeyin. Kime dokunursa dokunsun çekinmeyin. Adli ve idari gerekenleri
insaflıca yapıp güven tazeleyin. Toptancı bir yaklaşımla, korku iklimi
oluşturarak masumların kendini suçlu hissetmesine yol açmayın. İnsanların
düzgün iş yapma ve hakikati dile getirme iradesini güdükleştirmeyin.
15.Mülkün, iktidarın, huzurun temeli siyaset
değil, adalettir. Adalet doğurmayan siyaset ahlaksızlıktır, zulümdür. Ergenekon
ve Balyoz davalarında, Gülen cemaatine yaklaşımınızda, çözüm sürecinde, Suriye
meselesinde, erken seçim görüşmelerinde ve pek çok başka konuda yeterince
dürüst davranmadığınız, aşırı strateji güttüğünüz izlenimi toplumun büyük
çoğunluğunda ortak kanaattir. Bu kanaate rağmen bazıları size güvenmekte,
bazıları da güvenmemektedir. Zandan doğan güven de güvensizlik de kötüye
alamettir. Sürekli algı manipülasyonu ile devlet yönetilmez. Bu şarklı siyaseti
siz icat etmediniz; yüzlerce yıldır zaten bunu uyguluyoruz ve bir türlü
doğrulamıyoruz. Eğer siyaset tarzını değiştiremeyecekseniz sizler de
adaletsizler kervanına katılıyorsunuz demektir. Adaletsizliğin Müslümanlık
adına yapılanı daha fenadır, daha yaralayıcıdır. Şüphelerde değil, aydınlıkta
hareket edin. Gölgede durdukça kararıyorsunuz.
Özetle; siyasette güven, huzur ve selamet içeren
Muhammedi üsluptan uzaklaşarak çatışmacı, cepheleştirici, başkalarını tahkir ve
yer yer tekfir edici bir siyasi örneklik oluşturdunuz. Mülkün temeli olan
adaleti, sıklıkla çiğner oldunuz. Ülkemizde ayrışma ortak dil, kaygı ortak
duygu halini aldı. İyi niyetle çıktığınıza inandığımız siyaset yolunda korkarız
ki potansiyelinizin sonuna geldiniz. Daha fazla kendinizi dayatmayın, şartları
zorlamayın. Geçmişte yaptığınız hizmetleri ve ülkemizin gelecek ümitlerini heba
etmeyin.
Müslümanlık iddiasındasınız; Müslümanca davranın.
Güç ve iktidarı kutsallaştırma yönünde
sürdürdüğünüz siyasetinize dini ve hamasi gerekçeler bulmaktan, hem
Müslümanlığı hem de ülkenin atmosferini bulandırmaktan vazgeçin.
Bize düşen kardeşçe ikazdı. Size düşense esaslı
bir nefis muhasebesi yapıp istikametiniz konusunda karar vermenizdir. Allah
Rasulünün usulüne uymayan gidişinizde ısrarcı olacaksanız, çekilmeniz, devam
etmenizden daha hayırlıdır.
Mücahit Bilici
Emir Kaya
Fahrettin Dağlı
adaletedavet.org