Yeni eğitim-öğretim döneminin başladığı gün,
Diyarbekir Bağlar Belediyesi’ne bağlı Ferzad Kemanger Eğitim Destek Evi
bünyesinde anadilde eğitim vermek üzere açılan okullar çevik kuvvet polisleri
tarafından basılmış ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturması
gerekçe gösterilerek mühürlenmişti.
Bununla bağlantılı olarak Diyarbakır başta olmak
üzere bazı kentlerde okullara Molotoflu saldırılar olmuş ve okullar eğitim
görülemez hale getirilmişti.
Özgür Eğitim-Sen Diyarbakır İl Temsilciliği
olaylara ilişkin basın açıklaması yaptı. İl Temsilcisi Tuncay Yerlikaya
tarafından yazıllı olarak yapılan açıklamada, bir çok alanda atılan olumlu
adımlara karşın, anadilde eğitim hakkı Kürtler başta olmak üzere toplumun
farklı kesimlerinin gasp edilmiş taleplerini güçlü bir şekilde dillendirdikçe
devletin “Kürtçe Eğitim” fobisinin, kursları mühürleyerek, insanları gözaltına
alarak kendisini tekrar gösterdiğine işaret edildi.
“Yeni Türkiye” söyleminin öne çıktığı bu süreçte
“eski Türkiye” kalıntısı anlayışın terk edilmesi gerektiğinin altı çizilen
açıklamada, “Kürtçe eğitim veren okullara tahammül etmeye alışmalı, inanç
merkezli dini okulların açılmasını kolaylaştırmalı, devlet olma sorumluluğuyla
hizmet götürmeli, hak ve özgürlükleri sınırlayan yasakçı zihniyetini de terk
etmelidir.” Denildi.
BDP/HDP’nin bu alanı tekeline almaya kalkışmasının
da sorgulandığı açıklamada, bu gerekçelerle okullara molotof atılması da kabul
edilemez bulundu.
Açıklamanın
tam metni:
ANADİLDE EĞİTİM HAKKI SİYASİ KAPRİSLERE MALZEME
YAPILAMAZ
Doksan yıldır baskı ve zulüm altında dillerinden,
inançlarından, en doğal haklarından mahrum bırakılan halkların, rahat bir nefes aldığı, bir takım haklarını
kazandığı göreceli bir özgürleşme süreci yaşıyoruz. Kürtleri inkar eden devlet
algısından Kürt sorununa çözümü hükümetin birinci politikası yapan, anadilde
eğitim hakkının sınırlı düzeyde de olsa tanındığı, başörtüsü özelinde inanç
hürriyetinin oldukça mesafe kat ettiği
“Yeni Türkiye” söyleminin öne çıktığı bu süreçte eğitimi, ulusalcı
militarist ideolojisi bağlamında toplumu hizaya çekme aracı gören “eski
Türkiye” kalıntısı anlayışın belli konularda hala devam ettiğini görüyoruz.
Anadilde eğitim hakkı Kürtler başta olmak üzere
toplumun farklı kesimlerinin gasp edilmiş taleplerini güçlü bir şekilde
dillendirdikçe devletin “Kürtçe Eğitim” fobisi, kursları mühürleyerek,
insanları gözaltına alarak kendisini tekrar gösteriyor.
Başta Tevhid-i Tedrisat kanunu olmak üzere eğitimi
Kemalizm ideolojisiyle tepeden tırnağa kurgulayan, kanunlar ve yönetmelikler
çıkaran devletin, kendince olumlayarak ifade ettiği “Yeni Türkiye” sürecinde
özgür, çoğulcu bir eğitimin önündeki engelleri kaldırılmalı, kanun ve
yönetmelikler yeniden düzenlenmelidir. Sadece dil merkezli Kürtçe eğitim veren
okullar değil Müslümanların kendi çocuklarını rahatça gönderebileceği, kendi
inancına ve değerlerine göre eğitim görebilecekleri okulların da açılmasının
önündeki engeller kaldırılmalıdır. Devlet, özel okullarda zengin çocuklara hasr
edilmiş, devlet okullarında seçmeli derslerle sınırlandırılmış, Kürtçe
öğretmenlerini göstermelik sayılarla atayarak kuşa çevirdiği anadilde eğitim
anlayışını bir lütuf olarak sunmaktan da vaz geçmelidir. Kürtçe eğitim veren
okullara tahammül etmeye alışmalı, inanç merkezli dini okulların açılmasını
kolaylaştırmalı, devlet olma sorumluluğuyla hizmet götürmeli, hak ve
özgürlükleri sınırlayan yasakçı zihniyetini de terk etmelidir.
Öte yandan BDP/HDP’nin belediyeleri bünyesinde
eğitim destek evlerini Kürtçe okullara çevirme girişimini anadil eğitimi talebi
bünyesinde sivil bir eylem olarak değerlendirmekle birlikte, BDP/HDP’nin
tabanının bu alanı tekeline almaya kalkışması,
oldubitti politikalarıyla bu önemli alanı siyasi hamlelerle malzeme
yapmasını da doğru bulmuyoruz. Ayrıca kendi dillinde okul talebinde bulunurken
devlet okullarına molotof atmak,
okulları yakmak, gazetecileri tartaklayıp yaralamak hiçbir şekilde izah
edilemez. Büyük oranda BDP/HDP’nin tabanından oluşan YDG-H bu kör şidetten
derhal vazgeçmelidir. Anadil gibi temel
bir hak ne BDP/HDP’nin ne de devletin tekelinde ya da inisiyatifindedir.
Başta Kürtler olmak üzere bu ülkede yaşayan
halkların kendi dillerinde eğitim hakkı Allah’ın kendilerine verdiği en doğal
haktır. Dolayısıyla tekelci mantıktan vazgeçilmeli, anadilde eğitim talebi,
sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, üniversitelerin ve toplumun tüm
bileşenlerinin dahil edildiği, slogandan ve popülist politikalardan uzak,
dünyadaki anadil eğitimi modelleriyle karşılaştırılarak, Kürdistan realitesine
uygun politikalarla belirlenmelidir.
Tuncay Yerlikaya
Diyarbakır Özgür Eğitim-Sen İl Temsilcisi